Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Değerli Dava Arkadaşlarım Muhterem Öğretmenlerimiz Sayın Misafirler, Kıymetli Basın Mensupları, Öğretmenlerimizi anmak, onların insan, toplum ve millet hayatındaki önemlerini paylaşmak, kabaran ve katlanan meselelerini seslendirmek için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Sözlerimin başında hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Öğretmenler Günü’nü kutladığımız şu günde, ömrünü öğrenmeye ve öğretmeye adayan ve ebediyete intikaliyle hepimizi müteessir kılan Prof. Dr. Turan Yazgan Hocamızla ilgili düşüncelerimi kısa da olsa sizlerle paylaşmak istiyorum. Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı’nın kurucusu olan Merhum Hocamız, Türk milletine duyduğu derin bağlılık ve yakınlığının sorumluluğunu her düzeyde yerine getirmiştir. O, hem bilim insanı vasfıyla hem de şuurlu bir milliyetçi özelliğiyle gönüllere girmiş, Türklüğün geniş coğrafyasında saygıyı ziyadesiyle hak eden çalışmalarıyla her zaman ilgi odağı olmuştur. Merhum Yazgan’da Türklük bir sevda, Türk birliği bir ülkü, Türk coğrafyası ise bir tutku haline gelmiştir. Türk Dünyası’nın dirliği onun var oluş gayesinde bir hayli tesirli olmuştur. Bilhassa Sadri Maksudi Arsal’ın fikirleri, Zeki Velidi Togan’ın emanetleri ve İsmail Gaspıralı’nın tavsiyeleri onda buluşmuş ve onunla ileriye taşınmıştır. Sahip olduğu milliyetçi, mütefekkir ve mümeyyiz nitelikleri, sevenleri ve takipçileri tarafından hürmet ve hayranlıkla karşılanmıştır. Merhum Yazgan Türklüğün yaşandığı her yere vicdanını ulaştırabilmiş değerli bir şahsiyet olarak gönül ve fikir insanı mertebesine çıkmıştır. Düşüncelerindeki sadelik, iddialarındaki yükseklik, mücadelesindeki süreklilik Türklük davasına ne kadar sadık ve bağlı olduğunu göstermiştir. 74 yıllık hayatının her devresinde, fikriyatının, kafasında taşıdığı kutlu hedeflerinin iz ve eselerini görmek her zaman mümkün olmuştur. Merkezi İstanbul Aksaray’da yerleşik Ankaravi Mehmet Efendi Medresesinde bulunan Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı’yla, Türkiye ile Türk coğrafyası arasında manevi ve kültürel bir hat kurmuş, bir nevi doğal Türklük elçisi gibi faaliyet göstermiştir. Merhum Yazgan’a göre, toplumun çıkarlarını kendi çıkarından üstün tutan milliyetçi nesiller yetiştirildiği takdirde Türkiye ve Türk Dünyası içinde bulunduğu karanlık tablodan süratle kurtulabilecektir. Türklerin tek alfabeye geçmedikten sonra, dilde, fikirde ve işte birlik idealinin sağlanamayacağını her zaman vurgulaması, onun adı ile müsemma Turan fikriyatına bağlılığını göstermesi bakımından anlamlıdır. Türk Dünyası’nın en başta sanat, edebiyat ve kültür alanındaki muhterem yan ve özellikleri Merhum Hocamız tarafından seslendirilmiş ve her ortamda da takdimi yapılarak tanıtılmıştır. Bu açılardan merhuma çok şey borçlu olduğumuz bir hakikattir. Eğridir’de başlayan fani hayatını İstanbul’da noktalayan Hocamızın manevi hatıralarını en derin hürmetlerimle anıyor, kendisine Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesinin, sevenlerinin, camiamızın, Türk Dünyası’nın ve büyük milletimizin başı sağolsun.
Aziz Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Misafirler, Yarın Öğretmenler Günü’nü kutlayacağız ve irfan pınarlarımız olan öğretmenlerimizi minnettarlıkla hatırlayacağız. Bildiğiniz üzere, 24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri Talimatnamesi yayımlanmıştır. Bu suretle yurdumuzun her tarafında Millet Mektepleri açılarak yeni harflerle okuma yazma seferberliği başlatılmış ve eğitimde yeni bir milat ilan edilmiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal bu seferberliğe “Millet Mektepleri Başöğretmeni” unvanıyla iştirak etmiş, eğitim ve öğretim alanında sönmeyecek bir meşale yakmıştır. Millet Mektepleri’nin açılışı ve Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından beri de Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. Öğretmenlerimizi hatırlamak için yılın bir gününe sığınmak elbette doğru değildir. Üzerlerimizdeki emek ve hakları çok fazla olan öğretmenlerimizi her zaman için saygıyla anmak bizim hem manevi hem de insani bir görevimizdir. Öğretmen gelecek nesillerin mimarı, gelecekteki ülke fotoğrafının hazırlayıcısıdır. Türk milletinin yaşaması, güçlü ve kudretli hale gelmesi öğretmenlerimizin çaba ve çalışmalarıyla doğrudan ilişkilidir. Öğrenme, öğretim ve öğrenci arasındaki bağ şüphesiz öğretmenle kurulmaktadır. Öğreten ve öğrenen arasındaki sağlıklı ve istikrarlı ilişki, ülke kalkınması, ülke huzuru açısından vazgeçilmez bir önemdedir. Kabul edilmelidir ki, öğretmeni mutsuz, takatsiz ve heyecansız olan bir toplumun hedeflerine varabilmesi neredeyse imkânsıza yakındır. Bu itibarla dengeli, kalıcı ve her alana sirayet etmiş gelişme ve güçlenme dinamikleri sorunları çözülmüş öğretmenlerin müdahalesi ve mücadelesiyle gerçekleşebilecektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Milleti kurtaran yalnız ve yalnız öğretmenlerdir”, sözündeki sırrın dayanağı da burada aranmalıdır. Öyle bir medeniyetin, öyle bir kültürün mirasçılarıyız ki, bilginler, erenler, arifler, ilim, irfan ve sanat sahibi büyük zatlar her mevkiden, her makamdan bir adım önde olmuşlar, bir adım önde tutulmuşlardır. Onlar padişahlara yön vermiş, bilgi ve hikmetleriyle yaşadıkları asırların göz bebeği haline gelmişlerdir. Ve onlar, çağlarını ve sonraki yüzyıllarını aydınlatmak için gök kubbemizde her daim asılı duran bilgi huzmeleri olarak tarihe mal olmuşlardır. Her zaferin ardında bir dua, her galibiyetin gerisinde bir bilgi ve her fütuhatın ruhunda elleri öpülesi devrin öğretmenleri yer almıştır. Osman Gazi’nin cihat ve gazasındaki ivmenin kılıç ve iman kadar, Şeyh Edebali’nin rehberliği ve öğretisi olduğu tartışmasızdır. Büyük hakanımız Fatih’in cihan hükümdarı olmasında, yanında bulunan ve sözleriyle umutsuzluğu, bilgisiyle belirsizliği mağlup eden Akşemsettin Hoca başlıca etkendir. Nitekim ikinci Mehmet’i Fatih yapan büyük atılım ve cesaretin özünde öğretene, öğretmene gösterilen saygının, muhabbetin ve kadirşinaslığın önemli payı bulunmaktadır. İstanbul’un fethinden hemen sonra, çiçeklerle kendisine yürüyenlere, Hocası Akşemsettin’i işaret ederek; “Gidiniz, çiçekleri ona veriniz. Sultan Mehmet benim, ama o, benim hocamdır” diyebilen bir iradenin çağ açıp çağ kapatan başarısı, öğretmenine ve öğrettiklerine gösterdiği vefayla doğru orantılıdır. Kıtalar arasında mekik dokuyan, asırların kilidini inanç ve ülküleriyle açan ecdadımız kalem ve mürekkep sahibi mübarek isimlere toz kondurmamışlar ve saygıda kusur etmemişlerdir. Mısır seferi dönüşünde, hocası İbn Kemal’in atından sıçrayan çamurun kaftanına gelmesi üzerine Yavuz Sultan Selim Han; “Âlimin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için ziynettir” diyebilecek kadar ilim erbabına ihtiram ve yakınlık göstermiştir. Bu misaller bizim nasıl bir geçmişi kucaklayarak bugünlere geldiğimizi, irşat sahibi, fazilet abidesi, ahlak burcu ve edep örneği şahsiyetlere nasıl kıymet verdiğimizi açıkça ortaya koymaktadır. Türk milletinin insanlığa nam bırakması yalnızca meydanlardaki kahramanlıklarla olmamış; bunun da üzerinde ve önünde; bilginlerin, hocaların ve hidayet sahibi aziz isimlerin dokunuş, duyuş ve yönlendirmesiyle gerçekleşmiştir. Zenbilli Ali Cemali Efendi gibi mübarek simaların dengeli ve temkinli tavırları, haksızlığa, adaletsizliğe direnen dirayetli tutumları, karşısındaki padişah da olsa hak bildiklerinden ayrılmayan kararlılıkları bizi yüzyıllarca zinde ve zirvede tutmuştur. Sarı Saltuk’tan Geyikli Baba’ya, Ahmet Yesevi’den Barak Baba’ya, Molla Gürani’den Molla Yegan’eye, Hacı Bektaş’ı Veli’den Hocazade’ye kadar sayısız büyüğümüz dünden bugüne ibret ve rahmet çeşmesi olmuş ve doğruluk ateşini nefesleriyle alevlendirmişlerdir. Tarihin her devrinde müşahede edilmiştir ki, bilgi insanı şüpheden, iyilik acı çekmeden ve kararlı olmak korkudan alıkoymuştur. Bundan dolayı, büyük Türk düşünürü Kaşgarlı Mahmud, “İşaret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz saptırılmaz” diyerek bilmenin ve bilginin ehemmiyetine asırlar öncesinden vurgu yapmıştır. Gururla belirtmek lazımdır ki, öğrenmeye duyulan derin hasret, öğretene gösterilen muazzam hürmet Türk-İslam geleneğinin hücrelerine kadar nüfuz etmiştir. Kaldı ki “Bana bir harf öğretinin kırk yıl kölesi olurum” sözüyle, “ilim Çin’de de olsa gidip alınız” diyen mukaddes nasihati bunu işaret etmektedir. Bu itibarla öğretmen şuur, ikna ve irade demektir. Cehaletin karşındaki engel, önyargıların önündeki bariyer demektir. Öğretmen milli ve manevi kıymet hükümlerinin elçisi ve tebliğ edenidir. Körpe dimağları uyandıran, hayatın engebelerine dikkat çeken, zihnindeki birikimi, kalbindeki sevgiyle birleştirip aç ve istekli ruhlara aktaran fedakâr kişilerdir. Öğretmen yarının müjdecisi, güçlü Türkiye’nin, birlikte yaşamaktan başka tercihi olmayan Türk milletinin teminatıdır. Hem harf öğreten hem de adap gösteren öğretmenlerimizdir. Çabanın, dürüstlüğün, sabrın, anlayışın, disiplinin ve özdenetimin yolundan ayrılmayan öğretmenlerimiz, bizim ümit kaynağımız, gelecek tasarımımızın mümtaz temsilcileridir. Eğitime çok önem veren, akademik bir geçmişten gelen birisi olarak inanarak söylemek isterim ki, aydınlanmış akıllar için öğretmene ihtiyaç vardır. İrade terbiyesi, nefis eğitimi ve emniyetli ufuklar için öğretmene gereklilik vardır. Kabul edilmelidir ki, eğitimin öncelikli amaçları arasında; zihinleri yüklemek değil, yönlendirmek; kafalara bilgi istiflemek değil, bilgiyi arayıp bulacak ve arkasından da yorumlayacak bir özgüveni inşa etmek yer almalıdır. Eğitim bağımsız yaşamamızın, bağımsız karar almamızın, milli kimliğimizle var olmamızın, kim olduğumuzla beraber nereye varmak istediğimizin eşzamanlı olarak ülkemizin her yöresinde verilmesinin kaynağıdır. Bu kaynak kurursa son vatanımızdaki mevcudiyetimiz de vahim bir yara alacaktır. Bu kaynak talan edilirse, birliğimiz zayıflayacak, bin yıllık mirasımız heba olacaktır. Bunun için öğretmenlerimizle birlikte eğitim politikalarına yön verenlerin niyet ve amaçları millet ve devlet hayatı için çok mühimdir.
Kıymetli Misafirler, Eğitimin temel amacı, her şeyden evvel, çocuklarımızın kendi yeteneklerinin bilincine varmalarını sağlamak olmalıdır. Öğretimde içerikten daha çok, yöntem önemli sayılmalıdır. Mesele taze beyinlere bilgi tıkıştırmak değil, yetenekleri ortaya çıkarmakta düğümlenmektedir. Mesela, evlatlarımızın ilköğretim çağında, ihtiyacı olan şey sayfalar dolusu bilgi değildir ve olmamalıdır. Önce bilgileri alabilecek ve hazmedebilecek bir zihni olgunluğun sağlanması için metot geliştirmeli ve arkasından da uygulanmalıdır. Bu da ancak dış dünyadaki olayların bağlı bulunduğu münasebet sistemiyle çocuk zihninin dayandığı ilkeler arasında bir uygunluk kurmakla mümkün olacaktır. Gaye bir çocuktan iyi bir yetişkin meydana getirebilmek olmalıdır. Tedrisatın ayakları buna göre belirlenmelidir. Ayrıca soran, sorgulayan, tartan tartışan, düşünen ve muhakeme eden, arayıp bulacak basiret becerisine sahip, milli ve ahlaki ölçüleri ruhunda cem etmiş, adalet ve insaniyet değerlerini aklı ve kalbiyle buluşturmuş nesillerin yetişmesi için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Biz her evladımızın allame olmasını değil; davranışları vicdanlı, tercihleri sevgiyle yoğrulmuş, münasebetlerinde ve yaşayışlarında milli ve manevi değerlerle kucaklaşmış olmasına bakmalıyız ve bunları sağlamalıyız. Ben bunların öğretmenlerimiz tarafından bilindiğinden elbette şüphe etmiyorum. Ve her muhterem öğretmenimize de sonuna kadar güveniyorum. Şurası bir gerçektir ki, gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgâr yardım etmeyecektir. Kılavuzu olmayan, pusulası bulunmayan, dümeni dönmeyen metruk bir teknenin varacağı yer kayalık, gideceği yer de suyun dibidir. Bunun için her öğretmenimiz tarihsel seyrimizde peşinden ayrılmayacağımız bir kılavuz, her öğretmenimiz pas tutmayacak pusulamızdır. Öğretmenlerin fedakâr çalışmalarını, milletimizin gelişmesi ve ilerlemesi amacıyla gösterdikleri gayreti her fırsatta takdir etmek boynumuzun borcudur. Yarınların teminatı sevgili yavrularımızı hayata hazırlayan, bilgiyle tanıştıran ve onlara irfan kazandıran öğretmenlerimizin hakkı ve talepleri her zaman dinlenmeli ve mutlaka da karşılanmalıdır. Sahip oldukları bilgi, kültür ve tecrübeyi; anlatarak, göstererek, benimseterek çocuklarımıza kazandıran, böylece kuşaklar arası sürekliliğin sağlanmasına da büyük bir katkı sağlayan öğretmenlerimiz, bu özelliklerinden dolayı yaşadıkları çevrenin öncüsüdürler. Bilgiyle doldurulmuş zihinlerin yanında, zekâyla duyguları birleştirerek evlatlarımızın kendilerini tanımalarına ortam hazırlayan, beyin ve kalbin terkibinden filizlenmiş bir eğitim sürecini de hayata geçirmek için uğraşan değerli öğretmenlerimizin bu özellikleri bizim açımızdan takdire şayandır. Adı üstünde, milli eğitim sistemimizin işleyişi, gelişmesi ve geniş toplum kesimlerine bir bütünlük ve kural dâhilinde ulaşması en başta öğretmenlerimiz vasıtasıyla olmaktadır. Vatandaşlarımızın millet ve devlet hayatındaki hak ve yükümlülüklerinin farkına varmaları tabiidir ki ilk önce öğretmenlerimiz sayesinde gerçekleşmektedir. İnisiyatif alan, birlikte yaşamanın asgari şartlarını benimsemiş, çağın yönelimlerini ve eğilimlerini berrak bir zihinle kavrayan, eleştirisel bir bakış açısına sahip ve analitik düşünme yeteneğine kavuşmuş kuşaklar tartışmasız öğretmenlerimizin eseri olacaktır. Açıktır ki, milli kimliğin oluşmasında, tarih ve coğrafya şuurunun özümsenmesinde, millet bilincinin anlaşılmasında ve yerleşmesinde öğretmenlerin önemli bir işlevi vardır ve bundan sonra daha da artmalıdır. Ne var ki, kısıtlı imkânlar çerçevesinde ve hayatın getirdiği birçok zorluklara takılmadan gelecek nesillerin hazırlanmasını ve yetişmesini sağlayan öğretmenlerimizin gereken ilgiye mazhar olduklarını söylemekten çok uzakta olduğumuz acı bir vakadır. Maddi sorunların baskısı altında ezilen, itibar ve saygınlığı her geçen gün zayıflayan bir mesleğin Türkiye’nin güçlenmesi, milletimizin ilerlemesi yolunda ne denli katkı sağlayacağı tartışmalı bir konudur. Her şeyin en iyisine layık olan öğretmenlerimizin hala en temel ihtiyaçlarını gidermekte zorluk çekmeleri, ekonomik problemler karşısında çaresiz kalmaları en başta iktidar partisinin bir ayıbıdır ve boynuna asılmış utanç vesikasıdır. Hepimizin üzerinde eşsiz hakları olan öğretmenlerin, katlanan ve derinleşen sorunlarına çözüm ve çare bulunmazsa, geleceğin mutlu ve müreffeh ülke idealine ulaşmamamız imkânsız olacaktır. Meselenin yalnızca parasal boyutunun olmadığı, eğitim sisteminin ve öğretmenlerimizin çok yönlü bir reforma ve iyileştirmeye tabi tutulmalarının gerektiği de ortadadır. Eğer millet olarak, bugün karşımıza dikilen sorunlar yumağını etkili ve temelli bir şekilde çözemiyorsak, bunda çatırdayan eğitim yapısının ve kendi kaderine terk edilen ve bir kenara itilen öğretmenlerimize hak ettikleri şartların hazırlanmamasının büyük bir payı olduğu kuşkusuzdur. Yakından takip etmekteyim ki, bugün öğretmenlerimizin birçok problemi vardır. Son yıllarda öğretmenlerimiz maalesef şiddet kurbanı olmaktadır. İdareci, siyasetçi, veli ve öğrenci arasına sıkışan öğretmenimiz hayat şartlarının ağırlığının yanı sıra saldırı ve zorbalıklarla da boğuşmak zorunda kalmaktadır. Bilinmelidir ki, öğretmeni ve öğretmenlik mesleğini değersizleştirmeye, küçümsemeye, hor ve hakir görmeye yeltenenler eninde sonuna sukutu hayale uğrayacaklardır. Zira Milliyetçi Hareket Partisi bunun için her öğretmenimize kucak açmaya ve haklarını savunmaya ısrar ve inançla devam edecektir. Öğretmenin kaybedilmesi, itibar ve saygınlığının gölgelenmesi geleceğimizin dinamitlenmesidir ki, inşallah buna da kimsenin gücü yetmeyecektir. Diğer taraftan öğretmenlerimizin aylık ve ek ders ücretleri insanca bir hayat sürmeleri için yeterli değildir. Bize göre bu adaletsiz ve insafsız durum mutlaka düzeltilmelidir. Atama ve nakil sorunlarından kaynaklanan şikayetler artarak sürmektedir. Özür grubunda bulunan kardeşlerimizin tayinlerindeki hak kayıpları ve mağduriyetler hayret ve üzüntü verici şekilde devam etmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın özür grubu tayinlerini yılda bir defaya çekmesi, bununla birlikte il ve ilçe emrini kaldırması büyük sıkıntılara neden olmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, üç dördün toplamıyla ifade edilen yeni eğitim sistemi var olan sorunları daha tetiklemiş ve tırmandırmıştır. Özür grubu tayinini sabırla bekleyen öğretmenlerimize, alan değişikliği ve becayiş seçeneği getirilmiş ve birçok öğretmenimiz asıl görevlerinden ziyade memur olarak görevlendirilmişlerdir. Ailesi ve işi arasında tercih yapmak zorunda bırakılan öğretmenlerimize yapılan muameleler zulümdür, acımasızlıktır. Öğretmenlerimiz üstesinden gelemeyeceği, telafi edemeyeceği maliyetlerle karşılaşmaktadır. Buna ne vicdanımız elvermekte ne de siyasi anlayışımız müsaade etmektedir. Derslik ve öğretmen eksikliğinden kaynaklanan açmazlar, fiziki ve çevre şarlarındaki uygunsuzluklar, sayıları üçyüz bini bulan atama bekleyen öğretmenler eğitim sistemini adeta trajediye çevirmiştir. PKK terör örgütü tarafından şehit edilen veya kaçırılan öğretmenlerimizin varlığı da ayrıca bizleri son derece endişelendirmektedir. Biliniz ki, parti olarak öğretmenlerimizin tüm sorunlarını biliyor ve çözmek için de sabırsızlanıyoruz. Sadece ve sadece geçtiğimiz 10 yılda reva görülen eğitim politikalarının tam tersini yapmak bile hem öğretmenlerimizi, hem öğrencilerimizi hem de ailelerini mutlu ve huzurlu yapacaktır. Öğretmenlerimizin sorunları bitirilmeden eğitimin düzelme şansı, Türkiye’nin istikrar kazanma ihtimali yoktur. Buradan öğretmenlerimizin ekonomik, sosyal ve mesleki ihtiyaçlarını günü geldiğinde ve aziz milletimiz bize yetki verdiğinde kesinlikle karşılayacağımızı altını çizerek bildirmek istiyorum.
Muhterem Misafirler, Değerli Dava Arkadaşlarım, Sürekli değişen ve her yıl yeni baştan ele alınan sınav ve öğretim sistemi, iktidar partisinin ders kitaplarına kadar giren siyasi propagandası ve eğitimin milli niteliğinin hiçbir dönemde olmadığı kadar aşınması, elbette öğretmenlerimizi sıkan ve bunaltan diğer sorun alanları olmuştur. Bundan dolayı, öncelikle ilköğretim çağındaki evlatlarımız; yalnızca adı milli olarak kalmış eğitim yapısı altında, ne yapacaklarını şaşırmış, aileler umutsuz ve karamsar bir duruma gelmişlerdir. Eğitim sistemini yapboz tahtasına çeviren hükümetin hedefinde; milli niteliği zayıflatılmış, öğretmeni huzursuz ve mutsuz olan bir eğitim ve öğretim yapısını hayata geçirmek vardır. Eğer ülkemizi yeniden ayağa kaldırmak, sözü dinlenen ve kudretli bir konuma getirmek istiyorsak, mutlaka eğitim ve öğretimin sorunlarını ve öğretmenlerimizin sıkıntılarını bitirmek durumundayız. Görünen o ki, mevcut siyasi zihniyetle buna ulaşmak artık mümkün değildir. Hükümetin baskı ve zulümleri, haksız yere görevden almalar, sürgünler, yandaş bir sendikanın tehdit yoluyla üye kazanmaya çalışması öğretmenlerimizin yaşadığı hazin ve dramatik olaylar arasındadır. Sırf vatan ve millet sevgisinden dolayı siyasi eziyetlere maruz kalan, dışlanan, üzülen, hakaretamiz davranışlara muhatap olan, düşüncelerinden ve milli duruşlarından dolayı hak kayıplarına uğrayan değerli öğretmenlerimizin hesabını da mutlaka soracağımızı, bunları yapanların yanına asla bırakmayacağımızı bu vesileyle hatırlatmak ve ilgililerine duyurmak istiyorum. Artık öğretmenlerimizin elinden tutulmasının ve layık oldukları ekonomik ve sosyal seviyeye taşınmalarının vakti gelmiştir ve hatta geçmektedir. Bu kapsamda olmak üzere, parti olarak daha önce de dile getirdiğimiz öğretmenlerimize yönelik bazı önerilerimizi bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum: 1- Yetersiz ve komik bir hal alan ek ders ücretlerinin yükseltilmesi ve tatillerde de verilmesi, 2- Öğretmenlerin yıpranma tazminatı almaları, 3- Eğitim ve öğretim tazminatının yükseltilmesi 4- Öğretmen taban aylığının ve özel hizmet tazimatının artırılması, 5- Büyük şehirlerde lojman imkânının sağlanması, 6- Ücretli öğretmenliğin çoğalan sorunlarının bitirilmesi ve atama bekleyen tüm öğretmenlerin kadroya alınmaları, 7- Ve aday öğretmenlerin atanmasıyla ilgili engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Son olarak ifade etmek isterim ki, bizim, öğretmenlerimize yapılacak olan her iyi ve olumlu düzenlemenin yanında ve arkasında duracağımızı herkes bilmelidir. Bu düşüncelerle, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün halen görev yapan veya emekli olmuş öğretmenlerimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, hepsini kutluyorum. Görev başındayken şehit düşmüş ve bir nedenle Hakk’a yürümüş olan bütün öğretmenlerimize Cenab-ı Mevla’dan rahmet diliyorum. Ayrıca, Van Erciş depreminde kaybettiğimiz eğitim şehidimiz Sibel Umaç’a ve bu doğal afette şehit olmuş tüm öğretmenlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor ve merhume Sibel evladımızın muhterem ağabeyi Mutlu Konan’ın da burada olmasından ve kendisine plaket takdim etmekten memnuniyet duyuyorum. Bu vesileyle tam 42 yıl önce, yani 23 Kasım 1970 tarihinde, Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nda bir öğretmen adayı iken, caniler tarafından üç gün süren ağır işkencelere maruz kalan ve bisiklet pompasıyla ciğerlerine hava basıldıktan sonra okulun üçüncü katından atılarak şehit edilen Zileli Ertuğrul Dursun Önkuzu’yla birlikte tüm vatan ve dava şehitlerimizi de bir kez daha rahmet ve şükranla anıyorum. Bugün aramızda bulunan siz değerli misafirleri en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Hepiniz sağ olun, var olun.
|