10.08.2002 - İdam Cezasının Kaldırılmasına İptal Başvurusu İle İlgili Basın Açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
İdam Cezasının Kaldırılmasına İptal Başvurusu İle İlgili
Yapmış Oldukları Basın Açıklaması
10 Ağustos 2002

 

Milliyetçi Hareket Partisi'nin Değerli Milletvekilleri

Aziz Dava Arkadaşlarım

Değerli basın mensupları

18 Nisan 1999 seçimleri sonrası göreve başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 21'inci yasama dönemi çalışmalarının sonuna yaklaşılmaktadır.21'inci dönemde, Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu örnek bir fedakarlık ve sorumluluk anlayışıyla hareket etmiş,Türkiye'nin ve Türk insanının çıkarlarına hizmet edeceğine inandığı konularda sergilediği yapıcı tutumla yasama çalışmalarında öncü ve belirleyici bir rol oynamıştır.Milliyetçi Hareket Partisi'ne mensup değerli milletvekillerimiz, Türkiye'nin hayrına olmayacağına inandıkları konularda ise, millî çıkarlarımızı ve millî hassasiyetlerimizi sonuna kadar savunan dürüst ve açık bir tavır almaktan da bir an olsun tereddüt etmemişlerdir.Bu bakımdan, geride bırakmakta olduğumuz bu verimli dönemin başarısında en büyük pay sahibinin Milliyetçi Hareket Partisi'ne mensup milletvekili arkadaşlarım olduğuna samimiyetle inanmaktayım.Bu vesileyle, meclis çalışmalarına büyük katkıları olan siz değerli dava arkadaşlarıma üstün hizmetleriniz için takdirlerimi ve şükranlarımı sunmak istiyorum.

Değerli basın mensupları,

Türkiye, milli iradeyi yanıltmayı ve Türk siyasetini dışarıdan yönlendirmeyi amaçlayan çabaların hız kazandığı bir ortamda erken seçimlere gitmektedir. Aziz milletimiz son dönemdeki gelişmeleri ibretle izlemiştir. Herşey Türk milletinin önünde yaşanmıştır. Yaşanan bu gelişmelerin belki de tek bir yararı olmuştur. Türk milleti, her siyasi partinin Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren milli konulardaki gerçek niyetlerini ve gerçek hüviyetlerini bütün açıklığıyla görmüştür. Şimdi emanetin asli sahibi olan Türk milletine gidilmektedir. Aziz milletimiz bütün bunları değerlendirecek ve 3 Kasım seçimlerinde hükmünü verecektir. Son dönemde siyasi istikrarı bozmayı ve milli iradeyi dışlayarak siyasete yön vermeyi amaçlayan bazı siyasi senaryolar sahneye konulmak istenmiştir. Ancak, MHP bu çevrelerin karşısına seçim sandığını getirerek bu oyunları bozmuştur. Bu konudaki tesbit ve düşüncelerimizin ne kadar doğru ve haklı olduğu, siyasi sorumluluk makamlarında bulunanların son ifadeleriyle bir kere daha anlaşılmıştır. Bu itiraflar, bu senaryoların aktörleri ve figüranları için bir suç üstüdür. Aynı senaryoların, şimdi de, seçim sonrası dönemde siyasi istikrarı sağlamak adına yeniden sahnelenmeye çalışıldığı görülmektedir.Bu çerçevede, yeni hükümet modelleri ve seçim ittifakları üzerinde pazarlıklar yapıldığına Türk milleti şahit olmaktadır. Bu amaçla, seçimlerin ertelenmesi imkanları üzerinde de durulduğu anlaşılmaktadır.Bütün bunlar, çeşitli iç ve dış odakların kendi çıkarları uğruna, Türkiye'yi ağır bir siyasi kriz ve kaos ortamına sürüklemekten bile çekinmeyeceklerini göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, siyaset dışı odakların yönlendirmesiyle gündeme gelen sunî hükümet arayışlarının, sadece ülkemize değil, bunun planlayıcılarına ve figüranlarına da hiçbir yararı dokunmayacaktır.Bütün bu demokrasi ve ahlak dışı çabaların hüsranla sonuçlanacağını herkes çok iyi bilmelidir.Solda ve Merkez'de geniş tabanlı birliktelik arayışlarının görünürdeki amacı, Avrupa Birliği için güçlü ittifaklar ihtiyacıyla açıklanmaya çalışılmaktadır. Ancak, Türk milleti bu çabaların gerçek amacını bilmektedir. Bu çevreleri yeni bloklar ve ittifaklar oluşturma arayışına sevkeden temel endişe, siyasi gelecek telaşı ve siyasi ikbal hesabıdır. Avrupa Birliği bahanesi, şimdi de böyle bir amaç için malzeme olarak kullanılmaktadır. Avrupa Birliği'nin idam ve anadil konularındaki dayatmalarının kabul edilmesinin Avrupa'nın yolunu açacağını iddia edenler, bunları Meclisteki oylarıyla kabul ettikten sonra, şimdi de bunun için seçim sonrası 2 ila 3 yıla ihtiyaç olduğunu söyleyebilmektedirler.Avrupa Birliği ticareti, bu çevrelerin siyaset sahnesinde tutunabilmek için sarılacağı yegane can simidi olarak görülmektedir.İnanıyoruz ki, böylesine tutarsız ve duyarsız bir tavrı milletimiz önümüzdeki günlerde çok daha iyi anlayacak ve affetmeyecektir.

Değerli basın mensupları

Seçim sonrası dönem için Avrupa Birliği ekseninde ittifaklar oluşturulması çabalarında rol alanlar, daha önceki siyasi senaryolarda da rol üstlenenlerden pek farklı değildir.Meclis'te teröristbaşı için fiiliyatta özel af anlamına gelecek şekilde idam cezasını bir çırpıda kaldıranların ve Tükiye'de zorla milli azınlık yaratılmasını oylarıyla sağlayanların, şimdi de bu cephe içinde yer almaya talip oldukları anlaşılmaktadır.Bu çevreleri Avrupa Birliği serüveni adına biraraya getirme arayışları da, temel konulardaki tutumu siyasette henüz sorgulanmayan bir siyasetçi adayı koordinatörlüğünde yürütülmektedir. Bu ittifakların aktörleri gibi, asıl amaçları da değişmemiştir. Hedef, Türk milliyetçiliği ve MHP'nin savunduğu milli değerler, milli çıkarlar ve milli hassasiyetlerdir. Avrupa Birliği'ne özürlü bir adaylık sürecini, MHP'nin savunduğu onurlu bir üyelik sürecine tercih eden bu teslimiyetçi anlayışın sahipleri, bu yolda engel olarak gördükleri MHP'yi hedef almışlardır. Bölücü terör örgütünün sözde yöneticileri ve yayın organları da, Avrupa Birliği'nin dayattığı yasa değişiklikleri sonrası, MHP'yi hedef göstermişler ve 3 Kasım seçimlerinin, sözde demokrasi cephesi ile Türk milliyetçilerinin mücadelesine sahne olacağı, bu mücadelede herkesin saflarını belirlemesi gerektiği yolunda açıklamalar yapmışlardır. Böyle bir cepheleşme anlayışını, çok yanlış ve tehlikeli bulduğumuzu bir kere daha belirtmek istiyorum.Ancak, karşımıza isteğimiz dışında böyle bir zorlama çıkarılırsa, bilinmelidir ki, Türkiye'nin varlığını ve çıkarlarını sonuna kadar korumaya kararlı olan Milliyetçi Hareket Partisi buna da hazırdır. İnanıyoruz ki, Türk milleti her şart altında millî özü ve sesi olan Milliyetçi Hareket'e sahip çıkacaktır.Milliyetçi Hareket Partisi'nin seçim ittifaklarına ihtiyacı yoktur. Milliyetçi Hareket Partisi, 3 Kasım seçimlerine, inandığı ve savunduğu milli değerlerin ve hassasiyetlerin simgesi olan siyasi kimliğiyle girecektir.Türkiye'nin geleceğini belirleyecek yegane makam Türk milletidir.Unutulmamalıdır ki, ister sahte yeryüzü cenneti pazarlamacılığıyla isterse, muhtemel hükümet senaryoları ve entrikalarıyla olsun, millî iradeyi daha bugünden ipotek altına almaya çalışmak, ne demokratik ne de ahlâkî bir tutumdur.Artık herkes, her çevre Türk milletiyle yüzleşecek, Türk milletine hesap verecektir. Milliyetçi Hareket Partisi, yaptıklarıyla, yapmak istedikleriyle ve yapamadıklarıyla aziz milletimize hesap vermeye de, milletimizle dertleşmeye de hazırdır.

Sayın basın mensupları

Mecliste MHP dışındaki siyasi partilerin desteği ve katkılarıyla kabul edilen Avrupa Birliği yasaları, bu çevrelerce bir bayram havasıyla kutlanmıştır. Bu konuda nihai hükmü, hiç şüphesiz Türk milleti ve tarihin bilgeliği verecektir. Bu bakımdan, idam cezasının en öncelikli konu olarak apar topar kaldırılmasının nedenlerini ve bunun sonuçlarını bütün yönleriyle öğrenmek, Türk milletinin en doğal hakkıdır. Türkiye'de bölücü terör tehdidi henüz sona ermemiştir. Vahşi örgütün silahlı militan kadrosunun tehdit potansiyeli sürmektedir. Nitekim, Devletin iç tehdit değerlendirmelerinde bölücü terör ilk sıradaki yerini korumaktadır. Durum gerçek boyutlarıyla böyle iken, idam cezasının bu aşamada kaldırılmasıyla bölücü terör örgütü ve yandaşları adeta ödüllendirilmiş ve ilerisi için cesaretlendirilmiş olmaktadır. Bilindiği gibi, terör örgütü PKK, geçmişte silah zoruyla gerçekleştiremediği amaçlarına siyasi yollardan ulaşmak için yeni bir siyasi strateji benimsemiştir. Buna göre, teröristbaşı Öcalan'ın ilerde serbest kalması için ilk önce idam cezasının kaldırılmasını zorlamak, bu hedeflerin ilk sırasında yer almaktadır. İdam cezasının kaldırılmasıyla, PKK'nın bu öncelikli hedefinin gerçekleşmesine bilerek veya bilmeyerek ortak olunmuştur. Vahşi terör örgütünün yeni siyasi stratejisinin diğer bir öncelikli hedefi de, teröristbaşı Öcalan'ın ilerde serbest kalmasını sağlayacak şartların hazırlanmasıdır. Mecliste Milliyetçi Hareket Partisi dışındaki 6 siyasi partinin, idam cezasını kaldırarak, bunun yerine getirdikleri düzenleme de, maalesef bu amaca hizmet edebilecek niteliktedir. Bu düzenleme, ilerde teröristbaşının hapisten çıkması tartışmalarının başlatılmasını gündeme getirebilecektir. Milliyetçi Hareket'in bu konuda haklı çıkmasını istemiyorum. Ancak, tarihin doğruladığı Milliyetçi Hareket'in bu konudaki endişelerinin çok haklı sebepleri olduğu unutulmamalıdır. Bunu teslim etmek için bir yıl, beş yıl ve on beş yıl önceki tartışmaları gözönünde bulundurmak ve ülkemiz üzerinde oynanan oyunları hatırlamak yeterlidir.

Değerli basın mensupları

İdam cezasının kaldırılmasının zamanlaması da çok anlamlıdır. Bilindiği üzere teröristbaşı Öcalan'ın infaz süreci Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerinin gereği olarak askıya alınmıştır. Dosyanın Meclis'e gönderilmesi için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin teröristbaşının yaptığı başvuruya ilişkin kararı beklenmiştir.Bu konuda 12 Ocak 2000 tarihinde yapılan liderler zirvesinde, Avrupa Mahkemesi'nin vereceği kararın İmralı mahkemesinin idam hükmünü hiçbir şekilde etkilemeyeceği, Avrupa Mahkemesinin kararının açıklanmasından sonra infaz süreci için dosyanın T.B.M.M'ne sevk edileceği kararlaştırılmıştır. Koalisyonu oluşturan üç liderin bu kararı kamuoyuna da açıklanmıştır. Avrupa Mahkemesi'nin, hazır olan kararını önümüzdeki Eylül-Ekim aylarında açıklayacağı bilinen bir husustur. İşte, Meclis'te bu konuda ittifak yapan siyasi partiler, infaz sürecini önlemek için Avrupa Mahkemesi kararından önce idam cezasını kaldırarak, idam dosyasının Meclise gelmesini önlemişlerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yalnız kalan Milliyetçi Hareket Partisi, terör suçlarında idam cezasını kaldıran son yasa değişikliğini Anayasa Mahkemesine götürmeyi kararlaştırmıştır. Yüksek Mahkeme idam cezasının bu şekilde kaldırılmasının Anayasa'ya aykırı olup olmadığını görüşerek kararını verecektir. Milliyetçi Hareket Partisi, idam cezasının bu aşamada kaldırılmasıyla milli vicdanın yaralandığına ve toplumun adalet duygularının zedelendiğine inanmaktadır. Bu durumda, daha önce 28 Mayıs 2002 tarihinde de dile getirdiğimiz gibi, İmralı'da özel imkanlardan yararlandırılan teröristbaşının, "F" tipi bir cezaevine gönderilmesi için gerekli düzenlemelerin süratle yerine getirilmesi, artık ertelenemeyecek bir sorumluluk ve zorunluluk haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesine yapacağımız itirazın sonucu beklenirken, teröristbaşı'nın cezasını infaz kanunlarına göre tecrit şartlarında çekmesine karşı, artık hiçbir gerekçe ve bahane öne sürülemeyecektir.Milliyetçi Hareket Partisi, bu konuyu, Koalisyonu oluşturan siyasi partilerin liderler zirvesi'nde gündeme getirecektir. Yeni Adalet Bakanının bu konuda gerekli hazırlıkları yapması, liderlerin bu yönde süratle karar alarak uygulamaya geçirmelerini kolaylaştıracaktır.

Değerli basın mensupları

Meclis'de Milliyetçi Hareket dışındaki 6 siyasi parti'nin desteğiyle kabul edilen yasal düzenlemelerle, Türkçe dışındaki anadillerde eğitim-öğrenim yapılması ve bu dillerin radyo ve televizyon yayınlarında kullanılması imkanı da getirilmiştir. Bu konuda da MHP dışındaki siyasi partiler blok olarak hareket etmişlerdir.Türk vatandaşlarının bir kısmının farklı anadilleri olduğu bir gerçektir. Farklı anadilleri olan vatandaşlarımızın bu özelliklerine saygı göstermek zorunludur. Zaten bu dillerin özel hayatta öğrenilmesi, öğretilmesi ve kullanılmasının önünde hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Ancak, burada çok önemli bir nokta unutulmaktadır. Türk vatandaşlarının geleneksel olarak konuştukları dil ve lehçelere kültürel bir hak olarak hukuki bir statü tanınması, Türkiye'nin sosyal dokusunu ve millî bütünlüğünü zedeleyecek gelişmelere ve daha ileri taleplere zemin hazırlayacaktır. Unutulmamalıdır ki, anadilde öğrenim hakkı temelde bir azınlık hakkı olarak istenmektedir. Avrupa Birliği'nin anlayışı ve Türkiye'ye dayattığı talep budur. Amaçlanan, Türkiye'de zorla azınlık yaratılmasıdır. Bizim karşı çıktığımız husus da budur. Böyle bir yolun açılması, terör örgütü ve yandaşlarının Türkiye'nin üniter devlet yapısını ve milli birliğini hedef alan siyasi amaçlarına hizmet edecektir.Bu gerçeğin görülmemesi karşısında büyük bir üzüntü ve infaal duymaktayız. Bilindiği gibi, bölücü terörün siyasi hedeflerinin temelini, ayrı bir millet şuurunun yaratılması için ortak bir dil geliştirilmesi oluşturmaktadır. Bu yolla, ayrı bir millet kimliği ve devlet bilinci yaratılması amaçlanmaktadır. Kürtçe öğrenim ve yayın, Kürt asıllı Türk vatandaşlarımızın yabancılaştırılmasının ve farklı milli kimlik şuurunun yerleşmesinin en etkili aracı olarak görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Avrupa Birliği'nin dayattığı yasaların çıkarılmasıyla, PKK'nın bu amacının da gerçekleşmesine hizmet edecek bir adım atılmıştır.Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde böyle bir şantaj ve teslimiyet anlayışıyla yola çıkılması,bu konularda ilerde daha aşırı taleplerin karşımıza getirilmesi için zemin hazırlayacaktır. Bu konuda gösterilen aşırı zaafiyet, sadece Avrupa Birliği'ne değil, PKK'ya da ilerisi için ümit vermiştir. İdam cezasının kaldırılmasını ve Türkçe dışındaki anadillere ilişkin düzenlemelere karşı bölücü terör örgütünün gösterdiği ilk tepkiler, bu konudaki haklılığımızı ortaya koymaktadır. Bunların yeterli olmadığını ifade eden bölücü teröristlerin sözcüleri, Avrupa'daki yayın organlarında, demokratik hakların sadece anadil ve yayıncılıkla sınırlandırılamayacağı; bu adımlarla yetinilemeyeceği; 3 Kasım 2002 seçimlerinin bir referandum olacağını propagandasına başlamışlardır.Bu çerçevede "Kürt sorununun" çözümü için önemli sonuçları olacak hususların 3 Kasım seçimlerinde belirleneceğini söylemektedirler.

Değerli basın mensupları

Avrupa Birliği yasa paketini destekleyen siyasi parti liderleri, bunların kabulünün Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerinin başlamasını sağlayacağını ve bu yöndeki en büyük engeli ortadan kaldıracağını öne sürmüşlerdir. Bu yasalar Avrupa Birliği'nden bir an önce müzakere tarihi ve takvimi almak için kabul edilmiştir. Ancak, bu yasalara Avrupa Birliği'nin tepkisi, teslimiyetçi çevrelerin beklediği gibi olmamıştır.Avrupa Birliği yönetiminin, bu konuda dile getirdiği hususlar Türk kamuoyuna aynen yansıtılmamış, gazete köşelerinde küçük haberler olarak geçiştirilmiştir. Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı'nın ve diğer yetkililerin bu konudaki son açıklamalarında, bu yasaların doğru yönde atılmış bir adım olarak görüldüğü; bunların etkin biçimde uygulanmasının ve hayata geçirilmesinin yakından izleneceği belirtilmiş ve Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi bu yöndeki çabalarını sürdürmek için teşvik etmek istediği dile getirilmiştir.Avrupa Birliği'nin açıklamalarında, üyelik müzakerelerine başlanmasına ve bunun için bir tarih ve takvim verilmesine yine temas edilmemiş, bu kavramların kullanılmasından itinayla kaçınılmıştır.Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi adeta özürlü bir aday olarak görüp görmediği, bugüne kadar Türkiye'ye karşı sergilediği ayrımcı ve itici yaklaşımları terkedip terketmediği, 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce anlaşılacaktır. Türkiye'ye üyelik müzakereleri için somut bir takvim verilip verilmeyeceği, 24-25 Ekim 2002 tarihlerinde Brüksel'de yapılacak özel zirve toplantısında ortaya çıkacaktır.Türk milleti, bütün bu gerçekleri görerek sandık başına gidecek ve nihai hükmünü verecektir.

Değerli basın mensupları

Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye'yi Avrupa'ya taşıyacağı iddiasıyla daha yolun başında millî ve kritik konularda zaafiyet gösterilmesinin, Avrupa Birliği üyelik sürecimizi bir belirsizlik ortamına sürükleyeceğinden endişe etmektedir.Avrupa Birliği yönetimi, maalesef dayatma yöntemlerle sonuç alınabileceğini görmüş, bu konuda cesaretlendirilmiştir. Dolayısıyla, Avrupa Birliği'ne, üyelik sürecimizi çeşitli bahanelerle zamana yayarak sulandırma ve Türkiye'yi oyalama imkanı verilmiştir.Bu çerçevede, Türkiye'nin önüne azınlıklar ve sözde Ermeni soykırımı konularında ve Kıbrıs meselesinde daha ileri ve aşırı isteklerle gelinmesi muhtemeldir. Son gelişmelerden cesaretlenen terör örgütü PKK'nın da bu zaafiyeti sonuna kadar istismar edeceğinden ve bu amaçla Avrupa Birliğini Türkiye'ye baskı için kullanacağından şüphe duyulmamalıdır. Aynı şekilde, Güneydoğu sorununa siyasi çözüm bulunması için terör örgütü ile dialog kurulması çağrılarına muhatap kalmamız da hiçkimse için şaşırtıcı olmamalıdır. Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, önümüzdeki dönemde Türkiye'nin karşısına Kıbrıs, Ege ve Ermenistan gibi konularda bazı talep ve dayatmaların çıkarılması da beklenmelidir. Bunun için gerekli ortam ve şartlar, ne yazık ki yaratılmıştır. Meclisimizin MHP dışındaki 6 siyasi partinin ittifakıyla yazdığı iddia edilen "tarih"in gerçekte ne olduğu, ilerde yaşanacak gelişmelerle daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye'nin geleceğinin bu anlayışta olan siyasi kadrolara emanet edilmesinin doğuracağı vahim sonuçları aziz milletimiz değerlendirecek, iradesine ve kaderine elbette sahip çıkacaktır.Hepinize teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı