Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Aziz Söğütlü Kardeşlerim, Muhterem Dava Arkadaşlarım, Söğüt’te olmaktan, sizlerle buluşmaktan ve aranızda bulunmaktan tarifsiz heyecan ve mutluluk duyuyorum. Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bugün buraya; özlem yangınını söndürmek için geldik. Bugün buraya; Yörüklerle, Türkmenlerle dertleşmek, meşveret etmek ve gönüllerimizden geçenleri paylaşmak için koştuk. Bugün buraya; Milliyetçi Hareket Partisi’nin Mahalli İdareler Seçimleri için yapacağı çalışmaları başlatmak ve ilk adımı atmak amacıyla toplandık. 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri’ne bugünden itibaren 431 gün kalmıştır. Başarıya ulaşmak, zafere varmak için bu süre zarfında çok çalışacağız. Bunun için önümüzdeki süreyi, bundan sonraki süreci çok iyi değerlendireceğiz, Allah’ın izniyle boşluğa, gevşeyeme ve yavaşlığa izin vermeyeceğiz. Çünkü işimiz çok, meselelerimiz ağır, yapacaklarımız fazladır. Milliyetçi Hareket Partisi, Mahalli İdareler Seçimleri için bugünden itibaren ayaktadır, bugünden tezi yok iştah ve hevesle yola çıkmaktadır. Bunun için Söğüt’teyiz, Söğüt’ten itibaren tüm vatan sathına yayılacak iradeyi kararlılık ve inançla gösteriyoruz.
Değerli Vatandaşlarım, Kıymetli Dava Arkadaşlarım, Partimiz açısından 24 Ocak tarihi çok anlamlıdır. Tam 20 yıl önce, yani 24 Ocak 1993’de, 12 Eylül ihtilalından sonra kurduğumuz Milliyetçi Çalışma Partisi, yapılan bir olağanüstü kongreyle asıl ismine kavuşmuş ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin tarihsel devamlılığı bu sayede sağlanmıştır. Bu önemli yıldönümde Söğüt’teyiz ve Söğüt’ten Mahalli İdareler Seçimleri için çalışmalarımızı hız ve heyecanla başlatıyoruz. Ayrıca Söğüt, 400 çadırlık Türkmen topluluğunun cihan devletinin mayasını çaldığı yerdir. Biz de dünün imrenilecek akıl, zekâ ve mertlikle özdeşleşmiş bu tarihi hadisesinden aldığımız ilhamla başta Söğüt ve Bilecik olmak üzere; ilçe, il ve büyükşehir belediyelerine talibiz. Bunun için milletimizin ve sizlerin huzuruna çıkıyoruz. Kutlu ecdadımıza vizyon çizen, geleceğini şekillendiren, fütuhatlarının yönünü belirleyen milli ve manevi ihtişamın merkez üssü elbette Söğüt’tür. Yaklaşık 9 bin kilometrekarelik toprak alanından, 24 milyon kilometrekarelik imparatorluğa ulaşılması Söğüt ruhuyla, Söğüt felsefesiyle ve Söğüt bağlılığıyla mümkün olmuştur. Burası Türk milletinin kalbinin attığı yerdir. Burası ümitlerin yeşerdiği, dargınlıkların bitirildiği, içe dönük hesapların kapatıldığı ve yüksek ideallerin yoğrulduğu yurt köşesidir. Aynı zamanda Türk milletinin haysiyetinin, hatıralarının ve heyecanlarının kaynadığı faziletle donanmış mahaldir. Söğüt ve çevresi dua, gaza ve cihat duygusuyla örülmüş ve perçinlenmiştir. Alplerin cesareti, fakihlerin rehberliği ve Allah dostlarının himmeti bizi buradan insanlığın doruklarına uçurmuştur. Milletler mücadelesindeki görkemli ve itibarlı mevkiimize buradan sıçraya vardık. İnsanlığın kutup başı olmaya buradan sivrilerek eriştik. Hükümranlığımızın fermanını, adaletimizin satırlarını, merhametimizin ve muhteşem yönetim becerimizin irade-i seniyyesini buradan itibaren yazdık. Türk milletinin yerküreye nam bırakması Söğüt ufkuyla gerçekleşmiş, kıtalara sesimizin ve varlığımızın ulaşması Söğüt fikriyle hayat bulmuştur. Türk milleti tekbirlerle, salâvatlarla ve niyazlarla buradan yola çıkmıştır. Burası tırmandığımız zirvelerin yamacı, fetihlerimizin girişi kapısı, iftihar edilecek mazimizin şanlı bir sayfasıdır. Bunun için Söğüt paha biçilmez bir cevherdir. Bunun için Söğüt yeri dolmayacak, ikamesi olmayacak ve mukayesesi yapılmayacak bir şuurun adıdır, şanıdır ve şöhretidir. Buralarda hangi yöne baksak geçmişi hisseder, hangi taşı kaldırsak bir parçamızı görür, bir değerimizle karşılarız. Türklüğün; muzafferiyetini ve cihanı hükmü altına alarak insanlığın kaderine imza atmasını sağlayan asıl sır Söğüt Ocağı’dır. Söğüt bir başlangıçtır, ama en hayırlı başlangıçlardandır. Söğüt ikinci Ergenekon’dur, ikinci Türeyiş Destanı’dır, yakın veya uzak coğrafyalara tebliğ edilen Oğuz Destanı’nın ağırlık merkezidir. Dağılmış, ufalanmış ve birliği bozulmuş son vatanımızın üzerine doğan umut güneşi, Türklüğün ülkü beşiğidir. Beyliklere bölünmüş, istilalara uğramış, kardeşliği zayıflamış, birlikte yaşama mefkûresi kesintiye uğramış yurdumuz Söğütle kendine gelmiş, Söğüt bilinciyle kanatlanmıştır. Domaniç Dağı’nın kuzeydoğu eteklerinden, doğu-kuzeydoğu doğrultusunda Sakarya Nehri’nin çizdiği kavise kadar uzanan alan Türklüğün hayat pınarı, benliğini ve beraberliğini sağlama aldığı bereket vadisi olmuştur. Nitekim Söğüt iddialarımızın çimentosu, tezlerimizin mürekkebidir. Sevdalarımızın korunağı, kahramanlıklarımızın kazanıdır. Kuruluşundan yaklaşık iki asır sonra, bir Türkmen Beyliğinin Tuna’dan Fırat’a kadar uzanan bir güç ve kudret haline gelmesi Söğüt’te toplanan fikri, fiili ve fiziki çabalarla ortaya çıkmıştır. Türklüğün hiç sönmeyecek ışığı, hiç düşmeyecek ve düşürülmeyecek mevzisi burasıdır ve burada mana bulmuştur. Türk vatanı Söğüt’ün irfanıyla bugünlere gelmiştir. Bundan sonra da Söğüt’ün kılavuzluğuyla geleceğe yürüyecektir. Türk milleti Söğüt efsanesiyle birlikte yaşama inancını tescillemiştir. Bundan sonra da aynısını gerçekleştirecektir. Milliyetçi Hareket Partisi Söğüt’ün ana fikrine tam bir uyum ve riayet gösterdiğinden burayı stratejik bir merkez olarak görmekte, bu şekilde tayin etmektedir. Ertuğrul Gazi’nin liderliği, Osman Gazi’nin adımları, Şeyh Edebali’nin öğütleri, Hayme Ana’nın duası, Dursun Fakıh’ın irşadı bizi bir yapmış, geleceğimizi birleştirmiş ve bağımsızlık tutkumuzu sulamıştır. Bizim yol göstericimiz yine bu kutlu isimler olacaktır. Turgut Alp, Aygut Alp, Konur Alp, Hasan Alp, Akça Koca, Samsa Çavuş, Köse Mihal, Gündüz Alp bizim mukaddesatımıza ruh katmışlardır. Ve manevi emanetleriyle katmaya da devam edeceklerdir. Zira bunun teminat ve garantisi Türkiye sevdalısı temiz vicdanlar, milliyetçi vatansever kalplerdir. Elbette ecdadımız çözüm diye Bizans tekfurlarına boyun eğmemiştir. Barış adı altında Bizans’a teslim olmamış, Haçlılara eğilmemiş, fitneye diz çökmemiştir. İşte biz bu mirasa sahibiz, işte böylesi bir muazzam tarihten süzülerek buradayız. Neye sahip olduğumuzu iyi biliyoruz. Nasıl bir geçmişin üzerine oturduğumuzun farkındayız. Dostumuzu, düşmanımızı bilecek; doğruyu, yanlışı tefrik edecek kadar milli hafızamızdan çok şükür kopmadık, ayrılmadık. Şeytani hesaplarla, rahmani duruş arasında bocalayan, geçmişimize sırt dönmeyi siyaset sanan gafiller gibi olmadık, olmayı da sırf koltuk, statü veya maddi çıkar adına aklımızdan geçirmedik. Bizim manevi direklerimiz çürümedi, feyiz kaynaklarımız kurumadı. Bizim milli ilkelerimiz çökmedi, milli hedeflerimiz körelmedi. Biz bugün Söğüt’teysek, biz bugün tarih yaptığımız ve tarih yazdığımız mübarek topraklarda isek bunun elbette sebebi bellidir. Buradan Türklük yeni bir çıkış yapmalıdır. Buradan Türk milleti yeni bir başlangıca mührünü vurmalı, bu yönde tercih kullanmalıdır. Türkiye, buradan silkinmeli, buradan kuşatmayı yarmalıdır. AKP buradan kalkan ecdat tokadını yemelidir. İhanet, buradan Anadolu’nun her köşesine yayılacak iradeyle titremeli ve sinmelidir. Müzakereciler Söğüt’ten fışkıran ve Hakkâri’ye kadar sirayet eden azametle tanışmalıdır. Teröristler, acizler, korkaklar, pısırıklar, katile kucak açan uğursuz yüzler, BOP’cular, sömürgeciler Söğüt’ten patlayacak milli volkanla karşılaşmalıdır. Bu itibarla biz buradayız, bunları gerçekleştirmeye yeminliyiz ve sizlerin desteğini istiyoruz. Ezilmeye çalışılan Türklüğün sözcüsü olmak için yetki istiyoruz. Dışlanmaya çalışılan kimliğimizi savunmak için katkı bekliyoruz. Horlanan bin yıllık Söğüt hukukunu hak ettiği seviyeye taşımak için imkân ve destek arıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, önümüzdeki Mahalli İdareler Seçimleri’ni, Türkiye’nin içine düşürüldüğü kötü gidişattan çıkması için tarihi bir kavşak olarak görüyoruz. Bu nedenle, Türk milletinin müdahalesi tüm hesapları bozacaktır. Türk milletinin tepkisi her şeyi değiştirecektir. Söğüt bunun için bir milattır, bir dönüm ve karar noktasıdır. Buradan yola çıkışımızın esası budur. Dört yüz çadırlık bir Türkmen varlığı; nasıl ki milletimizin yüz akı, gurur tablosu ve zafer tacı olmuşsa, biz de aynısını bir kez daha tekrarlamak ve Türkiye’yi darlık ve buhrandan çıkarmak istiyoruz.
Değerli Vatandaşlarım, Saygıdeğer Dava Arkadaşlarım, Mutlaka içiniz yanarak izliyorsunuzdur. İmralı canisiyle görüşmek moda oldu. PKK’yla teslim müzakereleri yapmak sıradanlaştı. Eli kanlı canilerin, hiçbir şey yaşanmamış gibi makbul, samimi ve çözüm yanlısı kişiler olarak propagandası yapıldı. Türkiye ne olduğu belli olmayan, neleri ihtiva ettiğini kimsenin itiraf edemediği ve muhteviyatını açıklayamadığı çözüm tüneline sokuldu. Çözüm diyorlar, ama neyi çözmeye çalıştıklarını söyleyemiyorlar. Çözüm diyorlar, ama milletimize açık açık ne amaçladıklarını izah edemiyorlar. Barıştan bahsediyorlar, barış süreci hezeyanlarıyla vakit geçiriyorlar; ama bunun için ne gerektiğini, PKK’nın hangi tavizlerle emellerinden cayacağını ortaya koyamıyorlar. Bağımsız Kürdistan’ı inşa ediyorlar, ama bunu çözüm kılıfına saklıyorlar. PKK’yı affetmeye hazırlanıyorlar, şahadetler üzerinden el sıkışarak İmralı canisinin serbest bırakılması için türlü kurnazlıklara başvuruyorlar, ne var ki bunları çözüm etiketiyle kapatmaktan da geri durmuyorlar. Şu garabete bakınız ki, varlığımızı bitirmek, birliğimizi bozmak ve geleceğimizi karanlığa gömmek için uğraşan bölücülerle ve teröristlerle çözüm konuşulmakta, sözde barış görüşmeleri yapılmaktadır. Maalesef karşı cephe o kadar kalabalık, o kadar faal haldedir ki, gerçekler karartılmakta, milli hassasiyetler bir bir bastırılmaktadır. Türkiye deyim yerindeyse kapana kısılmış, çaresizliğin dehlizine düşürülmüştür. AKP hükümeti İmralı’yı kendisine kubbe ve hacet kapısı yapmıştır. İhanetin ismi “süreç” olmuş, İmralı canisinin sıfatı “figür” şeklinde ifadelendirilmiş, devlet organları “enstrüman” olarak isimlendirilmiştir. Başbakan Erdoğan medya üzerinden bölücü teröre bir yalvarmadığı kalmış; rica, minnetle 29 yıldır elinde silah tutan cinayet örgütünden pişmanlık göstermesini ve silahını bırakmasını talep etmiştir. Türk devleti resmen ele, ayağa düşürülmüştür. Milli benliğimiz yaralanmış, milli şahsiyetimiz hırpalanmıştır. Türk milleti arkası arkasına sırtından hançerlenmiş, sadakatsizler, vefasızlar, yüzsüzler, köksüzler ve vicdansızlar hiç olmadığı kadar cüret ve ivme kazanmıştır. Açıkça söylemeliyim ki, çözüm sözleriyle Türk milleti bölücü teröre kurban verilmek istenmektedir. Söğüt’ün ve şehitlerimizin aziz hatıralarıyla birlikte geçmişteki mücadeleleri harabeye çevrilmektedir. Türkiye zor günlerden, Türk milleti belaların her köşe başını tuttuğu bir dönemden geçmektedir. Şeytanca hazırlanan planlar, sinsice kurulan yakınlıklar, alçakça sürdürülen pazarlıklar, kalleşçe tesis edilen münasebetler tehlike sınırını çoktan geçmiş, çoktan aşmıştır. “Merdiven Stratejisi” adı altında hainler büyük Türk milletinin muhatabı haline getirilmiştir. PKK merdiven tırmanırken, Türk devleti basamak basamak aşağı inmektedir. Başbakan Erdoğan İmralı canisinin ağzına bakmakta, hükümet Kandil’den ne olduğu şaibeli olan çözüm hamleleri beklemektedir. Çözüm koalisyonu, çözülmüş ve çürümüş vicdanlarıyla Türkiye’nin başına yeni bir çuval geçirmenin arayışındadır. PKK talepleri peş peşe karşılanmakta, İmralı canisinin çözüm reçeteleri sözüm ona tedavi maksadıyla ele alınmaktadır. Gündem içinde en çok konuşulanlar; İmralı, İmralı canisi, Kandil, PKK, BDP, sözde Kürt sorunu olarak görülmektedir. Sanki Türkiye’nin başka bir meselesi kalmamıştır. Varsa da, yoksa da, bölücülerin istekleri, PKK’nın belirlediği başlıklar, dağ edebiyatı, özgürlük ezberi, insan hakları tekerlemesi, devletin kabahatleri, tarihteki yanlışlar başta AKP olmak üzere herkesin diline yerleşmiştir. Oysaki Söğüt’ün sorunları görmezden gelinmektedir. Bilecik’in biriken ve ağırlaşan sosyal ve ekonomik açmazları ötelenmektedir. İşsizlik kimsenin aklına dahi gelmemektedir. Sayın Başbakan’ın Söğütte kapanan seramik fabrikalarından hiç haberi yoktur. Yoksulluğun semtine maalesef uğrayan yoktur. Çiftçilerimizin feryatları, işçilerimizin şikâyetleri, Söğütlü esnafımızın çığlıkları duyulmamaktadır. İmralı canisine televizyon hediye eden, bölücü dayatmaları taksit taksit karşılayan Başbakan Erdoğan, vatandaşlarımızın ekmeğe bile muhtaç hale geldiğini anlamamakta, anlamak istememektedir. Üzülerek şahit olmaktayız ki, milletin birlik ruhuna sahip çıkmak Başbakan’a göre şeytan işidir. Türkmenin, yörüğün, kısaca Türk’ün hakkını ve hukukunu savunmak Başbakan’a göre şeytanın yoludur. Ancak katile sarılmak çözüm, örgütüne hoşgörülü yaklaşmak barış adımları olup iyi niyet olarak takdim edilmektedir. Buradan diyorum ki, böyle bir çözüm batsın, böyle bir barış olmaz olsun. İblisin asıl yol arkadaşları; Türklüğe idamlık mahkûm muamelesi yapanlar, kötülüğün markası olarak görenler ve milletimizin arasına nifak tohumları ekenlerdir. Bunlarla da mücadelemiz Allah’ın izniyle sonuna kadar devam edecek, ay yıldızlı bayrağımızı indirmeye, milletimizi öğütmeye ve 36’ya ayırmaya küstahça çalışanlara her şeyimizle karşı koyacağız. Bizim yolumuz, tercihimiz hak yolu, hakikat yolu ve Allah yoludur. Biz devleti küçültme arayışlarına Söğüt anlayışıyla cevap vereceğiz. Türk milletini etnik öbeklere geriletme namertliklerine Söğüt sancağıyla engel olacağız. AKP’nin Meclis’te kabul ettiği, eyalet ve federasyon sistemine kapı açan yeni Büyükşehir Kanunun mahsurlarını Söğüt bakışıyla milletimize anlatacağız. Kapanan belde belediyelerimizin gasp edilen hakkının sözcüsü ve mağdur edilmiş yörelerimizin beklentilerine tercüman olacağız. Söğüt pusulasıyla önümüzü aydınlatıp güç takviyesi yapacağız ve AKP’yi inşallah mağlup edeceğiz.
Muhterem Söğütlüler, AKP hükümeti 6360 sayılı yeni Büyükşehir Kanunuyla Türk idare sistemini temelinden sarsmıştır. Yapılan düzenlemeyle büyükşehir sayısı 16’dan 29’a, büyükşehir ilçe sayısı 143’ten 500’e çıkartılırken, il belediye sayısı 65’den 52’ye düşürülmüş, ilçe belediye sayısı 749’dan 418’e çekilmiş, belde belediye sayısı bin 977’den 428’e indirilmiş ve toplam belediye sayısı da 2 bin 950’den bin 427’ye gerilemiştir. Büyükşehir Kanunu çok boyutlu olumsuzlukları beraberinde getirmiş, az önce de vurguladığım gibi, belde belediyelerin birçoğu kapanmayla yüz yüze kalmıştır. Vatandaşlarımızın katlanmak zorunda kaldığı külfetler artmış, sosyal, ekonomik yükler yeni durumda daha da fazlalaşmıştır. Mahalli idarelerle ilgili yeni yapılanmanın önü alınamaz tehlikelere meydan vereceği bir an olsun unutulmamalıdır. AKP’nin amacı hizmet üretmek, belediye faaliyetlerini yaygınlaştırmak ve yatırımları çoğaltmak olmayıp, Türkiye’nin üniter devlet sistemini sakatlamak olduğu ham bir iddia olarak görülmemelidir. İktidarın bu vahim hatasına gerekli dersin önümüzdeki Mahalli İdareler Seçimi’nde verileceğini düşünüyor ve bunu bekliyorum. Türkiye’nin önünde çok ciddi üç siyasi olay, üç imtihan vardır. Birincisi 30 Mart 2014 tarihindeki Mahalli İdareler Seçimi’dir. İkincisi, 28 Ağustos 2014 tarihindeki Cumhurbaşkanlığı Seçimi’dir. Üçüncüsü ise 2015 yılının Haziran ayında yapılması gereken Milletvekilliği Genel Seçimi’dir. İlk etapta yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri, sonrakilerinin yönünü ve sonucunu aşağı yukarı yakından etkileyecektir. Bu kapsamda Türkiye’nin huzur, güvenlik, refah ve esenlik içinde olabilmesi, içine girdiği bölünme sürecinin durdurulması için AKP’nin demokratik yollardan tasfiyesi şart olmuştur. Bunun için Mahalli İdareler Seçimleri hayati bir nitelik arz etmektedir. AKP’ye bu seçimde, iktidardan gideceğinin işareti verilmeli, yanlış ve ihanete varan politikalarının cezası sandık marifetiyle kesilmelidir. Türkiye’nin bölücü teröre yem olmaması, milletimizin sükûnete kavuşması ve bütünlüğünü koruyabilmesi için bu seçim vazgeçilemez bir önemdedir. Biliniz ki, millet olma şuurunun daha fazla gevşetilmesi, daha da köreltilmesi izmihlali ve imhayı sağlayacaktır. Şehit ruhunun incinmemesi, ecdat yadigârı bu aziz vatanın mahcup düşmemesi için ilk durak önümüzdeki seçimdir. AKP zihniyeti, Mahalli İdareler Seçimi’nde gecikmiş ve ertelenmiş sonun ilk aşamasıyla karşılaşmalı, bunu yaşamalıdır. Yürekten inanıyorum ki, Mahalli İdareler Seçimi bir uyanış, Cumhurbaşkanlığı seçimi bir uyarı ve Milletvekilliği Genel Seçimi de Milliyetçi Hareket Partisi iktidarının tescili olacaktır. Azmetmek, çalışmak, gayret etmek, herkese ulaşmak, herkesle tanışmak ve kaynaşmak bizden; takdir siz değerli kardeşlerimden, yardım ve himaye Cenab-ı Allah’tandır. Bu itibarla Söğüt’ün yetiştirdiği güzide bir şahsiyet olan, geçmişte belediye başkanı olarak saygın hizmetlerde bulunmuş, tecrübesiyle, birikimleriyle hepimizin takdirini toplamış olan değerli dava arkadaşım Sayın Halil Aydoğdu Bey’i de, Söğüt belediye başkan adayı olarak ilan ediyorum. Bundan sonra değişik tarih ve fırsatlarda belediye başkan adaylarımızı milletimizin huzuruna çıkaracak ve siyasi çalışmalarımızı tam bir inanmışlıkla yerine getireceğiz. Temennim odur ki, bir dönem aradan sonra Söğüt tekrar Üç Hilal’de karar kılacak, yeniden Üç Hilal’de buluşacaktır. Siyasi görüşü, kökeni ve mezhebi ne olursa olsun tüm Söğütlü kardeşlerime güveniyor ve hepinizden bir kez daha partimize yetki vermenizi ve şehrin mührünü teslim etmenizi istiyorum. Söğüt’ün yüzümüzü ağartacağını biliyorum. Söğüt’ün bizi yalnız bırakmayacağını görüyorum. Bundan dolayı hepinize minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi bir kez daha en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun. Sağ olun, var olun, hepiniz Cenab-ı Allah’a emanet olun. Ne Mutlu Türküm Diyene. |