Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Kızılcahamam Patalya Otelinde yapılan İl Başkanları toplantısı sonunda yapmış oldukları konuşma. 14 Şubat 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Kızılcahamam Patalya Otelinde yapılan İl Başkanları toplantısı sonunda
yapmış oldukları konuşma.
14 Şubat 2013

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

12 Şubat 2013 günü başlayan ve iki gün süren partimizin il başkanları toplantısını bugün tamamlıyoruz.

İki gün süresince yaptığımız çalışmalara kısaca temas ederek, içinden geçtiğimiz ülke gündemi ve bu çerçevede yapacağımız tespitlerimizi kapsamına alacak basın toplantımıza hepiniz hoş geldiniz.

Son derece verimli, katılım düzeyi yüksek ve başarılı bir şekilde geçen buradaki görüşme ve değerlendirmelerimizin partimiz ve milletimiz adına çok yararlı sonuçlara vesile olacağına inanıyorum.

Samimi ve hürmetle pekiştirilmiş bir atmosferde geçen iki günlük toplantılarımızda, il başkanlarımız fikirlerini, yaşadıkları şehirlerle ilgili sorunları paylaşmış ve beklentilerini dile getirmişlerdir.

Ayrıca partimizin Başkanlık Divanı üyesi değerli arkadaşlarım tarafından;

√       Ekonomideki gelişmeler, biriken riskler ve takip edilen politikalardaki yanlışlıklar anlatılmış,

√       Mahalli idareler seçimiyle ilgili hazırlıkların seyri ve Yeni Büyükşehir Belediye Kanunu’nun mahsurları ve neden olacağı tehlikeler ayrıntılı şekilde izah edilmiş,

√       TBMM’deki siyasi çalışmalar, parti grubu faaliyetleri dile getirilmiş,

       Ve anayasa hazırlığı konusunda bilgilendirmeler yapılmıştır.

Bunların yanı sıra, bölücü terör konusu, PKK’yla yürütülen müzakereler, bölgesel ve küresel bağlamdaki ülkelerarası münasebetler de değerlendirmelerimiz arasında bulunmuştur.

Kızılcıhamam’daki il başkanları toplantımız her anlamda dolu, her düzeyde faydalı geçmiştir.

Buradan, ülkemizin her köşesine yansıyacak ve yayılacak derin sinerji, ortak akıl, güçlü fikir, sağlam irade ve milli heyecan Milliyetçi Hareket Partisi’ni hak ettiği noktaya taşıyacak, milletimize umut olacaktır.

Zira Türkiye’nin başka bir çaresi kalmamıştır.

Türkiye’nin zincirlerinden kurtulması, milletimizin sorunlarından çıkması için Milliyetçi Hareket’in sapsağlam duruşu gerekmektedir.

Sorumluluğumuz büyük, yapacaklarımız çoktur.

Varlık nedenimiz olan aziz Türk milleti, Milliyetçi Hareket Partisi’nin milli nitelikli müdahale ve mücadelesine tutunmayı ve yanlış gidişatın tersine dönmesini dört gözle beklemektedir.

Bunu başaracak kadro çok şükür burada ve inançlı bir şekilde hazır olduğunu beyan etmektedir.

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Kızılcıhamam’da tertip ettiğimiz il başkanları toplantımız aynı zamanda partimizin 44’ncü yıl dönümünü gururla idrak ettiğimiz bir zaman aralığına denk gelmiştir.

8-9 Şubat 1969’da başlayan millet ve ülke mücadelesi geçtiğimiz cumartesi 44’ncü yılına girmiştir.

Bu sebeple mutluyuz, sevinçliyiz ve fazlasıyla da coşkuluyuz.

Milliyetçi Hareket Partisi rüştünü ispat etmiş, Türk siyaset ve fikir hayatında eşsiz bir yer edinmiştir.

Sahip olduğumuz milli ve manevi mirası her şeyin üzerinde görerek ve her konunun üstünde tutarak bugünlere geldik.

Bir parti için yarım asra yaklaşan siyasi mücadele anlamasını ve kabullenmesini bilenler için çok şeyler ifade edecektir.

Şanlı mazimizin her diliminde, şerefle iç içe geçmiş dünümüzün her bölümünde Türk milletini ve Türk devletini yükseltme ve layık olduğu mevkie ulaştırma kararlılığı yer almıştır.

Ülkülerimizin gayesi bu olmuştur.

Özlemlerimizin, iddialarımızın hedefinde bunlar yer almıştır.

Bu bakımdan hiçbir zorluk bizi yolumuzdan alı koyamamıştır.

Hiçbir tuzak kutlu yürüyüşümüzü bozamamıştır.

Hiçbir art niyet ülkülerimizden bizi geri döndürememiştir.

Bundan sonra da Allah’ın izniyle böyle olacaktır.

Partimize ömür biçenler, fikriyatımızın miadını doldurduğunu söyleyenler elbette büyük bir handikabın ve hezeyanın tutsağı olmuş gafillerden başkası değildir.

Milliyetçi Hareket Partisi 44 yıllık bir çınar haline gelmişse bunun gerisinde; şehitlerimizin paha biçilemez fedakârlıkları, dava ve ülkü büyüklerimizin muhterem katkıları, milli hedefler uğruna dünyevi nimetlere sırt dönen kahraman bir neslin şükranla andığımız destekleri yer almaktadır.

Elbette Türk milleti yardım ve ilgisini hiç esirgememiş, Cenab-ı Mevla bizi hiç yüz üstü bırakmamıştır.

Yıllar içinde parti olarak;

√       Haksızlıkları yendik, zorlukları geçtik ve çetin imtihanları alın terimizle aştık.

√       Hakkımızın yenmesine, eziyetlerin artmasına ve darlıkların çoğalmasına itibar etmeden yönümüzden, yolumuzdan ve çizgimizden ayrılmadık.

√       Üzülsek de, burkulsak da, incinsek de, zaman zaman kırılsak da; pes etmedik, geri adım atmadık ve mefkûrelerimizin izinden ayrılmadık.

Bu zamana kadar;

√       Doğrularımızdan ödün vermedik.

√       İlkelerimizle, ülkülerimizle ve sözlerimizle katiyen çelişmedik.

Çok az siyaset kurumunda sahip olacak bir olgunlukla, partimiz Allah’a şükürler olsun ki, bu şekilde 44 yaşına gelmiştir.

Hepiniz şahitsiniz;

√       Yıllar bir bir geride kalmış, ama Üç Hilal gerilememiştir.

√       Zaman hızar gibi insanlığın üzerinden geçmiş, ama Üç Hilal zamanın önünde gitmiştir.

√       Mevsimler birbirini takip etmiş, takvim yaprakları bir bir koparılmış; ama Milliyetçi Hareket milletinden kopmamıştır.

Türk siyasetinde kimler gelmiş, hangi partiler geçmiştir, ama Milliyetçi Hareket Partisi büyüyerek, anıtlaşarak ve milletiyle bütünleşerek şimdiye erişmiştir.

Bir hilal uğruna batan ülkü güneşleri, Türklüğün son 44 yılına damga vurmuş, kanlarıyla milliyetçi-ülkücü hareketin baki kalmasına yardım etmişlerdir.

Ne olursa olsun, bizim kazancımız büyük, gönlümüz müsterihtir.

Vicdanımız huzurlu, yaptıklarımız saygıdeğerdir.

Bugüne gelesiye kadar milletimizin bize yüklediği görevi layıkıyla yaptık, yine yapacağız.

Türklüğü bir sancak gibi taşıdık, yine taşıyacağız.

44 yıldır, bitmeyen vatan nöbetini huşu ve vecd ile tuttuk, yine tutacağız.

√       Çalışarak, çabalayarak, kurşunlara göğüs gererek, tuzakları tersine çevirerek, milli ve manevi kaynaklarımızdan en ufak sapma göstermeyerek bugüne geldik. Allah ömür verdiği müddetçe de bundan sonra geleceğe uzanacağız.

√       Mağduriyetlere, mahkûmiyetlere, hak kayıplarına uğrayarak bugüne ulaştık. Bundan sonra da hiçbir şeyden yılmayacağız.

√       Kavgalardan çıkarak, zalimlere haddini bildirerek, zorbalara teslim olmayarak bu zamana vardık. Gerekirse dün yaptıklarımızın fazlasını yine yapacağız, yine her şeyi göze alarak milletimize sahip çıkacağız.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin bir mensubu olmanın başka çaresi ve yolu olmadığına inandık.

Vazgeçmedik, teslim olmadık, meselelere geriden bakmadık.

Gururla söyleyebilirim ki;

√       44 yılın her satırında fedakârlığın ve inanmışlığın muhterem anıları vardır.

√  44 yılın her bölümünde sabrın, sağduyunun ve dirayetin muazzez sonuçları görülmektedir.

√       44 yılın her sayfası Türklüğü başarıya ve İslam’ı galibiyete götürmeye adanmış ülkücü ömürlerle doludur.

Hiçbirimiz için;

√       44 yıl kolay geçmemiştir.

√       44 yıl rahat, keyif ve konfor içinde bulunmamıştır.

Mazide kalan 44 yılı daha iyi anlayabilmek, daha iyi yorumlayabilmek için Türk milletinin, Türk devletinin yüz yüze kaldığı ağır sorunları da idrak etmek lazımdır.

Bizi anlayan, bizi bilen ve bizim mücadelemizi fark eden kim olursa olun, Türk milletinin kutsallarını hatırlayacak, varlık ve hayat haklarını kavrayacaktır.

Biz ne yaptığımızı biliyoruz, nereden gelip nereye gitmek isteğimizi kafamızda ve gönlümüzde bayrak gibi taşıyoruz.

Bugüne gelesiye kadar;

√       Hep Türklük dedik, Türk milletinin niyazlarıyla ayakta kaldık.

√       Türkiye’yi hak ettiği gelişmişlik potasına taşımaya söz verdik, yemin ettik.

Bu amaç doğrultusunda bugün daha hevesliyiz, bugün daha bir heyecan içindeyiz.

Şu günde karşı karşıya olduğumuz olayların, gündeme gelen ilişki ve diyalogların çok dikkatli ve itinalı şekilde ele alınması gerekmektedir.

Meselelerin ayrıntıda kalan yanlarını görmezden gelirsek, yapacağımız tespit ve önereceğimiz çare yollarının kalıcı bir etkisi olmayacaktır.

Her şeyden önce, ülkemizi hedefine alan ve ittifakla sürdürülen vahim gelişmelerin seyrine ve istikametine dikkatle eğilmek gerekmektedir.

Kim ya da kimlerin hangi vasıtalarla, nasıl bir yöntemle, hangi propaganda kanallarını hangi doz ve derecede kullandığını teşhis etmek takınacağımız tutum, getireceğimiz teklifler için şarttır.

44 yılın saygıdeğer sorumluluğu buna işaret etmektedir.

Bizim tavrımız ezbere dayalı olmamalıdır.

Eleştirilerimiz derinlikli, yorumlarımız fikri alt yapısı olan ve sosyolojik gerçeklere uygun olan bir kıvamda bulunmaktadır.

Ülkemizin içinde kıvrandığı problemleri tarih şuuruyla ele alıp, milli değerlerin süzgecinden geçirmek önümüzü görmemize, tümseklerin aşılmasına oldukça yardımcı olacaktır.

Bugüne kadar benimsediğimiz ve takip ettiğimiz siyaset stratejilerinin, milli tezlerin, milliyetçi tekliflerin özünde bu gerçekler yatmaktadır.

44 yıllık iftiharın, 44 yıllık emanetin ve 44 yıllık emeğin altında bunlar yer almaktadır.

Bu düşüncelerle partimizin kurucusu Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, millet ve ülkü davamıza ömür harcayan, ölüme ve tehditlere aldırmayarak Üç Hilal’i omuzlayan aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, halen hayatta olan muhterem dava arkadaşlarımıza sağlık, esenlik ve mutluluk içinde geçecek bir ömür temenni ediyorum.

Onlar bizim kılavuzumuzdur, onlar bizim kurumayacak ve asla eskimeyecek Türk-İslam kaynağımızdır.

Yüce Allah hepsinden razı olsun.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Basın Mensupları,

Türkiye bugün, hangi siyasi düşüncede olursa olsun, bu vatanı gönülden seven herkesi isyan ettirecek çok ağır şartlarla karşı karşıyadır.

Yaşanmakta olan bunalım döneminin her alandaki tahribatı, endişe verici boyutlara ulaşmıştır.

Kangren haline gelen sorunlar ve sıkıntılar, Türk milletinin sabrını taşırma noktasına dayanmıştır.

İçinde bulunduğumuz bu vahim şartlar, önümüzdeki dönemde korkarız ki daha da ağırlaşma emareleri taşımaktadır.

Türkiye’yi, içerde ve dışarıda, çok büyük risk ve tehlikelerle dolu zor günler beklemektedir.

Her alanda topyekûn bir milli seferberlik gerektiren böylesine ağır şartlar karşısında, Türkiye iç çekişme, tartışma ve çatışmalarla kan kaybetmektedir.

Türkiye’nin karşısındaki badirelerin idraki ve bilinci içinde olmayan siyaset kurumu, bu tehlikeli gidişatı önleyecek tedbirler yerine, sürekli kriz ve gerginlik üretmekle meşguldür.

Türkiye üzerinde karanlık oyunlar oynamak hevesinde olanların önündeki en büyük engel, gerçek manada Türk milliyetçiliği ruhu ve ülkücülük şuurudur.

İşte bunun içindir ki, bu milli ruh ve şuur, şaibe ve töhmet altında bırakılmak ve vicdanlarda mahkûm edilmek istenmektedir.

Maksatlı ve planlı olarak başlatılan bu topyekûn kara çalma kampanyasında Türk olmak ve Türk milliyetçiliğine gönül vermek;

√       Suçlu olarak ilan edilmiş, ırkçılıkla itham edilerek şeytanın yolu olduğu küstahça ileri sürülmüş,

√       Bilimsel, fikri ve ahlaki temeli olmayan değerlendirmelerle yakıştırılmayan sıfat ve atılmayan iftira, yüklenmeyen günah kalmamış,

√       Çatışmacı, ayrımcı, kafatasçı, şiddet kışkırtıcısı, bölücü, demokrasi düşmanı gibi temelsiz ve hayâsız suçlamalarla kara çalma sağanağı altında bırakılmıştır.

Kısacası, Türk milliyetçiliğini aşağılamak ve küçük düşürmek AKP öncülüğünde günün modası, geçer akçesi ve bildik zihniyetlerin alışkanlığı haline gelmiştir.

Milliyetçi değerlere ve Milliyetçi Hareket Partisi’ne karşı kin ve nefret kusma yarışına giren bu çok sesli koroyu siz değerli arkadaşlarım ve aziz milletim çok iyi tanımalı, amaçlarını ve niyetlerini çok iyi anlamalıdır.

Karanlık emelli bu koroda;

√       Türkiye’nin milli haslet ve hissiyatıyla kavgalı ve Türk milletinin varlığına içten içe kan davası güden çapsız ve vicdansızların beslemesi olan menfaatperestler,

√       İktidarın sofrasında, bölücülerin kapısında ve kanlı emellerin etrafında nimet ve ikbal arayan ucuz çıkarcılar,

√       Teslimiyetçi, sömürge ruhlu yarı ve yarım sözde aydın ve kalemşorlar,

√       Etnik temelli bölücülüğü destekleyen ihanet ortakları,

√       Ve siyasi pusulaları sürekli değişen, ancak değişmeyen ortak paydaları Türk milliyetçiliği düşmanlığı olan küresel planlardan gıdalananlar ve başkent Ankara’nın uzağında gelecek uman sahte demokratlar, bölünme meraklıları ve teröristlerle müzakere virüsüne kapılmış bedbahtlar ittifakla saf tutmuştur.

Türk Milliyetçiliğini ırkçılık ve bölücülükle aynı kefeye koyarak kışkırtıcılık yapan Başbakan, bugün yaşanan yüksek gerilim ortamının en büyük sorumlusudur.

Bütün bu tahrik ve saldırıları yaptıktan sonra, hiç sıkılmadan aslına yüz çevirmiş milli birlik ve kardeşlik masalından dem vurması, sözde çözüm ve barışa vurgu yapması emsalsiz bir riyakarlık örneğidir.

Bu zihniyet bir taraftan, değişik fırsatları kullanarak sureti haktan görünüp günah çıkarmaya çalışırken, diğer taraftan tahriklerini ısrar ve inatla sürdürmektedir.

Bize samimiyet dilini öğrenmemizi tavsiye eden ve aldığı ahlak dersinin farklı olduğunu ifade Başbakan’ın bilmesi lazımdır ki,

PKK’ya samimiyet göstermek, İmralı canisine yönelik samimi pozlar takınmak, Türkiye’nin milli gerçeklerini, Türk milletinin bin yıllık kardeşliğini samimiyet sözleriyle yok etmek, peşmergeye ve BOP’a hayranlık içinde samimiyetle bağlanmak bir marifet olarak görülüyorsa, bizim kitabımızda böylesi bir samimiyetin bırakınız bulunmasını, esamisi bile okunmayacaktır.

Samimiyet dilinden kasıt bölücü ve yıkıcı niyetlere sahip olmak ise biz bu dili ya sustururuz, ya koparırız, ya da elimizin tersiyle iteriz.

Ortadır ki, Başbakan’ın ahlakı da itiraf ettiği gibi farklıdır.

Allah korusun, bizim ahlakımız bu siyasi anlayışla benzerlikler taşımış olsaydı, kendimizden utanır, 44 yıllık geçmişimizle çelişirdik.

Gelişmelere bakıldığında herkesin üzerinde durması gereken ilk soru, hangi duygu ve düşüncelerin bir Başbakan’ı Türk milliyetçiliğini suçlama kampanyasının ve Türk milletini bölme bayraktarlığını yapmaya sevketmiş olduğudur.

Şüphesiz bunun cevabı, kendisinin siyasi dünya görüşünde bulunacaktır.

Başbakan’ın Türkiye’nin milli birliği ve milli kimliği hususundaki sakat düşüncelerinin, etnik bölücülüğe cesaret kazandıran tutumunun nedenlerinin aranacağı yer de yine aynı adrestir.

Gelişerek değiştiği edebiyatıyla geçmişini inkâr ederek, değişmeyen niyet ve düşüncelerini saklamaya çalışan Başbakan’ın siyaset geçmişi ve geleneği, bugününün aynasıdır.

Kendisinin, 1991 yılında Refah Partisi İl Başkanı iken “Kürt sorunu” hakkında parti yönetimine sunduğu rapor, içinden geçtiğimiz zaman aralığında takındığı tavrın ve seslendirdiği görüşlerinin köklerini göstermesi bakımından son derece anlamlıdır.

Hafıza kayıtlarının tazelenmesi söylemine pek meraklı olan Başbakan’a şimdi bu raporu hatırlatmak istiyorum.

Başbakan Erdoğan 18 Aralık 1991 tarihinde hazırladığı raporda, tıpkı bugün Türk Milliyetçiliğini karalamaya çalıştığı gibi, Milliyetçi Hareket’in siyasi felsefesini “Türk ırkçılığı” olarak itham etmiştir.

Türkiye’nin resmi ideolojisinin de ırkçı olduğunu iddia eden Başbakan devletin meşru güçlerinin PKK terörüyle mücadelesini, “Devletin geleneksel zora ve silaha başvurma” yöntemi olarak tanımlamış ve bu yöntemin iflas ettiğini söylemiştir.

Başbakan bu raporunda “Devlet ile PKK’nın çatışmasında kendilerinin devletçi bir safta görünmemesi gerektiğini” ifade etmiş ve PKK terörü konusunda devletin kullandığı bölücü, terörist ve ayrılıkçı gibi söylemlere dayanan resmi üslubun benimsenmemesini önermiştir.

Bizzat kendisi söz konusu raporunda fren tutmayarak, PKK terörü kadar, devlet terörünün de kınanması gerektiğini dile getirmiştir.

Bu zihniyet için devlet ile bölücü terör örgütü PKK terazinin iki eşit kefesinde olup, esasen aralarında hiçbir fark yoktur.

Başbakan ve partisinin bu ortam içinde PKK’yı meşrulaştırma ve İmralı canisine sözde barış elçisi ve çözüm yanlısı bir statü kazandırma arayışı aslında yıllar içinde daha da ilerleme kaydetmiş özürlü bir mantığın ve bakışın eseri olarak görülmelidir.

22 yıl önce beyan edilen plan ve projeler küresel telkin ve dayatmalarla bugün gün yüzüne çıkmış ve aziz milletimizi hedefine almıştır.

Daha o günlerde, sözde Kürt sorununu çözmek için bir reçete hazırlayan Başbakan Erdoğan, bu kapsamda “Kürt kimliğinin tanınmasını”, “Kürtçe’nin eğitim dili olmasını”, “bunun yanı sıra Türkiye’deki her etnik gruba anadilde eğitim-öğretim hakkı verilmesini” utanmadan, sıkılmadan savunabilmiştir.

Türkiye’nin üniter yapısının yıkılması anlamına gelecek şekilde, merkezi devletin küçültülerek “yerel parlamentoların oluşturulması” da Başbakan’ın diğer bir önerisi olmuştur.

TBMM’nde kabul edilen Yeni Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve anayasa değiştirmek için kol kola girmeye hazırlandığı bölücü terörün siyaset ayağının teklifleri birlikte ele alındığında, Başbakan’ın geçmişteki düşüncelerine yavaş yavaş yaklaştığı açıkça görülebilecektir.

Başbakan Erdoğan’ın hazırladığı bu rapor ile PKK’nın siyasi talep listesi yan yana konulduğunda, ikisi arasında çok manidar benzerlikler, hatta aynılıklar fark edilecektir.

Anlaşılmaktadır ki, PKK’nın hain planları çoktan karşılık bulmuştur.

İmralı canisinin örgütüyle telekonferans yoluyla haberleşme eşiğine gelmesi de bir rastlantı değildir.

Başbakan Erdoğan buna dünden razıdır ve zaman içinde İmralı canisini parlatmanın fırsatını kollamıştır.

Görülmektedir ki, Başbakan’ın şaibeli siyaset yolculuğunda ideolojik özü ve ana hedefleri değişmemiş, değişen sadece taktığı siyasi maskeler olmuştur.

 Milliyetçiliğe ve bu millet değerini sahiplenen Milliyetçi Hareket Partisi’ne karşı düşmanca eğilimi gittikçe kuvvet kazanmış, gittikçe derinlere kök salmıştır.

AKP hükümetinin bölücü terörle aynı hedefe yönelmesi, İmralı canisinin müzakere ortağı sıfatını kazanması geçmişte ayrıntıları hazırlanmış, zaman içinde olgunlaştırılmış yeri ve zamanı gelince uygulamaya konulmuş bir ihanet planından başka bir şey değildir.

Önce Kürt açılımı, sonra demokratik açılım, daha sonra da milli birlik ve kardeşlik adımı olarak formüle edilen yıkım projesinin, şimdi de süreç ismiyle servis edilen ve lehinde kamuoyu algısı oluşturulmaya çalışılan PKK’yı siyalaştırma ve Türkiye’yi bölme çabalarının gerisinde çok aktörlü bir şer lobisi bulunmaktadır.

ABD’den AB’ye kadar olan birçok ülke ve oluşum AKP’ye bu uğurda lojistik destek sağlamaktadır.

Bu nedenle Başbakan’ın AB ülkelerinin terörle muhabbetlerini sorgulayıp eleştirmesi dürüst ve inandırıcı görülmemelidir.

Bu kapıyı çoktan açan partisi ve hükümeti olmuştur.

Bunların karşısında yalnızca Milliyetçi Hareket Partisi, bir tek milliyetçi-vatansever vicdanlar yer almaktadır.

Türk milliyetçileri aziz vatanlarının ve Türk milletinin huzuruna, kardeşliğine ve birliğine sahip çıkmaya ve Türkiye’nin bir kardeş kavgasına sürüklenmesini önlemeye her zamankinden daha çok kararlı olduğunu herkes bilmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin milli birliğinin tehlikeye düştüğü bir ortamda, bunları korumak için açık taraftır ve bunun için ödenecek ne bedel olursa, buna da gönül rahatlığı içinde ödemeye hazırdır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye’nin sosyal ve ekonomik sorunları içinden çıkılmaz bir hal almıştır.

Başbakan Erdoğan’ın, son grup toplantısında, toplumsal refaha katkı yapmak için değil de, ihanet sürecini kapatabilmek ve üzerin örtebilmek için açıkladığı bazı iyileştirici tedbirler her şeyden önce yeterli olmayacaktır.

AKP 10 yılı aşkın bir süredir iktidardadır.

Engelli kardeşlerimizi yeni mi hatırlamıştır?

Bize göre engelli kardeşlerimiz, şehit yakınlarımız ve 65 yaş üzeri vatandaşlarımız hem istismar edilmekte hem de temelsiz adımlarla aldatılmaktadır.

Ekonomide artık mızrak çuvala sığmamaktadır.

Yakından takip ediyoruz ki, tüketim ve ithalata dayalı sanal büyüme açmazı ülkemizi ağır dış borçların altına iterek milli geleceğimizi ve bağımsızlığımızı tehdit eder hale gelmiştir.

Kişi başına düşen borç miktarı hızla artış göstermiş, kredi kartı borcu yükselmiş ve bankalar insanımızın yarınlarına ipotek koymuştur.

AKP yönetimindeki Türkiye’de 1 milyonu aşkın kardeşimiz açtır,  nüfusumuzun dörtte biri yoksuldur.

AKP ile gelir dağılımındaki adaletsizlik artmış, imtiyazlı yandaş fırsatçı ve talancılar doğmuştur.

Esnafımız dükkânlarını, mağazalarını kapamaktadır.

Küçük ve orta boy işletmelere kilit vurulmakta, vergi mükellefi sayısı azalmaktadır.

Küçük sanayicimiz ağır vergiler altında can çekişmektedir. Vadesinde ödenemeyen çek ve senetlerde patlama vardır.

AKP Türkiye’sinde dünyanın en pahalı benzini satılmakta, dünyanın en yüksek telefon vergisi alınmaktadır.

İşsizlik devasa boyutlara ulaşmıştır. AKP’nin sahte rakamlarına rağmen sokaktaki her üç kişiden biri işsizdir.

Sözde kredi kullanımı adı altında konut fiyatları katlanarak artmıştır. Milyonlarca dar gelirli için ev almak hayal olmuştur.

Cari açık büyümeden taviz verilerek güç bela engellenmeye çalışılmaktadır.

Pazar ekonomisi bahanesi ile AKP çiftçimizi ezmeye devam etmektedir.

Üretici canının telaşına düşmüştür. Ürünü ya tarlada çürümüştür, ya da aracıya, tefeciye, komisyoncuya yok pahasına satılmıştır.

AKP ile her geçen yıl, çiftçimiz bir litre mazot ve bir torba gübre alabilmek için daha fazla buğday, tütün, üzüm, mısır satmak zorunda kalmıştır.

Girdi maliyetlerinin artması hayvan ve süt üreticisini yoksulluğa sürüklemiş, sürü sayısı her geçen gün azalmıştır.

Türkiye dünyanın en pahalı borçlanan ülkesi olmuş, ihtiyaç sahipleri, enflasyonun çok üstünde faizle borca batmıştır.

Sosyal ve kültürel tahribat da en az ekonomideki kadar ağır ve vahimdir.

İnsan yetiştirme düzenimiz yetersiz ve gayri millidir.

Türkiye kendi evlatlarını kendi gerçekleri doğrultusunda değil, küresel taleplere hizmet edecek şekilde yetiştirmektedir.

Milletimizin, kıt imkânlarını sunarak yetiştirdiği sınırlı sayıdaki genç beyinlerimiz ise egemen güçler tarafından devşirilerek, evrensel bilim adına başka milletlerin hizmetine sokulmaktadır.

Güvenlik kaygısı ve asayişsizlik halkımızı evlerine hapsetmiştir.

Suçlular sokaklara hâkim olmuştur.

Emniyet ve adalet sistemi aciz ve sübjektiftir.

Aile bağları zayıflamakta, en iğrenç suçlar alenen ve edepsizce işlenmektedir.

Sosyal şiddet tırmanmakta, evlendirme programları, milli ve manevi değerlerimizle bağdamayan diziler, aile mahremiyetinin rezilce ortalarda gezdiği yapımlar milli ahlakımızı hızla eritmektedir.

Geleceğimizin teminatı olması gereken gençlerimiz yarınsız ve işsizdir.

Milli bünyemize yuvalanan küresel aktörler, kamuoyunu yönlendirme çabalarına hız vermişlerdir.

Bugün artık Türk milletini dış tesir ve müdahalelerden koruyacak sosyo ekonomik, kültürel ve jeopolitik güvenlik duvarları yıkılmaya yüz tutmuştur.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Aklınızdan bir an olsun çıkarmayınız ki, önümüz sorunlarla, engellerle doludur.

Bundaki sonraki süreci;

√       İmralı canisiyle AKP arasında eşgüdüm ve heyecanla devam eden, adına süreç denilen teslimiyet ve müzakerelerin boyutu,

√       PKK ve İmralı canisini içine alacak geniş ölçekli af girişimlerinin vadesi,

√       Ana dilde eğitim ve kamu hizmetlerinin Türkçe dışındaki mahalli dillerde verilmeye başlanmasıyla ilgili zamanlama,

√       Anayasadaki vatandaşlık tarifinin değiştirilmesindeki hız, Türklüğün dışlanmasına dönük çabaların seyri,

√       PKK taleplerinin karşılanması konusundaki davetkâr tutumun sürekliliği ve devamlılığı,

√       Özerkliğin, farklı kimlik ve kültürlerin anayasada tanınmasıyla ilgili gayretlerin yönü,

√       Sosyal ve ekonomik meselelere kalıcı tedbir ve çözüm getirilmesiyle ilgili iyi niyetli adımların ebadı,

√       Uluslararası ilişkilerde ve komşu coğrafyalarda gelişen olaylara karşı alınacak milli pozisyonun seviyesi,

Tüm bu olup bitenlere karşı Türk milletinin göstereceği tepkinin dozu ve derecesi,

Ve tabii olarak devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü muhafaza etmeye yeminli Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçilerinin direnci belirleyici ve tayin edici olacaktır.

Hâlihazırda anayasa konusu en çetin imtihanlardan birisidir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda elinden gelen her demokratik mücadeleyi göstermektedir.

Biz, anayasa hazırlığı sürecinin Başbakan tarafından sulandırılmasına ve taciz edilmesine kesinkes karşıyız ve bunu doğru bulmuyoruz.

Üstelik böylesi önemli bir çalışmaya vade biçilmesini, süre tayin edilmesini dürüst bir tavır olarak da görmüyoruz.

TBMM’nde grubu bulunan partilerin eşit sayıda verdikleri üyeleri aracılığıyla anayasa hazırlığı için sürdürdükleri 1,5 yıla yaklaşan süreci sabote etmenin en başta aziz milletimize saygısızlık olacağını düşünüyoruz.

Parti olarak, Türk milletine yakışır, milli gerçeklere uygun ve değişmez maddelere riayet edecek ve Türk ifadesine sadık kalarak geniş kapsamlı bir anayasa yazılması gerektiğine inanıyoruz.

Başbakan Erdoğan’ın mevcut rejimi yıkarak başkanlık sistemini bölücülerle birlikte getirme amacı çok tehlikeli sonuçlara yol açacaktır.

Demokratik tepkimizi her platformda göstereceğiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun dağılmaması için üzerimize ne düşüyorsa yapacağız.

Önümüzdeki bir diğer önemli gündem maddesi ise mahalli idareler seçimidir.

AKP hükümeti bu seçimde mutlaka durdurulmalı ve yaptıklarının karşılığını diyetini vermelidir.

Bu seçim AKP için gerilemenin başlangıcı, arkasından yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi çöküşün miladı ve milletvekilliği genel seçimi de bu parti için yıkılışın bizatihi ilamı olmalıdır.

Biliniz ki Adalet ve Kalkınma Partisi gidecek ve sandıkta eriyecektir.

Bunun için Milliyetçi Hareket Partisi kadrolarının tam bir gönül seferberliği içinde çalışması şarttır.

Bizim başarmaktan, iktidara gelmekten başka şansımız yoktur.

Hedef milliyetçi iktidarı kurmak, hedef Türk milletinin yaşaması için ne gerekiyorsa yapmaktır.

Partimizi içten karıştırmaya ve sorun varmış gibi yaygara koparmaya çalışan entrikalara pirim vermeden, imkân tanımadan iktidar hedefine var gücümüzle gideceğiz ve inşallah da zafere ulaşacağız.

Ben buna yürekten inanıyorum ve siz değerli dava arkadaşlarımdan da üstün bir performans ve azim bekliyorum.

Önümüzdeki süreçte her birimize düşen görev ve sorumluluklar vardır.

Birincisi, büyük Türk milletini, içinde bulunduğu ağır şartlar ve yaklaşan buhran konusunda uyarmaktır.

İkincisi, ağır ekonomik kaygılarla ihmal ettiği milli hassasiyetlerin akıbeti konusunda uyandırmaktır.

Üçüncüsü, çözümün ancak milliyetçi kadrolarla mümkün olduğuna inandırmaktır.

Dördüncüsü ise tek çarenin partimizi tek başına iktidara taşımak olduğuna ikna etmektir.

İhanetin oyunlarını bozacak sizlersiniz.

Hainlerin cesaretini kıracak ve sesini kısacak yine sizler olacaksınız.

Bu fedakarlık gerektiren süreçte,

√       Önce milletimizin gönlünü kazanma,

√       Sonra, Türkiye’yi yeniden hep birlikte ayağa kaldırma,

√       Ardından da tahribatı onarma ve yeniden inşa dönemi bizleri beklemektedir.

Bu nedenle ,

Burada bulunan her dava arkadaşım tarihin yüklediği bu ciddi ve önemli sorumluluğun bilincinde olmalıdır.

Her il başkanımızın bu misyon içinde bir cazibe merkezi ve lokomotif güç olacağını bilmelidir.

Unutulmamalı ki, ne Türkiye tüccar siyasetçi mantığıyla yönetilebilecek bir ülkedir, ne de Türk vatanı pazarlanıp satılacak müflis tüccar malıdır.

Bunun içindir ki, başı dik, alnı açık, gönlü yüce, yüreği vatanı ve milleti için çarpan siz dava adamlarının, imanının, inancının, ülküsünün tavizsiz takipçileri ülküdaşlarımın her zamankinden daha fazla çalışması, daha fazla gayret ve fedakarlık içerisinde olması gerekmektedir.

Dün olduğu gibi, bu gün de, yarınlarda da, bu milletin içinde bulunduğu her türlü zorluğa göğüs gerecek, her türlü güçlüğünü yenecek olanlar buradadır.

Sizler, hiçbir zaman ve hiçbir şartta asla yılmadınız, yılgınlığa düşmediniz, mücadeleden vazgeçmediniz. Zira bu ülkeyi karşılıksız sevdiniz.

Yüce Allah’a şükürler olsun ki, geçmişi hep çile ile cefa ile ama şan ile şeref ile dolu bir camiayız.

Cenab-ı Hakk’ın izniyle, milletimizin ve ülkemizin gelecek günleri siz muhterem arkadaşlarımın elinde çok güzel olacaktır.

Hepinize inanıyor, hepinize güveniyorum.

Durmayınız ve her vatandaşımızla buluşunuz.

Hiç kimseyi ayırmayınız, hiç kimseyi ötekileştirmeyiniz.

AKP’den kurtulmak ve sandığa gömmek için gece demeyiniz, gündüz demeyiniz her insanımızla buluşunuz.

Türkiye’nin kabaran meselelerini, katlanılamaz hayat şartlarının çözümünü sabırla anlatınız ve kesinlikle gönülleri kazanınız.

Türkiye Cumhuriyeti, ebedi vatanında milli varlığını ve birliğini koruyarak, adı, kuruluş ilkeleri ve milli kimliği değişmeden sonsuza kadar yaşayacaksa bu sizler sayesinde olacaktır. Bu yüksek vazife şuurunu sonuna kadar taşıyınız.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi bir kez daha sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum

Hepinize ayrı ayrı başarılar diliyor, en derin ve içten selamlarımı illerinizdeki kardeşlerime götürmenizi istiyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.

Ne mutlu Türküm diyene.