Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
AKP hükümetinin cepheleşmeyi kışkırtan ve toplumsal huzuru baltalamayı amaçlayan falsolu siyaset tercihi bugünkü ortamda ülkemizin en önemli sorunu haline gelmiştir. Türkiye, hükümetin sevk ve idaresinde akıllara durgunluk veren çelişkiler halkasının ve çetrefilli hadiseler yumağının içine kısılmıştır. Bölücülüğün AKP tarafından zirveleştirilip kurumsallaştırılmaya çalışılması, kardeşlik bağlarının yıpratılmasına, etnik tahrik ve provokasyonların genişleyerek tehlikeli bir eşiğe dayanmasına yol açmıştır. Milli ve manevi değerlere karşı yapılan tesir düzeyi yüksek saldırıların, infaz girişimlerinin bölücü terör örgütüyle eşzamanlı ve koordinasyon halinde ilerletilmesi tehditlerle dolu bir mecranın kilidini açmıştır. Bu itibarla, “Biz” kavramının içinin boşaltılması, mensubiyet bilincinin altının oyulması ve birlikte yaşama hissiyatının hırpalanması önümüzdeki çok çetin ve var olma, yok olma sınırında geçecek bir imtihana işaret etmektedir. Türk milleti, bir yanda “Süreç, barış, çözüm” sacayağında ağır bir şantaja maruz kalırken, diğer yanda geri dönülmesi çok zor olacak dağılma ve parçalanma girdabına sokulmak istenmektedir. AKP’nin, PKK ve İmralı canisiyle yürüttüğü müzakerelerin, teslim görüşmelerinin ve acizce sürdürdüğü mütareke arayışlarının ise bu gidişatı kontrolden çıkaracağı neredeyse kesine yakın bir durum olarak görülmektedir. Başbakan Erdoğan İmralı canisiyle Türkiye’nin ve Türk milletinin kaderini akıl almaz ve hiçbir şekilde izahı olmaz şekilde masaya yatırmıştır. Bu masada bin yıllık kardeşlik, Türk milletinin anlam ve hayat kaynakları meze yapılarak iştahla yenilmektedir. Gelişmeler göstermiştir ki, etnik temelli bölücü terör AKP’yi felç etmiş, karar alma özelliklerini ve milli onurunu bir daha canlanmamak üzere gömmüştür. Başbakan Erdoğan İmralı canisine karşı diz çökmüş, PKK taleplerine boyun eğmiş ve milli tezlerden hiçbir siyasi iktidarda görülmediği kadar taviz vermiştir. Bu şahsiyetsizliğin, kimliksizliğin ve siyasi ahlak bozukluğunun arka planında Türk milletine şaşı ve yanlış bakış oldukça belirleyici bir rol icra etmiştir. Maalesef, İmralı adasında müebbet hapis cezasıyla yatan teröristbaşı ülkemizin kaderi ve milletimizin akıbeti hakkında söz ve yetki sahibi mevkiine çıkmıştır. İbret verici şekilde ortadadır ki, günlerce, İmralı’ya kimlerin gideceği tartışılmış, AKP’yle BDP arasında yaşanan isim pazarlıkları herkesin gözü önünde ve hiçbir kaygı gözetilmeksizin gerçekleştirilmiştir. Bu iki aynı evsaftaki bölücülük figürleri arasında İmralı hasretinin dinmesi adına; karşılıklı beyanlar, usulen yapılan sızlanmalar, sözde vize anlaşmazlıkları her şeyin önüne geçmiş ve Türkiye gündemi buraya hapsedilmiştir. AKP, BDP’li bazı isimlere yalandan ambargo koymuş, kamuoyu tepkisini frenleyebilmek için yalama haline gelen veto kartını kullanmış, yapılan beyhude açıklamalarla karşılıklı söz düellosuna dönen İmralı ziyaretlerinin makul isimlerle yapılmasında ısrarcı olmuştur. Sonunda AKP muradına ermiş, belirlediği BDP’li heyeti paketleyerek yolculuk için hazır etmiştir. Başbakan Erdoğan’ın, işini gücünü bırakıp varlığını ve taşıdığı siyasi sorumluluğunu İmralı canisiyle kim yâda kimlerin görüşeceğine adaması bölücülüğe merak salan birisinin hezeyanlarından başka bir anlama gelmeyecektir. Ne acıdır ki, İmralı canisi, AKP sayesinde Türkiye’nin ağırlık merkezi haline dönüştürülmüş, aynı zamanda gelişmelerin boyutunu ve yönünü tayin edecek sözde akil adam seviyesine çıkarılmıştır. Başbakan Erdoğan göz göre göre, tüm umut ve beklentisini, başkanlık hedefini onbinlerce insanımızın kanına girmiş caniye bağlamıştır. Bunun için İmralı bekçiliğine soyunmaktan, İmralı havarisi olmaktan ve İmralı müşahidi rolünden gocunmamış, bundan da rahatsızlık duymamıştır. Başbakan Erdoğan, siyasi menfaati doğrultusunda ve ikbal endişelerinin izdüşümünde, İmralı canisiyle her anlamda ittifak kurmuş ve birlikteliklerini çözüm süreci isimli çöküşün şahitliğiyle nikah aşamasına getirmiştir. Kanlı ve saldırgan emellerden, kirli ve karanlık hesaplardan, silah ve bomba taraflarından barış ve çözüm uman bu zihniyetin Türk milletine büyük bir vefasızlık ve insafsızlık yaptığı her türlü izahtan varestedir. Başbakan’ın bu uğurda, dün her türlü kötü ve yutulması mümkün olmayan hakaretleri sıraladığı bölücülüğün siyaset ayağı BDP’yi, gizli bir koalisyon ortağı gibi yanına alması tam bir rezalet ve ilkesizlik örneğidir. AKP-BDP ortaklığı tüm tezgâhların, tüm tahriklerin ve gündemdeki etnik kutuplaşmaların faili olarak Türkiye’nin birlik ve kardeşliğini sakatlamaya küstahça yönelmiştir. Hiç şüphesiz BDP’nin Çorum’da başlayıp şimdilik Samsun’da durmak zorunda kaldığı Karadeniz turu bunlardan yalnızca birisi olmuştur. Adına çözüm süreci denilen “Çöküş ve Çözülüş” planının toplumsal tabanda kabullendirilmesi ve aziz milletimizin alt etnik kimliklere sapması konusunda ikna edilmesi amacıyla AKP’nin teşvik ve yol açmasıyla BDP’li bir grup milletvekilinin başlattığı Karadeniz turu hassasiyetlerin aldığı ve ulaştığı boyutu göstermesi bakımından son derece anlamlıdır. AKP ve BDP’nin eşgüdüm ve rol paylaşımı halinde sinsice Karadeniz’i hedef almasını, asil ve cesur Karadeniz insanımızı ihanet planlarına dahil etme yüzsüzlüklerini iyi okumak ve anlamlandırmak gerekmektedir. Hatırlanmalıdır ki, Başbakan Erdoğan bu ayın başında, partisinin Karadeniz illerinin milletvekilleriyle bir araya gelmiş, bilhassa PKK ve İmralı canisiyle onursuzca yürütülen müzakerelerin kendi yörelerinde anlatılmasını ve itirazların giderilmesini istemiştir. Peşinden, yine Başbakan’ın müsamahası ve icazetiyle BDP’li dört milletvekili Karadeniz’e adeta çıkarma yapmış ve İmralı canisiyle yapılan görüşmeleri masumiyet kisvesiyle yapıldığını anlatmak üzere görevlendirilmişlerdir. Maksat çözüm süreci rumuzlu çöküş ve çözülüş planı konusunda Karadeniz’in tertemiz insanını kandırmak ve yanlışa rıza göstermesini temin etmek noktasında düğümlenmiştir. Bu zamana kadar milletimizin hiçbir meselesine ilgi ve alaka göstermeyen, varsa da yoksa da PKK’nın dümen suyunda zehir saçan kişilerin Karadeniz’e açılmaları milli dalgayla kesilmiş ve yarım bırakılmıştır. AKP ve BDP sınırlı sorumlu bölücülük kooperatifinin artniyetli ve köksüz isimleri, Karadeniz’in mert insanlarına kafatası koalisyonu, derin yapılanma, saygısızlar, Ergenekon uzantıları, gladyo temsilcileri iftirasını vurmaya kalkışmamalı, şerefli insanlarımızı daha fazla karalamayı sürdürmemelidir. Başbakan Erdoğan; PKK’nın yedeği suçlamasıyla hakir görüp azarladığı, Kandil’e gitsinler diyerek istikamet gösterdiği, teröristlerle kucaklaştıklarını söyleyerek aleyhlerine yeri göğü ayağa kaldırdığı BDP’lileri Karadeniz’e iterek Türkiye’yi gerginliğe havale etmiştir. Bilinmelidir ki, Sinop ve Samsun’da meydana gelen olayların müsebbibi ve birinci dereceden azmettiricisi daha düne kadar süren beyanlarıyla BDP’lileri hedef gösteren Başbakan Erdoğan’dan başkası değildir. BDP’lileri PKK’nın uşağı olarak gösterip, hatta Kandil’in boğazlarındaki ipi gevşetmeden hiçbir şeyi yapamayacaklarını söyleyen Başbakan’ın, Sinop ve Samsun’daki olaylardan Milliyetçi Hareket Partisi’ni sorumlu göstermeye çalışması izansızlığın, körlüğün ve dayanaksız atmanın bu şahsiyetin zihnini esir aldığını göstermiştir. Bu gerçekler ortada dururken, kendisinin “Teröristle kucaklaşanlarla görüşmem” diyerek terslediği BDP’lilere şimdi saygı gösterilmesini öfkeyle dile getirmesi, tükenmiş ve iflas etmiş bir siyasetçinin nafile bayanlarından başka bir manaya gelmeyecektir. Karadeniz’in mert insanları aslında AKP’nin PKK’ya yanaşmasına ve yanında haince durmasına itiraz etmiş ve bu yolla da tepkisini dile getirmiştir. Daha birkaç ay önce, asılması konusunda görüşler ileri sürüp, hatta idam cezasının tekrar geri getirilmesini dillendiren Başbakan Erdoğan’ın, şimdi teröristbaşından sözde barış ve çözüm umar bir duruma gelerek, vatandaşlarımızın da bu şekilde davranmasını beklemesi tarifi olmayan bir çelişkinin ve basiretsizliğin ürünü olsa gerektir. Başbakan’ın her sözünden, bir süre sonra anında dönüş göstermesi, dünüyle taban tabana zıtlıklar sergilemesi kendisi açısından normal ve sıradan olabilecektir. Fakat Türk milleti böylesi bir tutarsızlığın ve ahlaki kırılmanın hiçbir zaman içinde olmayacak, doğrularından ve ilkelerinden dönemsel şartlar öyle gerektiriyor bahanesiyle ayrılmayacaktır. Başbakan Erdoğan milliyetçiliğin törpülenmesi, Türklük değerlerinin ayaklar altına alınması için Karadeniz’i deney sahası olarak görmüş ve buradaki kardeşlerimizi ahlaksızca kullanmaya ve test etmeye cüret etmiştir. Şayet Karadeniz olur verirse, bölünmenin ve dağılmanın kolayca hayata geçeceğini şuursuzca hesap etmiştir. Elbette yanlış hesap Karadeniz’den dönmüş ve AKP’nin kucağında patlamıştır. Şüphesiz Başbakan Erdoğan ve hükümetinin Türklük değerlerini, millet anlayışını ve Türk milliyetçiliğini anlamsızlığa, boşluğa ve hiçliğe taşıma uğraşları, karşılaştığımız en ciddi meselelerin liste başına yerleşmiştir. Bölücülüğü tahkim, Türk milliyetçiliğini tahrip ve milleti taciz ederek hain projelerine ulaşacağına saflıkla inanan Başbakan ve hükümetinin, fitne elçiliğine ve nifak üretimine odaklanması Milliyetçi Hareket Partisi var olduğu müddetçe mümkün olmayacaktır. Kimse boşuna uğraşmamalıdır; Türk-Kürt kavgası çıkarmaya, derin kardeşlik hukukunu yağma etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Devamlı körüklenen etnik kutuplaşmanın Türkiye’nin mahvına neden olacağı, son yurdumuzu Yugoslavya’nın bir kopyası haline dönüştüreceği hesaba katılmalı ve herkes, en başta da hükümet aklını başına almalıdır. AKP’nin İmralı canisi ve çetesiyle birlikte, Türk milletini 36’ya ayırma kalleşliğine karşı en büyük güvence milletimizin asırları aşan, güçlükleri bir bir yenen birlikte yaşama idealidir. Kim ne yaparsa yapsın bundan ödün verilmeyecek ve bölücülük lobisine sırtını yaslayan gafil ve densizlere fırsat tanınmayacaktır. Büyük Türk milleti, milli kıymetlerini ayaklar altına almaya, milliyetçiliği karalamaya çalışan BOP kurnazlığını en kısa sürede sandıkta ayağının altına alacak ve çiğneyecektir. İmralı canisiyle ısrar ve hevesle sürdürülen ihanet görüşmelerini meşrulaştırmak ve karşı çıkışları hafifletmek için Türk milliyetçiliği düşmanlığının ana tema olarak seçilmesi bizzat Türk milleti tarafından ezilecek ve sahiplerinin başında paralanacaktır. Başbakan’ın Türk milliyetçiliğini ırkçılık, ayrımcılık ve kafatasçılık olarak mahkûm etmeye yeltenen bitmek bilmeyen provakatif çıkışları inşallah maya tutmayacak, doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm Türk vatandaşları buna karşı seslerini yükseltecektir. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin varlığına, milli onuruna ve geleceğine heyecanla sahip çıkmaya devam edecek, Türk milletinin birliğinin ve milli kimliğinin üzerinde özenle titreyecektir. Artık Başbakan konuştukça batmakta, battıkça da tüm denge ve ölçülerinden kopmaktadır. Şuur altında, millet ve milliyetçiliğe yönelik olarak bastıramadığı ön yargılar, kompleksler ve düşmanlık duyguları bulunan bu kafa yapısının siyaseten imha olması yakındır. Başbakan’ın yeminli milliyetçilik hasımlığı, Türklüğü yok etmeye ve Türkiye’nin üniter yapısını bozmaya ayarlı niyetleri kısa süre içinde hüsrana uğrayacaktır. Zira asırlarca bir ve beraber kalmış, bundan dolayı da iri ve diri durmuş büyük Türk milleti, kendini bilmez bir meczup tarafından teslim alınamayacak ve bozguna uğratılamayacak kadar güçlü ve kudretlidir. Kucaklayıcı, birleştirici, akılcı ve kardeşliği temel alan Türk milliyetçiliği fikriyatını, “Mayınlanmış yasak bölge” ilan etmeye çalışan, bunun için milli değerlere karşı saldırganca tutum takınan ve kurumsallaşmış Türkiye düşmanlığını siyasi kariyer olarak görenlerin sonu hazin ve acıklı olacaktır. Bu şartlar altında Milliyetçi Hareket Partisi Merkez Yönetim Kurulu asil ve yedek üyeleri 21 Şubat 2013 tarihinde toplanmış ve bundan sonra uygulanacak politikalarını gözden geçirmiştir. Partimiz vatanımızın her köşesinde, milletimizin her ferdiyle, hiçbir ayrım ve farklılık gözetmeksizin buluşacak ve çalışmalarını heves ve inanmışlıkla sürdürecektir. Bu çerçevede tehlikeleri anlatacak, sözde çözüm özde çöküş sürecinin gerçek yüzünü her platformda dile getirecek, buna karşılık gerçek çare ve selamet yollarını göstererek, Türkiye’ye ve Türk milletine eksiksiz ve tavizsiz arka çıkacaktır. Türkiye’nin karanlıktan, karmaşadan, teröristlerin ve bölücülerin tasallutundan kurtulmasının yegâne çıkışı Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidarından geçmektedir. Türk milliyetçiliğini ve Türk milletini inkâr edip ayaklarının altına almaya kadar işi vardıranlar, eninde sonunda da hesap verecekler, yaptıklarının bedelini mutlaka ödeyeceklerdir. Bunun ise sadece zaman, zemin ve sabır işi olduğunu hiç kimse unutmamalıdır. |