20.01.2001 - İzmir'deki 1. Bölge İstişare Toplantısında Yapılan Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
İzmir'deki 1. Bölge İstişare Toplantısında Yaptığı Konuşma
20 Ocak 2001

Sayın Bakanlar,

Değerli Milletvekilleri,

Teşkilatlarımızın Kıymetli Temsilcileri

Muhterem Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Sözlerime, bugün İzmir'de sizlerle birlikte olmaktan duyduğum büyük gurur ve mutluluğu ifade ederek başlıyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bu ay başında toplanan Merkez Yönetim Kurulu ile Başkanlık Divanı'nda partimizin 2001 yılı faaliyet programı tespit edilmiştir. Genişletilmiş Bölge Teşkilat Toplantıları bu program çerçevesinde belirlenmiş ve ilk toplantının da İzmir'de yapılması kararlaştırılmıştır. Bu vesileyle, İzmir İl teşkilatımızın ev sahipliğinde gerçekleşen bölge toplantımızın ülkemize, demokrasimize ve partimize hayırlı ve uğurlu olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.

Bilindiği gibi, siyasetin temel ve vazgeçilmez kurumlarının başında gelen siyasi partilerin dinamizmini koruması, toplumsal talep ve ihtiyaçlarla ülke şartlarını ve milli hedefleri uyumlu hale getirmesi, en önemlisi de vatandaşın gönlünde ve ülkenin geleceğinde yer alabilmesi bakımından hayati öneme sahiptir.

Bu durum, sadece siyasetin ve dolaysıyla demokrasinin bir ön şartı değil, aynı zamanda daha kalıcı ve gerçekçi çözümler üretmenin ve bunu toplumla paylaşmanın temel yolunu ifade eder. İşte, Milliyetçi Hareket Partisi'nin İzmir'de başlattığı yeni hamleler zincirinin böyle bir anlamı da vardır. Milliyetçi Hareket, yalnızca muhalefette değil, iktidarda da milletiyle iç içedir, ülkesinin hizmetindedir.

Vatandaşına sırtını çeviren, tepeden inmeci ya da ülke gerçeklerinden uzak anlayışlarla hiçbir yere varılamadığına dair birçok örneğe, gerek kendi siyaset tarihimizde, gerekse dünyada sıkça rastlanmaktadır.

Aynı şekilde, vatandaşa yakın olmakla, ucuz popülizmi, göz boyamayı ve pişkinliği birbirine karıştıran veya bilinçli olarak böyle bir yaklaşımı benimseyen partiler ve siyasetçiler de bulunmaktadır. Ancak, bunlar konjonktürel başarılar elde etseler bile, bir süre sonra gerçek kimliklerinin ortaya çıkması ve itibar kaybetmeye başlamaları kaçınılmaz olmaktadır.

Siyasi partilerin yaşadığı kurumlaşma sancıları, tutarlı ve seviyeli siyaset üretmedeki isteksizlikleri, bir taraftan partilerin gelişimini baltalarken, diğer taraftan da demokratik gelişmeyi ve sosyo-ekonomik kalkınmayı olumsuz yönde etkilemektedir.

Bu ve benzeri sebeplerledir ki, siyasi partilerimizin öncelikle, kendi politika ve söylemlerinde belli bir tutarlılığa özen göstermesi, çok yönlü bir faaliyet programı geliştirmesi ve toplumsal ihtiyaçlar karşısında sağlıklı çözümler üretebilmesi şarttır.

Toplum ile devlet arasındaki en büyük köprüleri oluşturan siyasi partilerin, kendi teşkilat ve mensuplarıyla karşılıklı işbirliği ve iletişim ağlarını da güçlendirmesi gerekir. Bu ağların yaygınlığı yanında, bilgi akışının sağlıklı, ilginin de yoğun olması önem taşır.

Milliyetçi Hareket Partisi, bu açıdan diğer partilerden ayrı bir konuma ve özelliğe sahiptir. Teşkilatları ile üyeleri arasında güçlü bir bağa, dinamik bir ilgi sürecine sahip, ender siyasi partilerden biridir.

Bugün burada ilkini yapmakta olduğumuz toplantılar zincirinin bu açıdan anlamı ve önemi büyüktür. Her şeyden önce, parti bünyesi içindeki dinamik yapıya yeni bir boyut ve derinlik kazandırmaktadır. Böylece, bir yandan parti içi dinamizm ve birliktelik gelişmekte, diğer yandan partimizi daha büyük başarılara ve atılımlara hazırlama işlevi görmektedir.

Bugün İzmir'de, önümüzdeki günlerde ülkemizin diğer bölgelerinde de gerçekleştirilecek ve giderek zenginleştirilecek toplantı ve etkinliklerle siyasi yolculuğumuz büyük bir ivme kazanacaktır. Türk Milleti'nin müşterek özlem, değer ve taleplerinin sözcüsü, yarınlarının mimarı olan Milliyetçi Hareket, hak bildiği yolda, kararlılığını güçlendirerek ilerlemeye devam edecektir.

Partimize yaklaşımları art niyetli ve ön yargılı olanların, dünkü gayretleri ile bugünkü söylemleri arasında aslında hiçbir fark yoktur. Yani, bugün takındıkları tavır, eski niyet ve amaçlarının zamana uyarlanmaya çalışılmasından başka bir manaya gelmemektedir.

Milliyetçi Hareket karşıtı koroyu oluşturan unsurların kimlikleri ve siyasi sicilleri, partimizin söylem ve politikalarının doğruluğunu tescil etmek için yeterlidir.

Partimiz açısından, tabii ki, ilkesiz siyasetçilerin çarpık anlayışları değil, milletimizin gerçek düşünceleri ve geleceği önemlidir. Elle tutulur hiçbir alternatif politika üretemeyen, yapıcı olmaktan çok yıkıcı olmayı marifet kabul edenlerin çabaları, Türk siyasetindeki MHP gerçeğini ve farkını örtmeye yetmeyecektir. Bilakis, bu fark ve gerçek, her geçen gün daha çok görülecektir.

Muhterem Arkadaşlarım,

Huzurlarınızda ikinci olarak, dün ile bugünün kısa bir mukayesesini yaparak, ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik sorunlara ve yaşadığı gelişmelere değinmek istiyorum.

Türkiye'nin 18 Nisan seçimleri öncesi ve sonrasında karşı karşıya olduğu açmazlar ve sıkıntılar, insanlarımızın hafızalarında unutulmaya yüz tutmuş olsa da, bıraktığı izler tam anlamıyla kaybolmuş değildir. Sizler, gayet iyi hatırlayacaksınız ki, yaklaşık on yıldır koalisyonlarla yönetilen ülkemizde, hükümetlerde yaşanan uyum problemleri ile çözümsüzlük sendromları, siyasi, sosyal ve ekonomik hayata bütünüyle yansımış, bunun faturasını da milletimiz ağır bir şekilde ödemiştir.

Türkiye, başta terör belası olmak üzere, yüksek enflasyon, bozuk gelir dağılımı, yoğun işsizlik gibi kronik sorunlarla ünlü bir ülke görünümü kazanmıştır. Bunun yanı sıra, toplumsal özgüveni ve aktiviteyi çökertecek kadar büyümüş olan yolsuzlukların ve vurdumduymazlıkların gölgesinde kalmaktan kurtulamamıştır.

Kısır döngüleri kırıp, kamburlardan kurtulmak, sosyal ve ekonomik sorunlara ciddi çareler aramak yerine, adeta siyasetin saygınlığını ve alanını daraltan yaklaşımlar ön plana geçmiştir.

Yine bu süreçte, devlet yönetiminin saydamlaşmasına yönelik çabaları önemseyen siyasi kararlılık ortamı yaratılamamış; yatırım, üretim ve denetim üçgenini güçlendirecek bir anlayışı ve mekanizmayı geliştirmek mümkün olamamıştır.

Sözün kısacası, Türkiye, en temel ve hayati konularda bile gerek koalisyon hükümetlerinde, gerekse ülke genelinde milli ihtiyaçları ve çıkarları gözeten bir uzlaşma ve hoşgörü ikliminden mahrum olmuştur. Benzer şekilde, ertelene ertelene giderek kangrene dönüşen sosyal ve ekonomik sorunların çözümü bakımından dişe dokunur bir gayret ortaya konulamamıştır.

İşte, bu ve benzeri sebeplerle, Milliyetçi Hareket, Türkiye'nin önünü açmak, derinleşen sorunlara daha fazla gecikmeden neşter vurmak düşüncesine biran önce hayatiyet kazandırmayı zorunluluk olarak görmüştür.

Geçmişte yaşanan koalisyon deneyimlerinden ve yönetim zaaflarından çıkartılan derslerin ışığında 57. Cumhuriyet Hükümeti kurulmuştur. Koalisyon hükümetinin adı, bilinçli olarak "uzlaşma ve atılım hükümeti" şeklinde belirlenmiştir.

Bütün zorluklara, hükümetin üç partili yapısına, ve bazı haksız ve ölçüsüz eleştirilere rağmen, gerekli önlemlerin yerinde ve zamanında alınıp uygulanmasına özen gösterilmiştir. Böylece, hükümet olarak doğru zamanda doğru kararların alındığını, 5-10 yıl öncesinde yapılması gerekenlerin kısa süre içinde yapıldığını unutmamak gerekir.

Kıymetli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

En belirgin vasıfları tutarsızlık ve ciddiyetsizlik olanların fırsat buldukça terennüm ettikleri sözler hepimizin malumudur. Eleştirilerinde dahi ciddi olmayı başaramayanlar, özellikle partimizi dillerine dolayarak siyaset üretmeye çalışmaktadır.

Bu çarpık ve çıkarcı zihniyetin sahiplerine, ayrıntıya girmeden sadece şunları sormak yeterlidir. Eğer bugüne kadar atılan adımlar atılmamış olsaydı, Türk siyaseti ve ekonomisinin durumu acaba ne olurdu? Yine, bugüne kadar ülke ve dünya sorunlarına ilişkin olarak ürettikleri elle tutulur her hangi bir politika ve çözüm önerisi var mıdır?

Bu sorulara olumlu cevap vermek tabi ki mümkün değildir. Ama herkes bilmeli ki, yeni çağda kara propaganda ve içi boş söylemlerle başarı elde etmek ve halkımızı kandırmak imkânsızdır.

20 aylık hükümet süresince, yoksulluk, işsizlik gibi uzun yılların birikimleri olan temel sorunları hafifletmek mümkün olamamış, ancak hem sorun çözme yöntemi hem de alınan tedbirler bakımından gözle görülür bir mesafe kat edilmiştir. Siyasi partilerin ve liderlerin esaslı konularda bile bir araya gelmekte zorlandığı dönemlerden sonra, bugün gelişen koalisyon kültürü çok önemlidir.

Parti ve hükümet olarak, karşılıklı anlayış ve işbirliği prensibi çerçevesinde uzlaşmaya, hoşgörüye ve istikrara sağladığımız katkı, hiç kimsenin kolayca geçiştirebileceği veya eleştirebileceği bir yaklaşım biçimi değildir. Aksi takdirde, karşımıza bugün muhalefetin havanda su dövmekten başka bir işe yaramayan yaklaşımlarının hakim olması kaçınılmaz olacaktır.

Arda arda gelen deprem felaketlerine ve krizlere rağmen sağlanan siyasi ve ekonomik istikrar ortamı enflasyonla mücadele ve yapısal reform programının kararlılıkla uygulanmasını mümkün kılmaktadır. Enflasyonun ve faizlerin ciddi bir düşme trendine girmesi, geleceğe dair ümitlerimizi arttıran bir gelişmedir.

Dünya ekonomisindeki dalgalanmalar ve petrol fiyatlarındaki önemli artışlar gibi olumsuz dinamiklerin varlığı, arzuladığımız neticelerin tam olarak ortaya çıkmasını engellemiştir. Bunun yanında, yaratılmak istenen krizleri ve farklı arayışların içine girilmesini unutmamak lazımdır. Buna rağmen, enflasyon oranı son 14 yılın en düşük seviyelerine gerilemiş, bütçenin gelir-gider dengesinde ciddi iyileşmeler sağlanmıştır.

Bu ve benzeri olumlu gelişmelerin, önemli sosyal maliyetleri olduğu da inkar edilemez bir gerçektir. Hükümet olarak sosyal maliyetin bütün toplum kesimlerine adil bir şekilde dağılmasına özen gösterilmiştir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Huzurlarınızda önemli bir gerçeğin altını, halkımızın çok iyi bilmesi ve unutmaması için bir kez daha çizmeyi gerekli görüyorum.

Hükümet ve parti olarak, öncelikli çabamız, her halükarda hem aile hem de ülke bütçesini sürekli bir şekilde kemiren enflasyon ayıbından kurtarmaktır. Çünkü, sosyal ve ekonomik dengeleri yerli yerine oturtmadan yoksullaşmayı ve işsizliği kalıcı bir çözüme kavuşturmak imkânsızdır.

Bilinmelidir ki, enflasyonu geçici bir süre indirip halkın gözünü boyamak hiçbir zaman gerçekci bir çözüm olmayacaktır. Zaten bugüne kadar yapılanlar, bu gerçeğin acı bir şekilde tekrar tekrar yaşanmasından başka bir anlama gelmemektedir. Bunun için, ülke ve millet olarak yaşadığımız sıkıntılara ve kemer sıkma politikalarına nihaî bir çözüm bulmak, hepimizin temel amacı olmak zorundadır.

57. hükümet de, bu anlayıştan yola çıkarak, bir taraftan enflasyon ile kararlı bir şekilde mücadele ederken, diğer taraftan bu mücadelenin başarısını sürekli kılacak yapısal dönüşümü sağlamaya çalışmaktadır. Diğer bir deyişle, faiz ve rant ekonomisinin yerini yatırım ve üretim ekonomisinin almasına kamu malları yağmacılığının ve yolsuzluğun önlenmesine çalışılmaktadır.

Özellikle son bir yıldır organize suç örgütleriyle ve soygun şebekeleriyle etkin bir mücadele yürütülmekte, durmadan yolsuzluk ve suçlu üreten yapının ortadan kaldırılmasına çalışılmaktadır. Çok partili siyaset tarihimizde eşine rastlanmayan boyutlardaki bu çabaları ve kararlılığı, bırakınız eleştirmeyi takdir etmemek dahi büyük bir haksızlığı ifade edecektir.

Yolsuzluğun ve kamu yağmacılığının yalnızca bir boyutunu ifade eden batık bankaların ekonomimize, dolayısıyla milletimizin omuzlarına getirdiği yük bile milyarlarca doları bulmaktadır. Buna bir de, hayali ihracat, naylon fatura, kaçakçılık ve kara para aklama gibi diğer organize suçları eklediğimizde ortaya çıkan tablonun, dehşet verici boyutlara ulaştığı görülmektedir.

Şayet, daha önceleri olduğu gibi, "yapanın yanına kâr kalıyor" deyişini haklı çıkartacak bir yaklaşım sergilenmiş olsaydı, yani soyguncuların ve vurguncuların üzerine kararlılıkla gidilmeseydi, ödeyeceğimiz fatura şüphesiz çok daha büyük ve ağır olacaktı. Kaldı ki, yürütülen operasyonların caydırıcılığı, suçluların yakalanmış olması ve kamu vicdanının tatmini bir yana, ekonomiye yaptığı katkının miktarı 4 katrilyona yaklaşmaktadır.

Üstelik operasyonlarda içinde ve arkasında her kim olursa olsun, hangi güç bulunursa bulunsun, hangi gerekçe ile gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, gayri meşru iş yapanlara ve soygunculara taviz verilmemekte, sonuna kadar üzerine gidilmektedir. Bu tavır, bundan sonra da değişmeyecektir. Milliyetçi Hareket de, ülke kaynaklarını sömürüp milletin geleceğine ipotek koymaya çalışanlarla mücadeleye verdiği güçlü desteğini sürdürecektir.

Kamuoyunda yer alan bazı değerlendirmelerin aksine, operasyonlardan ürkmek değil, destek olmak gerekir. Yolsuzlukla mücadele, kanunların verdiği yetkiyle ve kamuoyunun desteğiyle yürütülmektedir. Operasyonlar ile, üretim ve yatırım yapan gerçek işadamı ve sanayicilerimizin önü açılmakta, milletin ve reel ekonominin üzerine kene gibi yapışmış olan unsurlar temizlenmektedir.

Bizim açımızdan önemli ve gerekli olan, yolsuzluklarla ve haksızlıklarla mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesini ve sonuç alınmasını mümkün kılacak gerçekçi ve samimi yaklaşımlar içinde olmaktır. Türkiye'nin bugün gelinen aşamada mücadeleyi gölgeleyecek ya da ikinci plâna itecek yaklaşımlardan uzak durmaya şiddetle ihtiyacı vardır. Soruşturma dosyaları örneğinde olduğu gibi, siyasi çekişme ve çatışmalara ya da siyasi rant hesaplarına alet edilen bir yaklaşım tarzı, mücadelenin daha baştan kaybedilmesi anlamına gelecektir.

Bizler biliyor ve inanıyoruz ki, Türk siyasetçisi yolsuzlukları kökünden kazımayı gerçekten bir onur meselesi yaptığı ölçüde, kazanan ülkemiz ve demokrasimiz olacaktır. Zaten fedakâr milletimiz de biz siyasetçilerden ve siyaset kurumundan da bunu beklemektedir.

Muhterem Arkadaşlarım

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Son olarak, sözde Ermeni soykırım iddialarının Batı Avrupa parlamentolarında gördüğü kabule özellikle temas etmek istiyorum.

Bilindiği üzere, 18 Ocak 2001 Perşembe günü Fransız Milli Meclisi'nde "Fransa 1915 Ermeni Soykırımını alenen tanır" ifadesi yer alan tasarı yasalaşmıştır. Bu durum, sözde Ermeni soykırım iddialarına gösterilen özel ilginin ne ilk örneğidir, ne de son örneği olacaktır. Türkiyemiz üzerinde çeşitli hesapları olan çevreler, ellerine geçirdikleri her türlü fırsatı maalesef insafsızca ve düşüncesizce kullanmaya çalışmaktadırlar.

Milliyetçi Hareket Partisi açısından, bölücü terör örgütünün siyasallaşmasına sağlanan katkılar ile soykırım iddialarına verilen destekler arasında nihaî anlamda hiçbir fark yoktur. Bazı emperyalist ve oryantalist kafalar ile kindar Ermeni unsurlar Türkiye karşıtlığı esasında birleşip uluslararası ittifaklara dönüşmüş bulunmaktadır.

Ama unuttukları bazı gerçekleri tekrar hatırlamalarında fayda vardır. Türk milleti, bugün çok çeşitli amaçlarla tarihine yapıştırılmaya çalışılan sözde soykırım yaftasını hiçbir şekilde ve zamanda hak etmemiştir. Bundan sonra da hiçbir şartta ve zamanda böyle bir girişimi kabul etmeyecektir.

Bu gerçek, her ülke ve uluslararası lobi tarafından böyle bilinmelidir. Çünkü tarihi gerçekler, ne parlamento kararları ile değiştirilebilir; ne de daha dün birçok soykırıma ve insanlık ayıbına imza atmış ülkeler, tarih önünde aklanabilir.

Bizler açısından, Ermeni soykırım masalının yasalaştırılarak Türkiye'nin başına örülmek istenen çoraplar kadar, batı ülkelerinin parlamentolarının içine düşürüldüğü acı durum da çok önemlidir. Her şeyden önce, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinin yeni bir boyut kazandığı bir dönemde alınan kararlar, muhataplarımızın tarihi önyargılarından ve çifte standartlı yaklaşımlardan kurtulamadığını göstermektedir.

Yine, Avrupalılar tarafından sürekli sahiplenilen demokratik değerlere ve kurumlara, yine onların temsilcileri tarafından nasıl ihanet edildiğini ortaya koymaktadır. Günümüzde demokratik rejimlerin en önemli mekânları olan parlamentoların, tarihin yargılanarak mahkûm edilmesi çabalarına yataklık etmesi, çok üzücü ve düşündürücüdür.

Ne çağın ruhuna ve lâfzına, ne de tarihî gerçeklere uymayan bu ve benzeri girişimleri şiddetle, nefretle kınıyor ve reddediyoruz. Gene, milletlerarası dostluk ve işbirliği anlayışına hiçbir katkısı olmayacağı aşikâr olan, bilakis eski Haçlı Seferleri zihniyetini hatırlatan çabalara bir an önce son verilmesini bekliyoruz.

Değerli Arkadaşlarım,

Huzurlarınızda bu bağlamda bir hususa daha vurgu yapmayı gerekli görüyorum.

Köklü bir geçmişe sahip bulunan Türk ve Fransız milletlerinin arasındaki ilişkilere soykırım yalanının sıkıştırılması çok talihsiz bir gelişme olmuştur.

Yerel seçimler sürecinde konjoktürel başarılar uğruna böyle bir siyasi istismara imkân verilmesinin her şeyden önce ikili ilişkileri etkileyeceği ve sonuçları itibariyle Fransız çıkarlarını da zedeleyeceği unutulmamalıdır.

Bu ve benzeri nedenlerledir ki, başta Fransa Devlet Başkanı ve hükümeti olmak üzere, Fransız yönetimini bu tarihi hata ve yanılgıdan dönme noktasında özel bir gayret içerisinde görmek istiyoruz.

Yine bu süreçte, ülkemizdeki sivil ve resmi tüm kurum ve kuruluşların Fransa'daki muadilleriyle sıkı bir diyalog geliştirmeleri ve Fransız kamuoyunu sağlıklı bir şekilde bilgilendirmeleri, inanıyorum ki, atılan bu yanlış adımdan dönülmesi için yararlı olacaktır.

Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Hem Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin seyrine, hem de sözde Ermeni soykırım iddialarına kazandırılmak istenen boyut karşısında, bizler, milli değer ve duyarlılıklarımızdan vazgeçecek değiliz. Bütün bu gelişmeler yaşanırken Milliyetçi Hareket'in milli çıkarlarımıza ve bütünlüğümüze verdiği önemin ve gösterdiği özenin ne kadar yerinde olduğu, bir kez daha anlaşılmıştır.

Bilinmelidir ki, Türkiye, demokratikleşme, gelişme ve milli dayanışma arasında var olan anlamlı sentezi zedelemeden her şartta yoluna devam edecek güce ve iradeye sahiptir.

Bugün sahnelenmek istenen oyunları çok görmüş, birçok tarihi dönemeçten geçmiş büyük bir milletin mensupları olan bizler, bu gücün ve iradenin gelişmesi için bütün varlığımızı ortaya koymaya devam edeceğiz. Temel prensibimiz de, atalarımızın bıraktığı mirası gözbebeğimiz gibi koruyarak gelecek kuşaklara güçlü bir Türkiye bırakmak kararlılığımız olacaktır.

Kısacası, kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, Türkiye gelişme, kalkınma ve demokrasi yolunda ilerlemesini sürdürecek, bölge ve dünya siyasetinde söz sahibi olma iddiası ve çabasından vazgeçmeyecektir. Milletinin tarihi de, bazı ülkeler gibi önünde bir engel ya da gölge değil, ilham ve cesaret kaynağı olmaya devam edecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle bütün değerli dava arkadaşlarımı, bütün İzmirli vatandaşlarımı birkez daha en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Yüce Allah'tan hedeflerimizi yakın, yolumuzu aydınlık, bahtımızı açık etmesini niyaz ediyorum.

Hepiniz sağolun, varolun.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı