Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin Değerli Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Grup konuşmama hepinizi en iyi dileklerimle selamlayarak başlıyorum. Huzurlarınızda, öncelikle, geçtiğimiz Cumartesi günü ilkini gerçekleştirdiğimiz Genişletilmiş Bölge Teşkilat Toplantılarımıza temas etmek istiyorum. Hatırlayacağınız gibi, İzmir İl Teşkilatımızın ev sahipliğini yaptığı ve Aydın, Muğla, Uşak, Manisa illerini kapsayan bu toplantıyı, inşallah diğer bölgelerimizde düzenleyeceğimiz toplantılar takip edecektir. Bütün teşkilat mensuplarıyla bir araya gelerek ülke ve dünya sorunları üzerine çok yönlü değerlendirmeler yapma fırsatını bulduğumuz bu etkinlikler, hiç şüphesiz partimizin dinamizmine önemli katkılar sağlamaktadır. Hem partimizin her kademesinden, hem de her yöreden temsilci ve yönetici dava insanını bir araya getiren bu toplantılar, özellikle iki açıdan çok önem taşımaktadır. İlk olarak, parti içi demokrasi ve dayanışmanın yeni bir örneği olmuştur. Partimizin yöneticileri ve mensuplarıyla kucaklaşarak görüş alış verişinde bulunmasına zemin hazırlamıştır. İkinci olarak da, son zamanlarda yaşanan siyasi gelişmelerin bütün yönleriyle değerlendirilmesini ve geleceğe daha iyi hazırlanmasını mümkün kılacak bir çabayı ifade etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, böylece, gerek kendi mensupları, gerekse vatandaşlarımızla olan bağını daha da güçlendirerek bugünü ve yarını birlikte düşünen ve hedefine kararlılıkla yürüyen siyaset yaklaşımını geliştirmektedir. Dolayısıyla, siyaset ile toplum arasında elzem olan karşılıklı ve sağlıklı ilişkiler ağı örülmekte, daha gerçekçi ve uzun vadeli politikaların gelişmesi için gerekli olan duyarlılık sergilenmeye çalışılmaktadır. Sözün kısası, Milliyetçi Hareket, kim ne derse desin, ilkeli, tutarlı ve seviyeli siyaset anlayışını sadece telaffuz eden bir parti değildir. Bu ilkeleri yaşayan, yaşatan ve sürekli geliştirmenin yollarını arayan bir harekettir. Bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Üzerinde durmak istediğim bir diğer önemli konu ise, son günlerde büyük bir mesafe katettiğimiz yolsuzlukla ve kirlilikle mücadelemizdir. Çeşitli vesilelerle vurgulama ihtiyacı hissettiğimiz gibi, geçmişten günümüze gelen bu kirlilikten Türkiye'yi arındırmak bizim için kaçınılmaz bir görevdir. Bu anlayışla da sonuna kadar gidecek ve hiç bir istisna tanımaksızın ülkemizin ve insanlarımızın kaynaklarını tüketip yarınlarına ipotek koyduran kirlilikleri ortadan kaldıracağız. Ayrıca, ülkesi, ekonomisi ve kendisi için üreten ve kazanan hiç bir işadamımızın, görevini gereği gibi yapan bürokratımızın bu operasyonlarda mağdur olmaması ve endişe duymaması için azami gayret gösterilmektedir. Bu sebeple, operasyonların, suçsuz vatandaşlarımızı tehdit edebileceği, iş dünyasını üretmekten ve bürokrasiyi sorumluluk üstlenmekten alıkoyacağı gibi endişeler yersizdir. Türkiye, gündemi skandalların belirlediği bir ülke olmaktan çıkarak yolsuzluk ve soygunlara karşı operasyonlarla halkına moral ve güven vermeye başlamıştır. Allah'a şükürler olsun ki, Yüce milletimiz, bizim bu kararlı mücadelemizi görmekte ve desteklemektedir. Bu durum, bizi daha da cesaretlendirmekte ve gücümüzü artırmaktadır. Ancak, Türkiye'yi bu kadar kirli ve kara günlere taşıyanların, yaptıklarının sorumluluğunu ve pişmanlığını bir kere bile olsun hissetmek yerine, operasyonlar sürerken, bu operasyonu yapanları hedef almaları, pişkinlikten de öte bir durumu ifade etmektedir. Burada, bir kez daha altını çizerek vurgulamak istiyorum. Hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın ki, yolsuzlukla, hırsızlıkla malûl olanların, kirlenmiş insanların nezdimizde hiçbir yeri ve itibarı olamaz. Değerli Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Beyaz enerji operasyonu henüz tamamlanmamış ve yargı soruşturması sürerken bir muhalefet partisi tarafından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı hakkında gensoru önergesi verilmiş bulunmaktadır. Tabii ki, yüce meclisin çok önemli ve anlamlı fonksiyonlarından birisi yürütmenin denetlenmesi görevidir. Bunu da soru, araştırma, soruşturma önergeleri ve gensoru yöntemlerine başvurarak gerçekleştirme hak ve yetkisine sahiptir. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde denetim yetkisinin yerli yerinde kullanılması hususunda kamu vicdanını sızlatacak örneklere sıkça rastlanmaktadır. Gayet iyi hatırlanacağı gibi, geçmişte, bu çatı altında, parlamentonun denetim hakkı ve yetkisi kısır siyasi çekişmelere alet edilerek krizlere zemin yaratılmıştır. Sonuçta ise milletimizin hafızasında siyaseti kirleten ya da güven erozyonuna yol açan manzaralar doğmuştur. Birbirlerine en ağır ithamlarda bulunan partiler, aklama-paklama operasyonları ile, bir taraftan karşılıklı olarak yönelttikleri suçlamaları kaldırırlarken, diğer yandan da kendilerini milletimizin vicdanında mahkûm etmişlerdir. Şu anda yapılmak istenen de, dün yapılmış olanlardan farklı değildir. Şayet, arzulanan temiz siyaset ve yolsuzlukla mücadele ise, öncelikle yargıya intikal etmiş olan konunun vuzuha kavuşmasını; delillerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Aksi takdirde, bu tür manevralar, durumdan vazife çıkartarak siyasi rant elde etmek ve yargı sürecini yok farzetmek anlamına gelecektir. Bu konuda bizim tavrımız son derece gerçekçi ve açıktır. Her şartta yolsuzlukla ve kirlilikle mücadeleye devam etmek bir zorunluluktur. Çünkü bu mücadele hem milli, hem de ahlâki bir görev ve sorumluluktur. Ancak, yolsuzlukla mücadele ile demokrasinin ve hukuk devletinin gelişimi arasında var olan bağı güçlendirmek için neyin, ne zaman ve nasıl yapılacağı da çok önemlidir. Doğru zamanda doğru kararların verilmesi, sonuca ulaşılmasının yanında, güçlü demokratik geleneklerin oluşmasını da mümkün kılacaktır. Partimizin bu çerçevedeki duyarlılıkları ve yaklaşımları böyle bir prensipten beslenmektedir. Görüldüğü gibi, Milliyetçi Hareket, yolsuzluklar kadar, siyasetin ve dolayısıyla demokrasinin yozlaştırılmasının da her türüne karşıdır. Bu yaklaşım, yozlaşma ve yolsuzluk ile aynı anda mücadele etmenin ön şartıdır. Bunun için de geçmişte olduğu gibi, Meclis'in denetim fonksiyonunun siyasi istismar ve manipülasyonların bir aracı haline getirilmesine sıcak bakmamız mümkün değildir. Şu da bir gerçektir ki, bakan veya milletvekili her kim olursa olsun, yargılanmasına gerek duyulduğu takdirde, burada gereğini yapmaktan kaçınmayacağımız bilinmelidir. Böyle bir durumda, ilgili şahsın görevinden ayrılması ya da azledilmesi kaçınılmaz olacaktır. Kıymetli Milletvekilleri, Değerli Basın Mensupları, Bugün son olarak, bizi derinden yaralayıp üzen bir meseleye, Fransa'nın, sözde Ermeni Soykırımını alenen tanıması kararının vehametine değinmek istiyorum. Hatırlanacağı üzere, bu konu yine bir seçim ortamında Amerika Birleşik Devletleri'nde Temsilciler Meclisi'ne kadar taşınmış; bilinçsiz, bilgisiz siyasetçilerin ve lobilerin etkisiyle iki ülke arasındaki ilişkiler gerilmişti. O günlerde, huzurlarınızda ifade ettiğimiz bir husus vardı, o da, tarihin parlamento kararlarıyla değiştirilemeyeceği veya tersyüz edilerek yeniden yazılamayacağı gerçeğiydi. Ne yazık ki, Fransa Milli Meclisi'nin, kabul ettiği kanunla yapmak istediği de budur. Fransa Milli Meclisi'nin, bu yanılgısının tam da yerel seçimler öncesine denk gelmesi ise olayın bir başka düşündürücü yönünü oluşturmaktadır. Yıllardan beri sürdürülen bu iddianın yeniden ısıtılarak "etnik oyları" kapma yarışında kullanılmak istendiği görülmektedir. Fakat bilinmelidir ki, milletlerin tarihinin bile parlamentolar eliyle seçim meydanlarında rüşvet olarak dağıtılabildiği bir ülkede siyasi sistemin yozlaşması kaçınılmazdır. Çünkü, bu ve benzeri girişimler, demokrasilerin özü ve ruhuna aykırı bir gelişmeyi ifade eder ve parlamentoları ciddi ve güvenilir kurumlar olmaktan uzaklaştırır. Orly Havaalanındaki katliamın, Türk diplomatlarına yönelik suikastların ayıbını dahi temizleyememiş bir Fransa'nın, bugün, 85 yıl öncesinin savaş ortamında gerçekleştiği iddia edilen olaylarla ilgili olarak Türkiye'yi suçlamaya kalkışması, olayın yalnızca etnik oy kapma yarışıyla da sınırlı olmadığını, Türkiye'yi kuşatma gibi derin amaçları da bulunduğunu ortaya koymaktadır. Üstelik, Ermenilere yönelik soykırım iddiasının aksine, Anadolu'da Müslüman-Türk insanına yönelik bir mezalimin bulunduğunun da bütün tarihi belge ve bilgilerle ortaya konmasına rağmen böyle bir ısrar, insanlarımızda bu düşüncenin kuvvetlenmesine yol açmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman ve l. Fransuva döneminden beri siyasi ve iktisadi alanlarda çok köklü ilişkiler tesis eden iki milletin ilişkilerinin sorumsuz Ermeni diasporasının oyunlarıyla bozulma noktasına gelmesi oldukça üzücü ve düşündürücüdür. Milli Meclis'lerinin yapmış olduğu tarihi hata sağduyu sahibi bir çok Fransız'ı da yaralamış bulunmaktadır. Nitekim, günlerdir, Fransız gazetelerinde, televizyonlarında ve aydın platformlarında Fransa'nın kendi karanlık siciline ve tarihine atıfta bulunularak, bir Parlamento'nun ne hakla ve mantıkla böyle bir karar alabildiği tartışılmaktadır. Ancak, her ne olursa olsun, gerek Fransız Milli Meclisi'nde kabul edilen bu kanun ve gerekse başka ülkelerde meydana gelebilecek gelişmelerin bizim için hiçbir geçerliliği bulunmamaktadır. Bu ve benzeri girişimlerin ancak, o ülkelerin Türkiye ile dostluk ve işbirliği ortamını kaybetmeleri anlamını taşıyacağı bilinmelidir. Millet olarak, bu kararın görünür veya görünmez nedenleri her ne olursa olsun, şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Ayrıca, yıllardan beri bu ülkenin kalkınmasına büyük katkılarda bulunan 300 bini aşkın Türk insanı da bu tarihi hata ve yanılgının müsebbiblerini şiddetle ve nefretle kınamaktadır. Değerli Dava Arkadaşlarım, Basınımızın Seçkin Temsilcileri, Bu vesileyle bir kez daha vurgulamak istiyorum ki, Milletimiz, Birinci Dünya Savaşı'nın gerçek mağdurlarından birisidir. Tarihinde soykırım olarak nitelenebilecek hiç bir insanlık ayıbı taşımamaktadır. Lobilerin ve çıkar çevrelerinin işbirliği ile alınan bu kararlar, ancak, kendi tarihiyle yüzleşmekten korkanların başkalarının şerefli tarihini karalayarak kendi ayıplarından arınma çabasını ifade eder. Fakat, her ne olursa olsun Türk tarihini böylesi iftiralarla karalamak ve küçültmek mümkün değildir. Dünyanın en büyük medeniyetlerinden birisini inşa eden, insanlık ailesi içinde saygın bir yere sahip olan Türk milletinin gururuyla oynanması anlamını taşıyan bu girişimler hiç bir şekilde mazur görülmeyecektir. Ayrıca, tarihimizi yargılama ve mahkum etme hakkını kendisinde gören hiç bir parlamento da milletimizce affedilmeyecektir. Olaya hangi açıdan bakılırsa bakılsın, sağlıklı bir değerlendirme ve akılcı bir yaklaşımın olmadığı görülmektedir. Şayet, bu ve benzeri girişimlerin odağında Türkiye'nin kuşatılması, Ermenistan'ın bir tehdit unsuru olarak kullanılması varsa, bilinmelidir ki, bu girişimler herşeyden önce Ermenistan'ın daha da güçsüzleşmesine, yalnızlaşmasına yol açacaktır. Nitekim, bölgesel barış ve dünyaya açılabilme isteklerini sıklıkla dile getiren Ermenistan yöneticileri, ne yazık ki, diaspora Ermenilerinin elinde adeta bir oyuncak gibi davranmakta ve Fransız Milli Meclisi'nde alınan kararı takdir ve sevinçle karşıladıklarını açıklamış bulunmaktadırlar. Bu büyük çelişki ile, hiç bir zaman umdukları barışı ve huzuru elde etmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla, dünyaya açılmanın ve istikrara kavuşmanın yolunun Türkiye düşmanlığından değil, Türkiye ile dostluk kurmaktan geçtiğini iyi bilmeleri gerekir. Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Türkiye, tarihi boyunca çok büyük badireler atlatmıştır. Bunu da elbette ki atlatacaktır. Ancak, burada, huzurlarınızda öncelikle, Fransız makamlarına seslenmek istiyorum. Bütün tarihi gerçeklerden soyutlanmış, bir milletin gururunu incitecek olan bu davranışlar Fransa'ya hiç bir şey kazandırmaz. Ancak, bilinmelidir ki, yüzlerce yılda tesis edilen iyi ve köklü ilişkilere büyük bir darbe indirir. Dolayısıyla iki ülke arasındaki ilişkilerin bir daha aynı düzeye gelmesi hiç de kolay olmaz. Başta Devlet Başkanı ve hükümet olmak üzere, bütün Fransa yönetimini bir an önce akl-ı selimi tercih ederek, bu tarihi yanılgıdan dönme konusunda ciddi çabalar içerisinde görmek istiyoruz. Fransız Milli Meclisi'nin görev ve sorumluluklarının bilincinde hareket etmemesi, sadece kendi ülkesine ve insanlarına karşı değil, tarihe ve insanlığa karşı da yükümlülüklerini yerine getirmediği manasına gelmektedir. Huzurlarınızda son olarak, bu konuda daha önce İzmir Bölge Teşkilat toplantımızda dile getirdiğim bir hususu tekrar vurgulamayı gerekli görüyorum. Fransız Milli Meclisi'nin bu tarihi hata ve yanılgısının ortadan kaldırılması ve yüzyıllardan beri dostluk ve iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz Fransız milletinin gerçekleri görebilmesi için, tüm resmi ve sivil kuruluşların Fransa'daki muadilleriyle temasa geçmesi, onları doğru bir şekilde enforme etmesi çok yararlı olacaktır. Yine bu çerçevede, bütün dünyada etkin bir çalışma ile, yıllardan beri tamamıyla yalan ve iftiralara dayalı Ermeni propagandasının önüne geçilmesi çabalarına hız kazandırmak gerekmektedir. Halihazırda, üniversitelerimizde bulunan araştırma enstitülerinin yaptığı çalışmaların ve Devlet arşiv belgelerinin tüm dünya kamuoyuna sistematik bir şekilde sunulması büyük önem taşımaktadır. İleri ki günlerde, adeta bir "Haçlı Kuşatması" gibi, çeşitli vesilelerle önümüze konulmaya devam edeceği gözlenen bu yalan ve iftiralara karşı, sürekli olarak hazırlıklı olmak ve bıkmadan usanmadan gerçekleri tüm insanlığın gözü önüne sermek gibi bir mecburiyetimiz bulunmaktadır. Değerli Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Türkiye elbette ki, dün olduğu gibi, bu gün de kendisine yönelik her türlü kuşatmayı kaldıracak, her türlü tehdidi bertaraf edecek güce ve bilince sahiptir. Tarih, bu tür kuşatmaların ve tehditlerin hiç bir zaman netice vermediğini gösteren örneklerle doludur. Bütün bu gerçekler herkes tarafından iyi bilinmeli ve değerlendirilmelidir. Bu duygu ve düşüncelerle muhterem heyetinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyor, başarılar diliyorum.
Dr. Devlet Bahçeli |