Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Ülkücü Şehitleri Anma Günü münasebetiyle yapmış oldukları konuşma. 27 Mayıs 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Ülkücü Şehitleri Anma Günü münasebetiyle yapmış oldukları konuşma.
27 Mayıs 2013

 

Değerli Ülküdaşlarım,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Bu mehabet dolu kutlu mekâna bir devre, bir döneme mühür vurmuş aziz dava şehitlerimizi, gönül erlerimizi, iman kalelerimizi dua ve özlemle yâd etmek için toplandık.

Bildiğiniz gibi, şehitlerimizin anısına yaptırdığımız ve muhterem hatıralarının topluca paylaşılmasını arzuladığımız Ülkücü Şehitler Anıtı’nda üçüncü defa bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Bu mukaddes ortamda, her Mayıs ayının 27’sinde, günlerden ne olursa olsun buluşmaya, kavuşmaya devam edecek, ülkücü şehitlerimizi Fatihalarla idrak edeceğiz.

Şu kadar ki, her şehidimiz burada anıtlaşmış, abideleşmiş ve tarihimizin şanlı sayfalarına mal olmuştur.

Onlar bizim gururumuzdur.

Onlar bizim heyecan kaynaklarımızdır.

Onlar bizim iftiharımız, iffetimiz ve ilhamımızdır.

Ve onların hatıralarını yere düşürmemek, emanetlerini hakkıyla benimseyerek layık olduğu seviyelere yükseltmek vefa borcumuz, dava sorumluluğumuz ve insani ödevimizdir.

Hürmetle andığımız ülkücü şehitlerimiz yaşadıkları çağa fedakârlıklarıyla nüfuz etmiş, cesaretleriyle yön vermiş, ülküleriyle anlam katmışlardır.

Çileye boyun eğmemişler, zorluklardan merhamet dilenmemişlerdir.

Her biri gönül ve fikir zirvesi olarak zalimlere ve zehirli niyetlere meydan okumuş, milli ve manevi ilkelerimizin aşağılanmasına izin vermemişlerdir.

Bir ülkü için hayattan vazgeçmek büyük bir özveridir.

Kutsal bir hedef için kurşunların önüne atlamak, candan olmayı göze almak ve toprağa düşmeyi gül bahçesine girer gibi kabullenmek tarifi olmayan bir mertlik ve destansı bir tavırdır.

Çıkar, konfor, statü, mevki, şöhret gibi geçici hevesleri geri plana iterek, millet ve vatan davası uğruna şehitliğe koşmak muazzam bir sevdanın ve hayranlık uyandırıcı bir kararlılığın neticesidir.

Hamd olsun milliyetçi-ülkücü hareket mücadelesiyle bunları başarmış, aziz şehitleriyle Türk milletini savunmuş ve sahiplenmiştir.

Ülkücü şehitlerimiz; yabancılaşmaya karşı milliğin, dağınıklığa karşı düzenin, yalana karşı doğruluğun, bölünmeye karşı kardeşliğin ve kozmopolit tekliflere karşı milliyetçi Türkiye’nin sözcüleri olmuşlardır.

Saman alevi gibi yanıp sönen başarı ve üstülüklerden ziyade, kalıcı ve köklü değerlerle bütünleşmişler, bilenmişler ve birleşmişlerdir.

Türk milletine fedakârlık, bağlılık ve sadakatle yoğrulmuş ülkücü ömürler tehlikeleri göğüslemekten bir an olsun sakınmamış, bir an olsun vazgeçmemişlerdir.

Ölümle yüzleşme ve idamla karşılaşma pahasına bile olsa inanç ve ideallerinden caymamışlardır.

Şehitlerimiz;

İrade göstermişler, Türklüğü bayrak gibi dalgalandırmışlardır.

Tavır göstermişler, Türk milletine canlarını armağan etmişlerdir.

Duruş göstermişler, Türkiye üzerinde hesap yapanları şaşkına çevirmişlerdir.

Bıçak gibi ayazlara aldırmamışlardır.

Karanlık ve izbe zindanlara, pusulara ve tuzaklara boyun bükmemişlerdir.

Tertiplere, komplolara ve provokasyonlara diz çökmemişlerdir.

Hepsi kahramanlığın kitabını kanlarıyla yazmıştır.

Hepsi Türk-İslam ülküsünü doruklara çıkarmış, asla mahcup etmemiştir.

Onlar ki, Bozkurt bakışlı, hilal kaşlı ve nurlu simalardır.

Onlar ki, aslan yürekli, Yusuf yüzlü, temiz vicdanlıdır.

Hak yolunda, Hakk’ın yanına erkenden gitmeyi göze almış ülkü neferleridir.

Ne kadar övünsek azdır ki, aziz şehitlerimizin zihinleri, bilinçleri ve idrakleri tutsak alınamamıştır.

Zira davasına sımsıkı tutunmuş, Türk-İslam ülküsüne tam olarak sarılmış kahramanlarımız için esaret ve teslimiyet hiçbir zaman söz konusu olmamış, tehditler sonuç doğurmamıştır.

Allah’ın izniyle bundan sonra da doğurmayacaktır.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Ülküdaşlarım,

Ülkücülük şahsi bir istikbalin kenar süsü değildir.

Gelip geçici bir duygu, şartlar gereğince genişleyip daralan düşünce sistemi de değildir.

Ülkücülük bir şuur, vatan, millet, inanç, iman, Türklük ve aydınlık  gelecek demektir.

Türk milletine inanmışlığın ve feda olmanın özeti ve tanımıdır.

Ülkücü ise bunun bilincinde olan yüksek erdemdir.

Ülkücünün, zamanın ve yaşanan anın dar kalıpları içine sıkışmayacak kadar büyük hedefleri, büyük gayeleri vardır.

Ülkücüler için hayatın anlamı, kendi varlıklarıyla başlayıp sonlanan bir faninin hayatıyla sınırlı değildir.

Her şeyden öte, ülkücü, ufuk ötesini gören, kendisini aşma becerisini sergileyebilmiş bir vizyonunun tarafı ve sahibidir.

Dava anlayışımıza göre, Türk milleti tarihin derinliklerinden süzülerek gelmiş ve mutlaka da geleceğe ulaşacak olan mukaddes bir değerin adıdır.

Merhum Türkeş Bey’in “davamız Türk milletinin varlığını yüceltmek ve ebediyen devam ettirmek davasıdır” sözündeki “ebediyen” kavramı milleti sonsuz bir zamana taşıma kaygısının çok veciz bir anlatımıdır.

Bunu teminat altına almak ve sağlam esaslara bağlamak ise hepimizin en temel vazifesidir.

Zıt taleplere, çelişen çıkarlara, transfer ve taklit önerilere, art niyetli adımlara, sinsi yaklaşımlara takılmadan bunun bilincinde olmak ve gereğini yapmak ülkücü için varlık nedenidir.

Durgunluğu yenecek güç ülkücüdedir.

Pasifliği ve edilgenliği etkisizleştirecek fikri kuvvet ülkücüdedir.

İçimizi karıştıracak parazitlere, kardeşliğimizi sakatlayacak eğilimlere fırsat ve imkân vermeyecek de ülkücülerdir.

Türk milletini yapayalnız bırakacak, hatta küçültecek ve parçalanmaya götürecek kökü dışarıda, başı içeride oluşum ve hazırlıklara karşı yegâne direnç milliyetçi-ülkücü harekettir.

Bugünkü şartlarda, Türkiye’nin maruz kaldığı, üstelik hız ve hacminde artışlar görülen endişe verici hadiseler yumağının tersine çevrilmesi ülkücülerin müdahalesiyle mümkün hale gelecektir.

Bizler milletimize bozkurt gibi kılavuzluk ederek, kaynaşma ve kucaklaşmayı her alana yayarak, saflarımızı sıkı tutarak ve tezviratlara her şeyimizle kapalı durarak şer cephesinin hesaplarını boşa çıkaracağız.

Geçmişimizin mübarek ve muhteşem hatıralarına bakarak, bu ağır yük ve sorumluluğun altından kalkacağımızı iyi biliyorum.

Bizim vatan ve millet nöbetimiz hiç bitmemiş, hiç de bitmeyecektir.

Şahsi yaşantımızdaki düzgünlük ve fikri çizgimizdeki istikrar,

Talip olduğumuz milli görevin mesuliyetini kavrayan basiret,

Milletimizin binlerce yıllık köklü birikimine vakıf olma becerisi,

Davamızı başarıya götürecek olgunluk ve inanmışlığın şart koştuğu şahsiyet kalitesi,

Ve sahip olduğumuz ahlak, namus, şeref, tutarlılık ve faziletin büyüklüğü hem davamızı cazibe merkezi haline getirecek, hem de Türk milleti için umut yapacaktır.

Şehitlerimizin hatıralarını ancak bu sayede muhafaza edeceğimizi, ancak bu sayede ölüm karşında verilen mücadelelerin karşılıksız kalmayacağını gösterebileceğimize inanıyorum.

Türk milletinin maddi ve manevi bünyesinde gedikler açmaya, içinden ve dışından tavizler koparmaya çalışan mihraklara karşı en büyük engel milliyetçi-ülkücü hareket olmuştur.

Bundan sonra böyle olmaya devam edecektir.

İtilmeye, kakılmaya, hırpalanmaya ve heder edilmeye çalışılan büyük milletimiz, içinden çıkan ülkücü evlatlarıyla doğrulacak ve varlığını ebediyete kadar koruyacaktır.

Bu konuda kararımız kesindir.

Fikir dönekleri, sefalet yuvaları, milli ve manevi iflasın dibine batanlar şüphesiz bu söylediklerimizi anlayamayacaklar ve bizimle de asla boy ölçüşemeyeceklerdir.

Biliniz ki ülkücü şehitlerimiz, bizim şerefli geçmişimizin abideleridir.

Mücadeleleri rehberimiz, davaları yolumuzdur.

Bu vesileyle millet, devlet ve bayrak uğruna hayatlarını kaybetmiş kutlu dava yolcusu ülküdaşlarımızı, tüm aziz şehitlerimizi, merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey'i bir kez daha minnet ve şükran hislerimle anıyor, Cenabı-ı Allah'tan hepsine rahmet diliyorum.

Kabirleri nur, mekânları cennet, ruhları şad olsun.

Cenab-ı Allah hepsinden razı olsun.