Genel Başkanımız Dr. Devlet BAHÇELİ'nin Kıymetli Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Partimizin grup toplantısında tekrar bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bu vesileyle yüksek heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Hepinizin dikkatlerini, yaklaşık üç ayı bulan ekonomik krizin dinamiklerine ve izlediği seyre çekmek istiyorum. Ancak, bu konulara temas etmeden önce, son günlerde yaşadığımız iki üzücü hadiseye değinmeyi gerekli görüyorum. Bunlardan ilki Hatay ve Osmaniye illerimizde meydana gelen sel felaketidir. Bilindiği gibi, bu felaketle birlikte Antakya kent merkezi, İskenderun, Arsuz, Kırıkhan, Kumlu, Reyhanlı,Samandağ, Yayladağı, Altınözü ve Osmaniye ilimizin Kadirli ve Sumbas ilçelerinde pekçok ev, işyeri ve ekili alan zarar görmüştür. Afet sonrasında vatandaşlarımızın aç ve açıkta kalmaması için gerekli tedbirler alınarak hayatın normale dönmesi sağlanmıştır. Bu felaket anında büyük bir basiret ve özveriyle sorunu aşan başta sayın valilerimiz ve belediye başkanlarımız olmak üzere bütün mülkî ve mahalli idare yöneticilerini, çalışanlarını huzurlarınızda tebrik ediyorum. Sel felaketinin çok büyük boyutlarda olması çiftçilerimizin ve esnaflarımızın sorunlarını daha da arttırmış, yöredeki belediyelerimizin yükünü ağırlaştırmıştır. Özellikle Antakya kent merkezinde selin yol açtığı tahribat ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının desteğini zorunlu kılmaktadır. Geçtiğimiz hafta içerisinde felaket bölgesine yapmış olduğum araştırma ve incelemelerde bu durumu yerinde gözlemlemiş bulunuyoruz. Bu çerçevede tespit ettiğimiz sorunlara yönelik olarak bütün tedbirler alınmaktadır. Özellikle, selden zarar gören yöre çiftçisinin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizsiz olarak ertelenmesi, çiftçiye tohum, gübre ve akaryakıt yardımı, 2001 yılı ekili tütün alanlarının yok olması sebebiyle 2000 yılına ait tütünün kotasız olarak alımı, vergi, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarının ertelenmesi gibi acil önlemler Bakanlar Kurulumuzda ele alınmıştır. Aynı şekilde esnafımızın çalışma imkânları büyük ölçüde ortadan kalktığı için kredi borçlarının ertelenerek yeni kredi imkânlarının yaratılması üzerinde durulmaktadır. Bunun dışında en kısa sürede yörenin altyapı ihtiyaçlarına yönelik gerekli çalışmalar yapılarak kaynak temin edilecektir. Yaşadığımız diğer üzücü olay ise, Malatya'da ve Ankara'da Silahlı Kuvvetlerimize ait iki uçağımızın düşmüş olmasıdır. Öncelikle bu çok elim uçak kazalarında şehit düşen subay ve erlerimize bir kere daha Yüce Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet, ruhları şad olsun. Aziz milletimizin ve ordumuzun başı sağolsun. Aynı tip uçakların ard arda düşmesi sonucunda zihinleri meşgul eden bazı müphem noktaların ortaya çıkması, kamuoyunu ister istemez tedirgin etmiştir. İddialar tamamen gerçek dışı olsa bile, meselenin enine boyuna tartışılması önem taşımaktadır. Gerek Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve gerekse ilgili bakanlığımızın bu konuda çok yönlü araştırmaları başlatmış olması, kamuoyunda takdirle karşılanmıştır. Artık bu araştırmaların titizlikle sürdürülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. Değerli Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Son gelişmelerle birlikte kamuoyunun yolsuzluk ve usûlsüzlük meselesine karşı giderek daha duyarlı hale gelmiş bulunduğu açıktır. Türkiye, yolsuzluklarla, haksızlıklarla ve usulsüzlüklerle mücadelesini tamamlamak ve kazanmak zorundadır. Ancak, unutulmamalı ki, bunun için, sadece samimi bir siyasi irade ve kararlılık ile hukuki araçların takviyesi yeterli değildir. Bunların yanı sıra, vatan ve millet sevgisinin, sorumluluk ahlakının bütün toplum ve kurumlar bazında belirleyici bir güce ve konuma sahip olması gerekir. Tabi ki, kültürel ve ahlaki erozyonun hem sebebi, hem de sonucu olanların bunu anlaması ve benimsemesi çok zor hatta imkansızdır. Bunlar, bilakis, bu tür değer ve ilkeleri hor görmekte, toplumsal düzeyde yaygınlaşmasını olumsuz şekilde etkilemektedir. Ama, unutulmamalı ki, çeşitli zamanlarda ortaya çıkan sorunların, bugün yaşadığımız gibi, değişik sonuçların ortaya çıkmasında bu noktanın payı büyüktür. Yeryüzündeki hangi ülke olursa olsun, bir toplumun, milli duyarlılıkları ve adalet duygusu zayıfladığında, manevi referans noktaları çarpıtılmaya ya da çökertilmeye çalışıldığında ayakta durması giderek güçleşir. Kurumsal yapıların ve kuralların, böylesine ciddi toplumsal ve zihinsel alt üst oluşlar esnasında sağlıklı sonuçlar üretmesi çok zor ve hatta imkansızdır. Bunun için, toplumların sosyo-kültürel zihniyet kalıpları ile kurumsal yapı ve kurallar arasında karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi söz konusudur. Bu sebeple, hem karar verme süreçlerinde rol oynayan siyasetçi ve bürokratların, hem de kamuoyunu bilgilendiren ve yansıtan medyanın bu gibi konularda çok dikkatli ve özenli olma mecburiyetleri vardır. Böyle bir kollektif duyarlılığın sergilenmesinin anlam ve önemi, hiç şüphesiz kriz dönemlerinde daha çok artmaktadır. Ancak, bu durumlarda gerekli titizliğin gösterildiğini iddia etmek imkansızdır. Bunu görmek için, ülkemizde son zamanlarda yaşanan gelişmelere ve yapılan tartışmalara dikkatlice ve soğukkanlı bir şekilde bakmak yeterlidir. Eğer ülke olarak, krizlerden gerçekten ders alınmak isteniyor, yolsuzluk ve usulsüzlüklerle kararlı bir şekilde mücadele edilmesi arzu ediliyor ise, bu stratejik noktayı göz ardı etmekten ya da ihmal etmekten şiddetle kaçınmak lazımdır. Bugün, belli bazı çevreler, halkımızın dikkatlerini bu hususlardan çok, zihinlerindeki şablonların ya da farklı amaçlara hizmet edecek projelerin hayatiyeti yönünde kanalize etmeye çalışmaktadır. Hareket ve varış noktaları Türkiye olmayanların böyle bir yaklaşım içinde olmasını anlamak kolaydır. Ancak, duyarlılık iddiasını taşıyan bazı çevrelerin benzer hataları tekrarlamasını anlamak ise mümkün değildir. Bizler biliyor ve inanıyoruz ki, özü ve yönü Türk Milleti'nin temel değerleri ve çıkarlarından beslenmeyen projeler ve faaliyetler, Türkiye'ye hizmet etmez, edemez. Çünkü, bilerek veya bilmeyerek başkalarının cazibe ve çekim alanlarının büyüsüne kapılmış olanların başka bir sonuca varması mümkün değildir. Bunun için, zaman zaman farklı ve çarpık bakış açılarının ortaya koyduğu tablonun analizini iyi yapmak gerekebilir. Aynı şekilde, her gün muhatap olduğumuz mesaj bombardımanları serinkanlı düşünme imkânını zorlaştırdığı için de, sağlıklı değerlendirmelere ihtiyaç artmaktadır. Türk aydını ve siyasetçisi, başka değer ve çıkarların ürünü olan kalıplar içinde düşünmek ve tartışmak yerine, ülkesinin gündemini ve geleceğini kendisi belirleyebilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi'nin varlığından rahatsız olanların düşüncelerinin temelinde de bu gerçekler yatar. Milliyetçi Hareket'i çeşitli şekillerde engellemeye çalışmalarının bir sebebi de budur. Ama kim ne derse desin, bizlerin milletimizin gelişme ve kalkınma kararlılığı ile onun ayırdedici vasıflarını oluşturan müşterek kıymetleri arasında birini tercihe zorlamayı, kabul etmemiz mümkün değildir. Milliyetçi Hareket, inancını, bu tür tercih zorlamalarının pazarlama teknikleri ne kadar güçlü olursa olsun muhafaza ve müdafaya devam edecektir. Özellikle kriz anlarında ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntılardan ve zaaflardan yararlanmak isteyen çevreler her zaman var olmuştur. Uluslararası gelişmeler ve şartlar daha medenî ve insanî bir nitelik kazanmadığı sürece bundan sonra da olacaktır. Ama hiç kimse şüphe etmesin ki, bu ülke Türkiye olarak hep var olacak ve yoluna böyle devam edecektir. Kıymetli Milletvekili Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, İfade ettiğim bu tespit ve hatırlatmaların anlam ve önemi, tarihimizde ve dünyada yaşanan benzer gelişmelere bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü, millet olarak kriz süreçlerinde yaşadığımız sıkıntılar ve zaman zaman içine düştüğümüz ümitsizlik girdapları, ister istemez esasın gözden uzaklaşmasına sebep olabilmektedir. Ülkemizin, gerek ekonomik kriz sürecinin yoğun olarak yaşandığı günlerde, gerekse krizden çıkma çabalarının olumlu gelişmeler gösterdiği bugünlerde karşı karşıya bulunduğu durum, bazı açılardan bu değerlendirmenin çerçevesi içinde yer almaktadır. Ekonomik krizin tek suçlusu ve sorumlusu olarak siyaseti gösterenlerin sayısı ve etkinliği oldukça fazladır. Bu çevrelere göre, krizin günah keçisi siyaset kurumu olduğuna göre, çıkış yolu da daha çok bu yapıyla sınırlıdır. Böyle bir mantık, en iyi ihtimalle yaşananları ve yaşanacak olanları hafife almakla eş değerdir. Faturayı sadece siyaset kurumuna kesenler, aslında başka siyasi projelere alt yapı oluşturmakla meşgul olanlardan başkası değildir. Benzer şekilde, son dönemlerin en çok çalışan Meclisinin, aynı zamanda en çok yıpratılmaya çalışılan kurum olduğunu gözardı etmek imkansızdır. Ekonomik krizin, zaman zaman gerektirdiği, zaman zaman da zorladığı önlemleri almak için gece gündüz çalışan bir meclisi karalamaya kalkışmayı, makûl bulmak hiçbir şekilde mümkün değildir. İşte bu ve benzeri sebeplerle yaratılmak istenen havayı iyi analiz etmek, siyaset kurumunun ve meclisin itibarını her şartta korumak şarttır. Bugün eğer, Türkiye krizden çıkış için gayret sarfediyor, yapısal dönüşümü mümkün kılıyor ise, bunu gene aynı meclis ve hükümet yapmaktadır. Yine, Türkiye, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilk kez bir anlaşma imzalıyor ve ilk kez niyet mektubu gönderiyor değildir. Dünyanın kalkınmakta olan bir çok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye'de de bunun bir çok örnekleri bulunmaktadır. Bu durumda bazı çevrelerin yapmak istediği, ulaşmak istediği hedef nedir? Bunların yapmaya çalıştığı, üzüm yemek değil, olsa olsa bağcıyı dövmeye gayret etmekten ibarettir. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak kriz sürecinde hem gösterdiğimiz hassasiyet, hem de yaptığımız fedakârlık işte böyle bir noktada çok önem arzetmektedir. Milliyetçi Hareket açısından, rant ve yolsuzluk ekonomisinden haksız kazanç ve güç elde edenlerle, kriz ortamından nemalanmaya çalışanlar arasında hiçbir fark yoktur. Bu gerçek herkes tarafından böyle bilinmelidir. Kıymetli Milletvekili Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Hükümetimizin uygulamaya koyduğu yeni ekonomik program ile birlikte ekonomik kriz sürecinde ikinci aşamaya geçilmiş olunmaktadır. Başka bir deyişle, belirsizlik, panik ve sıkıntıların iç içe geçtiği kriz ortamından, moral depolama, toparlanma ve yeniden yapılanma aşaması başlamış bulunmaktadır. Ekonomimizin acil ihtiyaç duyduğu dış kaynak sorunu büyük ölçüde çözümlenmiştir. Kredinin yerli yerinde kullanılması durumunda, içine girdiğimiz ikinci aşamanın başarıyla tamamlanması mümkün olacaktır. Yaşanan gelişme ve tartışmalar ekseninde düşüncelerimizi yine açıkça ifade etmek, ülke sorunlarını ve gerçeklerini açıkça ortaya koymak gerekmektedir. 57. Hükümet, tek başına icraatlarıyla olmasa bile, işbaşında bulunması sebebiyle krizin birinci derece sorumluluğunu üstlenmiştir. Hatırlanacağı üzere, partimiz bu konuda görüşlerini daha önce kamuoyuna aktarmış ve siyasi pişkinlik anlamına gelecek bir yaklaşımı daha baştan reddetmiştir. Aslında, bizim yapmaya çalıştığımız, her partinin ve siyasetçinin benimsemesi gereken bir anlayışı ifade etmektedir. Bugün bir kez daha vurgulamak isterim ki, ülke ekonomisinin yaşadığı kriz süreci, bazı çevrelerin yaymak istediği havaya rağmen, ülkemizin çökmesi ya da ekonominin iflas etmesi manasına gelmemektedir. Tabii ki sonuçları ağır olan ciddi bir kriz süreci yaşanmış, toplumsal özgüven zayıflamıştır. Benzer şekilde, bugün bütün sorunlar çözülmüş, ekonomimiz düzlüğe çıkmış da değildir. Başka bir ifadeyle, ne dün ekonomimiz iflas etmiştir, ne de bugün ekonomik sıkıntı süreci bitmiştir. Devlet ve millet olarak, bir süre daha krizlerin yol açtığı tahribatları tamir etmemiz gerekecek, ekonominin ve toplumun rahatlaması ancak bundan sonra mümkün olacaktır. Dolayısıyla, milletimizin, hem geçmiş yıllarda, hem de son dönemde yaşadığı acı tecrübelerin öğrettiği gerçekleri unutmaması ya da gözardı etmemesi lazımdır. Bunun için diyoruz ki, dün "iflas edebiyatı" nasıl yanlış ise, bugün de "mucize ticareti" aynı ölçüde yanlıştır. Türkiye olarak, daha temkinli ama kararlı bir şekilde sorunların ve yanlışlıkların üzerine gitmek, ekonomik dinamizmi arttırmak için sabırla ve ısrarla çalışmak şarttır. Bunu başardığımız ölçüde, ülke olarak ekonomik sorunları yenip refaha ulaşmamızı kimse engelleyemeyecektir. Ekonomik programın başarıya ulaşması için bütün bu hususların gözden uzak tutulmaması gerekir. Çünkü, ekonomimizin sorunlarını ve açmazlarını, ülkemizin genel sorunlarından ve konumundan ayrı düşünmek imkânsızdır. Aynı zamanda, küresel ekonomik düzenin zorlamalarından ve gereklerinden, yine küresel sermaye hareketlerinin yoğunluk kazanmasından bağımsız düşünmek de mümkün değildir. Buraya kadar ifade ettiklerimizin anlam ve önemini kavramak için, çok fazla gerilere gitmeye, çok detaylı tahlillere ihtiyaçta yoktur. 57. hükümet döneminde devlet ve millet olarak karşı karşıya kaldığımız deprem ve sel baskınları gibi tabii afetler, petrol fiyatlarındaki hızlı tırmanışlar gibi büyük yüklerin yanı sıra, ekonomik yapının biriktirdiği sorunlar yumağı, belli başlı iç sıkıntılarımızı oluşturmuştur. Özellikle 1992 yılından bu yana birbirini izleyen siyasi iktidarların devlet bankalarının yükünü sürekli arttırdığı bilinmektedir. Yine 1994 yılında gerçekleşen mali krizden itibaren uygulanan yüksek faiz oranları borçların geometrik bir şekilde artmasına yol açmıştır. İşte bu iki faktör, genelde Türk ekonomisini, özelde ise bütçe dengelerini alt üst eden temel sebeplerden birini oluşturmaktadır. Dış faktörler arasında ise, Uzakdoğu Asya ve Rusya krizlerinin dışında, her geçen yıl artan ve kontrol edilemeyen uluslararası sermaye hareketlerinin yoğunluğu ve hızı da önemli bir paya sahiptir. Görüldüğü gibi, dünyada mali krizlerin yayılması tesadüfi değildir. Yabancı sermaye giriş ve çıkışları yeterince güçlü olmayan ekonomileri daha fazla ve derinden etkilemektedir. Ülkemizin Kasım ve Şubat krizlerinde karşı karşıya kaldığı durumun bu önemli boyutunu gözden uzak tutmamak lazımdır. Bu, ileride karşılaşılabilecek muhtemel sıkıntı ve tehditlerin önlenmesi bakımından da çok önem arzetmektedir. Unutulmamalıdır ki, meselelere çok yönlü ve gerçekci bir bakış açısıyla yaklaşılmadığı takdirde, ne doğru dürüst bir tespit yapmak, ne de geleceğe daha güvenle bakmak mümkündür. Kıymetli Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Görüldüğü üzere yaşadığımız meselelerin çok kolay bir izahı olmadığı gibi, kolay tedavi yöntemleri ve sihirli reçeteleri de bulunmamaktadır. Siyasi partiler ile toplumsal ve ekonomik aktörler, günlük siyasi mülâhazaların ya da ideolojik ve kültürel konumlarının dışına çıktığında Türkiye ve Dünya gerçekleri çok daha çarpıcı biçimde görülebilecektir. Bazı çevrelerin, ülkemizin birliği ve dirliği konusunda takındığı gayri ciddi tavırları, ülke yönetimi ve ekonomik krizden çıkış süreci bağlamında da takınmaya çalıştığı dikkat çekmektedir. Kendi konumlarını yansıtan görüş ve düşüncelerini "evrensel doğru" olarak takdim edip topluma dikte etmeye; toplumun millî hafızasında parazitler oluşturmaya gayret sarfedenlerin sayısı, son zamanlarda maalesef oldukça artmış bulunmaktadır. Bu tür misyonu bilerek ya da bilmeyerek üstlenenlerin, öncelikle Milliyetçi Hareket Partisi'ni muhatap görmeleri, partimizi milli ve siyasi bir direnç noktası olarak algılamaları çok normaldir. Geçmişte yaşanan değişik mücadele ortamlarında da bunun değişik örneklerine rastlamak mümkündür. Çünkü bu tür zihniyet sahiplerinin Milliyetçi Hareket ile uğraşmaları gerçek mesleklerini icra etmelerinin bir sonucudur. Dolayısıyla bundan sonra da mesleklerini icra etmeyi, yani partimiz ile uğraşmayı sürdüreceklerdir. Ama bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi de yoluna kendi politika ve hedeflerini daha da güçlendirerek kararlılıkla devam edecektir. Bu inanç ve kararlılık, en zor şartlar altında dahi hiç tükenmeyen bir sevda ve heyecan gibi varlığını koruyacaktır. Huzurlarınızda bir kez daha altını çizmek isterim ki, dünyanın bugün geldiği aşamada, hiçbir ülkenin ve ekonominin içe kapanma gibi gerçekçi bir alternatifi yoktur. Zaten aklı başında olan hiç kimse böyle bir alternatifi ciddi olarak savunmamaktadır. Mesele, küresel gelişme ve dinamiklerle entegrasyonu sağlıklı bir biçimde mümkün kılmaktır. Mesele, milli çıkarlarımızı ve medeniyet birikimimizi küresel düzlemde gerektiği gibi koruyup savunabilmektir. İşte, Milliyetçi Hareket'in söylediklerinin özü de, temel hedefi de budur. Bizler yine inanıyoruz ki, benzeri bir iddiası ve hedefi olmayanların yarının dünyasında özgün ve saygın bir yeri de olmayacaktır. Zaten, onların, başkalarının söyledikleri ve yapmak istediklerinin bir aracı olmasının ötesinde herhangi bir gerçek değeri yoktur. Sözlerime burada son veriyor, hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Dr. Devlet Bahçeli |