Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Çankırı Yaylakent Belediye Başkan Adayı Takdim Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 6 Temmuz 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Çankırı Yaylakent Belediye Başkan Adayı Takdim Toplantısında
yapmış oldukları konuşma.
6 Temmuz 2013

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Vatandaşlarım,

Kıymetli Yaylakentli Kardeşlerim,

Hepinizi en iyi dileklerime selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Akşamın bu saatinde, Çankırı’nın bu güzel beldesinde sizlerle birlikte olmaktan heyecan duyuyorum.

Yaylakent Belediyemizin düzenlediği bu festivalin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Yaklaşan mübarek Ramazan ayının hepinize kutlu olmasını temenni ediyorum.

Bugüne kadar başarılı çalışmalarından dolayı değerli Belediye Başkanımız Satın Mustafa Kuvvetliışık’ı tebrik ediyorum.

Burada yapılan hizmetler bizim iftiharlarımız arasında yer almaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi Yaylakent’te üzerine düşen sorumluluğu yapmış, belediyecilikte gıpta edilecek başarılar sergilemiştir.

Bu itibarla hizmetler unutulmayacaktır.

Yatırımlar, eserler, çalışmalar akıllardan çıkmayacaktır.

Bu hizmet kervanı durmamalıdır.

Bu azim ve irade yarım kalmamalıdır.

Gün gelecek daha iyisini, daha fazlasını ve daha güzelini yapmak için sizler Milliyetçi Hareket Partisi’ne fırsat verecek, destek olacaksınız.

İnancım ve ümidim budur.

 

Muhterem Kardeşlerim,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Belediyecilik, milletimize birinci elden hizmet yolunda en önemli, en onurlu, ancak bir o kadar da yüksek sorumluluk gerektiren bir faaliyet alanıdır.

Siyasetin vatandaşla ilk elden temas, iletişim ve imtihan sahasıdır.

Hizmetlerdeki kalite, etkinlik, yaygınlık ve hız belediye yönetimleri hakkında da hepimize bir fikir verir.

Aynı zamanda yerel yönetimlerin performansı vatandaşlarımızın siyasi tercih ve tutumlarının boyutunu ve yönünü birebir etkiler ve değiştirir.

Bu haliyle mahalli idareler merkezi idarenin bir provası ve hazırlık aşamasıdır.

Aziz milletimiz yerel ölçekteki hizmetlere bakarak, odaklanarak ve tartarak bir karara varır ve siyasal tercihine büyük oranda şekil verir.

Bu yüzden belediye yönetimlerinin siyasi partiler açısından önemi, değeri ve başarısı çok fazladır.

Çok şükür Yaylakent Belediyesi bu meyanda her çabayı göstermiştir.

Aldığı millet vazifesini layıkıyla yerine getirmiştir.

Belediye Başkanımız ekibiyle birlikte Yaylakent’in sorunlarını bitirmek, meselelerini kökünden çözmek gayesiyle var gücüyle çalışmıştır.

Sizlerin MHP’ye göstermiş olduğunuz yakınlık ve alaka, boşa çıkmamış ve hizmet olarak geri dönmüştür.

Belediyeciliğin insana ve çevreye olan bakışını, bunlara yönelik çabasını, imkânları zorlayarak gerçek bir hizmet için nasıl mücadele verildiğini, namus ve ahlaka riayeti Yaylakent’te görmek mümkündür.

Büyük bir sevinçle söylemeliyim ki; bugüne kadar partimize mensup yerel yöneticilerimizin çalışmaları ve yönetim vasıfları hakkında bir şikâyet almadım, vatandaşlarımızda bir memnuniyetsizlik hali görmedim.

Bu bizler için çok önemli bir sonuç, partimizin yönetimi altında bulunan belediyelerimizle gurur duymamız için çok önemli bir göstergedir.

Ne mutlu bizlere ki, bu sevinecek manzarayla sürekli karşılaşıyoruz ve her belediyemiz bizim göğsümüzü kabartıyor.

Gördüğüm kadarıyla; Yaylakent Belediyesi vatandaşımızla bütünleşmiş, aradaki engelleri kaldırmıştır.

Her fırsatta söylediğim gibi bizim anlayışımızda belediyecilik bir gönül ve aşk işidir.

Hissetmek ve adanmışlık ister.

Yorulmak, vazgeçmek, bıkmak ve yarı yolda bırakmak belediyecilik ilkelerimiz arasında asla yoktur.

Ayırmak, dışlamak, ötekileştirmek bize son derece uzak ve yabancı kavramlardır.

Kökeni ve mezhebi ne olursa olsun, kendisini Türk milletinin bir ferdi olarak gören herkesle biriz, beraberiz ve aynı hedefin yolcusuyuz.

Belediyecilik ufkumuz bunun için dar ve kısa menzilli değildir.

Bu itibarla belediyecilik vizyonumuz; ülkülerimizi, heyecanlarımızı, milli yeminlerimizi kapsadığı gibi; beklentileri, talepleri ve yardım isteyen elleri de bağrında toplamaktadır.

Aşının kaygısında olan kim varsa aklımız ondadır.

İşinin arayışında olan kim varsa ilgimiz ona yöneliktir.

Soğukta titreyen, umutsuzluğun karanlığına düşen kim varsa bizim adımlarımız ona doğrudur.

Bir başına kalmış, hüzünlere ve yoksulluğun derinliğine gömülmüş kim varsa emin olun bizim sözümüz onunla ilgilidir.

Belediyecilik; sadece kanunla belirtilmiş işleri yapmak demek değildir.

Vatandaşla arasına duvar ören bir yerel yönetimin; temas ve diyalog kanallarını tam ve olması gerektiği gibi tayin edemeyeceği de aşikardır.

Seçimden seçime vatandaşı hatırlayan, bürokratik meşgaleyle kapıları kapatan, darlık ve yoksulluk içinde kıvranan insanları kaderiyle baş başa bırakan belediyecilik mantığıyla bir yere varmak mümkün olmadığı gibi, Allah rızası kazanmakta söz konusu değildir.

Belediyecilik faaliyetlerinin merkezinde tamamen insan olmalıdır ve hedef de mutluluğa ve esenliğe ulaşmış fertlere ulaşabilmektir.

Partimizin belediyecilik anlayışının özünde ise; dokunmak, hissetmek, yaklaşmak ve sevgiyle sorunlara odaklanmak vardır.

Gülümseyen yüzle, hiçbir eli geri çevirmeyen cömertlikle ve darda kalanlara hızır gibi yetişen inançla belediyecilik mana ve derinlik kazanacaktır.

İşte Yaylakent Belediyesi bunu başarmıştır.

Partimizin diğer belediyeleri bunu gerçekleştirmiştir.

AKP’nin de sancısı esasen bundadır.

Belediyelerimize çamur atma çabası başarımıza duyduğu kıskançlıktan kaynaklanmaktadır.

Hükümet, belediye başkanlarımızı töhmet altında bırakmak için her çirkinliğin altına bunun için imza atmaktadır.

MHP’li belediyeler türlü zorluklarla yörelerine hizmet götürmektedir.

Millete duydukları sadakat ve sahip oldukları dava şuuruyla her engeli kimi zaman aşarak, kimi zaman yararak, kimi zaman da kırarak ilerlemektedirler.

Ne müfettiş baskısı ne de AKP komplosu asla istikametimizden çeviremeyecektir.

Ne mali imkânsızlıklar ne de karşılanmayan araç ve gereç eksikliği belediyelerimizi hedefinden caydıramayacaktır.

Ne kara çalan alçaklıklar ne de belediyelerimizi dışlayan çifte standartlı uygulamalar sonuç alamayacaktır.

Başbakan boşuna uğraşmasın, hükümeti boş yere çabalamasın.

Partimizin yönetimi altında bulunan belediyeleri gözden düşüremeyecekler, kötülükle beslenen siyasi emellerine asla erişemeyeceklerdir.

Hizmetlerimiz, eserlerimiz, faaliyetlerimiz ve yerel yönetimlerde hiçbir saldırıyla silinemeyecek marka değerimiz AKP’nin kabusu olacak ve peşini de bırakmayacaktır.

 

Muhterem Yaylakentliler,

Türkiye iyi ve doğru bir yolda değildir.

İstikrarsızlık ve dengesizlik her alanı istila etmiştir.

Huzursuzluk köpürmüş, güvensizlik koyulaşmış, ekonomik zorluklar kökleşmiştir.

Milletimiz her anlamda ve durumda yalnız, çaresiz ve kaderine terk edilmiştir.

Ekonomideki tahribat, azan hayat pahalılığı, kâbus gibi çöken zamlar hepinizi perişan etmiştir.

Bugün Başbakan’ın gelişmiş diyerek yutturmaya çalıştığı ekonomik sistem, sizlerden aldığı fahiş vergilerle ayakta güç bela durabilmektedir.

Görüyorsunuz, ehliyet yenileme bahanesiyle sizlere yeni külfetler getirilmiştir.

‘Fakirleşen millet, itibarlı devlet’ çelişkisi ve ağır yoksulluk hali sürekli görmezden gelinmekte, üstelik zenginleşmekten bahsedilmektedir.

Ülkemizin ‘alan el değil, veren el’ olduğu bizzat Başbakan tarafından iddia edilmektedir.

Sizlerden aldığını başkalarına peşkeş çeken bu iktidar, ürünlerinizin para etmemesine nedense duyarsız ve ilgisizdir.

Başbakan Erdoğan binlerce kilometre uzaklıktaki yerlere küresel hesaplar çerçevesinde yardım yapmakta, para vermekte ve işadamlarını seferber etmektedir.

Ama sıra Yaylakent’e geldiğinde bir şey yokmuş gibi davranmayı, hareketsiz kalmayı tercih etmektedir.

AKP merkezli ağır bir istismar ve zihinleri sürekli meşgul eden çıkar kavgaları, sizlerin işsizliğini, yoksulluğunu unutturmak için tezgâhlanmıştır.

Ekonomik darboğaza düşen Türkiye asıl sorunlarından savrularak başka alanlara kaydırılmış ve yapay sorunların çıkmazına hapsedilmiştir.

Ortadoğu sultanlığına özenen sefil zihniyetler, milletimizin meselelerini çözemeyeceklerini anlayınca, küresel güç merkezlerinin izin ve icazetiyle oyalanmaya ve ülkemizi sonu olmayan gerilimlerle meşgul etmeye çalışmışlardır.

Gayet net olarak biliyor ve bizatihi de yaşıyorsunuz:

Zenginleşen, büyüyen, gelişen asla sizler değilsiniz ve hiçbir zaman da olmadınız.

Elektriğiniz zamlı, ekmeğiniz pahalı, hayatınız çilelidir; ama gelin görün ki ürünleriniz para yapmadığı için borçlarınızı dahi zor ödüyorsunuz.

Emeğiniz, alın teriniz ne yazık ki heba olmaktadır ve AKP için bu hiç mesele değildir.

İşsizlik, yoksulluk ve ağır sefalet şartları Yaylakent’in umutlarını kapatmış, parıltılı gökyüzünü karartmıştır.

Şüphesiz bu devran böyle gidemez ve de gitmemelidir.

Dileğimiz, çaresizlik içinde kıvranan vatandaşlarımızın acil çözüm bekleyen sorunlarının bir an önce giderilmesidir.

Ve elbette kısır çekişmelerle kaybedilen yılların telafi edilmesi, Yaylakent’in aradığı ve beklediği esenlik ve bereket dolu günlere ulaşılmasıdır.

İç politikada zalimlikler, dış politikada zayıflıklar milletçe sırtımızda kambur olmuştur.

Başbakan Erdoğan’a göre demokrasi talepleri uluslararası çevrelerin tahrikidir.

Hükümetinin hakkı yenmektedir.

Masum vatandaşlarımızın itirazları, eleştirileri nankörlüktür, oyuna gelmektir.

Bu gelişmeler karşısında diyeceğim odur ki, Başbakan Erdoğan tam bir akıl tutulması yaşamaktadır.

Türkiye’yi demokrasi ve özgürlük yolunda ilerletiyorum derken, tam aksini yapmıştır.

Fikri arka planı çöken ve üzerinde durduğu meşruiyet zemini çatlayan bu zihniyeti hezeyanlar sarmıştır.

Ülkemiz bu yönetim anlayışının neden olduğu sorunlarla boğuşmaktadır.

Türk milleti AKP’den bunalmıştır.

Yaylakentli kardeşim AKP’yle yorulmuştur.

Artık Başbakan’ın miadı dolmuştur.

Bu devrin ve kara kaplı bu defterin kapanma vakti gelmiştir.

Başbakan Erdoğan ve hükümeti Türkiye’nin bölünmesi için bölücü konferansların yapılmasına bile çanak tutmuştur.

İmralı canisi talimatıyla düzenlenen yeni bir fitne konferansı geçtiğimiz ay içinde Diyarbakır’da tertip edilmiştir.

Ve Kuzey Kürdistan telaffuz edilerek, vatanımızın bir bölümü kafalarda koparılmış ve parçalanmıştır.

Başbakan Erdoğan duran adamlara benzer şekilde, bu gelişmelere karşı sessizce durmaktadır.

Hiçbir tepki göstermemiştir.

Kandil çetesinden her gün tehdit mesajları gelmektedir.

BDP’li bölücüler iştahlıdır ve serhildan, yani isyan çağrıları yapmaktadır.

Türkiye’deki sosyal, siyasal ve ekonomik anlaşmazlıklar, sıkıntılar ve sokakları esir alan cepheleşmeler, şayet etnik ve mezhep gerginliğiyle örtüşürse Türkiye tam bir iç kargaşaya düşecek, Allah korusun, Suriye’nin, hatta Mısır’ın hali bile mumla aranacaktır.

Başbakan Erdoğan ülkemizi mahvetmekle mi görevlendirilmiştir?

Başbakan Erdoğan ülkemizi yıkmak, bölmek ve parçalamak üzere mi iktidara getirilmiştir?

Çünkü bu şahsın yaptıklarının normal hiçbir yanı yoktur.

√       Yaylakentli kardeşim; bir lokma ekmeğe muhtaç iken, Başbakan ve hükümetinin usulsüzlüklerini, hazine talanlarını, yandaşların kural tanımazlıklarını unutmayacaktır.

√       Yaylakentliler; Başbakan’ın yedi yıldızlı otellerde, on binlerce dolara yapılan aile tatillerini unutmayacaktır.

√       Yaylakentliler, elinde avucunda ne varsa çocukları için satarken; Başbakan’ın yakınlarına, çocuklarına ve yandaşlarına oluk oluk millet parasını akıtmasını, pırlanta dükkânlarını açmasını, şirketler kurmasını unutmayacaktır.

√       Yaylakentliler, işsizlikten, açlıktan kıvranırken; binlerce kişilik salonlarda yapılan düğünlerin çantalarla taşınan altınlarını asla unutmayacaktır.

       “İki metreküplük yer ve er kişi niyetine” edebiyatı ile derviş gönüllü olduğunu söylemeye çalışan Başbakan’dan Yaylakentli bu istismarın hesabını Yüce Allah’ın izniyle bir bir soracaktır.

Yaylakentli kardeşim, 10 yıl 8 ayı bulan AKP döneminde:

√       Devlet yönetimi ve siyasal hayatımızın nasıl yozlaştığını bilmektedir.

√       Siyasi hesapların milli menfaatlere nasıl tercih edildiğinin farkındadır.

√       Milli geleceğimizin, şahsi ihtiraslar için nasıl peşkeş çekildiğinin şahididir.

√       İlkesizliğin erdem, tavizin siyaset, vurgunun ticaret olarak nasıl kapatıldığını yaşayarak öğrenmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın gündem belirleme ve tartışma yaratma konusundaki bitmek ve dinmek bilmeyen vahşiyane iştahı ülkemizi sıkıntılarla dolu günlere mahkum etmiştir.

Türk milleti yorgun, üzgün ve çaresizken; Başbakan ve hükümeti başka havalardadır, başka tellerden çalmaktadır.

Türk milleti işsizliğe, yoksulluğa ve perişanlığa mahkumken; Başbakan ve hükümeti sonu ve sonucu olmayan işlerle ve kör dövüşleriyle vakit geçirmektedir.

AKP’yle umutlar sönmüş, gelecek beklentisi ağır bir hasar almıştır.

Başbakan Erdoğan’ın dağlayıcı, dışlayıcı ve dağıtıcı üslubu Türk milletine zulüm üstüne zulüm yaşatmıştır.

Açıkça söylemek lazımdır ki, Başbakan Erdoğan’ın siyaset tercihi tükenme ve tıkanma noktasına gelmiş çatmıştır.

Türk milletine artık BOP Eşbaşkanından yana hiçbir hayır gelmeyeceği kesinlik kazanmıştır.

Otoriter yönetimleri aratmayan şiddet, hiddet ve husumet Başbakan’ın şahsında acı meyvelerini vermiştir.

Bu zihniyet artık ekranlara çıkınca kimsenin bünyesi kaldırmamaktadır.

Devasa sorunları istismar, inkar ve ihmalle bastıracağını hesap eden Başbakan, artık milletimiz nezdinde ağır bir yüke dönüşmektedir.

Başbakan Erdoğan’ın siyasetini tasdik ve tasvip etmeyen herkes, ama herkes şirret dilinden nasibini almaktadır.

Demokrasiyi hiçe sayan, kişisel ifade hürriyetini yok sayan, yasakçı anlayışa çakılıp kalan Başbakan’dır.

Yeni bir vesayet düzeni, yeni bir statükocu yapı kurma girişiminde bulunan Başbakan’dır.

Milli iradeye hazım güçlükleri çeken, milli kimliği kabullenmemek için bin dereden su getiren yine Başbakan’dır.

Türk milleti bu şahsın elinde canından bezmiş, hayatından bıkmış, dirliği ve birliği yara almıştır.

Başbakan ve hükümetinden gayrimemnunların sayısı taşınamayacak düzeye çıkmıştır.

Milli terazi artık bu sıkleti çekemeyecek, kaldıramayacak noktaya gelmiştir.

 

Değerli Vatandaşlarım,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Son kullanma tarihleri çoktan dolan baskıcı sistemlerin bilhassa bölgemizde kaos ve krizlere açık kapı bıraktıkları tecrübelerle sabittir.

Bunlar beşeriyetin gidiş ve gelişme istikametine oldukça terstir.

İster komşu coğrafyalarda olsun, isterse de daha başka yerlerde bulunsun; toplumlar küresel projelerin tahrikine kapılarak ayaklanmakta, fakat istedikleri demokratik nizama bir türlü kavuşamamaktadır.

Suriye ve Mısır en son örnektir.

Bunun da en temel sebebi kuşkusuz sosyal ve siyasal taleplerin hızlandırıcı unsuru olarak yerel dinamiklerin belirleyici olamamasıdır.

Bilinmelidir ki, tarih geriye doğru değil, ileriye doğru akmaktadır.

Tarih darbelerin değil, demokrasinin istikametinde gitmektedir.

Sandıktan çıkamayan,  halk iradesine dayanmayan hiçbir yönetim meşru ve hukuki olmayacaktır.

Ve hepsinden önemlisi hiçbir mazeret, hiçbir çalkantı darbeleri olağan ve makul gösteremeyecektir.

İnsanlık şimdiki haline tarihin içinden süzülerek, oluşarak ve olgunlaşarak gelmiştir.

Ve geçmiş de onu inkâr edelim diye var olmamıştır.

Bu çağda eskiye özenmek felaketleri tetikleyecektir.

Demokrasinden verilecek her taviz kamplaşmayı teşvik edecek, zalimlikleri kökleştirecektir.

Demokrasi katılım, seçim, anlama, dinleme, saygı ve hoşgörü üzerine bina edilmiştir.

Kavga, çatışma, silah, tek seslilik, çoğulculuğun sansürlenmesi demokrasiye aykırıdır.

Bu nedenle insanlığın demokrasinden başka çıkışı yoktur, olmamalıdır.

Mısır’daki son gelişmeler endişe vericidir.

Darbecilerin Tahrir’e tutunarak yönetimi devirmesi büyük bir kayıp ve yanlıştır.

Ancak bu durum da Mursi’nin masum olduğunu göstermeyecektir.

Başbakan Erdoğan Mursi’nin yanlışları olabilir demektedir.

Ve kendisinin de yanlışları olabileceğine itiraf etmektedir.

Şurası unutulmamalıdır ki, siyasi sorumluluk taşıyanların yapacakları yanlışların faturası çok ağır olacak ve herkesi bağlayacaktır.

Bu yüzden “ne yapalım insanız, yanlış yapabiliriz” demek siyasetçinin en son başvurması gereken bahanesi ve sığınağı olmalıdır.

Bir cumhurbaşkanın, bir başbakanın pardon deme lüksü yoktur.

Çünkü her yanlış büyük badireler ve fecaatlere kapı aralayabilecek, öngörülmesi mümkün olmayan risklere meydan verebilecektir.

Biliyorsunuz, Başbakan’ın yanlışları Türkiye’yi ne hallere getirmiştir.

Buradan sormak lazımdır ki, PKK’yla görüşülmesi yanlış ve hatta ihanet değildir de nedir?

İmralı canisiyle pazarlıklar yapmak hatanın daniskası, art niyetin ileri bir boyutu değildir de nedir?

Başbakan bu yanışlarını nasıl sıradan ve masum görebilmektedir?

Mursi’nin basireti nasıl bağlanmışsa, gözü nasıl kararmışsa, dünyanın kendi etrafında döndüğünü nasıl kabullenmişse, Başbakan’da çoktan bu yanlışlara düşmüştür.

Ancak bunların hesabının sorulması gereken yer sandıktır.

Yanlış yapanın kenara çekilmesi sadece ve sadece demokrasiyle mümkündür.

Bunun dışında her yol ve yaklaşım ahlaksızlık, hukuksuzluk ve gayri meşrudur.

Mursi demokratik vasıtalarla iktidara gelmiş, ama çok çabuk Başbakan gibi bunlara sırtını dönmüştür.

Mısır’dan ders almak ve sonuçlar çıkarmak herkes için faydalı olacaktır.

Türkiye’nin demokrasi içinde kalması, kişisel hak ve özgürlüklere saygı duyulması çok önemli ve vazgeçilmezdir.

Bu çerçevede, önümüzdeki yılın 30 Mart tarihi Başbakan Erdoğan ve partisi için bir uyarı olmalıdır.

Demokrasinin imkânlarıyla bu zihniyet yenilgiyle tanışmalı ve minder dışına alınmalıdır.

İftiharla söylemek gerekirse, Milliyetçi Hareket Partisi;

Ülkemizin ağır sorunlarının bilincindedir.

Her mesele için kapsamlı çözüm hazırlıkları vardır.

Huzur, refah ve kalkınma için projeleri tamamdır.

Biz çalışkan belediyemizin Yaylakent’te yaptıklarını, Türkiye sathına yaymak istiyoruz.

Bütün ülkemizin kalkınma ve refahına, huzur ve esenliğine hizmet etmek istiyoruz.

Çünkü Türkiye’nin ve Türk milletinin kurtuluşu için başka ümit ve çare görmüyoruz.

Bu süreçte karşımıza çıkarılacak her türlü engeli de sizlerin desteği ve Cenab-ı Allah’ın izniyle mutlaka aşacağız ve mutlaka başaracağız.

Buradan sizlerin aracılığınızla yurdumuzun her köşesine bir çağrıda bulunmak istiyorum:

Gelin kavgadan, kargaşadan medet ummayalım.

Yıllardır kutuplaşmaya kucak açanlara artık derslerini verelim.

Türkiye'nin geleceğini el ele ve hep birlikte inşa edelim.

Bu vesile ile tüm Yaylakentli kardeşlerimi ve aziz dava arkadaşlarımı bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.

Ne Mutlu Türk’üm Diyene.