Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Kıymetli Milletvekili Arkadaşlarım, Değerli Basın Mensupları, Konuşmama başlarken öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Ülke olarak, her türlü zorluğa ve tuzaklara rağmen ekonomik ve siyasi sorunlarımızı aşmak için yoğun bir gayret sarfediyoruz. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, Türkiye'nin yaşadığı açmazlardan kurtulup güçlü bir ekonomik ve demokratik sisteme kavuşmak ve bu süreçte milli dirliği ayakta tutmak zor ve zahmetli bir iştir. Günümüzde, bir taraftan yılların birikimi olan yığınla sorunu çözmek için kararlı adımlar atılmakta, büyük boyutlara ulaşmış olan yolsuzluklara ve enflasyona karşı ciddi bir mücadele verilmektedir. Diğer taraftan, hukuk devleti ve demokrasimiz daha sağlam bir temele ve kurallara kavuşturulmaya çalışılmaktadır. Tabii ki, bütün insanlarımızın talep ve beklentilerinin yeterince karşılandığını, ekonomiden siyasete her alanda yapısal dönüşümün tamamlandığını iddia etmek mümkün değildir. Üst üste yaşanılan iki ekonomik kriz, toplumda oluşan güven havasını bozmuş, mevcut sıkıntıların üzerine yenilerinin eklenmesini beraberinde getirmiştir. Bütün bunlar da, milli ve ahlaki duyarlılıkları olmayan çevrelerin iştahını kabartmıştır. Bizim açımızdan önemli olan, sorunların ağırlığı ve imkanlarımızın kıtlığı kadar, art niyetli çevrelerin varlığı ve faaliyetleridir. Çünkü, Türkiye her halükârda sorunlarını aşacak ve yeni yüzyıldaki yolculuğuna daha emin ve kararlı bir şekilde devam edecektir. Art niyetli çevrelerin söylem ve eylemlerinin daha düşündürücü olmasının çeşitli sebepleri vardır. Bunlar arasında, özellikle kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde gören, amaçlarına ulaşmak için her şeyi meşru kabul edenlerin varlığı çok önem taşımaktadır. İster daha önceki yıllarda yaşanan benzeri sıkıntılı dönemlere, ister bugün yaşananlara bakılsın, çarpık zihniyet yapılarının ve hedeflerinin pek değişmediği görülecektir. Bunların yöntemleri oldukça zenginleşmiş, ama mantık kurgusu ve varılmak istenen noktalar aynı kalmıştır. Bunu görmek için, iki yıldır bütün zorluklara rağmen ortaya konan ekonomik ve demokratik gelişme yönündeki belirgin iradeye ve atılan somut adımlara gösterilen değişik tepkilerin dikkatli bir tahlili yeterli olacaktır. Bu bağlamda, yapılanları, hiçbir şekilde dikkate almayıp yok sayanlar ile sürekli yanlış ve tehlikeli adımlar olarak görenler bulunmaktadır. Yapıcı olmayan bu kategorik bakış açıları arasında Türkiye'nin geleceği bakımından esaslı bir fark yoktur. Gerçekten de, ülkemiz bu akla kara ikilemleri ile kutuplaşmacı yaklaşımların kıskacında kaldığı içindir ki, sorunlarımız bir hayli birikmiştir. Sorun çözmekten çok erteleyip biriktiren, yapmaktan çok sürekli konuşup yıkanlar, Türk insanını oyalamayı ve gözünü boyamayı marifet sananlar, Türkiye'ye boş yere zaman kaybettirmiştir. Meclisiyle ve partileriyle bütün siyaset kurumunu, bir taraftan ülkeye ihanet edildiğini söyleyerek, bir başka taraftan da değişime ayak diretildiğini iddia ederek karalayıp küçümseyenler, bu zamana kadar Türkiye'ye doğru dürüst hizmet etmeyenlerdir. Hiç şüphesiz, toplumsal gelişme ihtiyacı ve dinamizmini idrak edemeyenler ile gelişmeleri farklı kulvarlara çekmek isteyenler, sonuçta aynı yerde buluşmaktadır. Çünkü, bu iki çok farklı gibi gözüken bakış açısının varacağı hiçbir olumlu nokta, ülkemize sağlayacağı hiçbir katkı bulunmamaktadır. Bugün partimize çeşitli vesilelerle yöneltilmeye çalışılan eleştirilerin de bunun için herhangi bir değeri yoktur. Bu "koro"nun sesinin çok çıkmasının sebebi, haklılıklarından değil, bozuk olan akordlarını Milliyetçi Hareket karşısında çok çabuk düzeltme yarışına giriyor olmalarındandır. Ama bilinmelidir ki, bazı gazetelerin art niyetli manşetlerinden yola çıkarak siyaset üretenler de, geçmişte bu ülkeye en büyük zararı verirken bile bayram havası estirmeye çalışanlar da, yarın millet ve tarih önünde mahçup ve mahkûm olacaktır. Biz, dünkü mücadelemizde nasıl kolaycılığı tercih etmediysek, bugünkü şartlarda da aynı şekilde zor ve değerli olanı tercih ediyoruz. Milletimizin çektiği sıkıntılar ile ülkemizin karşı karşıya bulunduğu zorluklardan en çabuk ve kalıcı bir şekilde kurtulmasını arzuluyoruz. Unutulmamalıdır ki, tarihin akışı bizi bekleyecek, çağın dinamikleri kendiliğinden yakalanacak değildir. Başarı da, başarısızlık da öncelikle bizim elimizdedir. Bu sebeple de, başarı büyük ölçüde ülke ve millet olarak yapacaklarımızla sınırlıdır. Bunu kavradığımız ve gereklerini yerine getirebildiğimiz takdirde, önümüzü görecek, daha güvenli ve dinamik bir toplum, daha güçlü bir devlet haline gelebileceğiz. Bir kez daha ifade etmek isterim ki, Milliyetçi Hareket hiçbir zaman, ne içi boş bir değişimi erdem ve ideal olarak görmüş, ne de gerçekleri yok farzeden bir anlayışı benimsemiştir. Bunun içindir ki, gerçeklere göz kapatarak hedeflere ulaşılamayacağı gibi, hedef ve idealleri unutarak da bir yere varılamayacağının idraki içindeyiz. Bu sadece bir siyasi hareket için değil, ülke yönetimleri bakımından da doğru ve geçerli olan bir yaklaşımdır. Kısacası, bizler, düşünme biçimimizi ve siyaset anlayışımızı, uzlaşma ve hoşgörü iklimi içinde zenginleştirip geliştirerek yolumuza devam edeceğiz. Biliyor ve inanıyoruz ki, bu yol, her şartta Türkiye'nin önünü açan, dünyaya örnek ve önder bir ülke olma potansiyelini harekete geçiren yeni bir dirilişin tarihi yolculuğuna ev sahipliği yapan bir yol olacaktır. Geçmiş yüzyıllarda zamanın ruhunu temsil etmiş olan Türk Milleti, şüphesiz hak ettiği güzide konuma tekrar kavuşacaktır. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Son zamanlarda ülke gündemini meşgul eden tartışma ve gelişmelere böyle bir bakış açısından yaklaşıldığında Türkiye'ye ayak bağı olan ya da tuzak kuran zihniyetleri ve çevreleri belirlemek zor değildir. Özellikle de, siyasi varlık ve iddialarını, milletimizin ve ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntı ve gerilimler ile uluslararası gelişmelere borçlu olanları tesbit etmek çok daha kolaydır. Bunlar aynı zaman da Milliyetçi Hareket ile uğraşmayı meslek haline getirenler ya da bunun için görevlendirilenlerle aynı nokta da kolayca buluşanlardır. Bizler her zaman şunu söyledik ve söylemeye de devam edeceğiz: Türkiye'nin birliği ve dirliği ile demokratikleşme süreci birbirinin karşıtı olan hususlar değildir. Bilakis birbirini tamamlayan tavır ve çabaları ifade eder. Türkiye, yoluna, hem milli birlik ve dirliğini koruyarak, hem de demokratik hukuk devleti yapısını geliştirme görevini unutmadan devam etmesi gereken bir ülkedir. Bunun için de her iki hayati konuda aynı anda ve şekilde duyarlı ve kararlı olmak zorunludur. Bu temel bakış açısının alternatifi, hiçbir şekilde milletsiz ve Türkiyesiz içi boş bir demokratikleşme söylemi olamaz. Milliyetçi Hareket'i böyle bir anlayışı reddettiği için eleştirenler, aslında ülkemizin birlik ve dirliğini önemsemeyenler, önyargılarının esiri olanlar ya da çarpık siyaset projelerinden medet umanlardan başkaları değildir. Yine, bugünkü acil gündem maddesi olarak ekonomik krizin biran önce aşılması, ekonomik gelişmenin daha sağlam temeller üzerine oturması gerektiğinin söylenmesi, daha güçlü demokrasi ve hukuk devleti ihtiyacının gözardı edilmesi anlamına gelmemektedir. Daha düne kadar, sürekli olarak ekonomik krizin aşılmasına ve istikrara yeterince özen gösterilip enerji harcanmadığını iddia edenlerin, son günlerde çok farklı bir noktada bulunmaları, elbetteki üzerinde durulmaya ve eleştirilmeye değer durumdur. Hem ekonomik krizin ortaya çıkışı, hem de aşılması süreçlerindeki sorumluluklarını bir kenara bırakanların "siyaset terziliği"ne soyunması, tabii ki ilginçtir ve dikkat çekicidir. Siyasetçiye ve siyaset kurumuna karşı infazsızca karalama kampanyası açanların amaçlarına ulaştığı takdirde, ekonomimizin karşı karşıya bulunduğu devasa sorunlardan kurtulmasının çok daha zor olacağı unutulmaktadır. Demokratik siyaset, asli aktörleri olan siyasi partilerin dışında da sivil toplum kuruluşlarının etkileşimine açık bir süreçtir. Ancak, demokratik siyaset, milletin yerini ve rolünü başkalarının ikâme etmesine kapalı bir süreçtir. İşte, uslüp ve politikalarda titizlik ve duyarlılık bu ve benzeri sebeplerle çok önemli ve gereklidir. Yaşanan kriz şokları gibi, kriz senaryolarının da ekonomiyi, özellikle de mali piyasaları oldukça kırılgan bir hale getirdiği bilinmektedir. Dolayısıyla kaş yaparken göz çıkartmaktan kaçınmak gerekir. Hububat destekleme fiyat politikalarının belirlenmesi sürecinde gösterilen çok aşırı titizliğin, siyasi alana ilişkin yaklaşımlarında esamisinin dahi okunmaması oldukça düşündürücüdür. Sürekli vurguladığımız gibi, mevcut ekonomik tablonun en az toplumsal maliyetle iyileştirilmesi ve bir daha bozulmaması için de gerekli düzenlemelerin tamamlanması gerekmektedir. hükümetimizin ve partimizin özen gösterdiği noktalardan biri budur. Bundan niçin rahatsız olunduğunu anlamak mümkün değildir. Özellikle, son bir aydır ekonomik hayatımızda taşlar yerine oturmaya, piyasalar kriz dalgalarının yol açtığı tahribatları gidermeye başlamış bulunmaktadır. Ülke olarak beklenmedik bir sıkıntı çıkmadığı takdirde önümüzdeki aylar içinde ekonomik yaralarımız daha süratle iyileşmeye başlayacaktır. Bütçenin artık taşıyamaz hale geldiği borç yükünü hafifletme işlemi olan takas operasyonunun başarıyla tamamlanması geleceğe dair ümitlerimizi daha da arttırmıştır. Ülke ve millet olarak yarınlarımıza güvendiğimiz, temel mesele ve politikalarda milli hassasiyetlerimizi koruduğumuz takdirde gelecek daha yakın ve aydınlık olacaktır. Değerli Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Konuşmamın başında ifade ettiğim görüşlerimizi hem doğrulayan hem de anlamlandıran başka bir önemli gelişme de, bilindiği gibi anayasa değişikliği meselesinde gelinen noktadır. Türkiye, anayasal tarihinde ilk kez çok ciddi ve demokratik bir anayasa değişikliği aşamasına gelmiştir. Yüzyılı aşkın bir zamandır anayasasını, yarım yüzyıla aşkın bir süredir de demokratik işleyişini sürekli tartışan Türkiye, bugün önemli bir uzlaşma şansı yakalamış bulunmaktadır. Yüce Meclis, inşallah makûl bir süre içinde yeni bir tarihi başarıya daha imza atacaktır. Bugün gelinen noktanın değerini kavramak için geçmiş dönemler ile mukayesesini yapmak lazımdır. Anayasa değişikliği tartışmaları, özellikle son on yıl boyunca çok yoğun bir şekilde yapılmış ve siyasi gündemdeki ağırlığını korumuştur. Geçen yasama döneminde çeşitli komisyonlar oluşturulmasına ve değişik taslak metinler hazırlanmasına rağmen sonuç alınamamıştır. 18 Nisan seçimlerinin hemen ardından Meclis'in oluşmasıyla birlikte kurulan Partilerarası Uzlaşma Komisyonu yoğun bir mesai harcayarak, önemli bir sonuca ulaşmıştır. Komisyonda üzerinde anlaşma sağlanan metin, devlet-toplum ilişkilerini demokratik esaslar çerçevesinde yeniden şekillendirecek bir dönüşümü ifade etmektedir. Gelinen noktanın çok önemli ve kapsamlı bir adım olduğuna şüphe yoktur. İnanıyoruz ki, ortaya çıkan demokratik mutabakatın arkasında özellikle şu iki faktörün belirleyici bir rolü olmuştur. Birinci faktörü, Türk toplumunun daha sağlıklı ve güçlü bir demokratik sisteme kavuşma iradesi ve arzusu oluşturmaktadır. Böyle bir toplumsal talep ve beklenti, karşılığını bularak milletimize layık bir anayasal çerçeve şekillenmeye başlamıştır. İkinci belirleyici faktörü ise, uzlaşma ve hoşgörü kültürünün son iki yıldır artan anlam ve önemi oluşturmaktadır. Böyle bir sosyo-politik iklim, hiç şüphesiz demokratik anayasa mutabakatına elverişli bir ortam yaratmıştır. Partimizin de düşünce ve hedeflerinden biri olan, "yeni yüzyıl için yeni anayasal çerçeve" politikası, böylece hayatiyet kazanma imkânı bulmuş olacaktır. Milliyetçi Hareket, anayasa değişikliklerine ilişkin görüş ve düşüncelerini seçim beyannamesinde açıkça ortaya koymuştur. Yaklaşık 20 ay önce de, yani, yasama dönemi başladığı tarihte, 5 Ekim 1999 tarihli Grup toplantımızda bu yaklaşımımızı kamuoyuna bir kez daha aktarmıştır. Yine huzurlarınızda ifade edilen bu görüşlerimiz aynen şöyledir: "Partimiz, ülkemizin 21. Yüzyıla, üzerinde geniş mutabakatın sağlandığı güçlü bir toplumsal uzlaşma belgesi hüviyeti taşıyan anayasal bir yapıyla girilmesini arzulamaktadır. Siyasi partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın ve aydınlarımızın görüş ve önerilerinin bir yansıması olacak anayasa değişikliği paketini iki bin yılının başlarında hayata geçirmek mümkündür. Geçen yasama döneminde bazı değişiklikler yapılan Siyasi Partiler Kanunu ile seçim sistemi de bu çerçevede yeniden ele alınmalı, temel normları oturmuş bir siyasi hayatın yeni demokratik ve etik geleneklere sahip olması için de gerekli duyarlılıklar ortaya konmalıdır." Bu tarihten 7 ay sonra yapılan Grup toplantımızda kamuoyunun dikkatlerine sunulan 7 maddelik öneriler paketinin içinde, "anayasa ve yasalarda gerekli değişikliklerin yapılarak hukuk devleti standartlarının yükseltilmesi gerektiği" görüşümüz de yer almıştır. Görüldüğü gibi, partimiz bu konuda önderlik yapan partilerden biri olmuş, hem uzlaşma sürecinin hem de anayasa değişikliğinin olgunlaşmasında rol oynamıştır. Bundan sonra ki görevimiz partilerin yetkili kurullarında meseleyi biran önce ele alarak, değişikliklerin tamamlanmasıdır. Böylece Türk toplumuna layık bir anayasaya kavuşmak mümkün hale gelecektir. Muhterem Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Anayasa değişikliği sürecinde gelinen sevindirici ve önemli aşamadan, maalesef memnun olmayanlar ve hatta rahatsız olanlar da bulunmaktadır. Özellikle, etnik ve mezhep ayrımcılığına zemin oluşturacak, bölücü terörün emellerine dolaylı da olsa ulaşması anlamına gelebilecek adımları bekleyenler hayal kırıklığı yaşamıştır. Bunun için de, Milliyetçi Hareket'in duruşunu ve kararlılığını eleştirme yarışı içine girenler seslerini yükseltmeye başlamıştır. Bilerek veya bilmeyerek Türkiye karşıtı lobilerin ekmeğine yağ sürecek tarzda yazan ve konuşanlar, klasik propagandalarına başvurmakta gecikmemiştir. Huzurlarınızda, altını bir kez daha çizmek isterim ki, milli değerleri ve duyarlılıkları yok farzederek yapılmak istenenler, demokrasiye de Türkiye'ye de hizmet etmez. Milletimiz, hem birlik ve dirliğini, hem de demokratik yapısını koruyup geliştirecek iradeye ve güce sahiptir. Bu yaklaşım biçimi, demokratikleşmeyi engelleyen değil, bilâkis mümkün kılan bir duyarlılığın ve kararlılığın ifadesidir. Esas bunun aksini iddia edip ısrarcı olanların iyi niyetinden şüphe etmek gerekir. Unutulmamalı ki, demokrasiyi güçlü ve işler kılmak zor bir iştir. Anayasal ve yasal zeminini iyileştirip zenginleştirmenin yanında, ona hayat verecek seviyeli ve ilkeli siyaset kültürünü geliştirmek için de samimi ve kararlı olmak şarttır. İşte, Milliyetçi Hareket'in yaptıklarının ve söylediklerinin özü budur. Partimiz ile uğraşmayı saplantı haline getirenler ile ön yargılarının esiri olmaya devam edenlerin bütün bunları görüp kabul etmesi mümkün değildir. Bizler, bu zamana kadar olduğu gibi, bundan sonra da günü birlik yaşamayı, konuşmayı ve karalamayı meslek haline getirenlerle zaman kaybedecek değiliz. Evet, bizler, siyasi didişmeyi alışkanlık haline getirenlerle aynı idealleri paylaşmadığımız gibi, aynı yöntem ve uslûbu da kullanamayız. Milliyetçi Hareket, milletinden ve tarihinden aldığı güç ve ilhamla yarınları keşfetmeye hazırlanan bir partidir. Bunun için de doğru ve hak bildiği yolda kararlılıkla ilerlemeye devam etmektedir. Yüce Allah'ın izniyle de hedefine mutlaka ulaşacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son veriyor, hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Dr. Devlet Bahçeli |