Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Muhterem Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Sözlerime başlarken yüksek heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Yoğun ve yorucu bir çalışma sürecini ifade eden bir yasama dönemini daha tamamlamış bulunuyoruz. Bu vesileyle bütün milletvekili arkadaşlarımı ve grup yöneticilerimizi yürekten kutluyor, teşekkürlerimi sunuyorum. Unutulmamalı ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çalışma dönemini tamamlaması, siyasetin de tatile girmesi anlamına gelmemektedir. Bizim Milliyetçi Hareket Partililer olarak yaz ayları süresince özellikle iki konuda dikkatli ve özenli olmamız gerekmektedir. Öncelikle, her zaman olduğu gibi, önümüzdeki ayları, bir tatil döneminden çok, "yeni bir dinlenme ve çalışma dönemi" olarak kurgulamamızda sayısız yarar bulunmaktadır. Bu sürecin, ekonomimizin yaşadığı iki büyük krizin ardından başladığını unutmadan, vatandaşlarımızın şikayetlerini dinlemek, dertlerine ortak olmak ve mümkün olabildiğince de çözümüne yardım etmek önem taşımaktadır. İkinci olarak dikkat etmemiz gereken husus ise, yasama dönemi boyunca yapılan çalışmaları ve çıkarılan kanunları vatandaşlarımıza anlatma ve onların görüşlerini değerlendirme gereğidir. Bazı çevrelerin bilinçli olarak takdim etme çabalarının aksine, atılan bütün adımların sahibi meclisimiz ve hükümetimizdir. Hem hükümetimizin programında, hem de seçim beyannamemizde yer alan birçok husus, ülke gündeminde uzun süredir yer eden reform talepleri, büyük ölçüde hayata geçirilmiş bulunulmaktadır. Bunlar arasında, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, Avukatlar Kanunu, Ekonomik ve Sosyal Konsey Kanunu, Bankalar Kanunu, Şeker Kanunu, Tütün Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu ve Doğalgaz Kanunu, altını özellikle çizebileceğimiz düzenlemeleri ifade etmektedir. Her kanun gibi, bu düzenlemelerin de eksik ve eleştirilebilecek yönlerini bulmak mümkündür. Ancak, sosyo-ekonomik ve sosyo-politik hayatımız açısından dönüm noktası sayılabilecek, iyi niyetli uygulandığında bütün toplumun çıkarına hizmet edecek kanunlardır. Milletvekillerimiz gibi, genel merkezimizi de yoğun bir çalışma takvimi beklemektedir. Hemen hemen her hafta sonu, bir il teşkilatımızın ev sahipliğinde yapılacak yerel ya da bölgesel ölçekli şenlik ve kurultaylar düzenlenecektir. Görüldüğü üzere, yaz ayları partimiz açısından yeni bir siyasi faaliyet programının uygulanması anlamına gelmektedir. Sözün kısası, Milliyetçi Hareket yaz aylarında da hareket halinde olmaya devam edecektir. Zaten partimize ve partililerimize yakışan da budur. Kıymetli Dava Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Bilindiği gibi, 2000 yılında başarıyla uygulanan ekonomik programın üst üste yaşanan iki krizin sonucunda yenilenme mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Devlet ve millet olarak sıkıntılı günler yaşamamıza sebep olan ekonomik krizlerin maliyeti çok ağır olmuş ve toparlanma sürecinin uzamasına yol açmıştır. O günlere geri dönerek krizin güncel ve tarihi arka plânına temas etmeyi çok gerekli görmüyorum. Buna şu an ihtiyaç olmadığı gibi, zaten sizler de Türk ekonomisinin yaşadığı temel açmazların sebepleri ve boyutları hakkında yeterli bilgiye sahipsiniz. Ekonomimizin bugün geldiği noktada, kritik eşiği tamamen aştığını ifade etmek elbette mümkün değildir. Borç yükünün artık sürdürülemez bir nitelik kazanması, krizin aşılıp normal sürecin hakim olmasını zorlaştırmaktadır. Ekonomik faaliyetlerin doğal seyrine kavuşması bakımından gerekli olan psikolojik ortamın tesisi, işte bu yüzden zahmetli ve tartışmalı olmaktadır. Sağlıklı bir ekonomik gelişme trendine ve mekânizmasına kavuşmamız için şart olan yapısal dönüşümün esaslı bir netice vermesi orta vadede mümkün olduğuna göre, geçiş döneminde yapılacaklar daha çok önem kazanmaktadır. Psikolojik ortamın niteliği, bu bakımdan daha hayati bir işleve sahip bulunmaktadır. Bunun için, iç ve dış politika şartları bağlamında çalkantılı bir dönemden geçmemize rağmen, bizler, parti ve hükümet olarak elimizden gelen gayreti ve özeni göstermeye devam ediyoruz. İnanıyoruz ki, yaşanan sancılı ve sıkıntılı gelişmelerin ekonomik ve toplumsal hayat üzerindeki olumsuz yansımalarını en aza indirgemenin başka yolu da yoktur. Çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz gibi, güven ortamının güçlendirilmesinde partilerin ya da hükümetin yapacakları da tek başına yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla, piyasaya aktörleri, reel ekonominin temsilcileri ve ekonomi yönetiminin uyumlu ve düzenli işbirliği stratejik bir değere sahiptir. Bu işbirliğini stratejik kılan iki önemli faktör bulunmaktadır. Bunlardan birinci ve öncelikli olanını, piyasaların ve toplumun ihtiyaç duyduğu güven ortamının güçlenmesi ve geleceğe dair bazı endişelerin ortadan kalkması meselesi oluşturmaktadır. İkincisi ise, birinci faktöre de bağlı olarak yeni ekonomik programın uygulanma kabiliyetinin ve başarı şansının yükselmesiyle yakından ilgilidir. Ekonominin aktörleri ve yönetimi arasında düzenli bir işbirliğinin varlığı durumunda ekonomik programın hedeflerine ulaşması, hem mümkün, hem de çabuk olacaktır. Söylediklerimin anlam ve önemi, işbirliği ve uyumun yerine uyumsuz ve çatışmacı bir durumun hakim olduğu düşünüldüğünde çok daha iyi anlaşılacaktır. Siyasi, ekonomik ve toplumsal aktörlerin, karşılıklı şikayet ve eleştirilerinin süreklilik kazanması halinde, güven ortamının tesisi oldukça zorlaşacak ve gecikecektir. Bunun için, krizin ateşinin düşmeye başlamış olması ve yaz aylarının sahip olduğu tabii dinamizm, mali krizi tamamen atlatıp ekonomik büyüme aşamasına geçiş için önemli bir fırsattır. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi durumunda, en başta işsizlerimiz olmak üzere, üreticinin ve sanayicinin yüzünde kaybolan tebessüm, tekrar hissedilmeye başlanacaktır. İnşallah önümüzdeki bir-iki ay içinde enflasyonda düşme eğilimi devam edecek, piyasaların kalıcı bir dengeye kavuşması mümkün olacaktır. Yeni kriz söylentilerinin bu süreci engelliyeceği, en azından geciktireceği unutulmadan, böyle bir zemin ve iklime elbirliğiyle ulaşmak gerekmektedir. İşte, bu tür duyarlılıkların sözcüsü ve uygulayıcısı olan parti, Milliyetçi Hareket Partisi'dir. Partimize bunun dışında söz söylemek isteyenler ise, ya bilgisizliklerinin ya da ön yargılarının esiri olanlardan başkaları değildir. Aziz Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Türk insanının ve ekonomisinin, son on yıldır içine giderek daha çok saplandığı sorunlar bataklığının kurutulması için, yolsuzluklarla mücadeleyi de kazanmak şarttır. Çünkü sağlıklı bir ekonomik ve sosyal gelişme, ancak yolsuzlukları olabildiğince tasfiye etmiş, şeffaf bir siyasi ve ekonomik ilişkiler sisteminde ortaya çıkabilir. Ülkemizde yıllardır yaşanan yolsuzluk olayları, sadece çarpık bir ekonomik ilişkiler ağının oluşumuna yol açmamış, aynı zamanda ciddi bir toplumsal adaletsizlik ortamı da yaratmıştır. Zaman zaman tartışılan ekonomi-siyaset ilişkilerinin esaslı nirengi noktalarından birini, işte böyle bir yapının ve zihniyetin varlığı oluşturmaktadır. Sıkıntıların temelinde ise, ekonomi-toplum-siyaset üçgenini oluşturan zorunlu ilişkinin varlığı değil, çarpık ve çıkarcı zihniyetlerin oynadığı rol yatmaktadır. Ekonomi ve siyasetin birbirine müdahil olup olamayacağı alanların çok iyi tespit edilerek belirli ilkelere bağlanması, güçlü bir ekonomik ve demokratik sistemin belkemiğini teşkil eder. Böyle bir ilişkinin temel ilkesini, ekonomi ve siyasetin karşılıklı olarak birbirine engel oluşturmaması şeklinde kısaca formüle etmek yanlış olmayacaktır. Türk ekonomisinin ve siyasetinin zaman zaman içine girdiği tartışma ve sorunların belirli bir bölümünde, bu ilişkiler ağının sağlıklı ve akılcı bir şekilde tanzim edilmeyişinin rolü büyüktür. Ekonomik ve siyasi yapı ve işleyişin kesiştiği alanların yokluğu anlamına gelen ilişkisizlik iddiası gibi, ilişkilerin hukuksuz ve gereksiz bir yoğunluk kazanması hali de olumsuz gelişmelerin habercisi olacaktır. Ülkemizde, yolsuzluk ve usulsüzlük olaylarının ve tartışmalarının yoğun olarak gözlenmesinin temel sebeplerini de bu noktada aramak gerekir. Herşeyden önce, siyasi alan ile ekonomik alan arasında var olan hem iç içeliğin, hem de ayrımın iyi yapılamayıp kurumlaşmamış olması, yolsuzlukları ve çıkar kavgalarını kolaylaştıran bir rol icra etmektedir. Son iki yıldır hız kazanan yapısal dönüşüm çabalarının ekonomi ve siyaset arasındaki ilişkilerin daha iyi tanzim edilmesi bakımından da değeri büyüktür. Ümit ettiğimiz sağlıklı bir kurumsal ilişkinin ortaya çıkıp yerleşmesi durumunda, kazanan hem demokrasimiz, hem de ekonomimiz olacaktır. Böylelikle siyasetin, dış politika, güvenlik, adalet, eğitim ve sağlık gibi devletin asli işlevlerine daha fazla zaman ayırıp enerji harcaması mümkün hale gelecektir. Diğer taraftan da, yolsuzlukların beslendiği alanlar ve imkanlar azalacak, yolsuzluklarla mücadele etmek daha da kolaylaşacaktır. Tabi ki,yolsuzlukların ulaştığı boyutlar ve ekonomik krizler üzerinde yarattığı hızlandırıcı etkiler, mücadelenin her şart altında etkin bir şekilde sürdürülmesini zorunlu kılmaktadır. Bizim parti olarak bu konuyu sürekli olarak gündemde tutmaya çalışmamızın ve mücadeleyi sürekli kılma gayretlerimizin öncelikli sebebi budur. Bunun için, 57. Cumhuriyet Hükümetinin programına koyarak başlattığı ve bugüne kadar sürdürdüğü yolsuzlukla mücadele kesintisiz devam etmelidir. Bu zamana kadar, devletin bütün imkanları seferber edilmiş ve ilk defa etkili ve netice alıcı çalışmalar yapılmıştır. Mücadelenin aynı kararlılık içinde sürdürülmesi, Türkiye'nin bütün alanlarda başlattığı topyekün yenileşme sürecinin esas amacına ulaşması, yani milletimizin vicdanında gerçek karşılığını bulması bakımından çok önem arzetmektedir. Meclisimiz başta olmak üzere, Türk siyaseti bu mücadeleyi, bu kez başarmak zorundadır. 21. yüzyılda daha yaşanabilir, güçlü ve saygın bir ülke, yani Lider Türkiye hedefine ulaşmak için de bu çaba çok önemlidir. Şüphesiz, böyle bir başarıya her şeyden önce, demokrasimizin ve insanımızın ihtiyacı vardır. Ancak bilinmelidir ki, buna herkes yürekten inandığı ve hayatının bir parçası haline getirdiği ölçüde bu milli ihtiyaç karşılanmış olacaktır. Temiz ve güçlü Türkiye yolunu kirletmeye devam edenlere engel olmak da yine hepimizin boynunun borcudur. Milliyetçi Hareket, hiç şüphesiz bu konuda üzerine düşeni layıkıyla yerine getirmeyi sürdürecektir. Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Takdir edileceği üzere, halkımızın, özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntıların devam etmesine, ekonomik toparlanma sürecinin rahatlatıcı etkilerinin ortaya çıkmasının gecikmesine rağmen, ülkemizde ümit verici gelişmeler de yaşanmaktadır. Biraz önce ifade etmeye çalıştığım hususlara ilave olarak, son zamanlarda büyük bir aşama kateden anayasal reform çalışmalarını da dikkate aldığımızda ümit ışıkları daha da kuvvetlenmektedir. Bütün bunların, ekonomik kriz ortamının yanında, siyasetin küçük düşürülmeye ve gelişi güzel bir şekilde eleştirilmeye çalışıldığı bir dönemde yapılıyor olması, ayrı bir öneme ve değere sahiptir. Kim ne derse desin, özellikle son on yıldır sürekli olarak gündemde olan siyasi ve ekonomik reform meselesi son bir yıl içinde içi boş bir slogan olmaktan çıkmış, belirli bir çözüme kavuşmaya başlamıştır. Anayasamızda, demokratik gelişme düşüncesinin ışığında, insan haklarından siyasi kurumlar arasındaki ilişkilere kadar bir çok konuda önemli değişiklikler yapılması için temel bir mutabakatın ortaya çıkması çok sevindirici bir gelişmedir. 1983 Anayasasının yürürlüğe girdiği tarihten bu yana en kapsamlı siyasi dönüşüm projesi olan bu çabalar, hayatiyet kazandığında, demokratik hukuk devleti yolunda çok ciddi bir adım daha atılmış olunacaktır. Daha düne kadar, çeşitli değişim ve dönüşüm programları hazırlayıp pazarlamaya çalışanların şimdi bunları inkar edip karalama programları geliştirdikleri göze çarpmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi, bazen Türkiye'ye ihanet edildiğinden, bazen de hiçbir şey yapılmadığından dem vurmaya çalışmaktadırlar. Böyle bir siyasi söylem ve çaba karşısında söylenecek çok fazla bir şey yoktur. Söylenmesi gerekenlerden biri ise, hiç tartışmasız şudur: Tutarsız ve seviyesiz siyasi söylem sahiplerinin, ya değişim ve dönüşüm programlarının içi boştur ya da Türk Milleti'ni yeterince tanıyamamışlardır. Zaten, her gün konuşup karalamak, sürekli eleştirip karşılığında hiçbir şey üretmemek, bu tür siyasi zihniyetlere mahsustur. Bilinmelidir ki, şahsi ya da parti çıkarı için her kılığa kolayca girebilecek, her değeri kolayca istismar edip sahiplenebilecek olanlar, ancak Milliyetçi Hareket'in gölgesiyle siyasi mücadele yürütebilir. Çünkü bizim siyaseti "gölge oyunu" zannedenlerle uğraşacak ne zamanımız ne de düşüncemiz bulunmamaktadır. Sonuç olarak ifade etmek isterim ki, siyaset kurumu, bütün sorunlarımızın temel çözüm aracıdır. Siyaset kurumunu zayıflatmak, karalamak ya da çirkinleştirmek demokrasinin altını oymakla eşdeğerdir. Bu durumu en iyi takdir etmesi gerekenlerin başında da siyasetçilerin kendisi gelmektedir. Siyasetçiler, bunu takdir edip benimsememeleri durumunda ise, kendilerini tasfiye etme sürecini başlatmış olacaklardır. Partimiz, siyasi iklime, ilkeli siyasete ve hepsinden önemlisi siyasi üsluba dikkat edilmesi gerektiğini sık sık vurgularken işte bu noktaları göz önüne almaktadır. Ancak, başkalarının anlama zorluğu devam ettiği sürece, bizler de vurgulamaya devam edeceğiz. Çünkü, biz, ülkemizin ve demokrasimizin geleceği, milletimizin mutluluğu için varız. Konuşmama burada son veriyor, iyi ve verimli bir yaz dönemi geçirmenizi temenni ediyorum. Hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyor, Yüce Allah'a emanet ediyorum.
Dr. Devlet Bahçeli |