Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Muhterem Vatandaşlarım, Değerli Dava Arkadaşlarım, Genç Ülkücü Kardeşlerim, Basınımızın Değerli Temsilcileri, Hepinizi en içten duygularımla, sevgi ve saygılarımla selâmlıyorum. Hepiniz hoşgeldiniz, şeref verdiniz. Osmanlı Devleti'nin ilk başkenti, atalar yadigârı Bursa'da, sizlerle bu sene 10. Kocayayla Türkmen Kurultayı'nda yeniden biraraya gelmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu güzel yaylada, yürekleri Türkiye sevgisiyle dolu dava arkadaşlarımızla bizleri kucaklaştıran Yüce Allah'a şükürler olsun. Cenab-ı Allah daha nice kurultaylarda buluşabilmeyi bizlere nasip etsin. Şölenimizi geleneksel hale getirerek bu büyük buluşmayı yaşamamıza vesile olan, değerli il başkanımıza, il yöneticilerimize huzurlarınızda teşekkür ediyor, şölenin hazırlanmasında ve bugünlere ulaşmasında emeği geçen herkesi bir kez daha tebrik ediyorum. Muhterem Vatandaşlarım, Değerli Arkadaşlarım, Tarihin kaydettiği en büyük ve ihtişamlı devletlerden biri olan Osmanlı Devleti'nin temelleri bu güzel diyarda atıldığı için, Bursa ve çevresinin Türk milleti nezdinde ayrı bir değeri vardır. Şüphesiz değer atfedilmesi gereken başka bir husus, bu topraklardan başlayarak aşireti beyliğe çeviren ve beyliği imparatorluğa dönüştüren düşüncenin yüceliğidir. Bu düşüncenin altyapısında bulunan dinamikler dikkatle incelendiğinde, sevgi unsurunun ön plana çıktığı görülmektedir. Devletin kuruluş felsefesinde de, insanların birbirlerine olan yaklaşımlarında da sevgiyi temel alan bu anlayışın etkin olduğu görülmektedir. Sevginin, ondan doğan hak ve adalet anlayışının Türk milletinin güzel hasletleri arasında önemli bir yer tutması tesadüfî değildir. Hoca Ahmet Yesevî'nin ocağında yanan sevgi ateşini Anadolu'ya taşıyan ve Türk milletine "Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevmeyi" öğütleyen ulu şahsiyetler, fikirleriyle asırlarca milletimize yol göstermişlerdir. Onların tutuşturduğu sevgi meşalesi yüzyıllarca Anadolu'yu aydınlatmış, bu ışığın yansımasıyla büyük eserler meydana gelmiştir. Osmanlı-Türk medeniyetinin mayasında bu engin sevgi ve hoşgörü anlayışı vardır. Bu anlayış Cumhuriyet döneminde de varlığını korumuş, Türk milleti nezdinde değerinden asla bir şey kaybetmemiştir. İşte bu yüzden; dayanışma, yardımlaşma, merhamet ve vefa gibi erdemlerin dünya ölçeğinde erozyona uğradığı çağımızda, Türk milletinin daha insanî hayat şartları ve daha yaşanılır bir dünya için elbette söyleyecek sözü vardır. Türk milletine bu sözü söyleme hakkını tarihten gelen birikimimiz vermektedir. Türk milletinin küreselleşmeyle birlikte gelen yeni şartları doğru anlaması ve medeniyet birikimini bu çerçevede dünyaya aktarması, bu süreçte ortaya çıkan sorunların aşılmasında önemli bir rol oynayabilecektir. Bu yüzden, hem kültürel değerlerimizi ve manevî mirasımızı, hem de dünyanın yeni değerlerini iyi anlamak zorundayız. Bugünkü dünyada her türden faaliyetler küresel bir genişlik ve yaygınlık kazanmıştır. Dünyada yer alan bütün toplumlar arasındaki etkileşimler, önceki dönemlere nispetle daha yoğun ve hızlı yaşanmaktadır. Başdöndürücü bir hızla gelişen ulaşım ve iletişim teknolojileri de bu süreci beslemektedir. Bu yeni süreçte, bir ülkede meydana gelen olaylar millî sınırları anında aşarak başka ülkeleri de etkileyebilmektedir. Dolayısıyla günümüzde sosyal ilişkilerin dünya ölçeğinde yoğunlaştığı bir yapı oluşmuştur. Artık herhangi bir toplumun faaliyetleri, diğer toplumların yaşama tarzlarına, karar alma süreçlerine, değer sistemlerine doğrudan etki edebilmektedir. Böylelikle ülkeler arasındaki entegrasyon ve karşılıklı bağımlılık, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel boyutlara da sahip olan bir olgu haline gelmiştir. Türk milletinin bu süreci doğru anlamlandırması, dünyada küreselleşmeyle birlikte şiddetlenen sosyal problemlere çözüm önerebilmesinin asgari şartıdır. Küresel dinamikleri anlamadan, bunları yerli yerine oturtmadan, dünya barışı ve insanlığın huzuru için yapıcı öneriler getirmek mümkün olmayacaktır. Çok Değerli Misafirler, Aziz Dava Arkadaşlarım, Yeni çağın dinamikleri, dönüşüm sürecinde dünyada yaşanan sancılar, küresel değerler ile millî değerler arasında senteze ulaşmanın zorunluluğu gibi hususlara, Türk siyasetinde ilk dikkat çeken partinin Milliyetçi Hareket Partisi olduğu malumunuzdur. MHP'nin bu konularda daha önce ortaya koymuş olduğu görüş ve düşüncelerin yeterince açık olduğu da bilinmektedir. Ancak objektif olmayı bir türlü başaramayan bazı kalem sahiplerinin, son dönemde yaşanan ekonomik sıkıntıları bahane ederek, MHP'nin bu süreçteki konumunun üzerine eleştiriler geliştirdiklerini üzülerek görmekteyiz. Küreselleşmeyi doğru okuyamayan, küreselleşme ile birlikte millî ve yerli olan ne varsa terk edileceğini zanneden bu kişiler, ne yazık ki bu ülkenin ve dünyanın gerçeklerini anlamamakta direnmektedirler. Şu gerçek unutulmamalıdır ki, küreselleşmeyle birlikte milletler ve devletler arasındaki yarış ortadan kalkmamaktadır. Küreselleşme bu yarışın eksenini ve içeriğini değiştirmiştir. Artık milletler arasındaki yarış ekonomik alanlarda, bilgi sistemlerinde, yüksek teknoloji yatırımlarında yaşanmaktadır. Küreselleşme, sadece, ülke ekonomilerinin karşılıklı bağımlı hale gelmesi ve entegrasyon sürecinin hızlanmasıyla, bu yarışı bir denge ve kontrol içinde tutma sonucunu doğurmuştur. Meseleyi böyle takdim etmek yerine, bu sürecin bize ait bütün değerleri yok edeceğini ileri sürmek, ya bilgisizlikten ya da artniyetten kaynaklanabilecek bir durumdur. Küreselleşme bir yandan bilginin ve sermayenin kolay dolaşımının önünü açarken, mali piyasaları birbirine bağlarken, bir yandan da sefalet sorununu küresel ölçekli hale getirmekte ve dünya kaynaklarının adil bölüşülmesi taleplerini artırmaktadır. Küreselleşmenin getirdiği imkânlardan bahsederken, doğurduğu sorunları görmezden gelmek, ancak kendimizi kandırmakla mümkün olabilir. MHP'nin küreselleşmeyle ilgili rasyonel tavrını anlamayan, anlamak istemeyen, ya da anladığı halde farklı gösterme gayreti içinde olanlar vardır. Bunların MHP ile ilgili yanlış yorumları, sadece bu konularda ortaya çıkmış da değildir. Daha seçimler biter bitmez, henüz hiçbir icraatını görmediği halde MHP'yi yargılayanlar, sonraki süreçte MHP'yi eleştirmeyi ilericilik göstergesi zannedenler, bugün bu argümanlara sığınmış durumdadırlar. Oysa bütün bu meselelerin, soğuk savaş döneminden kalma karşıtlık felsefelerinin gölgesinde değil, akıl ve sağduyunun soğukkanlılığı içinde değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Türkiye ve Türk milleti ile ilgili sorumluluklarının farkında olan MHP, milletimizin bu ciddî meselelere duygusal bakma lüksünün bulunmadığının da bilincindedir. Çok Değerli Dava Arkadaşlarım, Muhterem Misafirler, Ülkemizin zor şartlardan geçmekte olduğu ve ekonomik bir kriz yaşadığı malûmunuzdur. Millet olarak yaşadığımız bu sıkıntının birkaç yılın eseri olmadığı da görülmektedir. Türkiye'nin kendi kaynaklarıyla ayakta durmakta zorlanmasında ve borç sarmalına sürüklenmesinde, özellikle son on yıldır görev yapan bütün hükümetlerin payı olduğu bilinmektedir. 57. Cumhuriyet Hükümeti göreve geldiği günden bu tarafa, yılların biriktirdiği problemleri çözmek için canla başla çalışmıştır. Yıllardır çıkarılamayan kanun tasarıları bu dönemde yasalaşmış, kangren olmuş meselelerin çözümü için önemli yapısal reformları gerçekleştirme gayreti içinde olunmuştur. Bu iyiniyetli ve geniş bir toplumsal desteğe dayanan çalışmalara rağmen, Türkiye bugün ekonomik açıdan zor bir döneme girmiştir. Yaşanan bu gelişmeleri sadece Türkiye'nin iç dinamiklerine bağlamak, eksik bir yaklaşım olacaktır. Ülkemize karşı birtakım çevrelerce yürütülmekte olan politikanın içeriği ve bu politikanın gerisinde bulunan emeller üzerinde düşünmek, sağduyu sahibi her Türk vatandaşı için bir zorunluluktur. 57. Hükümet'te koalisyon ortağı olarak görev yapan Milliyetçi Hareket Partisi, ekonomik sorunlar çözüme kavuşmadan Türk milletinin rahata eremeyeceğini düşünmüş, bu duyarlılık ve sorumluluk bilinci içinde hareket etmiştir. MHP, ekonomik programın başarısı için her türlü gayreti göstermiş, programa önemli ve yapıcı katkılarda bulunmuştur. Yine MHP, programın yürümesi için, koalisyon adabı ve uzlaşma kültürü içinde çeşitli fedakârlıklar da yapmıştır. Türkiye'ye olan sevgimiz ve Türk milletine olan hizmet aşkımız, bizlere bu fedakârlıkları yapacak gücü vermiştir. Ancak Türkiye'nin önceliklerini, MHP'nin duyarlı çizgisini anlayamayanlar ile birtakım artniyetli yaklaşım sahipleri, partimizin sergilemiş olduğu sorumlu yaklaşımları bile yanlış yorumlama cihetine gitmişlerdir. Son dönemdeki ekonomik krizde de benzer bir tavrın ortaya konulduğu gözlenmektedir. Bu çevrelerin son dönemde oluşan krizin faturasını partimize kesmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Oysa Milliyetçi Hareket'in bu konudaki ihtiyatlı, itinalı, dikkatli ve duyarlı tavrı herkes tarafından çok iyi bilinmektedir. Dolayısıyla söz konusu çevrelerin maksatları üzerinde iyice düşünmek gerekmektedir. Şurası açıktır ki, bugün Türkiye'de ekonomik krizi derinleştirerek ve şartları ağırlaştırarak, siyasî sistemi krize sokmak isteyenler vardır. Bu kişi ve çevrelerin, mevcut durumu olduğundan kötü göstermeye gayret ettikleri, sürekli güvensizlik havası yaymaya ve toplumsal morali bozmaya çalıştıkları görülmektedir. Onların amaçlarının Türkiye'ye hayır getirmeyeceği, geçmişteki benzer tecrübelerde ortaya çıkmıştır. Buna rağmen, inatla moral çöküntüsü yaratmaya çalışan ve demokrasi dışı yollar önerenlerin, başka zamanlarda "demokrasi şampiyonluğunu" kimseye bırakmıyor olmaları ilginç bir çelişkidir. İyi anlaşılması gereken konu, demokrasinin bir kültür ve bilinç meselesi olduğudur. Demokrasi zor dönemlerde vazgeçilerek askıya alınması düşünülebilecek bir siyasî rejimin adı değildir. Demokrasinin en önemli unsurunun siyasî aktörler ve siyaset sınıfı olduğu, milletin temsilcilerinin içinde bulunmadığı bir düzenin demokrasi sayılamayacağı da açıktır. Bu ilke ve şartları görmezden gelerek milletsiz siyaset projelerini gündeme getirenlerin, bütün demokratlık iddialarına rağmen, demokrasinin ruhunu ve özünü doğru kavrayabildiklerini söylemek mümkün değildir. Muhterem Misafirler, Aziz Dava Arkadaşlarım, Türk milleti tarihi boyunca büyük zorlukları aşmış, hür ve bağımsız olarak bugünlere ulaşmış bir millettir. Yine Türk milleti, pek az millete nasip olan eski ve güçlü bir devlet geleneğine sahiptir. Tarihten günümüze getirdiğimiz güzel değerler ve dayanışma duygumuz, bu zorlukları da aşacağımızın en büyük garantisidir. Bu noktada millet olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, birlik ve dayanışma ruhumuzu asla kaybetmemektir. Türk milleti tarihteki bütün sıkıntılı dönemleri bu ruhun sağladığı manevi güçle aşmayı bilmiştir. Türk devletinin gücüne, Türk milletinin birikim ve potansiyeline inanır, el birliği ile çalışırsak, bu sorunların beklenenden kısa bir sürede giderilmesi zor değildir. Her şeyden önce, geleceğin büyük ve güçlü Türkiye'sine olan inancımızı asla kaybetmemek durumundayız. Çünkü büyük işler başarma, hayırlı icraatlar gerçekleştirme gücümüz, bu inançtan kaynaklanmaktadır. Bu inancı yitirmemiz için yürütülen kara propagandalar, bizi asla yolumuzdan döndüremeyecektir. Türkiye'nin ulaşabileceği büyük hedeflere asla inanmamış olan, bugün de sürekli karamsar tablolar çizen kişilerin sözleri, ne inancımıza gölge düşürebilecektir, ne de kararlılığımızdan bir şey kaybetmemize yol açacaktır. Felâket tellalığına, kıyamet haberciliğine soyunan bu bunalım körükçüleri iyi bilmelidir ki, Türk milleti geçmişte olduğu gibi bugün de mevcut sıkıntıları aşma iradesine ve azmine sahiptir. Milliyetçi Hareket, kutlu hedefleri ve büyük misyonu ile geleceğe doğru kararlı adımlarla yürümektedir. Kervanımız da her geçen gün büyümekte ve güçlenmektedir. Bütün meselemiz, Türkiye'nin ufkunu açık kılma ve ülkemizi bir büyük bölgesel güç yapma mücadelesidir. Bu hedefle geleceğe doğru yaptığımız yürüyüşten rahatsız olanların psikolojik saldırıları karşısında yılmayacağız. Kararlı yürüyüşümüzden vazgeçmeyeceğiz. Büyük ve güçlü Türkiye'ye ulaşana kadar, Türk milletine hizmet kararlılığımızı sürdüreceğiz. Bu yürüyüşte bize yol arkadaşlığı yapan ve hedeflerimizi gerçekleştirmemiz için çaba gösteren herkese Allah razı olsun diyorum. Gelecek seneki kurultayda yeniden buluşabilmek, aynı coşku ve heyecanı yeniden paylaşabilmek dileğiyle hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. Allah'a emanet olun!
|