Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin 732. Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenliklerinde yapmış oldukları konuşma. 8 Eylül 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
732. Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenliklerinde yapmış oldukları konuşma.
8 Eylül 2013

 

Aziz Türkmen ve Yörük Kardeşlerim,

Muhterem Söğütlü Vatandaşlarım,

Değerli Misafirler,

732. Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenliklerinde bir kez daha sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu ve kıvancını yaşıyorum.

Sözlerimin başında hepinizi muhabbetle, sevgiyle ve hürmetle selamlıyorum.

Bizleri yeniden kavuşturan Yüce Allah’a şükrediyorum.

Bugün, büyük ceddimiz Ertuğrul Gazi’nin ocağında, mukaddes emanetlerinin çevresinde, anılarının sıcaklığında gururla toplandık.

Üç kıtayı kanatlarının altına alan, insanlığa adalet, hidayet ve merhamet tebliği yapan bir ceddin ahfadı olmanın sorumlulukları elbette çok fazladır.

Şüphesiz bunun farkında ve bilincinde olmanın ötesinde yaşamaya ve yaşatmaya var gücümüzle çalışmalıyız.

Çetin yollara, zor şartlara, sürekli güncellenen oyunlara, devamlı irileşen ve genişleyen karanlık kampanyalara rağmen geçmişimizden kopmadan geleceğimizin stratejik amaçlarını tayin etmeliyiz.

Ve tabii olarak, dünden devraldığımız kutlu mirasın mana ve ehemmiyetini ziyadesiyle bilmeli, hakkıyla benimsemeli ve layıkıyla da geleceğe taşımaya gayret etmeliyiz.

Çünkü saygıyla yâd ettiğimiz Ertuğrul Gazi’nin ve liderlik yaptığı 400 çadırlık Türkmen varlığının en başta gelen vasiyeti budur.

Şu anda üzerine bastığımız topraklar Türklüğün umudu, İslam’ın zafer müjdesi olan ulu bir çınarı, hükümran bir nesli asırlar öncesinde bağrından yetiştirmiştir.

√       Söğüt, imparatorluğun yetişme ve serpilme yuvasıdır.

√       Söğüt, kardeşlikle geçen, zaferlerle süslenen, kudretle perçinlenen Türk asırlarının kader ve kavşak yeridir.

√       Söğüt, bir yurdun, bir ruhun, bir sevdanın ve bir destanın yamacı ve yekûnudur.

Çağ açıp çağ kapatan asil ve soylu millet ruhu Söğüt’ü basamak yapmış, burayı merkezine alarak, buraya tutunarak zirvelere tırmanmış, gıpta edilecek kahramanlıklar sergilemiştir.

Ertuğrul Gazi sancağının müteakip yüzyıllarda dalga dalga yayılarak kıtaları şemsiye gibi örtmesi Söğüt’ün derin anlam ve engin şuurundan feyzini almıştır.

Bu aziz vatan köşesine yerleşen Kayı Boyu, Türk milletinin milli ve manevi hasletlerini,  hoşgörüyü esas alan vicdanlı yönetim anlayışını sadakatle sahiplenmiş, bir nimet gibi görmüş ve bir bayrak gibi taşımıştır.

Kuşkusuz, ecdadımızın fetihleri yalnızca kılıçla olmamıştır.

Toplumlar, milletler ve ülkeler zorla, şiddetle, tehditle ve zorbalıkla elde edilmemiştir.

Her zaferimiz gönüllerde karşılık bulmuş, kalplerde huzur uyandırmıştır.

Osmanlı sarığı yiğitliğin, mertliğin ve cesaretin sembolü olduğu kadar; iyiliğin, birliğin, yardımlaşmanın ve hala özlemle andığımız kalıcı barışın da alâmetifarikası olarak insanlığın hafızasına kazınmıştır.

Her seferimiz, her hareketimiz mazlumların, uzanacak el bekleyen biçarelerin; dini, dili ve kökeni ne olursa olsun feryat eden her faninin lehine ve yararına sonuç doğurmuştur.

Ertuğrul Gazi ocağı zalim tekfurların, kan ve ölüm üzerine gelecek inşa eden haç kuşanmış barbarların tam karşısında yer almış ve kesinlikle bu tavrından ödün vermemiştir.

Ecdadımız kaba kuvvete, kaba güce, öldürmeye ve yok etmeye değil, yaşatmaya ve kalplere girmeye çalışarak 400 çadırlık pınarı okyanus heybetine dönüştürmüştür.

Kabul edilmelidir ki, Söğüt’ten başlayan tarihi Yörük ve Türkmen yürüyüşünün özünde ve esasında; Hayme Ana’nın hayır duası, Ertuğrul Gazi’nin liderliği, Dursun Fakih’in teşviki, Şeyh Edebali’nin manevi desteği, Osman Gazi’nin atılganlığı ve Türk tarihinin rehberliği etkili ve belirleyici olmuştur.

Alpler, gaziler, erenler, dervişler, Allah dostu evliyalar bu mübarek mücadelede her daim nefesleriyle, ilim ve irfan dolu sözleriyle varlık ve birlik için ellerinden gelen her çabayı göstermişlerdir.

Akıl, azim, kaya gibi irade, bilgi, bilgelik, iman ve inanmışlık aziz ceddimizin yolunu açmış, askeri başarılarına zemin teşkil etmiştir.

Bununla birlikte muhterem ceddimiz Osmanlı’nın üstün askeri güç ve birikiminde, birlik ve dayanışma duygularının payı çok ama çok önemli bir yer işgal etmiştir.

Her gittikleri yere, daha adil, daha dürüst ve daha şefkatli bir idareyi de beraberinde götürmüşlerdir.

Tarihimizin hiçbir döneminde, fethedilen topraklara sömürge muamelesi yapılmamış, buraların doğal kaynakları yağma ve talan edilmemiş, insan unsuru köleleştirilmemiştir.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” kutlu nasihatine her zaman bağlı kalınmıştır.

Başka medeniyetler, farklı devlet ve imparatorluklar binlerce kilometre uzaklıklarda tıpkı bugünkü gibi, azap verici işkencelerden medet umarken, yer altı ve yer üstü zenginliklerini kendilerine yontarken Türk milleti gittiği her yeri kalkındırmış, ayağa kaldırmış ve değer katmıştır.

 İşte ceddimizi diğerlerinden ayıran ve hala kimsenin yanına bile yaklaşamadığı başlıca ve imrenilecek özelliklerden bazıları bunlardır.

Biz zenginlik götürürken, Batılı güçler gittikleri yerlerdeki varlıkları aşırmış ve kendilerine mal etmiştir.

Biz dünyaya Türk-İslam merceğinden bakıp vicdanlı bir şekilde gözyaşlarını silerken, zorbalar ve yanındaki işbirlikçiler insanlığın kanına girmiş ve canına okumuştur.

Sınırları içerisinde herkesin huzur ve güvenliğini garantileyen büyük devlet ile birlikte,  Türk-İslam kültürüyle yoğrulmuş, yeryüzünün en uzun yaşayan dayanıklı ve dengeli bir toplum ve devlet düzeni de bu temelde inşa edilmiştir.

Günümüzde bile, sınırlarımızın dışındaki geniş coğrafyalarda Osmanlı kültür ve medeniyetine ait eşsiz eserlerin pek çoğu bir yıldız gibi parlamaktadır. 

Ancak Osmanlı sonrasında, şimdilerde de açık bir şekilde gördüğümüz gibi, yakın ve uzak coğrafyalarda bir zamanlar sağlanan huzur, barış ve istikrar ortamı birden bire kesilmiştir.

Bugün eski hakimiyet sahalarımız felaketlerin içine gömülmüştür.

Ne üzücüdür ki, bir zamanlar barışın, kardeşliğin ve birliğin hüküm sürdüğü yerler; bunalım ve buhranın kapanına sıkışmış, toplumsal, siyasal ve ekonomik darboğazın pençesine düşmüştür.

Gerek etnik, gerek mezhep ve gerekse  bölgesel sorunların getirdiği savaş ve çatışmalar maalesef buraları esaret altına almıştır.

Sanıyorum, Söğüt meşalesinden mahrum olmanın bedeli, hatta sırt dönmenin acı faturası bu şekilde ortaya ve yüzeye çıkmıştır.

 

Aziz Vatandaşlarım,

Değerli Misafirler,

Dünya çapında değişim ve dönüşümlere yol açacak ve yankıları günümüze kadar sürecek olan muazzam karar ve zihniyetin arkasında Ertuğrul Gazi ve hayırlı evlatlarının sağlam ve manevi iradeleri bulunmaktadır.

Anadolu’daki birliğin, dirliğin ve bütünlüğün sağlanması, durgunluktan yükselişe geçilmesi 400 çadırlık Türkmen şuurunun faziletiyle mümkün olmuştur.

Asırlarca sürecek olan kutlu yolculuğun, nurlu kervanın başında Söğüt’te belirlenen esaslar, isabetle temellendirilmiş stratejiler belirleyicidir.

Bilinmelidir ki, şiddete karşı insaf, ihanete karşı sadakat, hiddete karşı nezaket, zulme karşı insaniyet, bölünmeye karşı birlik, parçalanmaya karşı bütünlük, müzakereye karşı cesaret Kayı Boyu’nun ve büyük Türk milletinin desturu ve tercihidir.

Ertuğrul Gazi böyle bir ortamda dünyaya gözlerini açmış, anasından nasihatler eşliğinde üç kıtada hüküm sürecek bir kudretin anahtarını teslim almıştır.

Osman Gazi böyle bir ortamda büyümüş ve çınarlaşan bir devletin rüyasını gerçeğe çevirmiştir.

Asil Türkmen varlığı bu kapsamda canlılığını, amaçlarını ve heyecanlarını korumuş ve ilerletmiştir.

Türkmen ve Yörüklerin ufku, geniş vizyonu ve sahip olduğu eşsiz haslet ve vakarı Osmanlı Beyliğinin ateşleyicisi ve ilhamı olarak asırlara mühür vurmuştur.

İstanbul’u fetheden kararlılığın, Viyana önlerine kadar sıçrayışın sırrı burada aranmalıdır.

Biliyoruz ki,

       Yörük ve Türkmenlerin sofrasında kardeşlik vardır.

       Yörük ve Türkmenlerin çadırında kahramanlık vardır.

       Yörük ve Türkmenlerin gözlerinde büyük Türk milletinin payidarlığı saklıdır.

       Yörük ve Türkmenlerin sözlerinde hayır ve rahmet bulunmaktadır.

√       Ve Yörük ve Türkmenler devletimizin direği ve milletimizin ilelebet sadık bekçileridir.

Bu tarihi teminat var olduğu müddetçe hiçbir hain, hiçbir kötü niyet ve hiçbir bölücü emel başarıya ulaşamayacaktır.

Bu düşüncelerle yolundan ve ilkelerinden ayrılmama konusunda son derece inançlı olduğumuz mübarek büyüğümüz Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi’yle birlikte tüm ecdadımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, huzurlarınızda aziz anılarını şükran ve minnetle yad ediyorum.

Konuşmama son verirken nice yıllarda burada buluşmayı diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun.