Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Aziz Vatandaşlarım, Türk Dünyasının Kıymetli Temsilcileri, Saygıdeğer Basın Mensupları, Değerli Dava Arkadaşlarım, İstikbalimizin Teminatı Yiğit Bozkurtlarım, Rahmetli Başbuğumuzdan Türk Dünyasına miras kalan büyük şölenimize, büyük buluşmamıza, hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz. Dünyanın dört bir tarafından, ülkemizin dört bir köşesinden akın akın gelerek kurultayımıza ruh ve hayat veren bütün misafirlerimizi, bütün dava arkadaşlarımı saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bugün burada, Ulu Erciyes'in eteklerinde, Tekir yaylasında sizlerle birlikte olmaktan duyduğum mutluluğu kelimelerle ifade etmek imkânsızdır. Hepiniz sağolun, varolun. Bugün burada, onikincisini kutladığımız Zafer Kurultayımız, Türkiye sevdası, gözlerinde parıldayan dava ve gönül insanlarının kaynaşma ve dayanışma şölenidir. Hem gelecek, hem de tarih kokan bu büyük şölenimiz, hepimize kutlu ve uğurlu olsun. Sözlerimin başında hemen ifade etmek isterim ki, Milliyetçi Hareket'in bugünlere gelmesi, kurultayımızın yaşatılması, sizlerin emeği ve katkılarıyla mümkün olmaktadır. Bu vesileyle, bir kez daha teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Hepinizden Allah razı olsun. Huzurlarınızda bir hususu daha öncelikle ve özellikle vurgulamak istiyorum. Milliyetçi Hareket üzerinde son birkaç yıldır eleştiri ve karalama kampanyaları açanlar, Türk milliyetçileri üzerinde çeşitli hesaplar yapanlar bulunmaktadır. Ama, bu muhteşem topluluk, bu muhteşem coşku bir kez daha göstermiştir ki, Türk milliyetçileri ders almak isteyenleri, fazla bekletmezler. Gerekli yerde ve zamanda, gerekli dersi vermekte gecikmezler. Çünkü, bütün Türk milliyetçileri, bütün Türkiye sevdalıları partilerine, partileri de onlara sonuna kadar inanır ve güvenir. Gerektiğinde, bu güven ve inancı haykırmasını da çok iyi bilir. Bu muhteşem tablo göstermektedir ki, Türkiye ve MHP karşıtlarının hevesleri bir kez daha kursaklarında kalmıştır. Bundan sonra da kursaklarında kalmaya devam edecektir. Muhterem Misafirler, Kıymetli Dava Arkadaşlarım, Bugün bizler, millet olarak, bütün insanlık ailesi ile birlikte yeni bir çağın başında bulunuyoruz. Büyük Türk Milleti'nin mensupları olarak, sıkıntılı bir dönemde yarınlarımızı daha yaşanır kılma mücadelesi veriyoruz. Teknolojik ve ekonomik gelişmelerin baş döndürücü bir hız kazandığı, milletler arasındaki rekabetin keskinleştiği bir çağda var olmak kolay değildir. Bunun için, geleceğe çok yönlü hazırlanarak yönelmek, en önemlisi, mevcut sorunları yenilerine yol açmadan çözmek gerekir. Ülkemizin yaşadığı sıkıntıların özünde, hiç şüphesiz, bu anlayışın yeterince yer etmemiş olması önemli bir paya sahiptir. Bilinmelidir ki, çarpık anlayış ve yapılar, yerini daha doğruya, daha iyiye bırakmadığı sürece, Türkiye olarak sıkıntılarımızdan kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, yeni çağın dinamiklerini kavramamız, hak ettiğimiz saygın ve etkin konuma kavuşabilmemiz zorlaşacaktır. Diğer yandan, yaşanan hızlı gelişme ve değişmelere rağmen, bütün insanlığın mutlu ve huzurlu olduğunu söylemek, yine geleceğe ümitle bakabildiğini iddia etmek mümkün değildir. İşte böyle bir dünyada ve zamanda, Türk Milleti'nin de, Türk aydınının da söyleyeceği sözler, yapacağı katkılar olmalıdır. Bugün gelinen aşamada, bütün insanlık, çağın kendisine sunduğu imkân ve fırsatlar ile, karşısına çıkardığı sorun ve risklerle giderek daha çok iç içe yaşamaya başlamıştır. Bu süreç, yakın bir gelecekte biraz daha belirginleşecek ve hız kazanacaktır. Diğer bir deyişle, yeryüzü refah ve mutluluğun yaygınlaşmasından daha çok, yeni çatışma ve karşıtlıklardan oluşan sorunlu bir küreye dönüşmektedir. Günümüzde dünyanın dört bir tarafında irili-ufaklı çatışmalar ve ciddi insan hakları ihlâlleri devam etmekte, açlık ve sefalet önemini korumaktadır. Bugün, maalesef, Balkanlar'da, Kafkasya'da ve Ortadoğu'da huzur ve istikrar bir türlü hakim olamamaktadır. Gelinen bu noktada, geçmişte yaşanan acı tecrübeleri bir daha yaşamamak, mevcut sorunları daha da derinleştirmemek önem kazanmış bulunmaktadır. Bunun için, yeni anlayışlara, yeni kurumlara ve yeni sorumluluk ve işbirliği iklimine ihtiyaç vardır. Küreselleşme sürecinin, sadece ekonomileri ya da piyasaları birbirine bağlamadığı, aynı zamanda ülkelerin ve milletlerin kaderini de daha yakından etkilediği gerçeği çok iyi değerlendirilmelidir. Küresel sorun ve açmazlara adil ve kalıcı çözümler üretebilmenin, insanoğlunun bugün göstereceği özene ve çabalara bağlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü, milletlerin müşterek fedakârlık ve çabaları ile yönlendirilemeyen bir "küreselleşme modeli"nin küresel kaosa dönüşme ihtimali çok yüksektir. Sözün kısası, yeni çağ, sadece "bilgi çağı" ya da "küreselleşme çağı" olmamalıdır. Yeni çağ, her şeyden önce bir "insanlık çağı" olmalıdır. Eğer, insanoğlu, yarınları yaşanır kılma mücadelesini başaramaz ise, hem tarihin, hem de gelecek nesillerin, bugünün devlet ve toplumlarını çok acımasızca yargılayacağı kesindir. Değerli Dava Arkadaşlarım, Genç Ülküdaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Milliyetçi Hareket'in küresel sorunlara ve gelişmelere bakış açısını, bu şekilde özetlemek mümkündür. Bu görüşlerimiz, bir çok art niyetli ya da cahil çevrenin iddialarının aksine, bütün insanlığa yönelik beşerî ve ahlâkî sorumluluklarımızın bir eseridir. Bu sebeple de, milletler ve devletler arası işbirliği ve dayanışmanın önemini ortaya koyan bir yaklaşımı ifade eder. Bizler de, her modern ve demokratik devlet gibi, kendi milletimizin hak ve çıkarlarını, bütün insanlık ailesinin müşterek çıkarlarıyla dengeleyip bir arada yaşatabilmenin arayışı ve çabası içindeyiz. Bu da, çarpık zihniyetlerin söylediklerinin aksine, ne ayıplanacak, ne de utanılacak bir durumdur. Sadece, Avrupa Birliğine bakış açımızın değil, diğer bütün milletler arası ilişkilere yaklaşımımızın temelinde, böyle bir anlayış yatmaktadır. Türkiye'nin, Avrupa Birliği ile, her ülke ve devlet gibi, adil ve uygulanabilir bir işbirliği içinde bulunmasını arzu etmekten gocunanları anlamak imkânsızdır. Benzer şekilde, Kıbrıs Türk toplumunu ve devletini yük olarak görenler de bulunmakta, zaman zaman Türkiye karşıtı lobilerin sözcülüğüne soyunanlar bile çıkmaktadır. Herkes bilmelidir ki, Kıbrıs Türk halkının rıza göstermeyeceği bir çözüm, kalıcı ve adil olmayacaktır. Çeşitli taktik oyunlarla, çeşitli baskı ve dayatmalarla Kıbrıs'ta sonuca gitmeye çalışmak, yeni sorunların temellerini atmaktan başka bir anlama gelmeyecektir. Gerçek bir çözüm için, hem tarafların, hem de milletlerarası kuruluşların bu gerçeği kavramaları şarttır. Türk insanının dış ilişkiler alanına dair ortak düşünce ve beklentisi, ülkelerine tarihî önyargıların etkisiyle ya da fiili ön şartlar öne sürülerek yaklaşılmamasıdır. Dünyanın en çetin, en karmaşık coğrafyasının merkezinde yer alan ülkemizin konumu, tabii olarak birçok Avrupa ülkesinden hem çok farklı, hem de çok önemlidir. Türkiye'miz, uzun yıllardır bölücülüğü ve terörü vahşi bir yöntem olarak kullanan unsurlarla zorlu bir mücadele yürütmüştür. Ülke olarak, mücadelemizi bundan sonra da kararlılık ve duyarlılıkla sürdüreceğimiz kesindir. Çünkü, bu kararlılık, devlet ve millet olarak temel varlık sebebimizdir. Çünkü, hiçbir ülke, kendi varlığını yok etmeye çalışan ayrılıkçı ve yıkıcı hareketlere hoşgörüyle bakamaz. Yine, hiçbir ülke, böyle bir anlayışla hareket ettiği için kınanamaz ve mahkûm edilemez. Görüldüğü gibi, partimizin bütün yaklaşımları her şart ve zeminde duyarlı, kararlı ve tutarlı bir anlayıştan beslenmektedir. Engin vatan ve millet sevgimiz, küresel barışa ve adalete verdiğimiz önem, bizim sadece siyasi bakışımızı yansıtmaz. Geçmişin derinliklerinden süzülerek gelen medeniyet ve kültür mirasımızın yeni yüzyıl şartlarında yaşatılması ve zenginleştirilmesi idealini ifade eder. Huzurlarınızda bir kez daha vurgulamak isterim ki, Türkiye, bütün dostlarına sonuna kadar güven veren, dostlarından da milli çıkar ve hassasiyetlerine sonuna kadar saygı göstermesini bekleyen bir millet ve devlettir. Bunun içindir ki, hiçbir vaat ve çıkar, Türkiye'mizin varlığından, dirliğinden ve geleceğinden önemli ve öncelikli değildir. Hiçbir zaman da önemli ve öncelikli olmayacaktır. Çünkü, bizler, büyük bir milletin bugünkü mensupları olarak, gelecek nesillere milli kimlik ve kişiliğini kaybetmeden onurlu şekilde yaşayacakları bir vatan, hatta bir dünya miras bırakmak istiyoruz. Çünkü, bizler, tarihin, ülkemizi, bölgemizi ve Türk dünyasını getirmiş olduğu bugünkü noktada, demokrasi ve dayanışma kültürünü birlikte geliştiren kalkınmış bir Türkiye'nin mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu idealimizi ve inancımızı da her şart altında geliştirmeye ve savunmaya devam ediyoruz. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Genç Ülküdaşlarım, Şimdi hep birlikte hafızalarımızı tazeleyip ülkemizin yaşadığı son iki yılı bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçirmenizi istiyorum. Bunu dikkatlice yaptığımızda göreceğiz ki, Milliyetçi Hareket'in siyasi duruş ve stratejisinin değeri ve önemi, her şeye rağmen çok büyüktür. Temel meselelerin çözümünde izlenecek yol ve yöntemlerin tercih edilmesinden siyasi uslûba kadar, söylediğimiz ya da uygulamaya çalıştığımız bir çok husus, bugün de anlamını korumakta ve hatta örnek alınmaya çalışılmaktadır. Milliyetçi Hareket'e karşı, küçük hesap ve oyunların gereği olarak her türlü eleştiri yapılmış, ama ortaya hiçbir makûl çözüm önerisi konulamamıştır. Bu da yetmezmiş gibi, partimizin yaklaşımları ve siyaset uslûbu benimsenmeye çalışılmış ya da tasvip görmüştür. Son zamanlarda ise, ekonomimizin karşı karşıya kaldığı iki malî kriz sonrasında ortaya çıkan gelişme ve tartışmalarla birlikte partimize yönelik çeşitli kampanyalar açılmıştır. Hükümetimizin ve partimizin öncelikli amacı, yılların ihmalleriyle adeta kangrenleşen ekonomik sorunları aşmak, kalkınmayı yavaşlatan eksikleri tamamlamak olmuştur. Yaşamak zorunda kaldığımız krizler de, özellikle son on yılda giderek büyüyen borç bataklığının ülkemize ödettirdiği ağır faturalardan başka bir şey değildir. İşte, böylesine kritik bir süreçte dikkatli ve fedakâr bir çalışma anlayışını benimseyen partimiz, çeşitli vesilelerle hak etmediği saldırılara maruz kalmıştır. Partimiz, bir dönem, ekonomik krizi aşmanın önceliğine temas ettiği için demokratikleşmeye direniyor diye eleştirilmeye çalışılmış; kısa bir süre sonra da ekonomik krizin faturasını Milliyetçi Hareket'e kesme yarışı içine girilmiştir. Ama, bu hesap da tutmamış, Milliyetçi Hareket gerçeğinin balçıkla sıvanamayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Huzurlarınızda bütün vatandaşlarıma seslenerek vurgulamak istiyorum ki; eğer Milliyetçi Hareket olmasaydı krizin boyutları çok daha büyük olur, özellikle dar gelirli insanlarımız çok daha ağır bedeller ödemek zorunda kalabilirdi. Bugün de, ekonomik programın başarıyla uygulanması bakımından gerekli olan siyasi iradenin içinde partimizin önemli bir yeri vardır. Millet olarak yaşadığımız sıkıntılar ve zorluklar, her duyarlı Türk insanını çok yönlü olarak düşündürmeli, ama asla karamsarlığa ve çaresizliğe düşürmemelidir. Ekonomik krizin büyük ölçüde tahrip ettiği dengeler yeniden kurulduğu ve güvensizlik sendromu yerini güvene bıraktığında, Türk ekonomisinin büyümeye ve sosyal adaletsizlikleri gidermeye yönelmesi zorunludur. Böylece, dar gelirli vatandaşlarımızın durumu mutlaka düzeltilmeli, yoksulluk sorunu mutlaka çözülmelidir. Bunun ön şartını da, şüphesiz, krizlere adeta sürekli davetiye çıkartan ekonomik yapıyı aşmak, psikolojik ortamı yenmek oluşturur. İşte son zamanlarda süratle gerçekleştirmeye çalıştığımız dönüşümün temelinde bu anlayış yatmaktadır. Sanayi çarklarımız, yeniden süratle dönmeye başlayarak üreten, istihdam yaratan ve ihraç eden bir sürece en kısa zamanda girmek zorundadır. Meclis ve hükümet başta olmak üzere, bütün ekonomik siyasi ve sosyal unsurlar, bu konuda işbirliği içinde olmalıdır. Kriz yaygaralarına ve spekülasyonlara kulak tıkayarak ekonomik istikrarı ve gelişmeyi temin etmelidir. Takdir edileceği üzere, Milliyetçi Hareket, tarihinin hiçbir döneminde zor ve kritik süreçlerde siyasi prim elde etme yarışı içinde olmamıştır. Milliyetçi Hareket, sorunları el birliğiyle yenmenin ve milletimizin yarınlarını daha güzel kılmanın çabası içindedir. Artık, yolsuzluklar ve hırsızlıklar gibi, krizler de Türk milletinin kaderi olmamalıdır. İşte bizler, bütün bunları gerçekleştirmek, geleceğin güçlü ve saygın Türkiye'sini inşa etmek için varız. Her zaman da bunun için varolmaya devam edeceğiz. Kıymetli Arkadaşlarım, Yiğit Bozkurtlarım, Son zamanlarda, milli davalar söz konusu olduğunda, ciddi dış politika sorunları tartışıldığında çarpık zihniyet yapısının kendini iyice ele verdiğini görüyoruz. Ülkemizde bir süredir, milli onur ve vatanseverlik gibi yüksek erdemleri sahiplenip savunmak, ne acıdır ki, bazı çevreler tarafından sıkça eleştirilmekte ve hatta alaya alınmaktadır. Çünkü, bunların ne geçmişteki örgütsel ve ideolojik ikametgâhlarında, ne de bugünkü duruşlarında bu tür değer ve kavramların hiçbir olumlu karşılığı ve anlamı olmamıştır. Ama unutulmamalı ki, Türk milletinin onuru ve çıkarı sözünden rahatsız olanlar, aslında bilerek veya bilmeyerek başkalarının çıkarları ve hesapları adına konuşanlardır. Ülkemiz, içerde ve dışarıda zorlu dönemeçlerden geçerken, milli hassasiyetlerimize vurgu yapmayı pervasızca yargılayanların varlığı, çok düşündürücü ve üzücüdür. Bu çarpık kafalara göre, Türkiye, Kıbrıs'ta Rum tarafının tezlerini kabul etmeli, soykırım yalanını tanımalı ve ayrılıkçı görüşler dikkate alınmalıdır. Maalesef, bu tür görüş ve önerileri dile getirenler, değişik kesimlerde yer etmiş bulunmaktadır. Bunlar, zaman zaman değişim ve demokratikleşme gibi stratejik kavramları maske olarak da kullanabilmektedir. Ancak, hiç kimsenin demokrasi ve değişim gibi kavramları bu şekilde kirletmeye hakkı yoktur. Böyle bir dönemde, Türk Milliyetçilerinin ülke ve millet sevgisini sürekli ön planda tutan samimi yaklaşımlarının önemi, bir kat daha artmış bulunmaktadır. Bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket, ülkemizin birliği ve çıkarlarını hiçe sayanlarla mücadelesini sürdürecektir. Bu çerçevede bir çift sözümüz de, siyasette gelişigüzel konuşmayı marifet zannedip, MHP'yi sürekli dillerine dolayanlaradır. Yine, hükümet ortağı olduğumuz dönemde uluslararası kuruluşlarla yapılan anlaşmaları bahane ederek ülkeye ihanet edildiğini söyleme cüretini gösterenleredir. Bunlar, yani bu tür değerlendirmeleri düşünmeden yapanlar, esasında dün olduğu gibi, bugün de ülkemize ve demokrasimize kötülük yapanlardan başkaları değildir. Eğer bir ihanet ya da teslimiyetten söz edilecekse, bunu, altı yıl önce ülkemizi tek taraflı olarak ağır yükümlülükler altına sokan anlaşmaları imzalayanlarda aramak gerekir. Görüldüğü üzere, siyasette dürüstlük, ciddiyet ve samimiyet gibi ahlakî değerlerden bihaber olanların ağzına gelenleri söylemeleri ve günü birlik yaşamaları kaçınılmaz olmaktadır. Her zaman ifade ettiğimiz gibi, hiçbir Türk Milliyetçisi bu tür tuzaklara düşmemeli, ne olursa olsun siyasi söylem ve eylemlerinde özenli olmaya devam etmelidir. Milliyetçi Hareketi "türedi milliyetçilikleriyle" zor durumda bırakabileceklerini zannedenler, yine hayal kırıklığı yaşayacaklardır. Sadece partimize gönül ve oy verenler değil, bütün Türk milleti gün geçtikçe, gerçekleri daha iyi kavrayacak, lider ülke kervanı her geçen gün daha çok büyüyecektir. Çünkü, Milliyetçi Hareket, dün söyledikleri bugün gerçek olan, bugün söyledikleri yarın gerçekleşecek olan bir inanç, gönül ve ülkü hareketinin adıdır. Çünkü, Milliyetçi Hareket, atalarının emanetlerini gelecek nesillere tertemiz ulaştırma azmi hiç tükenmeyecek olan tarihî bir hareketin adıdır. Kim hangi oyunu oynarsa oynasın, kim hangi yalanı uydurursa uydursun, Milliyetçi Hareket 21. yüzyıla yelken açmıştır. Fırtınalardan batmayacak kadar dayanıklı, yolunu şaşırmayacak kadar rotası belli, hedefine ulaşacak kadar azimlidir. Yüce Allah'ın izni, büyük Türk milletinin desteğiyle, varlığını adadığı lider ülke idealini mutlaka gerçek kılacak; huzurlu ve kalkınmış Türkiye'yi mutlaka inşa edecektir. Sözün kısası, Milliyetçi Hareket var oldukça, etkin, zengin ve saygın lider ülke meşalesi, hiç ama hiç sönmeyecektir. Türk milletinin huzuru daim, önü açık, yarınları aydınlık olsun. Yüce Allah, bizleri, vatan ve millet sevgisinden ayırmasın. Tarihe ve gelecek nesillere karşı mahcup etmesin. Çünkü, biz, sadece Türkiye ve Türk milleti için varız. Çünkü, biz, büyük milletimizin büyük geleceği için buradayız. Sözlerime bu duygu ve düşüncelerle son veriyor, yeni zafer kurultayımızda aynı coşku ve heyecan içinde tekrar buluşabilmeyi Yüce Allah'tan niyaz ediyorum. Hepinizi, bir kez daha bütün kalbimle kucaklıyor ve selamlıyorum. Hepiniz sağ olun, varolun.
Dr. Devlet Bahçeli |