Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin 2014 Genel Mahalli İdareler Seçimi Aday Takdim Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 29 Eylül 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
2014 Genel Mahalli İdareler Seçimi Aday Takdim Toplantısında
yapmış oldukları konuşma.
29 Eylül 2013

 

MHP GENEL BAŞKANI SAYIN DEVLET BAHÇELİ'NİN 29 EYLÜL 2013 - PAZAR GÜNÜ (BUGÜN) 2014 GENEL MAHALLİ İDARELER SEÇİMİ ADAY TAKDİM TOPLANTISINDA AÇIKLAMIŞ OLDUĞU BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARI LİSTESİ 



Yurdumun Dört Bir yanından Umut ve Heyecanlarını Getiren Aziz Dava Arkadaşlarım,

Partimizin Her Kademesinde Şevkle, inanmışlıkla Görev Alan Değerli Ülküdaşlarım,

Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler,

Basınımızın Güzide Temsilcileri,

30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri Aday Takdim Toplantısı münasebetiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Geniş katılımlı bu organizasyonumuza iştirak eden her bir kardeşime, her bir Türkiye sevdalısı arkadaşıma en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

182 gün sonra yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri Türkiye için karar ve kader anıdır.

Türk milleti 6 ay sonra sandık başına gidecek, geleceğini oylayacaktır.

Parti olarak önümüzdeki Mahalli İdareler Seçimlerini çok önemsemediğimizi, çok ciddiye aldığımızı ve çok hayati gördüğümüzü her fırsatta söyledik.

Bu itibarla çalışmalarımızı başından beri çok sıkı tuttuk.

24 Ocak 2013 tarihinde Söğüt’ten, seçimlere henüz 431 gün varken yola çıkmış, durmayacağımızı, yorulmayacağımızı, yılgınlığa düşmeyeceğimizi açık yüreklilikle ilan etmiştik.

Arkasından da Mahalli İdareler Seçimlerine katılacak belde, ilçe, il ve büyükşehir belediye başkan adaylarımızın bir kısmını belirli aralıklarla aziz milletimizle paylaşmıştık.

Bugün de bunlara yenilerini ekleyerek ve daha önceki adaylarımızı yeniden ilan ederek yolumuza hızla devam edeceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi yerel yönetimlerde iktidar olmaya talip ve hazırdır.

Milliyetçi Hareket Partisi hedefleriyle, ilkeleriyle, üretken belediyecilik vizyonuyla, yetişmiş kadrolarıyla ve tertemiz idealleriyle milletimize hizmet etmeye kararlıdır.

Biliniz ki, ülkemizin başka şansı, başka yolu, başka çaresi kalmamıştır.

Bizim haricimizdeki tüm alternatifler tükenmiştir.

Milletçe üzerimizdeki ölü toprağın kaldırılması, durgunluğun aşılması, gerilemenin bitirilmesi şarttır ve tek umut da buradaki muazzam inanmışlıktır.

Şu kadarını söylemeliyim ki;

Sizler sadece bir partinin mensubu değilsiniz.

Sizler yalnızca bir siyasetin takipçileri değilsiniz.

Bunların üstünde Türk milletinin kaynağı, yüz akı, iftihar vesikası, milli kimliğinin muhafızlarısınız.

Vatanın ve milletin karşılık beklemeyen sevdalıları olarak her döneme mührünüzü vurdunuz.

Yeri geldi şehitleri kucakladınız, yeri geldi zindanlara kafa tuttunuz, demir parmaklıkları taş medreseye çevirdiniz.

Yeri geldi Yusuf yüzlü, Yunus gönüllü oldunuz; yeri geldi darağaçlarına, cunta yönetimlerine, karanlık devirlere, yabancı projelere, düşman emellere ölüm pahasına meydan okudunuz.

Millet davasını hiç bırakmadan, Allah yolundan hiç sapmadan, milliyetçiliğin tertemiz çizgisinden hiç ayrılmadan ülkülerinizi Türk-İslam ruhuyla örtüştürdünüz.

Yıllarca iftiraları, karalama kampanyalarını, alçakça kurgulanmış ithamları, oyun içinde oyunları karşıladınız, bunları paramparça ederek bugünlere geldiniz.

Acıları yenerek, zorlukları aşarak, çetin yolları geçerek davamızı bayraklaştırdınız, ülkülerimizi yücelttiniz.

Ve unutmayınız ki sizler, Türk milletinin övünç madalyası, cesaret timsallerisiniz.

Mensubu olmaktan övündüğümüz büyük milletimiz sizlerden çok şey bekliyor.

Yürekten bağlandığımız aziz milletimiz sizlerden çok şey umuyor.

Tıpkı Orhun’dan seslenen Bilge Kağan gibi,

Tıpkı Söğüt’ten Bismillah diyen Ertuğrul Gazi gibi,

Tıpkı Haçlıları şaşkına çeviren Kılıçarslan gibi,

Tıpkı Bizans’ı deviren Fatih gibi,

Tıpkı düşmanı İzmir’de süpüren Mustafa Kemal gibi,

Tıpkı tabutluklara dar gelen Başbuğ Türkeş gibi,

Sizler de bir devri kapatmak için heyecanlısınız, azimlisiniz, imanlı ve atılgansınız.

Hepinizle iftihar ediyorum.

Zalimlerin önümüze çıkması nafiledir.

Hainlerin senaryoları boşunadır.

Eşbaşkanların tezgâhları, tezviratları, tertipleri işe yaramayacaktır.

Allah’a şükürler olsun ki;

√     Milliyetçi-Ülkücü Hareket dağınıklığı giderecek milli güçtür.

√     Milliyetçi-Ülkücü Hareket toparlanmayı sağlayacak milli iradedir.

√     Milliyetçi-Ülkücü Hareket çözülmeyi durduracak milli kuvvettir.

√     Milliyetçi-Ülkücü Hareket bölünmeyi engelleyecek milli kudrettir.

Bunun için Mahalli İdareler Seçimleri tarihi bir fırsat, tarihi bir imkândır.

Savsaklamaya, ağırdan almaya, ihmal ve atalete tahammülümüz kalmamıştır.

Artık söz Türkiye’mindir.

“Artık Yeter” demek, yanlışı, yozlaşmayı ve dağ gibi biriken yolsuzluğu durdurmak milletimin yetkisindedir.

Emin olunuz, şehitlerimiz bizimledir.

Velilerimiz, erenlerimiz, evliyalarımız, makamlarıyla maneviyatın doruklarına çıkan hikmetli bütün büyüklerimiz bizimle iç içedir.

Gazilerimiz aramızdadır.

Ülkülerimiz rehberimizdir.

Allah Resulü’nün himmet ve şefaati üzerimizdedir.

Hasretimizin sadası,

Milletimizin duası,

Allah’ın selamı, bereketi ve rahmeti hepinizin üzerinize olsun.

Türkiye ve Türk milleti için yürekleri çarpanlar, muhabbet deryasında, dostluk ummanında, sadakat mihrabında saf saf toplanan, öbek öbek buluşan aziz dava arkadaşlarım hoş geldiniz, güzellikler getirdiniz.

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Değerli Misafirler,

Önümüzdeki iki yıllık zaman sarfında üç siyasi imtihan bizleri beklemektedir.

Birincisi hiç kuşkusuz 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak olan Mahalli İdareler Seçimleridir.

İkincisi 28 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı Seçimidir.

Ve üçüncü olarak da, şayet zamanında yapılırsa 2015 yılının Haziran ayında gerçekleşecek olan 25’nci Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri’dir.

Bu üç seçimin, özellikle gelecek yılki ilk durağın, bir siyasi partinin tercih edilmesinden veya herhangi bir adayın seçilmesinden de öte bir anlamı vardır.

30 Mart 2014 günü;

√     Milletimizin bekası ve egemenlik hakları oylanacaktır.

√     Türkiye’mizin geçmiş ve geleceği topluca değerlendirilecektir.

     Kardeşliğimiz hakkında hüküm verilecektir.

Kısaca Türk milleti kendi talihinin yönünü çizecek, nerede durduğunu, nereye varmak istediğini belirleyecektir.

Ya zillete, rezalete ve melanete set çekilecek; ya da bölünme selinin altında topyekûn kalınacaktır.

Ya aldatma, riya ve namertlik kaybedecek; ya da milli vicdan çökecektir.

Ya AKP-PKK-BDP, İmralı canisi ve BOP yerle yeksan olacak; ya da Türk milleti birbirine düşecek, ağrılı ve kanlı bir bölünme akıntısına kapılacaktır.

Türkiye ya AKP ile eksik kalmış bir yıkımı tamamlayacaktır.

Ya da kendi geleceğini kendi azim ve kararı ile tayin edecek, ilk sandıkta ihanetin belini kıracaktır.

AKP ile geçen yaklaşık 11 yıllık sürede; tahrip edilmemiş hiçbir milli varlığımız, israf edilmemiş hiçbir değerimiz, mütecaviz emellere kurban edilmemiş hiçbir kabulümüz kalmamıştır.

Dikkatlerinizi çekmek istiyorum ki, geleceği tasavvur edemeyen siyasi iktidarlar, geçmişle rekabete kalkışacaklardır.

AKP’de yıllardır aynen bunu yapmıştır.

Tarihten husumet çıkarmış, milletimizi kamplaştırmıştır.

Milli kimlikten ödü kopmuş, etnik ve mezhep kışkırtıcılığına soyunmuştur.

AKP zihniyeti;

     Gün olmuş başörtüsü hassasiyetinden geçinmiş, gün olmuş imam hatip liselerinden nemalanmaya çalışmıştır.

Gün olmuş mağdur edebiyatı yapmış, gün olmuş değişik devirlerde insanlığa kök söktüren meşhur zalimlere bile rahmet okutmuştur.

Başbakan Erdoğan bir türlü randıman vermemiş, tutarlı davranmamış, insaf, izan ve adalet ölçülerine riayet etmemiştir.

Duruma göre değişmiş, şartlara göre kılık değiştirmiş, bir dediği diğerini tutmamış, çarkıfelek gibi dönmüş ve hepsinden de önemlisi ruhunda yaşadığı gelgitlerle huzurumuzu gölgelemiştir.

Ülkemizin bugünkü tablosuna baktığınızda şiddetin revaçta olduğunu açıkça göreceksiniz.

Toplumsal uyum, sosyal barış, iletişim, uzlaşma ve diyalog kopma noktasındadır.

Sanat sancılıdır, spor dağınıktır, sağlık iflastır, siyaset çatışma içindedir.

Sokaklar, haneler, stadyumlar, yollar, pazarlar, çarşılar; kısaca hayatın her alanı şiddetin pençesindedir.

Tırmanan gerginliklerin etnik ve ideolojik bir içeriğe bürünmesi tam anlamıyla çatışmaları kitselleştirecek, bu da felakete neden olabilecektir.

Suç teşekkülleri, çeteler, terörist unsurlar rahata ve kolaya ulaşmıştır.

Türkiye, çocukların, kızların, kadınların sokak ortasında katledildiği bir ülke haline gelmiştir.

Türkiye arsa, tarla, arazi meselelerinden dolayı insanların birbirini öldürdüğü bir ülkeye dönüşmüştür.

Parçalanan aileler, boşanan çiftler, hastalanan sosyal bünye, diken üstündeki ekonomik sistem hepimize alarm vermektedir.

Türkiye iyi yönetilmemektedir.

İnsanlarımız birbirine düşürülmektedir.

Gençlerimiz hakarete uğramaktadır.

Eğitim ve öğretim hayatı çürümek üzeredir.

Öç almak, yok etmek, çatışmak, boğuşmak, çekişmek neredeyse salgın haline gelmiş ve herkesi vurmuştur.

Ne kadar ilkellik varsa iktidarın kanatları altındadır.

Ne kadar suç ve suçlu varsa iktidarın güvencesi altındadır.

Bingöl M Tipi Cezaevi’nden 80 metrelik tünel kazarak kaçan, arkasından elle konulmuş gibi bulunan PKK’lılar iktidarın psikolojik operasyonun bir parçasıdır.

Şu işe bakınız ki, silahlı teröristler, şehir eşkıyaları her yerde devlete ve millete açık açık kafa tutarken, tehdit ve tacizlerini sürdürürken kimseler görmemiştir, ama ne hikmetse cezaevinden firar edenler birkaç gün içinde kıskıvrak yakalanabilmişlerdir.

Bu filmlerde bile olmayacak düzemece bir hadisedir.

Başbakan Erdoğan ve hükümeti Türk milletinin aklıyla, zekasıyla alay mı etmektedir?

İçinden geçtiğimiz sürece baktığımızda şahit oluyoruz ki;

Cinayet ve cinnet her yerde kol gezmektedir.

Türkiye bir çukurdadır.

Türkiye bir çıkmazdadır.

İşkence, baskı, kaba kuvvet, AKP takviyeli palalılar hak arayanların ensesindedir.

Başbakan ise çapulcu avındadır.

Stadyumlarda sebep olduğu olaylara karışanların peşindedir.

Gezi Parkı üzerinde kurduğu derin komployu sürdürmenin ve seçimlere kadar sıcağı sıcağına götürmenin arayışındadır.

Türkiye’yi kafasında bölen birisi Başbakan’dır.

Sanal düşman icat ederek muhalif duruşa sahip kim varsa savaş açan birisi Başbakan’dır.

Ayrımcılığı güçlendiren, fanatizmi besleyen, bizden-sizden çetelesi tutan birisi ne yazık ki bu ülkede Başbakanlık makamındadır.

Sorarım sizlere, riyakarlığın bu kadar prim yaptığı başka bir dönem olmuş mudur?

Hainliğin bu kadar kutsandığı, vicdansızlığın bu kadar öne geçtiği, milli ve manevi değerlere bu kadar sövüldüğü başka bir dönem yaşanmış mıdır?

Hakkın ve hukukun bu denli çiğnendiği başka bir dönem görülmüş müdür?

İnanınız saymakla bitiremeyiz, söylemekle yetiremeyiz.

Başbakan Erdoğan “hırs bir toplumu çürütür” derken doğru bir yere temas etmiştir.

Unutmasın ki, kontrolsüz bir hırs kibir ve kendini beğenmişlikle birleşince aynı zamanda siyasetçiyi de çürütecek ve çöküşe götürecektir.

Kendisini bekleyen makus ve malum son da budur ve elbette bu olacaktır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Ne üzücüdür ki, yıkılmadık değer, sarsılmadık mukaddesat, incitilmedik gönül kalmamıştır.

Bugüne kadarki gelişmeler, yarın karşılaşacağımız sorunların acı habercisidir.

Önümüzdeki tehlike çok büyüktür.

Karşımızdaki birinci tehlike, ülkemizi uçuruma sürükleyen güvenlik tehditleridir.

√     Hudut boyları teröristlerin insafına terk edilmiştir.

√     Türkiye’nin milli devlet niteliği ve üniter yapısı hedef alınmıştır.

√     Artık kimsenin mal ve can güvenliği kalmamıştır.

     Türk milletinin bin yıllık kardeşliği tehdit altına girmiştir.

İkinci tehlike, milletimizi bölünmeye doğru götüren cepheleşmedir.

     Etnik temelde bölünme, inanç temelinde cepheleşme, mezhep temelinde iç ve dış tahrikler artmıştır.

     Kimlikler kaşınarak gerilim ortamı körüklenmiştir.

     Toplumsal huzursuzluk ve çatışma alanları genişlemiştir.

     İç huzur, kardeşlik ve dayanışma ruhu hasar almıştır.

 

Tehlikelerden üçüncüsü, siyasi ve sosyal bünyemizdeki çözülmedir.

     Ahlaki çürüme devlet ve toplum hayatımızı bütünüyle kuşatmıştır.

     Yozlaşma kültürü her alanda derin kökler salmıştır.

     Türkiye kanunsuzluklar ülkesi olmuştur.

     Devlete ve adalete olan güven duygusu temelden zedelenmiştir.

     Siyaset kurumu kirlenmiş ve toplum nazarında itibar kaybetmiştir.

 

Karşımızdaki dördüncü tehlike, ekonomik kriz, yokluk ve yoksulluktur.

     Ekonomik dengesizlik vatandaşımızın bağrını delmiştir.

√     İşsizlik, iflaslar, işten çıkarmalar, yoksulluk, yolsuzluk artmıştır.

 Emeklimiz, işçimiz, memurumuz, köylümüz, çiftçimiz, esnafımız çaresizdir.

     Gelir dağılımındaki uçurum sekiz kata çıkmıştır, servet farkı büyümüş, yandaş zenginler süratle çoğalmıştır.

Beşinci tehlike ise Türkiye’nin bekasını tehdit eden küresel gelişmeler ve hükümetin uluslararası teslimiyetidir.

Haçlı zihniyeti, Müslüman katilleri, Türk düşmanları, insanlık kasapları AKP hükümetinin arkasında sıraya girmiştir.

Milletimizden ve coğrafyamızdan intikam almak isteyenlerin tamamı Başbakan’ın arkasında kuyruğa dizilmiştir.

Başbakan İslam coğrafyasının bombalanmasına açık davetiye çıkarmış ve BOP’a varlığını bağlamıştır.

Tüm komşu ülkelerle ters düşülmüş, etrafımız neredeyse ablukaya alınmıştır.

Suriye’den Mısır’a, Irak’tan Lübnan’a AKP’nin foyası ortaya çıkmış, sıfır sorun politikası imha olmuştur.

Gelin görün ki, bunca ağır manzaraya rağmen, fazilet yoksunları 11 yıldır görevdedir.

Türklüğü hakir gören, milliyetçililiği ayaklar altına alma küstahlığı gösteren nankörler 11 yıldır işbaşındadır.

Şeytani hesaplar 11 yıldır iktidar koltuğunda kurulmaktadır.

Cahiliye dönemi mirasçıları, kavmiyetçi körlüğün temsilcileri 11 yıldır yedikleri önünde, yemedikleri arkalarındadır.

Yalan 11 yıldır, hayal 11 yıldır, boyun eğme 11 yıldır, korku 11 yıldır, acizlik 11 yıldır hâkimdir.

Türkiye 11 yıldır kabus filmini seyretmektedir.

Kervan yağmacıları, talancılar, vurguncular, tefeciler, kriz ve kaos tüccarları 11 yıldır geceli gündüzlü faal haldedir.

İktidar keyfidir.

İktidar zorbadır, baskıcıdır ve anti demokratiktir.

Başbakan Erdoğan tahammülsüz, hoşgörüsüz, dikta özleminden yanıp kavrulmaktadır.

Başbakan Erdoğan adeta Cehennem ateşine odun taşımaktadır.

Bu zihniyetin hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır.

Bu zihniyetin hiçbir sözü hedefini bulmamıştır.

Vaatleri boşa çıkmış, iddiaları sönmüş, başarı masallarının gerçek yüzü kısa sürede ifşa olmuştur.

Özgürlük ve demokrasi iddiaları sözde kalmış, üstelik her bayalığın, her delaletin, her şaibeli niyetin içine saklandığı kılıf şekline getirilmiştir.

AKP’nin demokrasi algısı ve anlayışı defoludur.

AKP’nin bireysel hak ve özgürlük mantığı yaralıdır, bağnazdır ve küresel güçlerin ipoteği altındadır.

AKP’nin ileri demokrasi kurgusu millet aleyhine olacak her şeyi ihtiva etmektedir.

Başbakan Erdoğan demokrasi diyerek PKK’nın heybesini doldurmakta, bölücülerin gönlünü okşamakta, bölünmüş Türkiye’nin haritasını çizmektedir.

Yarın saat 11’de açıklayacağı sözde demokratikleşme paketinin PKK’ya verilen tavizlerde yeni bir eşik olacağı şimdiden bellidir.

Günlerdir demokrasi paketi hakkında spekülasyonlar yapılmakta, içinde nelerin olacağı tartışılmaktadır.

Başbakan Erdoğan pakette “sürprizlerin olduğunu, 76 milyona hitap edeceğini ve herkesi kapsayacağını” iddia etmiştir.

Yıkımdan sorumlu başbakan yardımcısı “ilk günkü gibi kararlıyız, ezberleri bozacağız, 11 yılda açıklamadığımız en kapsamlı paket, bütün kesimleri ilgilendiriyor, çok beğenilecek, her sorunu çözecek” mesajlarıyla oyalanmış, kendini kandırmıştır.

Diğer bir başbakan yardımcısı da paketin “tarihi” olduğunu belirtmiş, derin anlamlar yüklemiştir.

AKP’ye Kandil kontenjanından girdiğini söz ve eylemleriyle fazlasıyla ispatlayan, MHP düşmanlığından terfiler almış bir genel başkan yardımcısı da, “demokratikleşme paketi Türkiye’nin ihtiyacıdır, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ihtiyacıdır” beyanında bulunmuştur.

Artık zaman dolmuştur.

Yarın her şey netleşecek, tüm gerçekler Başbakan’ın ağzından kamuoyuna yansıyacaktır.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, PKK’nın aylardır sahnelediği tehditler, süreç ihanetini bitirme, saldırılara tekrar başlama gözdağları işe yaramış, Başbakan’ın gözünü korkutmuştur.

PKK’lı teröristler küstahça konuştukça Başbakan bunalmış ve köşeye sıkışmıştır.

Süreç ihanetinin sözüm ona ikinci aşamasına geçilmesi maksadıyla AKP’nin elini çabuk tutması, yoksa bedelinin vahim olacağı caniler tarafından hemen hemen her gün iddia edilmiştir.

PKK bastırdıkça, Başbakan erzak paketi gibi demokratikleşme paketi hazırlamaya can havliyle koyulmuştur.

Şimdi soruyorum sizlere, demokrasiyi pakete sığdırmak nasıl bir siyasi aklın harcıdır?

Kimseye sormadan, PKK ve İmralı canisi dışında hiç kimseyle tartışmadan, üstelik herhangi bir katılım sağlamadan demokratikleşme adımı atılmasından bahsetmek nasıl bir küflenmiş aklın ürünüdür?

Sayın Başbakan, demokrasiyi paketlemeyi makarna, nohut, bulgur, pirinç paketlemeye mi benzetiyorsun?

Bu demokratikleşme paketi madem 76 milyonu ilgilendiriyor, madem her sorunu çözüyor, madem her yaraya merhem oluyor da, neden ve hangi maksatla hazırlık aşaması sır gibi saklanmış, redaksiyon bu kadar uzun sürmüştür?

İmralı canisinin onayından, Kandil’in parafından geçtiği tartışmasız olan bu paketle ilgili acaba AKP’nin değerli milletvekillerinin kaçı bilgilendirilmiş, kaçı haberdar edilmiştir?

Bugüne kadar yaşananlardan çıkan sonuç şudur k, Başbakan’ın demokratikleşme paketi PKK’ya sunulmuş, üzeri şehit kanıyla ciro edilmiş bölünme çekidir.

Bu paket bir diyettir.

Bu paket PKK’nın tetiğe uzanan elini şimdilik de olsa inmesine yönelik tavizkar bir hamledir.

Bu paket İmralı canisi, Kandil Dağı ve Başbakan arasında kurulan masada muhteviyatı kaleme alınmış yeni bir ihanet reçetesidir.

Anlaşılmaktadır ki bu paket, 2009 tarihli demokratik açılım isimli yıkım projesinin, Oslo’da, İmralı’da ve Avrupa’nın farklı ülkelerinde yapılan pazarlıkların, bu yıl içinde başlatılan sözde çözüm ve barış sürecinin süzülmüş, damıtılmış ve rafine edilmiş hali olacaktır.

Her şey İmralı canisinin 15 Ağustos 2009 tarihindeki yol haritasına ve üç aşamalı eylem planına göre ilerlemektedir.

 Demokratikleşmeyi PKK’ya endeksleyenler, PKK’ya sus payı verenler bu vebalin altından kalkamayacaklardır.

Buradan soruyorum:

PKK anadilde eğitim istiyor, AKP bunu verecek midir?

PKK anadilde kamu hizmetini dayatıyor, AKP bunu sağlayacak mıdır?

PKK, bazı yerleşim yerleri isminin değişmesini, mesela Tunceli’nin Dersim olmasını talep ediyor, AKP buna çanak tutacak mıdır?

PKK, Alfabeye yeni harf ilaveleri olsun diye diretiyor, AKP buna tamam diyecek midir?

PKK, seçim barajının düşürülmesini bekliyor, AKP bunu hayata geçirecek midir?

PKK, Terörle Mücadele Kanunun kaldırılmasını veya budanmasını umuyor, AKP buna eyvallah diyecek midir?

PKK, andımızın kaldırılmasını, kolektif kültürel hakların verilmesini, özerkliğin önündeki engellerin teker teker bertaraf edilmesini gözlüyor, AKP buna da rıza gösterecek midir?

Sayın Başbakan soruyorum sana, İmralı canisinin serbest kalması için verilmiş bir sözün, PKK’yı siyasete taşımak için imzaladığın bir senedin var mıdır?

KCK ve PKK tutuklularının salıverilmesi konusunda teminat verdin mi?

Kürdistan diyerek bas bas bağıran müzakere ortaklarına, siyasi bölücülere; “merak etmeyin o da olacak, ustanıza güvenin” diyerek garanti verdin mi?

Yarın açıklanacak sözde demokratikleşme paketiyle ilgili ayrıntılı değerlendirmeyi şüphesiz yapacağız.

Ancak şu kadarını söylemeliyim ki, bu paket serisi ne ilk, ne de son olacaktır.

Eğer, yarınki açıklamada PKK’nın ve bölücü çevrelerin istekleri gözetilmezse diyeceğimiz bir şey yoktur.

Tersi olursa, ki olacak olan da budur, Sayın Arınç sorarım sana, asıl densizi, gerçek münasebetsizi itiraf edebilecek cesareti gösterecek misin?

Hatırlarsanız, PKK’yla müzakere ediliyor dediğimizde Başbakan sinir küpüne dönmüştü.

Ne var ki, zaman birçok konuda olduğu gibi, bunda da bizi haklı çıkarmıştı.

Başbakan Erdoğan bir kez daha namluyu ters tuttuğunu görememiş, ateşle oynarken kendini yakmaktan kaçamamıştı.

Ve şeref bahsinden, yüzünü kızartacak, başını öne eğecek bu polemikten sağ salim çıkamayarak, bizatihi kazdığı şerefsizlik kuyusuna çırpına çırpına düşmekten de kurtulamamıştı.

Şimdi de densizin kim olduğunu, densizlik rekabetinde kimin açık ara ipi göğüsleyeceğini söz konusu başbakan yardımcısı inşallah görecek, güçlü ihtimaldir ki, gizli gizli ben ne yaptım diye her zamanki gibi ağlayacaktır.

Meydanın boş olduğu yanlışına kapılan dağılmış vicdanlar, milli haysiyet ve şeref kaybıyla bölücülüğün yörüngesine tutunan şahsiyet fukaraları, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in infialiyle yollarını şaşıracaklardır.

Sayın Başbakan sana sesleniyorum, boşuna uğraşma, boş yere çırpınma, boş boş konuşma.

Başaramayacaksın, yapamayacaksın, asla yenemeyeceksin ve sonunda da millet vicdanında mahkûm olarak adaletten yakanı kurtaramayacaksın.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Türkiye zorlu bir coğrafyada bulunmaktadır.

Hakikaten etrafımız mayınlarla çevrilidir.

Komşu coğrafyalarda sorunlar had safhadadır.

Ortadoğu kan revan içindedir.

İslam alemi belirsizliğe, bunalıma ve iç kargaşaya savrulmuştur.

Bizi en çok üzen hususlardan birisi İslam adına işlendiği ileri sürülen cinayetlerdir.

Barış ve kardeşlik dinimizin terörizmle yan yana getirilmesi, Allah Allah sözleriyle vahşi katliamlar yapılması en başta büyük bir saygısızlık ve hakarettir.

İslam dini merhamettir, hoşgörüdür, şefkattir.

İslam’a sırtını yaslayarak insan öldürenler olsa olsa yabancıların piyonu, dinimizin gizli hasmı ve şeytanın hizmetkârıdır.

Hiçbir Müslüman bilerek, isteyerek ve kasten cana kıymayacaktır.

Irak’ta, Lübnan’da, Suriye’de, Mısır’da ve daha birçok ülkede insan kanı oluk oluk akmaktadır.

Müslüman alemi büyük bir buhran yaşamaktadır.

Halep’ten Aden’e, Tunus’tan İslamabad’a, Hicaz’dan Himalaya eteklerine kadar sorunlar çığ gibidir.

Türk milleti, eski hakimiyet havzalarından çıktı çıkalı, nifak bütün Akdeniz, Kızıldeniz ve çöller boyunca etkindir.

Kaynağı ne olursa olsun terörizm, sonuçta bir şiddet ideolojisidir ve hangi mazeretten ilham aldığı önemsizdir.

Bu itibarla insanlığın; elinde silah, vücudunda bomba, aklında kan olan terörist kişi ya da gruplara karşı müşterek bir refleks göstermesi ve cephe oluşturması gerekmektedir.

Bu titizlilik ve duyarlılık her ülkenin, her milletin ve hepimizin görevi olmalıdır.

Son günlerde değişik ülkelerde meydana gelen vahşet dolu manzaraları, saldırıları ve İslami terör isimlendirilmesini kınıyor ve lanetliyorum.

Kenya’da AVM baskını yapan, Pakistan’da bir Kilise’ye saldıran El Kaide ve Taliban unsularının İslam’ı kötülemek ve kötü göstermek adına görevlendirildikleri, el altından desteklendikleri ortadadır.

El Kaide uzantısı teröristlerin AKP’nin basiretsiz ve öngörüsüz yardımları sonucunda ülkemizin sınırlarında da iyice konuşlandıkları, mevzi kazandıkları bir gerçektir.

Bu Türkiye için çok ciddi bir güvenlik sorunudur.

Başbakan Erdoğan şımarıklığının, bir adım sonrasını göremeyen ufuksuzluğunun ve dışişleri bakanı da stratejik musibetin zehirli sonuçlarına katlanacaklardır.

Özellikle Kenya’da ölenler arasında Hollanda doğumlu bir Türk kadının da bulunması hepimizi derinden etkilemiştir.

Sekiz aylık hamileyken teröristlerin ateşiyle can veren Elif Yavuz isimli kardeşimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.

Herhalde merhume Elif, Başbakan’ın dikkatini Mısır’lı Esma kadar çekmemiştir.

Esma’ya haklı olarak ağlayan Başbakan, nedense Elif’i aklına bile getirmemiş, getirememiştir.

Bu çifte standart bile Başbakan’ın timsah gözyaşlarını ele vermiş, nerede durduğunu ve kimler için mücadele verdiğini ortaya koymuştur.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın faydasız ve sonuçsuzdur.

Bizim bu görkemli toplantımızı gölgelemeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Manşetlerinde bizi görmezden gelenlere inat işte biz buradayız.

Sayfalarında bize ambargo koyanlara, ekranlarında bize yer vermeyenlere inat meydanlardan taşıyoruz, salonlara sığmayan izdihamlarla iktidara yürüyoruz.

Yandaş basın doğruları çarpıtsın ne gam.

Kiralık kalemler çamur atsın ne keder.

Milliyetçi Hareket doğru bildiklerinden, doğru gördüklerinden, dosdoğru çizgisinden en ufak bir taviz iması dahi vermeden mücadelesini sürdürmektedir.

Biz himayeyi Cenab-ı Allah’tan dileriz.

Biz desteği aziz milletimizden isteriz.

Bunun dışında kimseyle göbek bağımız, alacak verecek ilişkimiz, gizleyip saklayacağımız bir şey yoktur, olmayacaktır.

44 yıllık şanlı mücadelemiz kim olduğumuzun açık seçik ispatıdır.

44 yıllık şerefli geçmişimiz hangi badirelerden geçtiğimizin, nelere katlandığımızın sayısız ve saygıdeğer misalleriyle doludur.

Ulvi davası için ölümü bile göze almışlar için mağlubiyet imkânsızdır.

Biz dünyevi zevkler uğruna, basit çıkarlar adına, günü birlik hevesler için ülkümüzden dönmedik, ülkemize sırt çevirmedik, milletimize vefasızlık yapmadık.

Her zaman taşıdığımız mesuliyetin bilincinde olduk.

İşimizin kolay olmadığını, hedeflerimize varmanın bir çırpıda gerçekleşmeyeceğini hiç hatırımızdan çıkarmadık.

Şu gerçeği de biliniz ki; tüm dikkatler bugün buraya kilitlenmiştir.

Tüm bakışlar bugün buraya çevrilmiştir.

Türk milletinin aklı buradadır.

Bir tas sıcak çorbaya, bir dilim ekmeğe, çalışacak bir işe muhtaç garibanların kulağı buradadır.

Amacı birlik, yemini dirlik, beklentisi refah ve istikrar olanların kalbi buradadır.

Ezilmiş, dışlanmış, itilmiş, incitilmiş, öğütülmüş ve horlanmış biçarelerin hakkını arayacak ve savunacak milliyetçi nefesler buradadır.

Devlete baş, millete aş, bozgunculuların başına taş isteyenlerin gözü buradadır.

Dosta güven vermek, zorbalara aman diletmek, hainleri mağlup etmek kararlılığında olan milyonların özlemi buradadır.

Gözyaşları sel olup akanların, sıladan, yardan ve anadan ayrı düşmüşlerin yeşermek için gün sayan umutları buradadır.

Türkçe konuşan, Türkçe bakan, Türkçe hisseden ve dünyayı Türkçe kavrayan milli vicdanlar her şeyiyle bugün buradadır.

Sorumluluğumuz çoktur.

Omuzlarımızdaki yük ağırdır.

Fakat seve seve talip olduğumuz, hiç şikâyet etmediğimiz, hiç yüksünmediğimiz ve hiç de sızlanmadığımız görevimiz bir o kadar büyük, bir o kadar kutludur.

Kerkük’ün acıları bizimle dinecektir.

Kaşgarda’ki gökbayrak bizimle canlanacaktır.

Filistin’deki zulüm bizimle bitecektir.

Kerbelada’ki mahzunlar bizimle doğrulacaktır.

Karabağ’daki hazan mevsimi bizimle sonlanacaktır.

Balkanlardan Kafkaslar’a kadar yanan umutsuzluk yangını bizimle sönecektir.

Başkent Ankara’nın itibarı, ay yıldızlı al bayrağımızın onuru, vatanın bağımsızlığı, milletin varlığı, devletin devamlılığı bizimle geleceğe uzanacaktır.

Yurdumun her insanı bizimle gülecek, analarımız, babalarımız, dedelerimiz, ninelerimiz, bacılarımız bizimle sorunlardan kurtulacaklardır.

Vatanın her köşesinde uzanacak el, tutacak dal bekleyenlere hızır gibi yetişeceğiz.

Hiç kimseyi ayırmadan, yabancı görmeden, en ufak bir gönül kırgınlığına, burukluğa ve kuşkuya müsaade etmeden herkesi sahipleneceğiz, herkesin temsilcisi ve sözcüsü olacağız.

Her zaman ifade ettiğimiz gibi, bizim için “Herkes eşittir Türkiye”dir.

Ortak paydamız; vatan, millet ve bayrak sevgisidir.

Ortak değerimiz; “Ne mutlu Türküm diyene”dir.

Ortak noktamız; çağın ruhuna, asırların vicdanına, geleceğin ufkuna Türkçe seslenebilmektir.

Soğuktan elleri çatlayan yavrularımızı bağrımıza basacağız.

Besmeleyle dükkânını açan esnafımızın dertlerine deva olacağız.

İşçimizin, memurumuzun, emeklimizin, çiftçimizin, sanayicimizin ve darda kalmış herkesin yardımına koşacağız.

Şehit evladının kabri başında gözyaşı dökerek Yasin okuyan anaların, kınalı elleriyle evladının sırtını sıvazlayan hanımefendilerin, sabahtan akşama nafakası için ter döken babaların feryatlarına çare olmak zorundayız.

Türk vatanı sevdalılarını bekliyor ve bu bayrak dalgalanmak için Milliyetçi-Ülkücü bir rüzgar istiyor.

Kardeşlikten ayrılmadan her bir vatan evladının elinden tutacağız.

30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri inanıyorum ki aziz milletimiz için yeni bir başlangıç olacaktır.

Bu nedenle hepinize çok iş düşmektedir.

Oturmayanız, beklemeyeniz, dinlenmeyeniz.

Hemşehrilerinize, komşunuza, arkadaşınıza, akrabanıza koşunuz, gönüllerini kazanınız, onları ikna ediniz, mesajlarımı ve selamlarımı iletiniz.

Herkesle kucaklaşınız, vatandaşlarımızla tanışınız ve mutlaka anlaşınız.

Değerli arkadaşlarım, şu sorularıma yüksek sesle cevap vermenizi, Arena’yı ve Ankara’yı titretmenizi istiyorum:

√     30 Mart 2014 günü tarih yazmaya var mısınız? (Evet)

     30 Mart 2014 günü zafere hazır mısınız? (Evet)

     30 Mart 2014 gününe kadar soluk almadan mücadeleye söz veriyor musunuz? (Evet)

     Belde, ilçe, il ve büyükşehir belediyelerinde Üç Hilal’i zirveye taşımaya yeminli misiniz? (Evet)

O halde aday olsun olmasın tüm dava arkadaşlarımdan, dargınlığa, küskünlüğe ve burukluğa müsaade etmeden tam bir işbirliği içinde çalışmalarını bekliyorum.

Ancak eski ülkücü sıfatıyla fitne ve fesat yayarak, Milliyetçi Hareket Partisi’nin kaybetmesi, başarısızlığa uğraması ve sandığa gömülmesi için el ovuşturan, internet köşelerinden zehir kusan kim olursa olsun, affetmeyeceğimizi, bunlara fırsat vermeyeceğimizi herkes iyi bilmelidir.

Hiçbir dava arkadaşım bu art niyetlilere aldanmayacak ve prim de vermeyecektir.

Aramıza sızmaya çalışanlar, görevli provokatörlük yapmaya kalkışanlar, akılları karıştırmak için mesai harcayanlar mahcup ve mağlup olmaya mahkûmdurlar.

Artık bundan sonra yöreleriniz sizleri bekliyor.

Şimdi Türkiye sizleri istiyor.

Şimdi Türk milleti sizlerle bütünleşmek için sabırsızlanıyor.

“Artık Yeter, Şimdi Söz Senin Türkiyem.”

Bugün açıklayacağımız 9 büyükşehir, 12 il, 187 ilçe ve 44 belde belediyesi başkan adayımıza şimdiden üstün başarılar diliyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alınız açık olsun.

Rabbim yar ve yardımcınız olsun.

Sağolun, var olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.


MHP GENEL BAŞKANI SAYIN DEVLET BAHÇELİ'NİN 29 EYLÜL 2013 - PAZAR GÜNÜ (BUGÜN) 2014 GENEL MAHALLİ İDARELER SEÇİMİ ADAY TAKDİM TOPLANTISINDA AÇIKLAMIŞ OLDUĞU BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARI LİSTESİ