Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı öncesinde yapmış oldukları basın toplantısı. 26 Aralık 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı öncesinde
yapmış oldukları basın toplantısı.
26 Aralık 2013

 

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Çok zor, çok çetin şartlarda geçen bir yılın bitimine sayılı günler kala sizlerle bir aradayız.

Sözlerimin başında hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Hem 2013 yılını genel olarak değerlendireceğim, hem de 17 Aralık’tan beri süregelen “Rüşvet ve Yolsuzluk” tufanındaki son gelişmeleri detaylı olarak yorumlayacağım bugünkü basın toplantımıza hepiniz hoş geldiniz.

Sayın Basın Mensupları,

Bugün ayrıca Merkez Yönetim Kurulumuzun yılın son toplantısını da gerçekleştirmiş olacağız.

Bu kapsamda gündemdeki siyasi hadiselere ilave olarak, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleriyle ilgili devam eden hazırlık çalışmalarını ayrıntısıyla ele alacağız.

Şimdiye kadar partimizin büyükşehir, il, ilçe ve belde belediye başkan adaylarının önemli bir bölümü değişik ortam ve platformlarda ilan edilmiştir.

Şu an itibariyle sayıları binin üstündeki adayımızı kamuoyuyla paylaşmış bulunuyoruz.

İlki 29 Eylül 2013 Ankara, ikincisi 2 Kasım 2013 Kayseri ve üçüncüsü de 8 Kasım 2013 İstanbul’da olmak üzere üç ayrı etap halinde değerli adaylarımızı milletimizin bilgisine sunduk.

Bizim için aday veya aday adayı olmuş her dava arkadaşımız eşit değerde ve saygın bir konumdadır.

Parti olarak adaylarımızı belirlerken kuyumcu titizliğiyle davrandık.

Amacımız elbette her seçim bölgesinde en iyi sonucu almak, siyasi rakiplerimizi geride bırakmak ve demokratik yarışta öne geçmektir.

Bu maksatla 24 Ocak 2013 tarihinde Söğüt’te düzenlediğimiz Aday Takdim Toplantımızla beraber attığımız her adıma, aldığımız her karara çok dikkat ettik.

İlkelerimizden hiç taviz vermeden, hedeflerimizden en ufak bir sapma göstermeden tutarlılık ve özgüven içinde siyasi çalışmalarımızı sürdürdük.

Hepsinden önemlisi başarıya inandık, ülkemizi karanlıktan, karmaşadan, kutuplaşmadan ve kâbustan çıkarmak için MHP’den başka alternatif olmadığını kararlı bir iradeyle açıkladık.

Temel desturumuz, değişmez prensibimiz hiç şüphesiz “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” şeklinde tezahür etmiş ve bundan sonra da böyle devam edecektir.

Biz bu anlayış, bu kabul, 45 yıllık köklü ve sağlam tecrübeyle 30 Mart 2014 seçimlerine hazırlanıyoruz.

Adaylarımızı buna uygun seçiyor, bu ilkesel bütünlüğe müzahir olacak şekilde belirliyoruz.

Kimseyi kırmadan, incitmeden, darıltmadan, gücendirmeden ve gönül koyulmasını aza indirerek en iyi neticeyi alacak arkadaşlarımızla yola çıktık, çıkıyoruz.

Mahalli özellikleri dikkate alarak, anket ve saha çalışmalarını hesaba katarak, beklentileri önemseyerek çok boyutlu bir aday tespit sürecini faal halde işleterek lazım gelen çalışmalarımızı yaptık.

Allah nasip ederse, geriye kalan büyükşehir, il, ilçe ve belde belediye başkan adaylarımızı da kısa süre içinde açıklayarak tümüyle 30 Mart 2014 tarihine odaklanacağız.

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Ülkemiz kurşun gibi ağır bir ortamdadır.

Siyasi atmosfer gergin, ekonomik tablo karamsar, sosyal barış problemli ve toplumsal denge bozuktur.

Türkiye bıçak sırtındadır.

AKP’nin bahaneler imal ettiği, istismar ürettiği, oluk oluk yalanlar çıkardığı istismar kaynağı sıfırı tüketmiş, sınıra dayanmıştır.

2013, skandal ve rezalet konusunda diğer yıllara fark atmıştır.

Akla ve hayale gelmeyecek tahribatlar, insaf ve vicdanla izah edilemeyecek çirkinlikler 2013 yılında rekor üstüne rekor kırmıştır.

Türklüğün küfre uğraması, milliyetçiliğin aşağılanması, bayrağın hakaret görmesi, vatan toprakları üzerinde spekülasyonlar yapılması 2013’de, önceki yıllara rahmet okutacak denli hız ve ivme kazanmıştır.

2013, PKK için yükselme ve kazancı bol bir sene olarak tarihe geçmiştir.

Bu yılda, bölücülük mevziisini genişletmiş, terör önemli bir üstünlük ve avantaj sağlamıştır.

Terörle mücadeleyi tamamıyla terk eden hükümet müzakereye sırtını dayayarak al-ver sürecine Türkiye’yi mahkûm etmiştir.

Terör örgütü Başbakan’dan aldığı adrese teslim pasları iyi kullanmış, pazarlık masasını iyi götürmüş, sözde çözüm ve barış sürecinden iyi istifade etmiştir.

Bir zamanlar hayal olarak görülen her kepazelik, Başbakan’ın sözde ustalık döneminde birer birer gerçekleşmeye başlamıştır.

Başbakan Erdoğan 2013 yılında kibrin tasallutu altına girmiş, öfkenin dümenine geçmiş, nefretin kabından yemiştir.

Önüne geleni haşlamış, kimi bulduysa azarlamış, kimi gördüyse küçümsemiştir.

Türkiye ilk defa gölgesiyle bile kavga eden çeyrek akıllı bir siyasetçiyle karşı karşıyadır.

Başbakan, herkese tepeden bakan, büyüklük taslayan, kimseyi beğenmeyen, dediğim dedik, çaldığım düdük bir ruh haline önceki yıllardan daha fazla sahip olmuştur.

Otoriter yanları, diktatörlük özlemleri, sert ve kaba üslubu iyice ayyuka çıkmıştır.

Bireysel hak talebinde bulunan, demokratik itirazlarını seslendiren kim ya da kimler varsa Başbakan tarafından düşman bellenmiştir.

Tencere tava çalanlar mimlenmiş, üniversite öğrencileri kimi zaman kızlı-erkekli evlerde kalıyor diye, kimi zaman da fazla ses çıkarıyorlar bahanesiyle fişlenmiş, hayatın her alanı, toplumun her kesimi bu zihniyet tarafından terörize edilmiştir.

Başbakan Erdoğan 2013 yılında;

√       PKK’yla süreç ihanetinin iki ucundan tutmuş, Türk milletine alenen saldırıya geçmiştir.

√       Milli ve manevi değerlerle zaten çok gevşek olan gönül köprüsünü PKK’nın yardım ve katkısıyla bütünüyle havaya uçurmuştur.

√       Andımızı kaldırmış, “Ne Mutlu Türküm Diyene” tabelalarını söktürmüş, TC ibaresini yönetmeliklerden sildirmiş, Türk milletini ve Türklüğü inkar etmiştir.

√       İmralı canisiyle ihanet pazarlıklarında tüm eşik ve sınırları aşmış, kendi düştüğü tuzakta çırpına çırpına şerefle bağını koparmıştır.

√       Diyarbakır’da İmralı canisinin mektubunu kalabalıklara okutmuş, bayrağın inmesine seyirci kalmış, Kürdistan’ı meşrulaştırmaya cüret etmiş ve genel affın müjdesini vermiştir.

√       Değişik meslek grubundan 63 sözde akili araya araya bulmuş, bunları Dolmabahçe’de dolmalarla doyurarak, milletimize karşı psikolojik hareket konusunda görevlendirmiştir.

Bu 63 zavallı Anadolu’da ne söyleyeceklerini bilemeden, ama devletin hazinesinden yeterince yararlanarak PKK’nın tez ve dayatmalarını yeni bir şeymiş gibi Başbakan’a yedirmişlerdir.

Bize göre 2013’ün ihanet koşusunda bu 63 sözde akil aynı anda ipi göğüslemiş, İmralı, Kandil ve Dolmabahçe jürisinden geçer not almış ve bölücülük referansında işi sağlama bağlamışlardır.

Yine bu yıl içinde Başbakan Erdoğan;

√       PKK’nın geri çekildik yutturmacasına hemen inanmış, “barış geldi, analar ağlamayacak, bahar havası oluştu, Cudi’den çiçek toplanacak, terör bitti” diyerek asılsız yorum ve değerlendirmelerle milletimizi aldatmıştır.

√       Terör örgütü rest çektikçe pısmış, terör elebaşları tehditlerini sıraladıkça kaçacak delik aramıştır.

√       PKK örgütü şantiye basıp yol keserken, asker kaçırıp şehirleri yaşanmaz hale getirirken, haraç toplayıp sözde asayiş birlikleri kurarken devamlı üç maymunu oynamıştır.

Maalesef ki, İmralı canisi 2013 yılında Başbakan ve hükümetini kıskıvrak yakalamış, kendisine mecbur bırakmış, ihanetine ortak yapmıştır.

Türkiye’nin toplumsal dokusu hükümet eliyle aşırı derecede zedelenmiş, milli varlık ve bekamız yıpranmış ve yaralanmıştır.

Öyle ki, 16 Kasım 2013 günü Diyarbakır’da sahnelenen rezil görüntüler, Erdoğan-Barzani arasındaki hıyanet düeti asla unutulmayacaktır.

PKK’lı yaşayan veya ölmüş sözde sanatçılara ağıtlar yakan devlet ve hükümet ricaliyle, duygulu eş, dost ve hanedan mensupları milletimizin aklından hiç çıkmayacaktır.

AKP hükümeti, Diyarbakır’da peşmergeye ipi vermiş, varil varil mazot karşılığında harıl harıl Türkiye’yi satmıştır.

Diğer taraftan PKK’lılara Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü vermek bir başka talihsizlik ve kabul edilemez tasarruf olarak hafızalarda kalmıştır.

Değerli Basın Mensupları,

2013 yılı yeni anayasa hazırlık süreci açısından da parlak geçmemiştir.

Başbakan Erdoğan’ın sinsi ve gizli gündemi anayasa hazırlığı konusundaki en ciddi engel olmuştur.

Başkanlık ısrarları, milli kimlikte oynamalar, anayasanın kırmızı çizgilerine şaşı bakış uzlaşma masasında sürekli olarak sorun çıkarmıştır.

AKP-CHP ve BDP yeni bir anayasa hususunda devamlı surette ipe un sermiş, zamana oynamış, işi ağırdan almışlardır.

Dün itibariyle, AKP’li üyelerin üç defa arka arkaya Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na katılmamasından dolayı söz konusu Komisyon feshedilmiştir.

Anayasa konusunda masadan kalkan tarafın AKP olduğunu cümle alem öğrenmiştir.

Türk milleti kimin samimi kimin kaypak, kimin yanardöner, kimin sözüne güvenilmez olduğunu açıkça görmüş ve şahit olmuştur.

Bundan sonra Başbakan’ın anayasa konusunda ileri sürebileceği hiçbir mazereti kalmamış, artık bu propaganda vasıtası da AKP’nin elinde infilak etmiştir.

2013 yılının bir diğer önemli hadisesi de Gezi Parkı eksenli oluşan ve gittikçe yayılarak ülke geneline sıçrayan toplumsal dalgadır.

Başbakan ve hükümetinin Taksim’e AVM yapma inadı, ağaca ve yeşile yönelik hazımsızlığı siyasal, sosyal ve ekonomik şikayetleri toplumsallaştırmıştır.

Başbakan Erdoğan Gezi sarmalından yara bere içinde güç bela kurtulabilmiş, fakat içten içe körüklenen demokratik itirazları hafife alarak yeniden yaş tahtaya basmıştır.

Başbakan Gezi Parkı’nda çevreci gençlere saldırmış, olayları dış güçlerle ilişkilendirmiş, faiz lobisi falı açmış, tepkilerin önüne geçmek amacıyla komşuyu komşuya kırdırmış, muhbirliği özendirmiştir.

Ayrıca dış politikada da söylenecek o kadar çok şey vardır ki, neresini tutsanız elinizde kalması içten bile değildir.

Suriye’den Irak’a kadar tüm komşu ülkeler sıra sıra düşman kamplarına alınmıştır.

Sınırlarımız kaçakçısından göçekçisine,  teröristinden yabancı istihbarat ajanlarına kadar vahşi niyetlerin, karanlık faaliyetlerin ve suça bulaşmış faillerin güdümüne bırakılmıştır.

Türkiye her alanda mağlup duruma düşürülmüş, saygınlığı ve prestiji hükümetin müdahale ve müsamahasıyla aşındırılmıştır.

2013 felaketlerle tarihe geçmiş, böylelikle AKP ömrümüzün bir yılından daha çalmıştır.

Bu haksızlığın, bu nimet bilmezliğin ve bu fahiş yanlışın telafisi inşallah çok yakındır.

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Ülkemiz gerçekten her sağduyulu vatandaşımızı, duyarlı her insanımızı kaygılandıran ve korkuya sevk eden buhranlı bir dönemden geçmektedir.

Tüyler ürperten yolsuzluk haberleri, kan donduran şaibeli ilişkiler, itibarsızlaşan siyaset ve yozlaşmanın dibine batan hükümet 2013 yılına damga vurmuştur.

2013’ün bitmesine yaklaşık iki haftalık bir süre kala, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” son yılların en büyük vurgununu deşifre etmiştir.

Türk milletinin tüm dikkati bu meseleye sabitlenmiş ve gözler bu soruşturmaya kilitlenmiştir.

Türkiye yolsuzluklarla hesaplaşmakta, yıllardır hasıraltı yapılan ve bir noktadan sonra kapatılma ihtimali kalmayan çapraşık ve çürük gayri meşru bağlantılar volkan gibi patlamaktadır.

Şu an ülkede tam bir belirsizlik ve hatta kaos hakimdir.

Hükümet tel tel dökülmektedir.

Haklarında yığınla iddia bulunan bakanlar görevlerini bırakmak mecburiyetinde kalmışlardır.

61’ncı Cumhuriyet Hükümeti ahlaken iflas etmiş, demokratik itibar açısından helak olmuş, yolsuzluğun kulvarında tüm güvenirliğini kaybetmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti içler acısı bir durumdadır.

Aziz milletimiz infial halinde gelişmeleri takip etmektedir.

AKP hükümeti sanki suçüstü basılmış gibi şaşkın, titrek ve çaresizdir.

Hükümetin siyasi meşruiyeti ağır bir darbe almıştır.

Görüldüğü kadarıyla, yolsuzluk ahtapot gibi ülkemizi sarmıştır.

Hırsızlık safrası, kanunsuzluk uru, usulsüzlük virüsü hükümetin tüm organlarına sirayet emiş ve yerleşmiştir.

AKP hükümeti Türkiye’yi öyle bir hale getirmiştir ki, ateş bacayı çoktan sarmış, yolsuzluk seli siyasetçisinden işadamına, bakan çocuklarından bürokratına kadar önüne kim geldiyse süpürmeye ve yutmaya başlamıştır.

En başta Başbakan ve hükümeti için geçerli olmak üzere, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Artık her şeyin tadı tuzu kaçmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak gündemdeki olumsuz gelişmeleri çok ciddiye alıyor, çok tehlikeli görüyor ve itinayla da takip ediyoruz.

Sayın Basın Mensupları,

Dalga dalga genişleyen ve hükümetin kanadını kolunu budayan ve son yılların en ağır iddialarını içeriğinde barındıran “Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması”yla ilgili düşünce ve kanaatlerimiz maddeler halinde şunlardan ibarettir:

1 -  Türkiye 17 Aralık 2013 günü erken saatlerde, üç koldan yürütülen, uzunca bir süredir teknik ve fiziki takiple temellendirilen “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu”yla sarsılmıştır.

Aralarında üç bakan çocuğunun bulunduğu, yandaş işadamları, Halk Bankası Genel Müdürü, AKP’li Fatih Belediye Başkanı, AKP’li danışman ve bürokratların da yer aldığı çok sayıda şüpheli gözaltına alınmıştır.

Bunlara isnat edilen suçlamalar yenilir yutulur cinsten olmamıştır.

Zanlılardan 24’ü; delil durumu, suçların vasıf ve mahiyeti, kanundaki cezaların alt ve üst sınırları, soruşturma dosyasındaki telefon dinlemeleri, iletişim bilgileri, teknik takipler ve diğer kanıtlar göz önüne alınarak kuvvetli suç şüphesi oluştuğundan tutuklanmışlar ve cezaevine gönderilmişlerdir.

Bu bağlamda içişleri eski bakanıyla ekonomi eski bakanının çocukları da tutuklular arasında yer almıştır.

Mahkeme bu kararını CMK’da ifade edilen katalog suçlar grubuna dahil ederek vermiştir.

Tutuklanmasına gerek görülmeyenlerin bir bölümü ise “Adli Kontrol Sistemi”yle serbest bırakılmışlardır.

Bizim açımızdan suçluluğu sabit görülesiye kadar herkes masumiyet karinesi gereğince suçsuzdur.

Peşinen hiç kimseye suçlu gözüyle bakmayacağımız hukuka saygımızın ve insan haklarına riayetimizin doğal ve doğrudan bir yansımasıdır.

Fakat ortadaki bu dehşet iddia ve suçlamaların sonuna kadar gidilmesi, soruşturma ve arkasından gelecek kovuşturma aşamalarının objektif ve yürürlükteki mevzuata uygun yapılması kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Güneşi balçıkla sıvamak mümkün değildir.

Hırsızlığı örtme girişimi, yolsuzluğu kapatma gayretleri faiziyle geri dönecek ve buna yeltenenleri vuracaktır.

Her şey milletimizin gözü önündedir.

Hukuk şeffaf, düzgün, sağlıklı ve adaletli olduğu müddetçe Türkiye kazanacak, kirinden pasından temizlenerek kurtulacaktır.

Hükümetin kaçacak, saklanacak ve gizlenecek hali kalmamıştır.

2-      Soruşturma sürecinden ve kamuoyuna yansıyan bilgi, belge, dinleme kayıtlarıyla birlikte sızdırılan fotoğraflardan anlaşıldığı kadarıyla karşımızda siyaseti ve iş alemini kuşatan çok katmanlı bir rüşvet ağı bulunmaktadır.

Bunun yanısıra;

√       Hayali ihracat teşebbüsleri,

√       Altın kaçakçılığı,

√       Kara para aklama,

√       Rüşvetle vatandaşlık dağıtımı,

√       İmar usulsüzlükleri,

√       Arazi vurgunculuğu

√       İhalelere fesat karıştırma,

√       Örgüt kurma gibi iddialar şüphelilere yöneltilen suçlamalar arasındadır.

Kamuoyuna intikal eden teknik ve fiziki takiplerden anlaşılan şudur:

AKP hükümeti rüşvet kirine tepeden tırnağa bulaşmıştır.

Kimin parası varsa, bu kişilerin sahip oldukları servetlerini nasıl ve nereden kazandıklarına, daha da önemlisi kim olduklarına ve kimlerle bağlantılı çalıştıklarına bakılmaksızın hükümetin malum bakanları rüşvet çarkına kapılmışlardır.

Şu anki bilgilerimizle görülen odur ki;

Parayı veren AKP’li bakanlar eliyle devletteki kirli ve karanlık işlerini halletmiştir.

Rüşveti basan AKP’li bakanları kuklaya çevirmiştir.

Bu gelişmelerden Başbakan Erdoğan’ın habersiz olması bizim aklımıza bir türlü yatmamaktadır.

Özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın istifa ederken “Soruşturma dosyasında var olan imar planlarının büyük bölümü Başbakan’ın talimatıyla yapıldı” demesi yolsuzluğun kime dayandığını, hukukun kimin peşine düştüğünü ifşa etmiştir.

Şayet bu doğruysa AKP hükümeti A’dan Z’ye, küçüğünden büyüğüne yolsuzdur, uğursuzdur, hırsızdır ve ancak bu pisliği Türk milletinin demokratik müdahalesi ve yargının tarafsızlığı çözebilecektir.

3-      Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetteki 11 yılını doldurmuştur.

Bu 11 yıllık süre zarfında yolsuzluk haberleri ülke gündeminden hiç düşmemiştir.

TBMM’nde bekletilen fezlekelerin çoğunlukla Başbakan, bakan ve bir kısım milletvekiline ait olduğu bilinen bir gerçektir.

Başbakan Erdoğan henüz Belediye Başkanı olduğu dönemdeki hukuksuz ve yasa dışı uygulamalarından dolayı aklanmış değildir.

Başbakan’ın Mecliste bekleyen fezlekelerinde; “görevi ihmal, kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” gibi üzerinde durulması gereken ağır suçlamalar bulunmaktadır.

Sorgulanması gereken, hakkında birçok şaibe ve iddia bulunan bir Başbakan’ın dürüstlüğü ağzına alırken çok acele etmemesi bizim samimi tavsiyemizdir.

Acaba siyasete girip de bu kadar zenginleşen, simit sata sata milli varlıkları satmaya kadar işi getiren, durduk yere, alın teri dökmeden köşeyi dönen kaç talihli Başbakan Türk siyasetine mal olmuştur?

11 yılda milyon dolarları yerli veya yabancı bankalara istifleyen, denizde filolar yüzdüren kaç Başbakan görülmüştür?

“Millete hizmeti cüzdana destek, Hakk’a hizmeti servete servet” olarak formüle eden kaç Başbakan gelmiş ve geçmiştir?

Türk milleti dünden bugüne, “babalar gibi satarım” diyenleri unutmamıştır.

Oferleri, Ogerleri, Arap şeyhleri namına kapatılan boğaz manzaralı arazileri, gemicikleri, mısırcıları, yumurtacıları, Galaport’u, limanlarla ilgili şayiaları, özelleştirmelerde dönen dolapları, enerji sektöründeki kuşkulu irtibatları, hısımlara peşkeş çekilen kamu bankalarını unutmamıştır.

AKP hükümetinin yolsuzluk konusundaki sicili çok kötü ve çok kabarıktır.

Şurası açıktır ki, haram lokma hükümet ve yandaş çevrelerin sofrasından hiç eksik olmamıştır.

Beytül Mal’a el uzatan, kul hakkına göz koyan, yükünü tutan, küpünü dolduran ne kadar fırsatçı, çıkarcı ve hortumcu varsa hükümet tarafından korunmuş ve Hazine’nin kapısına nöbetçi olarak dikilmiştir.

Başbakan Erdoğan ve hükümeti onlarca defa Kamu İhale Kanunda değişikliğe gitmiş, söz konusu Kanunu’nu kuşa çevirmiş, alanını daraltmıştır.

Teftiş kurulları hedef yapılmış, tetikçiler dışında, görevini layıkıyla yapan denetim elemanları kenara itilmiş, hak kayıplarına uğratılmıştır.

Bu açık seçik gerçekleri bilmeyen yoktur.

11 yıldır hakkında yolsuzluk çıkmayan çok az AKP’li bakan olmuştur.

Dürüst ve namuslu bu kişiler bir süre sonra ya kendi istekleriyle ya da zorlamalarla AKP’yle yollarını ayırmışlardır.

Ne var ki artık sona gelinmiştir.

Bugüne kadar her sahtekârlığın, her haksızlığın, her çalmanın üstünü örten Başbakan ve hükümeti, cebe indirdikleri yetim hakkının diyetini ödemeye başlamışlardır.

Bilinsin ki, başörtüsü talanı kapatamayacaktır.

Besmele çekip açılış yapmak, arsızlığı, kansızlığı ve hak gaspını mazur gösteremeyecektir.

İmam Hatip açıp vaaz vermek “yanıma kul hakkıyla gelmeyin” yüce buyruğunu örtemeyecektir.

4-      İstanbul’daki Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonundan sonra Başbakan ve bakanları bir süre sessiz kalmışlar, arkasından sansasyonel görüntü ve telefon konuşmalarına aldırmadan pişkince karşı taarruza geçmişlerdir.

Malumunuz, bir bakan çocuğunun evinden altı adet para kasası ve bir de para sayma makinesi çıkmıştır.

Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinde ise ayakkabı kutularına deste deste yerleştirilmiş milyon dolarlar bulunmuştur.

İnanınız dünyanın en değerli madeni bile bu kadar verimli değildir.

Başbakan Erdoğan, dün partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda “siz o paranın ne olduğunu nereden biliyorsunuz? Evinde para çıkan herkes suçlu mu?” diyerek haklı eleştirilere aklınca cevap yetiştirmeye çalışmıştır.

Sayın Başbakan, dünyanın neresinde olursa olsun, sabit maaşla çalışan bir kamu görevlisinin evinden beş milyon dolara yakın para çıkması büyük bir olaydır ve asla kapatılamayacaktır.

Senin için milyon dolarların adı olmayabilir, ama hatırlatırım ki, milyonlarca vatandaşımız bu ülkede ekmek parası dahi bulamamaktadır.

Merakımız, AKP’li bu zihniyet parayı ayakkabı kutusuna koyuyorsa, ayakkabıyı acaba nereye iliştirmektedir?

Başbakan Erdoğan Halk Bankası’na yönelik geçtiğimiz Nisan ayında ABD’de operasyon planları yapıldığını açık açık belirtmiştir.

Hatta bunun Kongre’ye kadar geldiğini bile ileri sürmüştür.

Şu işe bakınız ki, Nisan ayında Halk Bankası’na operasyon hazırlığı yapan ABD, Mayıs ayında Başbakan ve hanedanını bağrına basmış, bu ziyaret göklere çıkarılmıştır.

Başbakan Erdoğan’ın o günlerdeki yüz hatları, açıklamaları, Kırmızı Oda’daki derin anıları bugünkü sözlerini doğrulamamaktadır.

Halk Bankası’na ABD kaynaklı bir operasyon var idiyse, Başbakan bu ülkeye gidince ne yapmış, Obama’yı görünce neden susmuş, harcırah alarak etrafını gezdirmekten başka ne işe yaramıştır?

ABD Büyükelçisine çatan Başbakan, “ülkemizde tutmaya mecbur değiliz” diyerek kuru sıkı atmıştır.

Şu sıralar anamuhalefet partisinin ardından dolaştığı bu elçiden rahatsızlık varsa, iç siyasete yönelik yönlendirmesi belirlenmişse Başbakan’ın elini tutan yoktur.

Başbakan düne kadar emel ve hedef birliği yaptığı ABD’yle ilgili boş ve temelsiz konuştukça mahcup olmakta, açıklarını kapatamamaktadır.

5-      Yatak odalarına monte edilen para sayma makineleri ve adım başı bırakılan para kasaları nakit saya saya eli nasır tutmuş bakan mahdumlarının hazıra konma alışkanlığının, büyüklerini örnek almasının acı bir sonucu olsa gerektir.

Türkiye’de böyle şeyler ne duyulmuş, ne de bu kadar pervasızlık ve yüzsüzlük görülmüştür.

Başbakan Erdoğan ve kendisinden o tarihlerde icazet alan bakanlar arka arkaya açıklamalar yaparak yürüyen operasyonu sulandırmaya çalışmışlardır.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nde yaşanan görevden alma furyası neredeyse depreme dönmüştür.

Başbakan yeni İstanbul Emniyet Müdürü’nü bizzat kendi uçağıyla taşımış, eliyle görev mahalline sanki evladını bir eğitim kurumuna teslim eden veli gibi getirip bırakmıştır.

Türk polisi 17 Aralık’tan beri hükümetin tacizi altındadır.

Ülke genelinde dokuz gün içinde 150’ye yakın polis görevden alınmış, 500’e yakın polisin de görev yeri değiştirilmiştir.

Başbakan Erdoğan görevden aldığı polisleri nereden tanımaktadır?

 Daha önceden elinde bu polislerle ilgili bilgi ve belge mi vardır?

Başbakan ve hükümeti bu kadar polisimizi görevden alırken neye dayanmış, hangi kıstasa göre hareket etmiştir?

Başbakan Erdoğan, polisleri, işine geldiği zaman “destan yazdınız” diyerek pışpışlamakta, işine gelmediği zaman da kabadayı mısınız, kimsiniz? diyerek azarlamaktadır.

Yürüyen “Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması”nın ucu kendisine dokununca kıymeti kopartan Başbakan Erdoğan polis müdürlerini arka arkaya görevden alarak emniyeti küçük düşürmüş, pis tezgahlarının kurbanı yapmıştır.

Polisin şüpheliyi yakalayıp, şüphelinin ise siyasi yetkisinden polise görevinden el çektirmesi ancak AKP hükümetinin bir ayıbı olarak anılacaktır.

Ne zamandan beridir hırsızlıkla suçlananlara, yolsuzluklarla itham edilenlere bilgi ve haber verilmesi şart koşulmuştur?

Türk polisi görevini yapmış, savcıların talimatıyla aldığı emri yerine getirmiştir.

Adli Kolluk Yönetmeliği’ndeki değişiklik ise AKP’nin korktuğu, soruşturma sürecinden gocunduğu bir şeylerin varlığına adeta kanıt olmuştur.

Bu Yönetmelikteki ani düzenleme sayesinde, yargı fiilen yürütmeye bağlı hale getirilmiştir.

Bu hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı prensibiyle taban taban zıttır.

Başbakan Erdoğan neyden çekinmektedir?

Soruşturmanın kendisine temas edeceğiyle ilgili bir bilgisi mi vardır?

Yoksa bir sürü iddialara konu olan çocuklarıyla ilgili sürecin başlayacağıyla ilgili ajanlarından ön bilgi mi almıştır?

“Babamın oğlu olsa üstüne gideriz” diyen birisinin özgüven kaybı yaşaması son derece manidardır.

Sayın Başbakan, bırak bakalım yargı nereye kadar uzanacaksa uzansın.

Kimin hakkında ne varsa soruşturulsun, temiz olanlar aklansın, ama yolsuzluğa karışanlar da sıfatı ve babasının ismi ne olursa olsun cezalandırılsın.

Yıllardır hukuk herkes lazım olacak derken kast ettiğimiz buydu.

Ve bugün hukuk Başbakan’a da yandaşlarına da haddinden fazla lazımdır.

6-      Bu soruşturma süreci İran asıllı bir işadamını da gündeme taşımıştır.

Bu zat, bakanlarla dostluk kurmuş, bazılarını da rüşvete bağlamıştır.

29 yaşındaki birisinin Türkiye Cumhuriyeti bakanlarını elinde oynatması, parayla gözlerini boyaması, ahlaka, edebe ve hukuka aykırı iş ve işlemleri yaptırtması tek kelimeyle utanç vericidir.

Yine anlaşılan bu kişi üzerinden kara para aklama mekanizması kurulmuştur.

Kurulan paravan şirketler adına banka hesapları açtırılmış, hayali ihracatlarla sahte evrak düzenlenip yurt dışına yüklü miktarlarda döviz havalesi yapılmıştır.

İran’dan alınan petrol ve doğal gazın, bu ülkeye uygulanan siyasi ve ekonomik ambargodan dolayı dövizle ödenmesi son yıllarda mümkün olmamıştır.

Enerji faturasının bedeli Halk Bankası üzerinden açılan bir hesap üzerinden ödenmektedir.

Ancak İran aldığı nakit parayı altına çevirerek ülkesine götürebilmektedir.

İran’a göndermek üzere altına dönüştürülen paralarla ilgili gerçek firmaların Halk Bankası’ndaki hesapları kullanılmıştır.

Külçe altın ve nakit paralar kuryelerle İran’a veya bu ülke üzerinden Duabi’ye gönderilmiştir.

İran-Türkiye ve Dubai zinciri arasında tam bir kayıt dışı para akışı sağlanmış, ülkemiz ahlaksızların kazanç kapısı haline getirilmiştir.

Hükümet nereye çalıştığı belli olmayan, ülkesinde kimlere hizmet ettiği tartışmalı bulunan, İran’ın bir önceki yönetimine yakın durduğu bilgisi sızdırılan birisi tarafından rüşvet kuşatmasına alınmıştır.

Dikkatlerinizi çekmek isterim ki, rüşvet iddialarına adı karışan bakanların İran ve Türkiye arasındaki tezgah altı ticaretin, kara para sisteminin sağlıklı yürümesi için epey çaba sarfettikleri anlaşılmaktadır.

Bizim açımızdan yolsuzluk iddialarına ilave olarak Türkiye’nin milli güvenliği de riske sokulmuştur.

Kara para aklayıcıları emniyete kavuşmuş, kayıt dışı altın giriş-çıkışı güvenceye alınmış ve ülkemizin milli menfaati üç kuruşa peşkeş çekilmiştir.

Ve bu durum en az gayri meşru para döngüsü kadar kritiktir, ciddiyetle de üzerine gidilmelidir.

Yolsuzlukla anılan bakanların koltuklarını kaybetmesi ufak bir gelişme olsa da yeterli değildir.

Hükümetin içişleri bakanlığı koltuğuna Meclis grubundan değil de, bürokrasiden takviye yapan Başbakan durumu kurtaramayacaktır.

Biz büyük resimdeki yüzü görmek istiyoruz ve kuşkularımız da her nedense hep Recep Tayyip Erdoğan’a yönelmektedir.

7-      Başbakan Erdoğan günlerdir Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu’na ateş püskürmektedir.

Bu kapsamda şu ifadeler Başbakan’ın ağzından duyulmuştur:

“Hiçbir tehdide boyun eğmeyeceğiz.”

“Geri adım atmayacağız.”

“Çirkin yollara tevessül etsinler.”

“Kirli ittifakların içine girsinler.”         “.

“Kirli tezgâhı bozacağız.”

“Türkiye'yi vesayetten kurtaracağız, karanlık örgütlerden temizleyeceğiz.”

“Darbe dönemlerinde kurulan ittifak bir kez daha kuruldu.”

“İninize gireceğiz ininize, didik didik edeceğiz ve devletin içindeki bu örgütleri teşhir edeceğiz.”

“Bu kampanyanın içinde kendi ikballeri için ülkeye ihanet edebilecek kadar bilincini kaybetmiş bir örgüt var.”

“Bu ülkeyi tefecilere, çetelere, mafyaya, kirli örgütlenmelere kurban etmeyeceğiz.

“Halk Bankamızı yedirmeyeceğiz, kusura bakmasınlar.”

“Paralel devlete izin vermeyeceğiz.”

“Komplo kurdular,”

“Ajanlar, hainler, alçaklar, şerefsizler,”

“Ellerini kırarız,”

“Sıkıysa isim versin,”

“Dindar kisvesi altında bazı zavallı örgütleri taşeron olarak kullanıp, maşa olarak kullanıp, benim bu güzel ülkemde kaos oluşturmak istiyorlar.”

Ve Başbakan’ın daha birçok ifadesi uzayıp gitmektedir.

Başbakan Erdoğan yolsuzluk operasyonunu  komplo, tuzak, kirli bir ittifakın parçası olarak görmekte, devlet  içinde devletten veya paralel devlet yapılanmasından  bahsetmektedir.

Başbakan Erdoğan yolsuzlukları gizleyebilmek için gündem saptırmakta, kendisinin ve hükümetinin hedef alındığını söylemektedir.

AKP’ye oy vermiş kardeşlerimizi de yeni bir yalan ve istismar kampanyasının içine almaya gayret etmektedir.

Bugünkü mesele öncelikle yolsuzluktur.

Başbakan’ın yolsuzluğu reddederek milli iradeye kan ve faiz lobisinin saldırıya geçtiğini ifade etmesi yüzsüzlüğün korkutucu bir boyuta geldiğini göstermektedir.

Başbakan ve hükümeti ortada duran, kokusu gittikçe yayılan yolsuzluk pisliğini temizlemeli ve siyasi telkinlerle hukuku lekelemekten kaçınmalıdır.

Bu Türk milletinin beklentisidir.

Ve Başbakan ısrarla ismi belli olmayan bir örgüte atıf yapmaktadır.

Sayın Erdoğan bu örgüt yeni mi türemiştir?

Başı kimdir, kadrosu nerelere kadar sızmış, devletin hangi birimlerini ele geçirmiştir?

Madem bir örgüt vardır ve adeta paralel bir devlete dönüşmüştür, o zaman Başbakan Erdoğan  bunca yıl uyumuş mudur, uyuşmuş mudur, yoksa tehditlerle rehin mi alınmıştır?

Sayın Erdoğan tekrar soruyorum sana, bu örgüt devleti ele geçirmiş midir?

Bu örgütle ilgili gerekli girişimi ne zaman yapacaksın?

11 yıldır ittifak yaptıklarınla şimdilerde ters düşmen, karşılıklı lanet ve beddua okuman neye yorumlanmalıdır?

Türk ordusuna kumpas kurmakla suçladığınız kimlerdir?

O zaman bugüne kadar ki sözde darbe davaları kasıtlı ve maksatlı mı dizayn edilmiş, asılsız suç mu imal edilmiştir?

“Ergenekon, Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Ayışığı, Kafes, Balyoz, İrtica İle Mücadele” isimli darbe davaları Türk askerini sindirmek, tasfiye etmek ve Türkiye’yi zayıflatmak için mi planlanmıştır?

Eğer bahsettiğiniz örgüt bunları yaptıysa ve siz de buna ortak olmuşsanız, biliniz ki sizi kurtarmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Asıl o zaman bedduanın ne demek olduğunu göreceksiniz.

Asıl o zaman dünyanın kaç bucak olduğunu anlayacaksınız.

Başbakan Erdoğan ve hükümeti, Türk askerini terörist, Türk polisini de çete yapmış, tüm güvenlik duvarlarımızı yıkmıştır.

Bu mesele yolsuzluktan daha beterdir.

Ve iddialar doğru çıkarsa, işlenen fiil devletin varlığına, milletin bölünmez bütünlüğüne açıkça düşmanlık olacaktır.

Başbakan kendi partisini de saran kaset dedikodusuna değinerek, bu konu üzerine yetişenlerden, yani kaset üzerinde uzmanlaşanlardan bahsetmektedir.

Sayın Başbakan MHP’ye kasetlerle savaş açanlar zehir saçarken, bu özel yetiştirilenleri o zaman da biliyor ve yanında gezdiriyor muydun?

Bunlara yol verdin mi, istikamet gösterdin mi?

Şunu unutmayınız ki, yolsuzluğa bulaşan bakanlarını istifa ettirerek “kötüleri aramızdan temizledik” diyen Başbakan’ı altından kalkamayacağı günler beklemektedir.

Bugünkü ortamı cemaatle savaşa çevirip pisliklerin üstünü örtmeye bu fitne fesat yuvasının gücü yetmeyecektir.

Türkiye’yi muz cumhuriyetine, kabile devletine, çadır ülkesine çeviren, babasının çiftliği gibi gören Başbakan Erdoğan’a izin vermeyeceğiz.

Bu duygularla basın toplantımıza katılan siz değerli basın mensuplarının, muhterem dava arkadaşlarımın ve aziz milletimin yeni yılını şimdiden tebrik ediyorum.

Katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.