Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, Aziz Milletim, Değerli Dava Arkadaşlarım, Ekranları Başında Bizleri İzleyen Muhterem Vatandaşlarım, Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler, Sizlere en güzel, en dualı, en temiz, en içten, ne derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Her birinizi muhabbetle selamlıyor, samimiyetle kucaklıyorum. Cenab-ı Allah’tan hepinize sağlık, afiyet ve esenlikler diliyorum. Burada, bu çatı altında bizleri buluşturan Rabbime hamd ediyorum. 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri’ne 52 günlük bir süre kalmıştır. Tarihi bir hesaplaşma günü olarak değerlendirdiğimiz bu seçimler ülkemiz ve milletimiz için kilit önemdedir. Bugün sizlerle hem seçim kampanyamızı, hem partimizin 45.yıldönümünü, hem de ağırlaşan meselelerle ilgili görüşlerimizi etraflıca paylaşacağız. Hep birlikte tarihe not düşeceğiz. Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in karar ve duruşunu birlikte haykıracağız. Zulme hep beraber direneceğiz. Zalimlere karşı milletimizin tercümanı olacağız. Kuşatmayı birlikte yaracak, tehditlere birlikte göğüs gereceğiz. Türk-İslam ülküsünün saygın ve bereketli neferleri bugünkü toplantımıza hoş geldiniz. Türkiye’nin umudu, Türk yurtlarının göz nuru, kardeşliğin kılavuzu değerli ülküdaşlarım hoş geldiniz, güzellikler getirdiniz. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi 45 yaşına basmıştır. Dile kolay, millet hizmetinde 45 uzun yıl geçmiştir. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin 8-9 Şubat 1969 tarihinde Adana’da toplanan Genel Kurulu kutlu bir doğumun, muazzam bir doğruluşun müjdesi olmuştur. Üç Hilal Türk siyasetinin itibar ve görkem köşküne böylece yerleşmiştir. Türk milliyetçiliğinin siyaset sahnesine taşınması, tarihi ve kültürel değerlerin siyasi bir program dahilinde sistemleşmesi MHP’nin eseridir. Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp Bey’in “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak” fikri Dokuz Işık felsefesiyle kaynaşmış ve ortaya muhteşem bir netice çıkmıştır. Milliyetçiliğin teorik plandan eylem sahasına inmesi, siyasi, sosyal ve ekonomik problemlere milli, ahlaki, manevi, akli ve kat’i çözümler üretmesi 1969 ruhunun sonucudur. Bu ruhun dayanağı merkezi Ötüken olan, kanatları kıtalara, asırlara ulaşan, başı ve gövdesi çağları aşan, sözü ve dileği tarihe mühür vuran Türk ve İslam vicdanıdır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyasi ömrü 45 yıl olsa da, fikri mazisi, ideolojik hafızası, kültür havuzu yüzlerce, binlerce yıl geriye gitmektedir. Tecrübemiz 45 yılla sınırlı olmayıp, yaşanmış ve hepimize miras kalmış Türk ve İslam asırlarıyla anlamlı ve zenginleştirilmiştir. Türk tarihinin her vetiresi, şanlı geçmişimizin her veçhesi bizim için nimet, geleceğimiz ve bu çerçevedeki hedeflerimiz için ilham kaynağıdır. “Ey Türk, titre ve kendine dön” nasihatini irfanımızın ve iddialarımızın ana fikri yaptık. Dünümüzle çelişmedik, dilimizle ters düşmedik, kültürümüzle zıtlaşmadık, ecdadımızın yüzünü kara çıkarmadık. Türk milletine inandık, Türkiye’ye güvendik. Kökü olmayan, kimliği erimiş, kişiliği kalmamış toplum ya da milletlerin tarihi maceraları kısa, bıraktıkları eserler bulanık, bünyeleri ise gelip geçidir. Bu tarihin olduğu kadar ilahi nizamın da apaçık kuralıdır. Bu dünyadaki var oluşlarını tanımlayamamış, hadiselerin sırrına erememiş, tehlikeleri anlayamamış, fırsatları yakalayamamış millet ve devletler için gelecek her zaman karanlıktır. Tarihin akışına kendini bırakmış veya yaşamak için gerekli fedakârlıktan mahrum kalmış toplumların sürekliliğinden de söz edilemeyecektir. Ancak ve ancak iddiası olan, ülküleri bulunan, birlik ve beraberliğini sağlamış, iç ve dış dengesini sağlama almış, kim olduğunu bilen, nereye varmak istediğinin şuuruna ermiş milletler tarihe damga vurmuştur. Bunun dışındakiler ise silinip gitmiştir. Ne mutlu ki, birçok medeniyet ve milletler tarihin çarkında öğütülürken, Türk milleti varlığını korumuş, tutunduğu coğrafyaları ayağa kaldırmıştır. Allah’a şükürler olsun ki, Türk milleti insanlık tarihinin öznesi olmaya bileğiyle, yüreğiyle, adaletiyle, zaferleriyle, kültür cevheriyle hak kazanmıştır. Biz bu gerçeği, dünden yarına uzanan tarihi kudreti varlığımızın nişanesi gördük, bu şekilde benimsedik. Türk kültürünü bayrak gibi taşıdık, tertemiz hava gibi içimize çektik. Türkçe’yle dünyaya seslendik, Türk-İslam ülküsüyle çağın karmaşasına, insanlığın bitmeyen krizine siper aldık, cevap ürettik. Türk milletinin bekasını, bağımsızlığını, birliğini, milli ve manevi değerlerini omuzlayan ülkücü ömürler 45 yıllık tutarlılığıyla bugünlere gelmiştir. Elbette tarih feyizlendiğimiz, cesaret aldığımız yaşanmışlıkların özü ve özetidir. Fakat bizim için Türk tarihi yalnızca zaferlerin yazıldığı, başarıların anlatıldığı yalıtılmış, üzerinde oynamaların yapıldığı dar bir alan da değildir. Yenilgiler, kayıplar, bozgunlar, göçler, çöküşler, ihanetler; tarihi hakikat olarak geçmişimizin sayfalarında yazılıdır. Çok şükür Türk milleti hiçbir mağlubiyete, hiçbir hainliğe teslim olmamıştır. Mensubu olmaktan iftihar ettiğimiz büyük milletimiz; sinesinden, bizatihi kaynağından aziz varlığını korumak uğruna ölümü göze almış kahraman evlatlarını her devirde çıkarmayı başarmıştır. Bunlar kimi zaman serhat boylarında akıncı, kimi zaman meydanlarda ölüme rest çeken, kanıyla vatan topraklarına zırh olan cengâverlerdir. Bunlar kimi zaman Haçlı saldırılarını karşılayan iman kaleleri, kimi zaman milli mücadele yıllarında son çekilme hattı olan Sakarya’dan itibaren destan yazan milliyetçi iradedir. Ve bunlar kimi zaman tabutlukları parçalayan, sürgünlere katlanan, eziyetlere dayanan sabrın ve cesaretin burçlarıdır. Kimi zaman da vatan, bayrak, milli namus ve şeref için kara toprağa girmeye gönüllü soylu Bozkurtlardır. İşte Milliyetçi-Ülkücü Hareket budur.
Muhterem Dava Arkadaşlarım, 45 yılımız Türk milletine adanmış, 45 yılımız Türk ve İslam değerlerinin sahiplenilmesiyle geçmiştir. Milletimizi sevmek, iyiliğini istemek, yücelmesi ve yükselmesi için çalışmak bizim gayemiz olmuştur. Şurasını kararlıkla ifade edebilirim ki; 45 uzun yılda işkencelerden yılmadık, ölümlerden korkmadık. Zindanlardan ürkmedik, yağlı urganlardan çekinmedik. Hak yolundan çıkmadık, doğru olmaktan, dosdoğru yürümekten ayrılmadık. Candan geçtik, vatandan geçmedik. Pusuya düştük, ayağa düşmedik. İdam sehpasına çıktık, adamlıktan çıkmadık. Kalbimizi imanla doldurduk, ama cebimizi parayla doldurmadık. Kurşunlar üzerimize yağdı, bombalar can evimize atıldı, ama durmadık. Bizler için; Başaramaz dediler. Hayalci dediler. Yapamaz dediler. Boşa uğraşıyor dediler. Faşist dediler. Kandan besleniyor dediler. Fatiha bilmiyor dediler. Morg bekçisi dediler. Şehit istismarcısı dediler. Kavgacı, hayvan, satır bıçakçı, ırkçı, kafatasçı dediler. Bu sözler yılardır, mal-mülk, para pul, şan şöhret, koltuk statü peşinde koşan İdris suretindeki İblislerin ağzından duyulmuştur. Bunlar ki, Camiye gidince el açan, Kilise’ye gidince mum yakan riyakar ve iki yüzlü bedbahtlardır. Bunlar ki, mürşit görünümlü müşriklerdir. Hoşgörüye düşmanlık bunlardadır. Kardeşliğe tahammülsüzlük bunlardadır. Yalancılık, yolsuzluk, yüzsüzlük bunların sıfatıdır. Birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışan fitne-fücur ehli bunların ortak tanımıdır. Lafta ileri demokrat, gerçekte ileri otokrat, yüzeyde özgürlükçü, altta baskıcı; dün milli görüşçü, bugün AB’ci, ABD’ci, peşmergeci, terörist bakıcısı olan da bunlardır. Ülkeyi kamplara, milleti 36 etnik bölmeye ayırmaya kalkışan sicili kadar kalbi de bozuk olanlar bizimle ilgili ne yorum yaparsa yapsın herhangi bir kıymeti olmayacaktır. Bize her türlü iftira ve kötü yakıştırmayı reva gören Başbakan ve ihanet lobisi bugüne değin, Tarihin bizi haklı çıkardığından bahsedemediler. 45 yıllık çizgimizden en ufak sapma göstermediğimizi itiraf edemediler. Çıkar uğruna ilkelerimizden taviz vermeyeceğimizi kabullenemediler. Ülkülerimizin zekatına bile layık olmadıklarını anlayamadılar. Vatan sevdamızı idrak edemediler. Türkiye’yi büyütme ve lider ülkü yapma gayemizi göremediler, görmek istemediler. Ve bizim Türk milletine duyduğumuz sonsuz aşkı çekemediler, daha da önemlisi bunu hain emelleri için tehdit kabul ettiler. Ahlaksızların herkesi kendileri gibi yorumlaması, suizan da sınır tanımaması normaldir. Normal olmayan bunu yaparken dini değerlerimizi istismar ederek yapmaları ve putperest mantığıyla devamlı yalan söylemeleridir. Biz 45 yılda nice zorluk gördük, bugünküler bize vız gelecektir. Biz 45 yılda nice Nemrut, nice Yezid, nice gölgesi boyundan büyük talihsiz simalar tanıdık, bugünküler bize ufak gelecektir. Malumunuz, 45 yıl fani hayatta büyük bir süredir. 1969’da dünyaya gözlerini açan bir vatan evladı bugün 45 yaşını doldurmuştur. Türk siyasetinden kimler gelmiş, kimler geçmiş, fakat Milliyetçi Hareket Partisi’nin büyüme grafiği benzerlerine kıyasla hiç tersine dönmemiştir. 45 yıl önceki siyasi hayatın ana aktörleriyle, şimdikiler arasındaki derin uçurum, kapatılamayacak farklılık çok fazladır. O günlerde gündemde olan siyasi partilerin çoğu silinmiş gitmiştir. Halen varlığını koruyanlar ise bambaşka mecralara savrulmuş, adeta kökenini ve temellerini inkar eden bir noktaya sürüklenmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin yönü hakka çevrili, sözü millete bağlı olduğu için sürekli büyümüştür. Güç bela da olsa 45 yılın tozlu, güçlüklerle dolu yollarını geride bıraktık. 45 yıl; gayretin, mücadelenin, Allah rızası için çalışmanın ve çırpınmanın adıdır. 45 yıl; acıyı, hüznü, kederi, belayı yenmenin anısıdır. 45 yıl; helalin, faziletin, ahlakın, alın terinin, göz nurunun beyanıdır. 45 yıl duadır, vicdanımızın sesidir, şehidimizin son nefesidir. Bizim milletimiz dışında hiç kimseden fayda ummamız, icazet almamız, onay ve izin beklememiz mümkün değildir. Bizim siyasetimiz hacizli değildir. Amacımız Türk milletini bir ve kardeşçe mutlu ve müreffeh günlere ulaştırmaktır. Heyecanımız aziz ecdadımızın hatıra ve emanetleridir. Kaynağımız Türk ve İslam değerleridir. Kızıl Elmamız Turan’a varmaktır. Yükümüz ağır, ancak bir o kadar da mübarektir. Sorumluluğumuz büyük, ancak bir o kadar da ulvidir. Eğer bugün varsak dünün muhterem mücadeleleri, şehitlerimizin feragatleri ve fedakâr tutumları sayesindedir. Cenab-ı Allah onlardan razı olsun. Yunus gönüllü, Yusuf yüzlü, yumuşak başlı, bıçkın mizaçlı, kurt bakışlı, hilal kaşlı tüm dava şehitlerimizi minnet ve saygıyla yad ediyorum. Bununla birlikte partimizin kurucusu merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e ve ebediyete vasıl olmuş tüm ülküdaşlarıma Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Halen hayatta olan gazilerimize, davamızın çilesini çekmiş, bayrağını sallamış, demir dağlardan aşar gibi, geceleyin gök kubbeyi aydınlatan kutup yıldızı gibi cezaevlerine sığmayıp taşmış arkadaşlarıma da huzurlarınızda takdir ve şükranlarımı sunuyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım, Kıymetli Hanımefendiler, Beyefendiler, Önümüzde Türk milleti ve tabiidir ki Milliyetçi Hareket Partisi adına zorluklarla dolu bir dönem vardır. Karanlıktan taş atanlar sıklaşmıştır. Suyu yokuşa akıtma merakında olanlar kalabalıklaşmıştır. Türkiye’nin siyasi atmosferi pamuk ipliğine bağlıdır. 30 Mart’a yaklaştıkça provokasyonların, tahminleri dahi alt üst edecek vahim olayların yoğunlaşacağı anlaşılmaktadır. Bir ayağı kıyıda, diğer ayağı çukurda olan Başbakan Erdoğan Türkiye’yi korku tüneline sokmuş, korkunç şüphelerin yörüngesine çekmiştir. Önümüzdeki 52 günlük süre her türlü tehlikeye açıktır. Ülke olarak böylesi dönemleri aynısıyla darbe dönemlerinin öncesi ve sonrasında yaşadık. Fark ediyoruz ki, 30 Mart’ı kana, kavgaya ve krize tahvil etmeye çalışan çevreler iktidarın kolaylaştırıcı ve teşvik edici tutumundan cesaret almaktadır. Türkiye cadı kazanına dönmüştür. Devletin onuru çiğnenmiştir. Milletin saygınlığı ayağa düşürülmüştür. İçerideki sorunlara ilave olarak dış politika da çatır çatır göçmüştür. Artık ne bir komşumuzdan, ne de bölgede yan yana duracağımız bir ülkeden bahsetmek imkansızdır. Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız hasım ülkelerle çevrelenmiştir. Küresel mihrakların yarattığı AKP canavarı ne var ne yok kırmakta, bölmekte, çalmakta, dağıtmakta ve yutmaktadır. Ne yazık ki aziz vatanımızın bağrına zilletin pençesi geçmiştir. Ülkemiz kendine has cahiliye devrine kıvrılmıştır. İşbirliği ve diyalog rafa kaldırılmıştır. Demokrasi makaslanmış, özgürlük kalbinden vurulmuştur. Milli irade hırsızlığından şikayet eden ve bunu en büyük hırsızlık olarak tanımlayan Recep Tayyip Erdoğan milletimizin bam teline basmıştır. Başbakan Erdoğan’ın iktidarı; keyfidir, zorbadır, terbiye ve edep yoksunudur. Bu iktidar ki hırsızlığın kaptan köşkündedir. Bu iktidar ki rüşvetin ana karargâhıdır. Bu iktidar ki pisliklerin limanı, haramilerin sığınağıdır. Yolsuzluk sel olmuş, önüne kattığı her şeyi sürüklemeye başlamıştır. Adı yolsuzluğa karışan bakanların fezlekeleri kim vurduya gitmiştir. Başbakan rüşvetçileri yargıdan saklamakta, TBMM’nden gizlemektedir. Oluk oluk kir akmaktadır. Başbakan ve hükümeti ise paralel devlet izi sürmektedir. Kimdir bu paralel yapı? 17 Aralık’tan beri gündemde olan bu paralel sistem ve failleriyle ilgili ne yapılmıştır? Casuslar nerededir? Ajanlar, hainler, sözüm ona yolsuzluk ve rüşvet kılıfı altında milli değerlere, milli kurumlara, milli politikalara saldıranlar kimlerdir? Başbakan millilik adına ne bırakmıştır da, milli değerlere saldırı var diyerek avaz avaz bağırmaktadır? Başka ülkelerin, başka çevrelerin çıkarına yapılan darbenin uzantıları nerededir? Başbakan Erdoğan’a bakarsak küresel ölçekteki projeler hedef alınmaktadır. Bu mantığa göre, Kanal İstanbul projesi hedef yapılmaktadır. Marmaray ve hızlı tren projesi durdurulmak istenmektedir. Yılda 100 milyon yolcu kapasiteli havalimanı projesi ve İstanbul Boğazı’na 3’ncü köprü işi engellenmek istenmektedir. Meğerse ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması’nı yürütenler bunları hazmedememiş. Ahı gitmiş vahı kalmış Başbakan Türk milletini kandırmak için akla hayale sığmayan korku senaryoları üretmektedir. Nedense ayakkabı kutularına giren 4,5 milyon dolarla ilgili yorum yapmamaktadır. Yandaş işadamlarının millete küfürlerini, eski bakan Binali’nin Yüzde Ali olarak isim değiştirmesini, ihalelerden kesilen komisyonlarla rüşvet havuzu oluşturulmasını hiç hatırlamamaktadır. Başbakan boğazına kadar çamura batmıştır. Daha Bilal Erdoğan’ın Yasin El Kadılarla, Usame Kutuplarla ilgili çevirdiği dolaplar tüm sefahatiyle ortaya çıkmamıştır. Milletin kesesine kene gibi yapışanların maskesi elbette düşecektir. Başbakan ve hükümeti rüşvet illetine tutulmuş, hırsızlığa gömülmüş, Türk milletini soyup soğana çevirmiştir. Türk milleti bu lekeli siyaset erbaplarını tanımalıdır. Allah’la kandıran agresif, kutuplaştırıcı, insanları kin ve düşmanlığa sevk eden, harama bel bağlayan günahkarların gerçek yüzlerini tüm vatandaşlarım, özellikle de AKP’ye oy veren kardeşlerim görmelidir. Başbakan Erdoğan istiklal mücadelesi verdiklerini söylemektedir. Evet doğrudur, kazanırlarsa, rüşvet ve hırsızlık iddialarını püskürtürlerse Türkiye çökecek, kendileri istiklale ulaşacaktır. Bu aynı zamanda da Türk milleti için tarihin en büyük zulmü, en büyük bozgunu ve en vahim teslimiyeti olarak tarif edilecektir. Başbakan yargıya duvar olmamalı, yetkisini kötüye kullanmamalıdır. Paralel yapılanmanın üzerine gitmeli, kendisiyle birlikte oğlunu alıp hukuk karşısında hesap vermelidir. Soygun düzenini komplo sözleriyle örtmekten vazgeçmelidir. Türkiye’yi kanun kaçaklarının, adalet katillerinin yönetmesi hepimiz için zuldür. Bunun için Türkiye’yi kurtarmalıyız. Türk milletini hırsızların elinden almalıyız. Hükümete sesleniyorum, Ekmek Bedir’in, su Hıdır’ın, yiyin kudurun, için kudurun. Ama süreniz doluyor, hesap gününüz yaklaşıyor. Milletin kahrı sizleri bekliyor, Milliyetçi Hareket’in tokadı sizin için kalkıyor.
Aziz Dava Arkadaşlarım, İnternet perdelenmiştir. İnternet zaptiyeleri, sanal medyayı susturmak ve kirli çamaşırların ifşa olmasını önlemek maksadıyla Meclis’i faşizan emellerine alet etmiştir. Türkiye demokrasinin imkanlarıyla iktidara gelip bindiği dalı kesen, hem suçlu hem de güçlü AKP markalı sivil cuntanın hakimiyetindedir. Tarih göstermiştir ki, en sağlam sütunlar üzerinde durduğu sanılan yönetimler, bir zaman sonra karton gibi yıkılmaya yüz tutmuştur. AKP’yi bekleyen mutlak son da budur. AKP iktidarı öyle çirkef, öyle çelişkili ve öyle riyakardır; deyim yerindeyse, akşam kafir diye öldürdüklerinin, sabah şehit diye namazını kılacak kadar utanmayı elden avuçtan çıkarmışlardır. Az evvel söylediğim gibi, Başbakan için en önemli husus milli irade hırsızlığıdır. Başbakan diyor ki, milli iradeyi çalanlar her seferinde hazineyi boşaltmıştır. Yine diyor ki, milli irade hırsızları yetimin hakkına el uzatmış, Türkiye’yi yoksullaştırmıştır. Başbakan’ın hakkı vardır. Çoktan beri ilk defa doğru bir noktaya temas etmiştir. Aziz dava arkadaşlarım şimdi sizlere soruyorum ve yeri göğü inletecek cevabınızı duymak istiyorum: √ Fas’tan “Alo Fatih” demek milli irade hırsızlığı değil midir? (Evet) √ Bizim görüşlerimizin ekranlardan alt yazıyla geçmesine kırmızı görmüş boğa gibi saldırmak, haberlerimizi kaldırma emri vermek milli irade soygunu değil midir? (Evet) √ Anketlerdeki oylarımızı kasıtlı olarak düşük göstermek milli irade dolandırıcılığı, milli irade kalpazanlığı, milli iradeyi zimmete geçirme değil midir? (Evet) Sayın Başbakan, sana sesleniyorum, hırsızlığın küçüğüne de büyüğüne de tevessül edecek kadar ahlaktan ve Allah korkusundan uzaklaştın. Parayı götürmekle kalmadın, rüşveti almakla yetinmedin, milli iradeyi de küpüne sıkıştırdın. Sen ve hükümetin hırsızlığın kıdemli elebaşı olmaktan milli vicdanlarda çoktan mahkum oldunuz. Anlaşılan fatihler uşak olmuş, Başbakan’ın kurşun askerliğine gönüllüce razı gelmişlerdir. Biz Mehmet’ten Fatih çıktığını biliyorduk da, Fatih’ten fasulye, fason karakter, otomatiğe bağlanmış kukla çıkacağını hiç tahmin etmemiştik. Oylarımızı rast gele indirip şuna buna ilave eden, sonra da TÜRGEV’e çöreklenerek arazi yağmacılığı yapan evlatlar aracılığıyla Başbakan’a yağcılık yapan, taklalar atan şahsiyetsizleri milletimiz affetmeyecektir. Demek ki tuz kokmuştur. Vatansız matbuat deşifre olmuştur. Habertürk, haberteyyo ismini alarak hapı yutmuş, üç nalla bir ata mahkûm kalmış, iktidarın kapı kulluğuna boyun eğmiştir. Özgür, tarafsız ve objektif olması gereken medya organları Başbakan’ın tahakkümü altına alınmış, çok seslilik, farklı ses ve yorumlar adice bastırılmıştır. Başbakan ve yandaşlık iksiri içen fatihleri demokrasiyi katletmiştir. Medya tamamen iktidarın kontrolüne girmiştir. Cumhurbaşkanıyla ilgili haberler bile Başbakan’ı kızdırmakta, öfkelendirmektedir. Basın hürriyeti ölümcül yara almıştır. İşte bu medya bizim tam karşımızdadır, karşı grubumuzdur. Bize yönelik sansürün sebebini herkes anlamalıdır. Bizim oylarımız üzerinde manipülasyon yapan, kamuoyu yönlendiren gafillerin amaçları anlaşılmalıdır. Bu medyanın bizi vermesine gerek yoktur. Bu medyanın görüşlerimizi haber yapmasına lüzum da yoktur. Yandaş anket şirketlerinin bizimle ilgili kamuoyu araştırmasına kalkışmasını da bundan sonra hakaret kabul edeceğimizi bildirmek istiyorum. Onlar PKK’yı araştırsın, AKP’yi yüzde 50, yetmezse yüzde 90 göstersin ve CHP’yi de parlatsın, önünü açsın. Son sözü şüphe etmeyin Türk milleti söyleyecektir. Yetki, karar ve mühür egemenliğin sahibi asil milletimizindir. Şarlatanların hükmü millete geçmeyecektir. Sandık yolsuzluğunu düşünenler, 30 Mart günü oy dağılımında sahtekârlık planlayanlar şunu aklınızdan çıkarmayınız ki, böylesi bir rezilliğin en ufak ipucunu yakalarsak dünyayı başınıza yıkarız.
Değerli Arkadaşlarım, 30 Mart Türk milletinin karar ve iradesinin sandığa yansıyacağı tarihi gündür. 30 Mart Türkiye’nin bıçak sırtındaki gidişatını düzeltecek demokratik bir imkândır. Ölü kalpleri ihya edecek bir kıvılcım 30 Mart günü çakılmalıdır. Demokrasi ve özgürlüğü işgal eden, Türklüğe ve milliyetçiliğe küfreden iktidara ilk ihtarın verileceği yer 52 gün sonra önümüze gelecek sandıktır. Rutine dönen ihanetin belinin kırılması için çok çalışmalıyız. Çalışmayan adaletin, dönmeyen devlet çarkının, işlemeyen hesap verme mekanizmalarının canlanması için bu demokratik imtihandan alnımızın akıyla çıkmalıyız. İçeride yozlaşma, yasak ve yabancılaşma, dışarıda yalnızlaşma ve yenilginin sonlanması tüm gerçekleri milletimize açık yüreklilikle anlatmamıza bağlıdır. Deve kuşu politikası izleyen AKP’nin cezalandırılması için aziz vatandaşlarımıza doğruları, yaşanan tüm olayların içyüzünü aktarmalıyız. Mutlaka ki, sandıklara göz kulak olmalıyız. Yarı aç, yarı tok milyonlarca kardeşimizin sözcüsü olmalıyız. Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Yalınca Köyü’nün Çeli Mezrası’nda rahatsızlanan, yolların kapalı olmasından dolayı vefat eden, sonra da cansız bedeni babasının sırtında taşınan 3 yaşındaki evladımız Muharrem’in acısını yüreklerimizde duymalıyız. Bu ülkede Muharremlerin ölmemesi için çırpınmalı, tüm vatandaşlarımızın kederlerine ortak olmalı, sevinçlerini paylaşmalıyız. Kardeşliğimizi yaşatmak için samimiyetle didinmeliyiz. Kahramanmaraş’ta marketten 27 lira çalıp 27 aya mahkûm edilen16 yaşındaki çocuğun ıslah edilmesini savunurken, milyarlarca lirayı götüren bakan ve Başbakan çocuklarını asla unutmamalıyız. Türkiye’de dolaşılmadık yer, girilmedik ev, ulaşılmadık ve konuşulmadık vatandaş bırakmayacağız. Tutulmadık el, sıvazlanmadık sırt koymayacağız. Türk milletinin tüm mensuplarını, 76,5 milyonun tamamını sahipleneceğiz. Soğukta titreyen Hakkarili küçücük Ayşe’nin umudu olacağız. Ayaz gecelerde nöbet tutan Yozgatlı Mehmed’in sözü olacağız. Boyacı sandığıyla okul harçlığı çıkaran Diyarbakırlı Hasan’ın yarınlarını garanti altına alacağız. Simit satarak ev bütçesine destek veren ilkokul çağındaki Karslı Ali’nin elinden tutacağız. Saçlarını tarayarak hevesle okuluna giden, ısınamadığından elleri çatlamış, beslenemediğinden yüzü solmuş Erzurumlu Hatice’nin sorumluluğunu yükleneceğiz. Biz, çöplüklerden ekmek toplayan garibanların ayakkabı kutularına aşırılan alacaklarının takipçisiyiz. Meyve kasalarını yakarak ısınan muhtaçların para kasalarına gizlenen haklarının peşindeyiz. Süt, yoğurt, yumurta satarak okulda okuyan veya kışlada şafak sayan evladına para göndermek için mücadele veren Manisalı çiftçi Kemal’in, Afyonkarahisarlı Emine’nin yardımına koşacağız. Sofradaki bir tas çorbaya beş kaşık giren muhtaç ve düşkün ailelerin çaresiyiz. Yazacak kalemi, yiyecek yemeği, giyecek ayakkabısı, okuyacak kitabı olmayan milyonlarca yavrumuzun ümit çeşmesiyiz. İşsiz babaların, düşünceli dedelerin, ağzı dualı ninelerin, sıla özlemi çeken gözü yaşlı mağdurların, yuva kurma ve iş bulma telaşında olan gençlerin, için için evlat hasreti çeken anaların dert ortağı, çare kapısıyız. Unutmayınız, Allah sabredenlerle beraberdir. Süngüsü düşen iktidarın Türkiye’yi nereye götürdüğünü, 30 Mart’tan sonra nelerin olacağını anlaşılır şekilde izah edeceğiz. Fanatizmin dümen suyuna girmiş iktidar holiganlarına itibar etmeyeceğiz. Mevzi zaferlerden şımarmayacağız. Heyecanlarımıza kapılıp sağduyumuzu kaybetmeyeceğiz. Yılgınlığa yenilip yolumuzdan dönmeyeceğiz. Günahın kursağında, haramın peteğinde duranları milletimize açık açık ifşa edeceğiz. Bugünlerde saha dışı kalan akıl ve mantığı eski mevkiine getirmek için sorumluluk üstleneceğiz. Anca beraber kanca beraber kalacağız. Ağız birliği yapacağız. Gülümseyen yüzümüzü her fırsatta göstereceğiz. Gönülleri alacağız, kalpleri kazanacağız. 45 yıllık deneyimi önce mahalli idarelerde, sonra da merkezi yönetimde zirveye çıkarmak bizlerin müşterek amacıdır. İktidar susuzluğumuzu dindireceğiz. Ama önce buna biz inanacağız, arkasından da inandıracağız. Eğri gemiyle doğru sefere çıkılamayacağı, yanlış adımla doğru güzergâha girilemeyeceği iyi bilinmelidir. Zaman, anıları kâfi görerek yerimizde sayma ve mevcutla yetinme zamanı değildir. Zaman meselelere hariçten bakma, gelişmeleri edilgen bir perspektifle izleme zamanı değildir. Sızlanarak, kötümser, karamsar olarak, içten içe şikayet ederek hedeflere ulaşılamayacağı bir gerçektir. Türk milleti için başarmalıyız. Türkiye için elimizi taşın altına koymalıyız. Bunun için diyorum ki; Artık Yeter Şimdi Söz Senin Türkiye. Ne AKP, ne CHP, ille de MHP. Ne AKP, ne CHP, herkes için MHP. Soruyorum sizlere; √ 30 Mart’ta tarih yazmaya var mısınız? (Evet) √ Artık Yeter, Milliyetçi Hareket’e yol ver demeye var mısınız? (Evet) √ Taşıdığınız milli görevi yerine getirmek için yorulmayı unutacak mısınız? (Evet) Değerli dava arkadaşlarım, Cenab-ı Allah hepinizden razı olsun. Başarınız daim olsun. Gününüz kutlu, emeğiniz muzaffer olsun. Sözlerime son verirken hepinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun. Rahmet elçisi Efendimizin şefaati üzerinize olsun. Hanelerinize bereket dolsun. Gözlerinizden sevinç, yüzünüzden neşe eksik olmasın. Duayla kalın. Sağ olun, var olun. Ne Mutlu Türküm Diyene. |