Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin Kıymetli İl Başkanları, Basınımızın Değerli Temsilcileri, Sözlerime başlarken hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün yapacağımız istişare toplantımız öncesinde, ülke ve parti gündeminde yer alan bazı konularla ilgili görüşlerimizi paylaşmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bilindiği gibi, partimizin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çalışmalarını bitirerek yaz tatiline girmesiyle başlayan kongreler zinciri tamamlanmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi, şimdi yeni yüzyılın ilk büyük kongresinin hazırlıklarına son şeklini vermek üzere çalışmalarını sürdürmektedir. Önümüzdeki günler içinde toplanacak olan Merkez Yürütme Kurulumuzda da Büyük Kongre'nin tarihi kesinleşecek ve hazırlıklar gözden geçirilecektir. İnşallah, bu kongremiz, Milliyetçi Hareket'in Dünya ve Türkiye'ye bakış açısının ortaya konulacağı ülkemizde ilkeli ve seviyeli siyasetin daha da pekişmesine vesile olacak bir platform işlevi görecektir. İnsanımızın özlemini çektiği nitelikli ve sorumlu siyaset yaklaşımına her bakımdan öncülük etme anlamına gelen kararlılığımız devam edecektir. Muhterem Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Partimizin 18 Nisan seçimleri de elde ettiği sonuçları, uzlaşma ve hoşgörü kültürünün gelişimine yaptığı katkıları kabullenmekte zorluk çeken çevreler, bugün de aynı yaklaşımlarını ısrarla sürdürmektedir. Bu çevreler, Milliyetçi Hareket Partisi'ni farklı kültürel ve siyasi duruşlarına göre yorumlayıp eleştirmek için özel çaba sarf etmektedir. Partimize yönelik ön yargılı ve kategorik bakış açılarının örneklerine, hemen her tartışma ve gelişme karşısında rastlamak mümkündür. Bunun en son örneklerinden biri, bölgesel kalkınma toplantılarından sonra yürütülmeye çalışılan ama kısa süre içinde geri tepen kampanyadır. İkinci örneği ise, il ve ilçe kongrelerimiz üzerine yapılan değişik değerlendirmeler oluşturmaktadır. Her siyasi partide, her rekabetçi siyasi ortamda yaşanması mümkün olan bazı olaylar abartılmış, kamuoyu yanlış istikametlere yönlendirilmeye çalışılmıştır. Bir ilçemizde yaşanan çok üzücü olayın dışında partimizin kongreleri genellikle büyük yarışmalara sahne olmuştur. Sonuç itibariyle kongre süreçleri belirli bir düzen içinde tamamlanarak büyük kongre aşamasına gelinmiştir. Milliyetçi Hareket büyük kongresini de tamamladıktan sonra, tarihi yolculuğuna yeni bir dinamizm ve donanım ile devam edecektir. Aziz milletimizin sadece bugünün değil, yarınlarının da partisi olan Milliyetçi Hareket, bütün hedeflerine ulaşmak için elinden gelen çabayı ortaya koyacaktır. İnanıyorum ki, bu zamana kadar alternatif politikalar geliştirip Türk siyasetinde yeni açılımlar sağlamak yerine, partimizi sürekli hedef seçmeyi yeğleyenler yine hüsrana uğrayacaktır. Çünkü sağ ve çarpık zihniyete sahip olanlar, Türk insanının artık içi boş ve tutarsız politikalar ile seviyesiz ve kavgacı üsluplara itibar etmediğinin hala farkına varabilmiş değillerdir. Kendi tutarsızlıklarını gözardı edenlerin ve hatta kendi söylediklerine bile inanmayanların, Türk demokrasisine ve siyasetine bir şey kazandırmayacağı açıktır. Hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, bilakis çok şey kaybettirecektir. Bunun en canlı ve gerçekçi şahidi yakın tarihimizdir. Türk siyaset dünyasında yıllardır ikamet edenlerin siyasi sicillerinin bu manada bir hayli kabarık olduğu, sağduyu sahibi herkesin malumudur. Devlet Planlama Teşkilatı'mızın 8.5 Kalkınma Planı çerçevesinde organize ettiği Bölgesel Kalkınma toplantılarını takdir etmese bile, kenardan izlemesi gerekenlerin yaptığı yorumlar birer ibret vesikası olarak siyasi hafızamızdaki yerini almıştır. Seçimlerden bugüne kadar geçen yaklaşık 18 ay boyunca bir yerlere yerleştirmek için çırpınanlar, traji-komik siyaset söylemelerine usanmadan devam etmişlerdir. Partimize karşı bu süre zarfında "teslimiyetçi", "nasyonel sosyalist", "devleti ele geçirmek isteyenler", "gölgede kalanlar" ve son olarak "bölücülerle dirsek teması içindeler" gibi bir çok yakıştırma ve eleştiri görünümlü çirkin ifadeler sıkça kullanılmıştır. Yine "kadrolaşıyorlar", "kadrolaşamıyorlar" şeklinde papatya falına bakanlar bile çıkmıştır. Bütün bu ifadeler tek başına MHP karşıtı koronun hazin durumunu ve MHP alerjisinin ulaştığı boyutları göstermek için yeterlidir. Milliyetçi Hareket ne odur, ne budur, kendisini nasıl tanımlamaya çalışıyorsa, ne söylüyorsa, ne yapıyorsa odur. Bölgesel kalkınma toplantıları da anlama zorluğu çekmeyen herkesin çıplak gözle görebileceği şu amaca hizmet etmiştir. Her şeyden önce ülkemizde giderek hayati bir önem arzeden bölgelerarası gelişmişlik farklarına dikkat çekilmiştir. Yoksulluk ve işsizlik sorunlarının ileri boyutlara vardığı Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yerinde inceleme ve gözlemlerde bulunulmuştur. Önce Erzurum, daha sonra da Diyarbakır ilimizde gerçekleştirilen geniş katılımlı toplantılar bu bakımdan çok yararlı olmuştur. Başkanlığımızda düzenlenen toplantıların açılışında yaptığımız sunuş konuşmalarında da meseleye dikkat çekilmiştir. Tabii ülkemizin her bölgesinde, her ilinde farklı üslup ve temalarla konuşmayı alışkanlık haline getirenler nabza göre şerbet vermeyi marifet zannedenler, bu toplantıları çarpıtma yolunu seçmişlerdir. Hem Erzurum'da hem de Diyarbakır'da aynı temel mesajları ve hassasiyetleri içeren konuşmaları, sorumlu ve tutarlı siyaset örneğini yok farzedip başka yerlere takılıp kalanlar, buradan muhalefet stratejisi üretme telaşına düşmüşlerdir. İşte bu mantık, siyaset anlayışlarının perişanlığını ve çarpıklığını gösteren tipik bir örnek olarak önem taşımaktadır. Bilmeyenler ya da unutanlar için tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. Diyarbakır, Türkiye Cumhuriyeti'nin illerinden biridir ve orada da Türk Milleti'ne mensup vatandaşlarımız yaşamaktadır. Anayasamıza ve kanunlara saygılı her kurum ve kuruluş da hükümetimizin ve bizim muhatabımızdır. Milliyetçi Hareket Partisi, bölgelere, illere yada şartlara göre söylem ve politikalarıyla oynayan istismarcı ve çıkarcı bir parti değildir. Milliyetçi Hareket Partisi, herhangi bir bölgenin ya da herhangi bir ilin değil, bütün Türkiye'nin partisidir. Türk Milletinin partisidir. Birleştirici, bütünleştirici bir yaklaşımla sorumlu ve duyarlı bir siyaset takip eden bir siyasi partidir. Aynı yaklaşım biçimimiz, Türk Ceza Kanunun 312. Maddesi üzerinde yürütülen tartışmalar için de geçerlidir. Partimiz konunun bu yıl içinde ilk kez hararetle gündeme taşındığı Mart ayında meseleye makul ve serin kanlı bir şekilde yaklaşmaya özen göstermiştir. Yeni demokrasi havarileri ise, etnik ve mezhep ayrımcılığını yasaklayan bu maddeyi, demokrasinin önündeki en büyük engel olarak takdim etmek de hiçbir beis görmemişlerdir. Yine o zamanlarda ve daha sonra da düşünce ve ifade özgürlüğü adına bu maddenin tamamen kaldırılmasını savunanlar olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi ise, düşüncelerini hiçbir basit siyasi çıkar hesabı yapmadan ortaya koymayı tercih etmiştir. Partimiz topluma ve siyasete ayrımcılık tohumları ekmeyi yasal hale getirme çabasını, demokratikleşme ve insan hakları adına savunmanın yanlış olduğunu dile getirmiştir. Bugün de bu görüşünü muhafaza etmektedir. Çünkü, hem ülkemizin birliği ve dirliği hem de demokrasimizin sağlığı açısından bunun doğruluğuna ve önemine inanmaktadır. O günlerde partimize "nasyonel sosyalistlik" de dahil her türlü çirkin ve seviyesiz sıfatı yapıştırmak için çırpınanlar son günlerde meseleye daha farklı yaklaşmaya başlamışlardır. Bu durum, Milliyetçi Hareket Partisi'nin haklılığını ve tutarlılığını ortaya koyması bakımından önemlidir. Bunun için herkesi her siyasi parti yöneticisini, bu ve benzeri konularda daha dikkatli ve özenli olmaya davet ediyorum. Çünkü bu tür çarpık söylem ve politikalarla ve demokrasi kültürü gelişebilir, nede demokratikleşme çabaları başarıya ulaşabilir. Demokratikleşmeyi ağızlarında sakız yapanların sürekli demokrasi tüketicisi olmaktan vazgeçmeleri ülkemizin yararına olacaktır. Bütün bunlardan ister ders alınsın ister alınmasın, Milliyetçi Hareket Partisi doğru ve hak bildiği yolda kararlılıkla ilerlemeye devam edecektir. Bizler, bu ülkede milli birliğimiz ile toplumsal dayanışma ruhu bozulmadan demokratik hukuk devletinin gelişip yerleşeceğine, insan hakları standartlarının yükseleceğine yürekten inanıyoruz. Böyle bir yükselişin de ancak hassas ve önemli meseleler karşısında samimi ve sorumlu davranabilen siyasetçilerin ve partilerin omuzlarında gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Kararlılığımızın da duyarlılığımızın da temel sebebi budur. Bundan rahatsız olanlar var ise, artık bu bizim değil, rahatsız olanların meselesidir. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Sözlerimi son olarak dış politika alanında yaşanan sıcak bir gelişmeye temas ederek tamamlamak istiyorum. Hatırlanacağı üzere, "Sözde Ermeni Soykırımı" ile ilgili yasa tasarıları, farklı tarihlerde farklı ülke parlamentolarının gündemine getirilmiştir. Tarihte yaşanan bazı olayların bugüne çarpıtılıp taşınarak parlamento parlamento dolaştırılması, dünya tarihinde eşine pek rastlanmayan ilginç bir durumdur. Bu açıdan en dikkat çekici olanı, meselenin Amerika Birleşik Devletleri'nde sık sık gündeme getirilerek sıcak tutulmaya çalışılmasıdır. Bunun iki önemli boyutu ve sebebi vardır. Birinci olarak, ABD'nin bir dünya devleti olması hasabiyle Temsilciler Meclisi'nin etkinliğinden ve popülaritesinden yararlanılmak istenmektedir. İkinci olarak, Amerikan demokrasisinin yumuşak karnını oluşturan "etnik oyları kapma yarışı"dır. Tarihi olayları saptırarak bugüne taşımaya çalışan kindar Ermeni unsurlar, bu iki temel özelliği kullanarak seslerini duyurmaya ve akılları sıra Türkiye'yi dünya kamuoyu nezdinde mahkum etmeye çalışmaktadırlar. Bu yönde bir kanun tasarısının Temsilciler Meclisi'nin ilgili alt komitesinde kabul edilerek bir üst komiteye gönderilmesi kararı, yeni bir intikam alma örneği olmuştur. Tabii hiçbir parlamentonun başka "bir ülkenin tarihini çarpıtarak" ya da "tarihçilik yapmak" gibi bir iddiası ve misyonu olamaz. Olsa bile, bu çaba haklı ve meşru olamaz. Ayrıca küresel barış ve istikrar çabalarının arttığı bir dönemde tarihin, insanlığın önünü aydınlatmak için değil, karartmak için kullanılması çok üzücü ve düşündürücüdür. Bizler ABD yönetimi ve parlamentosunun milletlerarası dostluk ve işbirliği çabalarını sekteye uğratmaktan başka bir işe yaramayacağı açık olan bu teşebbüsün esiri olmayacağına inanmak istiyoruz. Unutulmamalı ki, küçük oy hesapları ile tarihi yargılamaya kalkmanın, uzun bir geçmişe dayanan Türk-Amerikan ilişkilerini baltalamanın, ne demokrasi ne de devlet geleneği ile alakası yoktur. Türk Milletinin hissiyatına ve hassasiyetine saygılı olmak, sadece ikili ilişkilerin bir gereği değildir. Aynı zamanda karşılıklı dayanışma ve ahde vefa ilkelerine saygıyı da ifade edecektir. Sözde soykırım yasa tasarısının yasama sürecinde kat edeceği her mesafe, ikili ilişkilerimizin giderek ağır yara alması anlamına gelecektir. Bunun bir an önce farkedilmesini temenni ediyoruz. Amerikan Temsilciler Meclisi'nin tarih hakkında önyargılı bir şekilde hüküm vermek isterken yeni tarihi hatalara imza atacağına inanmak istemiyoruz. Huzurlarınızda son olarak bir gerçeğin altını çizmeyi gerekli görüyorum. Bugün nasıl dünden doğmuş ise, yarın da bugünden doğacaktır. Dolayısıyla, düne bakışımız bugünü, bugüne bakışımız da yarını şekillendirmekte belirleyici bir rol oynayacaktır. Sürekli intikam hırsıyla yaşayanlar da, geçmişten ders alarak geleceği aydınlatmak yerine, dünü bugüne taşıyarak geleceği karartanlar olacaktır. Basın açıklamamıza burada son verirken, hepinize bir kez daha saygılar sunuyor ve teşekkür ediyorum.
Dr. Devlet Bahçeli |