Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17 Aralık 2013 tarihinde başlatılan ve tüm zamanların en ciddi iddialarına konu olan “Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması” AKP’nin dengesini bozmuş, telaşa sürüklemiş, korkuya kapılmasına yol açmıştır. Başbakan Erdoğan’a ve ailesine kadar dayanan yolsuzluk suçlamaları hükümetin çeteleşmeye, mafyalaşmaya ve organize suç teşekküllerini aratmayacak bir kanunsuzluğa saptığını en açık şekilde ispatlamıştır. Hükümet kantarın topuzunu iyice kaçırmış, ahlaki kontrolü tümüyle kaybetmiştir. 67 gündür geceli gündüzlü ortaya saçılan kirli çamaşırlar, deşifre edilen karanlık ilişkiler, gün yüzüne çıkan gizli kapaklı işler AKP’yi çok zor durumlara düşürmüştür. Başbakan Erdoğan günlerdir; tüm mesaisini, tüm enerjisini, tüm siyasi planlamasını suçlamaları saptırmak, sanal düşmanları savuşturmak ve hukuku kundaklamak üzerine bina etmiştir. Bu itibarla Türkiye kaderine terk edilmiş, devlet çarkı kilitlenerek gayri meşru niyet ve müdahalelerin güdümüne girmiştir. Bunun yanında AKP hükümeti, Türk milletinin asıl sorun ve gündemini ya ötelemiş ya da yok saymıştır. Başbakan Erdoğan düne kadar can ciğer kuzu sarması olduğu kim varsa bugün paralel yapı kategorisine sokmuş ve bunlara hain, casus, ajan, örgüt gibi son derece uçuk ve akıl dışı ithamlarla saldırmıştır. Hâlbuki gerçek paralelliğin kimler arasında, ne şekilde ve hangi amaçlara dönük kurulduğu tüm yönleriyle açığa çıkmıştır. Nitekim tarafsızlığını kaybeden ve önüne gelen her kanunu iştahla imzalayan Cumhurbaşkanı Sayın Gül, Başbakan’ın paralelinde yürümeye, gölgesinde kalmaya ne denli azimli olduğunu göstermiştir. Kesin olan bir şey varsa o da şudur: Başbakan Erdoğan, Çankaya’daki Noteriyle birlikte adım adım Türkiye’yi kaosa ve temellerinden koparmaya doğru sürüklemektedir. Peş peşe TBMM’nde kabul edilen yasal düzenlemeler, adaleti, demokrasiyi, kişisel hak ve güvenliği sakatlayan, toplumsal bünyeyi sarsan sonuçlara her boyutuyla açıktır. Başbakan kendisine yönelen rüşvet ve yolsuzluk oklarını tesirsiz hale getirebilmek ve hırsızlığı örtbas etmek için hukuku adeta infaz etmektedir. Her çeşit utanma duygusundan sıyrılmış, vicdani ve insani ölçülerden uzaklaşmış olan bu zihniyet keyfince kanun değiştirmekte, kafasına estiği gibi kanun çıkarmaktadır. Türkiye şu an itibariyle çoğunluğun baskısıyla, siyasi alanda tek kişinin arzularının yasa mertebesine çıkarıldığı “tiranlık rejimi”nin ayak sesleriyle tehdit edilmektedir. TBMM, Başbakan’ın tahakkümüne mahkûm hale getirilmiştir. Bu durum Türk milletinin yüksek fazilet ve iradesine çok ciddi hakaret ve hazımsızlıktır. “Yok Kanun, Yap Kanun” mantığıyla hareket eden iktidar partisi ipin ucunu kaçırmış, milli egemenliği siyasi kapkaçın kalkanı olarak kullanmıştır. “Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda” bazı değişiklikler yapmak maksadıyla 19 Şubat 2014 günü TBMM’ne sunulan 15 maddelik kanun teklifi bunun en son örneği olmuştur. Başbakan Erdoğan MİT’i tam manasıyla arka bahçesi yapmak, siyasi çıkarları uğruna baştan ayağa kullanmak amacıyla harekete geçmiştir. 22 Şubat 2014 günü TBMM İçişleri Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak olan söz konusu kanun teklifi her anlamda sorunlu, her açıdan tehlikelidir. Başbakan Erdoğan MİT’i alet ederek işlediği suçları, bizzat ve kasten neden olduğu ihanetleri hukuk zemininde güvenceye almak için düğmeye basmıştır. Oslo’dan İmralı’ya, sınırlarımızdaki terör gruplarına yardımdan milli hedeflerimizin aleyhine olan dış politika tercihlerine kadar tüm yasa dışı, ahlak dışı, meşruiyet dışı ilişkilere kılıf bulmak için MİT Kanununu fırsat görmüştür. Başbakan Erdoğan demokratik tepkileri, masum hak arayışlarını, özel hayatın dokunulmazlığını maşası olarak kullanacağı MİT vasıtasıyla bastırmaya alenen karar vermiştir. Şayet söz konusu kanun teklifi TBMM’de kabul edilirse, İmralı canisiyle sürdürülen ihanet müzakereleri de emniyete ve korumaya alınacaktır. MİT mensuplarına, görevlerini yerine getirirken ceza ve infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlerle görüşme, terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat kurabilme imkanı tanınmaktadır. Bunun yanında MİT’in; yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş ile tüm örgüt, oluşum ve kişilerle doğrudan ilişki kurabileceği, uygun koordinasyon yöntemlerini icra edebileceği verilen kanun teklifinde yer bulmaktadır. Bunlar açık ve net olarak PKK’yı ve terörle pazarlık yapanları yasal teminat altına alma teşebbüs ve amacından başka bir şey değildir. Başbakan Erdoğan, İmralı canisinin aylardır dayattığı ihanet görüşmelerini kanun çemberine alma teklifini benimsemiş ve onay vermiştir. Artık teröristlerle Türkiye’yi bölme ve parçalama pazarlıkları yasa metinlerine bile girecektir. Ve melanet rutine bağlanmıştır. Bu durum Türk milletine, Türk vatanına, şehitlerimize, gazilerimize, muhterem ailelerine, milli ve manevi bütün değerlere karşı affı mümkün olmayan bir suç olarak tarihe geçecektir. Başbakan Erdoğan rüşvet ve yolsuzluk yangınından kaçarken teröristlerin, kanlı katillerin gönlünü etmiş, daha fazla pisliğin, rezaletin içine gömülmüştür. MİT mensuplarının görevleriyle ilgili konularda hukuki ve cezai sorumluluktan muaf hale getirilmeleri ise Başbakan ve hükümetinin kanun tanımazlığına bir başka delil olması bakımından kayda değerdir. Ayrıca Başbakan kendisine bağlı istihbarat teşkilatıyla ülke içinde ve ülke dışında operasyonel faaliyette bulunmanın hevesindedir. Bundan sonra örtülü operasyonların kapağı tekrar açılabilecektir. Başbakan Erdoğan MİT aracılığıyla herkesi sindirmeye, takip etmeye, dinlemeye, gözetlemeye, haklarında ise bilgi ve belge toplamaya hız verecektir. Hiç şüphesiz ki, Başbakan’ın demokrasi, özgürlük, adalet, kişisel hak ve güvencelerle mesafesi kapanamayacak kadar açılmıştır. TBMM’nin gündeminde olan “Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda” yapılması düşünülen değişikliklere vicdanına, vatan, millet ve insan sevgisine itimat ettiğim değerli milletvekilleri gerekli tepkiyi mutlaka koymalıdır. Türkiye’nin Saddam yönetimine, Esad idaresine, Baasçı vahşete sahne olmaması amacıyla milli iradeyi temsil eden muhterem milletvekilleri lazım gelen hassasiyet ve duyarlılığı göstermelidir. Ülkemizin yeni bir “Soğuk Savaş" şartlarına döndürülmesinin; demokrasiyi katletmek, hukuku linç etmek, insan hak ve özgürlüklerini çiğnemek olacağını hiç kimse hatırından çıkarmamalıdır. Başbakan Erdoğan ne yaparsa yapsın günahlarını gizleyemeyecek, yolsuzluğunu, arşa varan suçlarını örtemeyecektir. Tavsiyemiz odur ki, MİT’te görev alan ve alacak kişilerin güvenirliklerini ve uygunluklarını belirlemek için yalan makinesi uygulamasını getirme hazırlığında olan Başbakan, cesareti varsa, kendine güveniyorsa, o makineye millet huzurunda ilk önce kendisi oturmalıdır.
|