Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Kıymetli Arkadaşlarım, Medyamızın Sayın Temsilcileri, Konuşmama başlarken öncelikle hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum. Yine, yolsuzluk, istikrar, demokrasi ve ahlâk gibi değer ve kavramların bolca ve gelişi güzel kullanıldığı tartışma ve açıklamalarla dolu bir haftanın ardından bir araya gelmiş bulunuyoruz. Önemli bir bölümü esasa ilişkin olmayan bu tartışmalar, ülke gündemini gereksiz yere boğmasına rağmen, bazı açılardan çok anlamlı olmuştur. Son günlerde yaşanan gelişmelerin ve sıkıntıların hem senaristleri, hem de oyuncuları olanların düştüğü durumlar, bütün çıplaklığıyla gözler önünde serilmiştir. Bu çerçevede, partimizin yaklaşımları ile ilgili olarak yapılan, bir çoğu da nezaket ve insaf sınırlarını aşan beyanların üzerinde durmak bizler açısından bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak, bu değerlendirmelere geçmeden önce, mutlu bir gelişmeyi bugün sizlerle paylaşmak istiyorum. Galatasaray'ın büyük zaferinden sonra Milli Takımımız da Avrupa Şampiyonası'nda çeyrek finale kalarak Türk milletinin yüzünü bir kez daha ağartmıştır. Hepsini grubumuz ve partimiz adına canı gönülden kutluyor, kendilerinden daha büyük başarılar beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bugün yine dokuz değerli ve çalışkan belediye başkanı arkadaşımız, hizmetlerini ve siyasi faaliyetlerini, giderek insanımızın yegâne ümidi haline gelen Milliyetçi Hareket Partisi bünyesinde devam ettirmeye karar vermişlerdir. Bugün bunun için aramızda bulunuyorlar. Kendileri, inşallah halkımıza en iyi şekilde hizmet etmeye devam edecekler, ülkemizin ve davamızın yükselişinde önemli sorumluluklar üstleneceklerdir. Hepsine grubumuz ve camiamız adına bir kez daha hoş geldiniz diyor, canı gönülden kutluyorum. Muhterem Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Bizim açımızdan, Türkiye'nin temel sorunlarını çözmeye çalışıp, küresel rekabete hazırlanması gereken bir dönemde, yolsuzluklarla mücadelenin ülke gündeminde birinci sırada yer alıyor ve tartışılıyor olması bir talihsizliktir. Hem bütün siyasi partilerin seçim beyannamelerinde, hem de hükümetimizin programında vurgulanmış olan bu konuda gelinen nokta hiç de iç açıcı değildir. Yolsuzluklar ve usulsüzlükler, özellikle 1990'lı yıllarda Türk siyasetinin sırtında bir kambur olmaya başlamıştır. Siyasetin ve siyasetçinin yaşadığı itibar kaybının dramatik boyutlara ulaşmasında bu ve benzeri olgular ve iddialar, çok önemli bir yer tutmuştur. Sadece devlet-millet, siyasetçi-seçmen ilişkilerinde değil, siyasi partiler ve siyasetçilerin kendi aralarındaki mücadeleyi de belirleyen bir nitelik kazanmıştır. Bu dönemde, siyasetin çözüm üretmekte zorlanması, ilke ve değerlerin yerini imaj savaşlarının alması siyasette kolaycılığı ve seviyesizliği teşvik etmiştir. Bunun tabii bir yansıması olarak da, siyasi başarının başkalarının başarısızlıkları üzerine bina edilmesi anlayışı yerleşmeye başlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1995 seçimleri ile 1999 seçimleri arasını kapsayan 20. Yasama döneminin siyasi ilişkiler bilançosuna bir göz gezdirmek ülkemizin ve demokrasimizin yaşadığı sıkıntıları kavramak için yeterlidir. Bu dönemde gündeme gelen soruşturma ve dokunulmazlık dosyaları ile partiler arası milletvekili trafiğinin sayısal görünümü baş döndürücü bir boyuta sahiptir. 18 Nisan seçimleri öncesinde yaşanan seçim erteletme teşebbüsleri bile, tek başına siyasi hayatımızın sıkıntılarını ve açmazlarını tasvir edici bir mahiyettedir. Milli iradenin şekillenmesinde bütün bu gelişme ve tartışmalar ister istemez rol oynamış, seçim sürecinde bunların ağırlığı bir hayli hissedilmiştir. Meclisin ve hükümetin çalışmalarında yeni bir siyasi anlayışın hakim olmaya başlamasında ve ülke sorunlarını çözmek için büyük bir gayretin içine girilmesinde öncelikle geçmişin olumsuzluklarından çıkartılan dersler büyük rol oynamıştır. Uzlaşma, hoşgörü ve diyalog kültürünü benimseme düzeyi açısından gözle görülür bir farklılık ortaya çıkmıştır. Sözün kısası, meclis ve hükümet, milletimizden aldığı destek ve ilham ile, siyasi görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye çalışmıştır. Bu dönemi, geçen dönemden ayıran özelliklerden birisi, işte bu farklı yaklaşımlardır. Milliyetçi Hareket Partisi'nin sadece 18 Nisan seçimleri sonrasında değil, öncesinde de sahiplendiği ve savunduğu görüş ve düşünceler ile gelinen nokta arasında büyük paralellikler bulunmaktadır. Yeni bir siyaset anlayışının hakim olması konusunda insanımızın sahip olduğu beklentiler bugün de önemini korumaktadır. Bundan sonra bizlere düşen temel görev, halkımızın açtığı krediyi çarçur etmeden, verimli bir şekilde kullanmak; verdiği yetkinin gereğini lafzına ve ruhuna uygun olarak yerine getirmektedir. Diğer bir deyişle, Meclisimizin ve Hükümetimizin faaliyetlerinin böyle bir sistematik dahilinde sürdürülmesi herkes açısından bir zorunluluğu ifade etmektedir. Zaten, 57. Hükümet'in kendisini bir "uzlaşma ve atılım hükümeti" olarak tanımlaması, öncelikler sıralaması yaparak siyasi ve ekonomik istikrarı temine yönelmesi bu yüzdendir. Bu konuda da önemli başarılar kazanılmış, kayda değer bir mesafe katedilmiştir. Bu süreçte, partimizin, koalisyonun hem kuruluş felsefesine, hem de programına riayet etme hususunda azami çabayı gösterdiğine şüphe yoktur. On üç ayı bulan dönem boyunca, partimize yönelik çok çeşitli eleştiriler ve manipülasyonlar, bunun en açık delillerinden biridir. Bizler, bundan sonra da aynı duyarlılık ve sorumluluk ekseninde faaliyetlerimizi ve ülkemize hizmeti sürdürmeye kararlıyız. Haziran ayı başından itibaren, ortaya çıkan tartışma ve eleştiriler, bu genel yaklaşımımızı ve kararlılığımızı etkileyecek değildir. Çünkü, Milliyetçi Hareket Partisi'nin dünkü yaklaşımları ile bugünkü yaklaşımları arasında bir fark bulunmamaktadır. Meclis soruşturma komisyonları, bizim açımızdan bir hesaplaşma ya da tasfiye arenası değildir. Hizmet etme sorumluluğunu paylaştığımız bir siyasi partiyi arkadan vurma aracı hiç değildir. Süreç, bizim açımızdan, daha önce de ifade ettiğim gibi, geçen dönemden devralınan soruşturma dosyalarının sonuçlandırılması anlamına gelmektedir. Yine, bu yaklaşımımızın dışında başka bir niyet ve çaba içinde olmadığımızı ifade ettik, anlaşılıncaya kadar da etmeye devam edeceğiz. Soruşturma komisyonlarında görev alan arkadaşlarımız, kendi vicdanî kanaatleri doğrultusunda hareket etmişlerdir. Bunu yaparken de, başkalarının iddia ettiği ya da yaptığı gibi, herhangi bir siyasi entrikanın ya da kirli oyunun içinde olmamışlardır. Sonuçta ortaya çıkan tablo, ne partimiz açısından siyasi bir zaferi, ne başkaları açısından mağlubiyeti, ne de suçluluğun ya da suçsuzluğun kanıtlanmasını ifade etmektedir. Bütün bunların cevapları, hiç şüphesiz zamanla ortaya çıkacaktır. Ancak, hem değişik siyaset, hem de medya zeminlerinde yürütülen tartışma ve eleştiriler, meseleye geçmişin dar siyasi kalıpları içinde yaklaşıldığını ortaya koymaktadır. Her şeyden önce, partimizin bilinçli bir şekilde istikrarı bozan unsur olarak gösterilmeye çalışıldığı göze çarpmaktadır. İster istemez partili milletvekillerimizin böyle bir anlayışın içinde olduğu anlamına gelen bu ve benzeri yorumlar, peşin ve ön yargılı bir düşüncenin ürünüdürler. Bu görüş, ilk olarak istikrarın devamı ile yolsuzluk iddialarını yok farzetmek arasında açık bir ilişki kurduğu; ikinci olarak da milletvekilliği görevini yerine getiren arkadaşlarımıza karşı peşin hükmü ifade ettiği için yanlıştır. Üçüncü ve son olarak da, hükümet ortaklarının yolsuzlukla mücadeleyi önemsememesi, iddiaları ciddiye almaması gerektiği şeklinde ki yorumlara kapı aralayan bir bakış açısını yansıtmaktadır. Bunun için de siyasetin itibarı, hükümetin saygınlığı ve geleceği bakımından birçok sakınca içermektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, sadece kendisi açısından değil, demokrasimiz açısından da böyle bir yorumun kabul görmesinden rahatsızlık duyan bir anlayışa sahiptir. Çünkü, Türk siyasetini yolsuzluklardan da, yolsuzluk iddialarının gölgesinden de kurtarmak hepimizin, herkesin görevidir. Yine, iddiaların muhataplarının Yüce Divan'a sevk edilip edilmemesi konusundaki her türlü peşin hükümlü tavrın, siyasi meşruluk tartışmalarına vesile olacağı unutulmamalıdır. Bugün bize, çok haksız bir şekilde "istikrarı bozma" eleştirisi yöneltmeye çalışanların bu noktayı gözden uzak tutmamaları gerekir. Her sorumlu siyasetçi, meclis komisyonlarında alınan kararların birilerinin arzuladığı gibi çıkması durumunda, hem meclisimizin hem de hükümetimizin karşılaşacağı sıkıntıların ve eleştirilerin boyutlarını ve sonuçlarını iyi düşünmek zorundadır. Böyle bir durumda, siyasetin itibarından ve siyasi istikrardan ne kadar söz edilebileceği üzerine kafa yormak şarttır. Bu ve benzeri değerlendirmeleri yapanların bir kısmında gözlenen eski defterleri karıştırma telaşı hakkında söylenecek çok sözümüzün olduğunu hatırlatmak isterim. Fakat, sözü fazla uzatmamak için, sadece bir hususu hatırlatmayı şimdilik yeterli görüyorum. Bazı yorumcular "eski defterleri açarak, yeni defterleri kapatmaya çalışmak" gibi, tutarsız bir duruma düştüklerinin farkında olmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, bazıları gibi, geçmişinden utanıp sıkılan bir siyasi geleneğin adı değildir. Ama geçmişe takılıp kalan bir parti de değildir. Milliyetçi Hareket Partisi, geçmişten dersler çıkararak geleceğe uzanan bir siyasi misyonun sahibidir. Muhterem Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Basın Mensupları, Bugüne kadar yaşanan tartışma ve gelişmeler bir çarpıklığın meydana çıkmasına vesile olması bakımından da önem arzetmektedir. Geçen yasama döneminde yolsuzluk iddialarının büyük bir kısmının sahibi olanlar, siyasi mücadeleyi hangi saiklerle yürüttüklerini ortaya koymuşlardır. Milletvekili arkadaşlarımızın tavırları karşısında, yarın partimizin de benzeri bir durumla karşı karşıya kalacağını iddia edenler, maalesef kendilerini ele verdiklerinin farkında bile değildir. Bugün meclisin çalışmalarından rahatsızlık duyanların, güvensizlik beyanında bulunanların, partimize yönelik açıklamalarının hiçbir değer taşımadığı açıktır. Bu düşünceye sahip olan muhalefet temsilcilerinin, şimdi Milliyetçi Hareket Partisi'nin kendilerinin kullandığı silahlarla altlarını oymaya çalıştığını söylemeleri çok üzücüdür. Her siyasi davranışı ve şahsiyeti, kendi anlayış ve uygulamaları içinde değerlendirmeye çalıştıkları için sürekli olarak böyle bir yanlışın içine düşmektedirler. İzninizle, demokratik siyasetin bir evrensel kuralını burada hatırlatmak istiyorum. Siyasette nihaî karar merciî halkın vicdanıdır, bunun en büyük tecelli aracı ise oy'larıdır. Hangi partinin hangi siyasi pozisyonu kazanacağına da yine halk karar vermektedir. Ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisi'nin kimsenin yerinde gözü olmadığı gibi, etik dışı bir mücadele yürütmesi de mümkün değildir. Bizler yerimizden de, duruşumuzdan da memnunuz. Bizim için siyaset, ne bir ölüm kalım mücadelesidir, ne zikzaklarla dolu bir manevra alanıdır, ne de koltuk kapma yarışıdır. Bizim için siyaset, belirli üslûp ve seviyeden taviz vermeden yapılacak hizmet yarışıdır, büyük ve güçlü Türkiye'ye ulaşma yoludur. Meşru ve hukukî zeminlerde, yine aynı vasıftaki araçlarla yürütülen bir uğraşı alanıdır. Kıymetli Arkadaşlarım, Sayın Basın Mensupları, Konuşmama son vermeden önce, bizler açısından "bir kaşık suda fırtına kopartmaya çalışmak" anlamına gelen partimiz mahreçli bir tartışmaya, yani "erken seçim" konusuna temas etmek istiyorum. Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz Cumartesi günü toplanan Merkez Yürütme ile Merkez Karar Kurulu'nda Türkiye ve Dünya gündemi üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Bu meyanda, çok tabii olarak, siyasi hayatımızın bugünü ve yarını üzerine çeşitli görüşler ileri sürülmüş, muhtemel gelişmeler ve sorunlar ele alınmıştır. Bu arada Anayasa Mahkemesi'nde davası karar aşamasında olan bir siyasi partinin durumu da bu çerçevede gündeme gelmiştir. Basına kapalı yapılan bu toplantılardan dışarıya yansıyan ve bir-iki gazetemizde de "kulis bilgisi" olarak yer alan bazı hususlar üzerine, sorumlu ve önemli bir konumda bulunan ana muhalefet partisi yöneticileri akıl almaz beyan ve eleştirilerde bulunma yarışına girmişlerdir. Bunların, partimize yönelik olarak hiç sıkılmadan sarfettikleri sözler, kullandıkları sıfatlar, aslında kendi ruh dünyalarını ve psikolojilerini açığa vurması bakımından anlamlı olmuştur. Bunun için, bırakınız nezaket sınırlarını, terbiye ve insaf sınırlarının bile dışına taşan bu beyanları, siyaset yaklaşımlarının ve zihniyetlerinin bir yansıması olarak görüyor ve değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, siyaseti fukaralaştıran ve körelten bu tür üslup ve anlayışlardan her türlü tahrik çabalarına rağmen uzak durmaya gayret edeceğiz. Bu sebeple, onların alel acele söylediklerinin gerçekte hangi mânâya geldiğini kavramalarına yardımcı olmak için sadece birkaç noktayı hatırlatmakla yetineceğim. Herşeyden önce, bu saldırgan üslup ile insafsız beyanlar, bu partinin yönetim kurullarında siyasi gündemin değerlendirilip değerlendirilmediği, eğer değerlendiriliyorsa bunun nasıl yapıldığına dair bilgileri hatırlamamızı sağlamıştır. İster istemez kendi parti toplantılarında alınması gereken kararların daha önceden tebliğ edildiği, seçilecek yönetici isimlerinin daha önceden belirlendiği ve hatta birgün önceden gazetelerinde yayınlandığına dair örnekler akıllara gelmektedir. Bunun için herhalde parti kurullarında siyaset dışı konuların konuşulmasını olağan karşılamak gerekmektedir. Yine kendi beyanlarından parti tabanlarını ve seçmenlerini hafife aldıkları sonucunu çıkarmak da mümkündür. Bu ülkede yıllardır siyaset dünyasının içinde yer alanların Türk milletinin basit siyasi hesaplar peşinde olanlara, seviyesiz ve haksız bir yarışın içinde bulunanlara prim vermeyeceğini bilmeleri gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi, ne dün, ne de bugün hiçbir gayri adil ve gayri ahlâkî bir yarışın içinde olmamıştır. Yarın da olmayacaktır. Milletimizin manevi değerleri konusundaki hassasiyetlerinin istismarına karşı çıkarken de aynı duygu ve düşüncelerle hareket etmiştir. Partimizin herhangi bir siyasi partinin kapatılmasından da memnuniyet duyması mümkün değildir. Bunun için, aylar önce "kişilerin cezalandırılmasının esas, tüzel kişiliklerin cezalandırılmasının ise istisna olması gerekir" ilkesini yüksek sesle dillendirmiş bir partidir. Tabii bütün bunları, hergün "komplo teorileri"yle yatıp kalkanların, ürettiği senaryoların daha sonra esiri olanların ve bunlardan beslenen siyasetçilerin anlaması ve kabul etmesi çok zordur. Anlasa bile itiraf etmesi imkânsızdır. Partimiz karşıtı siyasi argümanlarını, Avrupa Birliği bünyesindeki Türkiye aleyhtarı çevrelerin beyanlarına yaslandıracak kadar ileriye götürenlerin zaten tutarlı, seviyeli ve milli bir yaklaşım içinde olmalarını bekliyor da değiliz. Daha bir yıl önce, eleştirilerini "irticanın yolsuzlukların kapatılması için kılıf olarak kullanıldığı" noktasına kadar vardıranların, son günlerde yaptığı açıklamalarla ne yapmak istediğini anlamaya çalışmak gibi bir niyetimiz de yoktur. Ancak eleştirilerde ölçüyü kaçırdıklarını ve hakkaniyete uymadıklarını fark etmeleri gerekmektedir. Unutulmamalı ki, aynı 18 Nisan seçimleri öncesinde olduğu gibi, bugün de Milliyetçi Hareket Partisi'ne saldırmak, haksızlık etmek hiç kimseye siyasi prim sağlamayacaktır. Bilakis, onların tarih ve millet önünde mahkûm olmasına yol açacaktır. Artık herkes, partimizin düne kadar Türkiye'de hakim olan çarpık siyasi yaklaşımlar ve kısır çekişmeler şablonuyla tanımlanamayacağını anlaması gerekmektedir. Bırakınız hükümet ortağımızı, herhangi bir siyasi rakibimizin bile içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan siyaset üretmek ya da çıkar temin etmeye çalışmak bizim için onursuzluktur. Ama aynı samimiyeti ve duyarlılığı rakiplerimizden de beklemek hakkımızdır. Bunun için, herkes "şapkasını önüne koyup düşünmeli", demokrasimiz ve halkımız için en doğru ve güzel olanın arayışı içinde olmalıdır. Çünkü, Cumhuriyetimizi ve demokrasimizi birlikte yaşatmak ve yüceltmek, temiz ve ilkeli siyaseti hakim kılmak hepimizin boynunun borcudur. Bizim en büyük hedefimiz ve düşüncemiz budur. Yani Türkiye'nin, daha güçlü bir devlet, daha huzurlu bir millet olarak ilelebet var olmasını sağlamaktır. Bu hedefe ulaşmak için de yapamayacağımız hiçbir fedakârlık yoktur. Bunun için hiçbir engel, hiçbir haksız eleştiri bizi doğru ve hak bildiğimiz yoldan ayıramayacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle muhterem heyetinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Dr. Devlet Bahçeli |