09.05.2000 - TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Konuşması
9 Mayıs 2000

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Konuşmama hepinizi en iyi dileklerimle selamlayarak başlıyorum.

Bilindiği üzere, uzun bir süredir çeşitli tartışmalara konu olan ve ülke gündeminin birinci sırasında yer eden Cumhurbaşkanlığı seçim süreci tamamlanmış bulunmaktadır. Bu süreçte, gerek tartışma kültürümüzün mahiyeti, gerekse konunun sahip olduğu hayatiyet derecesi, ülke içinde ve dışında yaşanan gelişmelerin geri planda kalmasına yol açmıştır.

Bugün, sizlerle birlikte, öncelikle yapılan tartışmaların ve gelinen noktanın bir değerlendirmesini yapmak; daha sonra da önümüzdeki aylara, yıllara ilişkin düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bunlara geçmeden önce, yaşanılan sıcak bir gelişmenin altını çizmeyi gerekli ve önemli görüyorum.

Hem ülkemiz, hem de insanlarımız, 12 Eylül öncesi ve sonrasında karşı karşıya kaldığı terör olaylarından çok sıkıntı çekmiştir. Türkiye, Dünyanın uzun süre ve yoğun şekilde bu belâya maruz kalmış ülkelerinden biridir. Terör ve şiddet olayları, birçok cana mâl olmasının yanında ekonomik kalkınmayı, toplumsal huzur ve dayanışmayı felç eden bir sonuç doğurmuştur.

Türkiye, 1984 yılından itibaren yaklaşık 15 yıllık süre boyunca, yıkıcı, bölücü terör örgütüyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Buna, son yıllarda, terörü vahşice bir yöntem olarak kullanan Hizbullah gibi örgütler eklenmiştir. Türk devleti, son birkaç yıldır, özellikle de son birkaç aydır bu örgütlerle mücadelede kayda değer bir başarı sağlamıştır. Bu başarıda, hiç şüphesiz milletimizin desteği ile güvenlik güçlerimizin kararlı ve azimli çabaları en büyük paya sahiptir.

En son olarak, menfur bir suikasta kurban giden gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun katil zanlılarının ele geçirilmesi ve bu konuda ciddi soru işaretlerinin aydınlanması ihtimalinin ortaya çıkması, çok sevindirici bir gelişme olmuştur. Çünkü, 7 yıldır aydınlatılamayan bu mesele, diğer benzer cinayetler gibi, sadece Türk Polisinin değil, Türk devletinin ve siyasetinin de bir onur meselesi haline gelmiştir. Bunun yanında, toplumsal huzuru ve istikrarı baltalamaya yönelik benzer girişimler açısından caydırıcı bir nitelik taşıdığı için çok önem arz etmektedir.

Bu süreçte, gerçeklerin açığa çıkması, suikastın arkasının ve önünün aydınlanması en büyük dileğimizdir. Bu konuda hükümetimiz, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da üzerine düşeni titizlik ve kararlılık içinde yerine getirmeye devam edecektir.

Yeni çağa, her alanda yeni ve güzel bir başlangıç yapmak için çabalayan Türkiye'nin her türlü terör belasını defetmesi zorunludur. Hem ekonomik hem de demokratik gelişmemizin en büyük ayak bağlarından birinden daha kurtulmamız hayatî değere sahiptir. Bütün terör örgütlerinin kökünün kazınması konusundaki duyarlı ve kararlı tavrımızın temel sebebi budur.

Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Ülkemizin hemen her alanda kalkınması ve önünün açılmasındaki en büyük engellerden biri terör ise, diğerleri ekonomik ve siyasi istikrarsızlardır.

Bugün Türkiye'de, siyasi ve ekonomik istikrar büyük ölçüde tesis edilmiş durumdadır. Ancak bu durumdan, gelinen noktadan ciddi ciddi rahatsızlık duyan bazı çevreler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı, meseleye demokratik kriterlerden yola çıkarak samimi bir şekilde yaklaşmaktadır. Diğer bir önemli kısmı ise, süreci baltalamaya çalışmakta, demokrasi ve inanç gibi temel kavram ve değerleri manipülatif amaçla kullanmaktan kaçınmamaktadır. Bu zihniyete sahip olanlar, aynı zamanda, son yıllarda giderek hayati ihtiyaç haline gelen istikrar ve huzurun mimarlarından olan Milliyetçi Hareket Partisi'ni sistematik biçimde hedef almaktadır.

Bazı hususların çok iyi kavranması gerektiğine inandığım için birkaç noktaya bir kez daha temas etmeyi zorunlu görüyorum.

Daha önce de ifade ettiğim gibi, istikrar, başlı başına bir değer ya da hedef değildir. İstikrar, öncelikle toplumsal ve ekonomik sorunların çözümünde ihtiyaç duyulan elverişli zemini ifade eder. Toplumsal ve ekonomik aktörlerin önünü görebilmesini, en azından orta vadeli planlar yapabilmesini mümkün kılar. Kısaca ifade etmek gerekirse, ülke üzerindeki sis bulutlarının dağılması, yarınlara ilginin artması anlamına gelir.

Bu noktada, sık sık demokrasi makyajlı eleştiriler yöneltmek, dün-bugün-yarın muhasebesini yapmaktan kaçınmak, ya ön yargının ya da bilgisizliğin bir eseridir. Türk siyasetinin kronik sorun ve açmazlarına dikkatlice bakmak ve hatta sadece 1990'lı yıllarda yaşanan sıkıntıların ve tartışmaların şekillendirdiği ilkesiz, seviyesiz ve itibarsız siyaset ortamını hatırlamak, bu gerçeğin kavranması için yeterlidir.

Şu tespiti hemen hemen herkesin paylaştığına şüphe yoktur. Bugün, demokratik sistemi ve hukuk devletini, insanımıza lâyık, çağa uygun bir niteliğe kavuşturmak, Türk siyasetçisinin ve aydınının temel meselelerinden biridir. Bizim, ayrıca vurgulama ihtiyacı hissettiğimiz husus, meselenin, sadece siyasi açılım ve demokratikleşme nutuklarıyla çözümlenmesinin mümkün olmadığı gerçeğidir.

Hiçbir zaman akıldan çıkartılmaması gereken şey, genelde siyaset kurumunun, özel de ise meclisin çözüm ve değer üretme alt yapısına sahip olmadan başarıya ulaşmamız imkansızdır. Özellikle de, istikrar, hoşgörü ve uzlaşma siyasetini küçümseyerek, tarihi ve milli hassasiyetlerimizi yok farz ederek, "antidemokratik" etiketini sağa sola gelişigüzel bir şekilde yapıştırmaya çalışarak kalıcı başarı sağlamak mümkün değildir.

Bunun aksi yaklaşımlar, Türk ve Dünya siyaset tecrübelerini kasıtlı ya da sınırlı okumaktan kaynaklanan bir siyasi ve ahlâki duruşu ifade etmektedir. Çünkü, yaşadığımız siyasi kriz ve açmazların temelinde, genellikle yönetim zaafları ile derin ve sürekli meşruluk tartışmaları yatmaktadır. Bu iki alanda ciddi bir ilerleme sağlanamadığı takdirde, siyasetin varacağı yer, hiç şüpheniz olmasın başladığı yer olacaktır.

İşte, demokratik siyasetin gelişmesi ve pekişmesi ile bu iki stratejik sorun arasında doğrudan bir ilişki vardır. Hatta birbirini besleyen bir bağımlılık ilişkisi bulunmaktadır.

Hoşgörü ve uzlaşma geleneğinin varlığı ve niteliğinin önemi de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Türk siyaseti, sorun çözme kabiliyetini geliştirdiği, meşruluk tartışma ve krizlerini yumuşattığı ölçüde vuzuha kavuşacak, uzlaşmacı demokratik siyasi kültür kök salacaktır. Böyle bir kültür geliştiği ve önemsendiği ölçüde de demokrasinin kurumlaşması ve toplumsallaşması mümkün hale gelecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi'nin sadece seslendirmekle kalmayıp, birçok haksız eleştiriye muhatap olma pahasına hayata geçirmeye çalıştığı siyaset yöntemi ve üslubu öncelikle böyle bir tespitten ve duyarlılıktan kaynaklanmaktadır. Yine biliyor ve inanıyoruz ki, ülkemizin yeni çatışma ve krizlere kapı aralamadan her alanda birden yol alması, her türlü sorunun hukuk devleti ve demokrasi içinde kalarak çözme başarısını kanıtlaması, böyle bir kararlılığın müştereken gösterilmesine bağlıdır. Bu çerçevede unutulmaması gereken, içinde yaşadığı iklim hoşgörü ve uzlaşma olan; üzerine bina edildiği etik değerler dürüstlük, tutarlılık ve samimiyet olan siyaset kurumunun her türlü sorunu çözmesinin çok daha kolay ve mümkün olduğu gerçeğidir.

Partimizin, Türkiye'nin temel sorunlarını aşma noktasında sergilediği tutumunun arkasında, böyle bir inanç, böyle bir bilinç yatmaktadır. Bu inancımız da, hiç şüphesiz, Türk insanının mutluluğunu, Türkiye'nin geleceğini, toplumsal huzuru ve dayanışmayı her şeyin üzerinde gören engin bir ülke ve millet sevgimizden beslenmektedir.

Bunu anlamak istemeyenler ya da çarpıtmak için özel gayret sarfedenler, eğer ülke sevgileri tamamen kaybolmamış ise, er geç böyle bir çizgide buluşmak zorunda kalacaklardır. Bunun en önemli göstergelerinden biri, son zamanlarda şahit olmaya başladığımız bazı olumlu işaretlerdir.

Siyasi hayatımız, daha hâlâ güçlü ve kalıcı bir demokratik ve etik bir zemine kavuşmaktan uzak olsa bile, bizler gelecekten ümitliyiz. Türk Milleti'nin yeni siyaset anlayışının yerleşmesi konusunda büyük bir beklenti ve arzu içinde bulunması, bu sonuca ulaşmamızı sağlayacak temel dinamiği oluşturmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin toplumumuzda yarattığı iyimserlik havasının yanında, siyasi partilerin sergilemeye çalıştıkları imaj da, yeni bir başlangıcın belirtileri olarak önem taşımaktadır. Zaman zaman ikircilikli bir tavır içinde bulunulması, söylem ile pratik arasında çelişkili sahnelerin yaşanması, tabii ki birçok açıdan düşündürücü bir mahiyet arz etmektedir.

Ancak, tablonun çok güzel, çok olumlu tarafları da bulunmaktadır. Bizler, meseleye daha çok bu açıdan yaklaşmak istiyoruz. Bütün parti liderlerinin ve siyasi partilerin uzlaşmaya sahip çıkması önemli bir başlangıç olmuştur. Yeterince farkında olunsa da, olunmasa da, uzlaşma ve hoşgörünün herkes tarafından paylaşılan ve olumlanan bir siyasi değer olarak genel kabul görmesi çok anlamlıdır.

İnancımız ve isteğimiz, Türkiye'nin her temel ve kritik sorunu karşısında benzer bir tavrın ve anlayışın bundan sonra da ortaya konmasıdır. Yine, Türk siyasetinin uzlaşma ile rekabet arasında elzem olan hassas dengeyi gözetebildiğini kanıtlamasıdır. Gerekli durumlarda anlayış birliğinin tereddütsüz ve hesapsız sergilenmesinden, hem ülkemizin hem de demokrasimizin kazançlı çıkacağına şüphe yoktur.

Kıymetli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye Büyük Millet Meclisi, beş partinin genel başkanlarının yaptığı öneriyi benimsemiş ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini bu çerçevede tamamlamıştır. Geçmişte yaşanılan tartışma ve krizler dikkate alındığında meclisin önemli bir başarıya imza attığını ifade etmek doğru olacaktır.

Biraz önce de temas ettiğim gibi, seçim süreci, başından sonuna kadar tarihi uzlaşma girişiminin izlerini taşımaktadır. Yeni demokratik uzlaşma kültürünün güzel bir tezahürü olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri, her şeye rağmen demokrasimizin yüzakı olmuştur. Bu süreçte ortaya çıkan bazı tartışmalar ve yapılan siyasi hesaplar bile böyle bir güzel tabloyu gölgeleyememiştir.

Hatırlanacağı üzere, Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel yaklaşımı, en geniş mutabakat ile meclisimizin ve milletimizin rahatlıkla tasvip edebileceği bir şahsiyetin Cumhurbaşkanı seçilmesi olmuştur. Seçim süresinde yaşanılan meclis içi, meclis dışı aday tartışması, meselenin farklı bir alana kaydırılmaya çalışılmasından başka bir manaya sahip olmamıştır. Yüce meclisin çatısı altında kullanılan oyların tamamı, temsil ettiği iradenin bir parçasıdır.

Sonuç itibariyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi 3.tur oylama sonucunda Cumhurbaşkanını seçerek kritik bir görevini daha sorumluluk bilinci içinde yerine getirmiştir. Bundan sonra, Türkiye'nin 10. Cumhurbaşkanı olan Sayın Ahmet Necdet Sezer'e yardımcı olmak önem taşımaktadır. Bu vesileyle, seçimin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, Sayın Sezer'e başarılar diliyorum. Yine, görev süresini 16 Mayıs'da tamamlayacak olan Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'e hizmetlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunuyor, uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.

Muhterem Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Beş siyasi partinin genel başkanının halkımızın huzurunda imza atmasıyla ortaya çıkan ve dolayısıyla tarihi bir uzlaşmayı ifade eden teşebbüs, Türk demokrasi tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Bundan sonra, artık, hepimizin, herkesin ileriye bakması, halkımızın sorunlarına ve beklentilerine daha fazla ilgi göstererek çözümler üretmesi zamanı gelmiştir.

Bir yıla yakın bir süredir iktidar görev ve sorumluluğunu üstlenmiş olan 57. Hükümet, birçok önemli kararı hayata geçirmeyi başarmış, ülkemizde ümit ve güven tohumları yeniden yeşermeye başlamıştır. Bütün bunların 3'lü koalisyon şartları içinde ve yaşanan büyük tabii afetlere ve birikmiş sorunlara rağmen gerçekleştiği göz önüne alındığında, değeri daha iyi anlaşılmaktadır.

Ekonomik istikrar tedbirlerinin olumlu sonuçlarının gözle görülür hale gelmeye başlaması, ileriye yönelik ümitlerimizi daha da arttırmıştır. Ekonomik programın ilk dört aylık uygulamasının ortaya koyduğu tablo, büyük ölçüde olumlu göstergeleri ifade etmektedir. En önemlisi, bu olumlu seyrin, önümüzdeki aylar içinde iyileşerek devam edeceğine dair güçlü beklentimizdir.

İnşallah, Türkiye çeyrek yüzyıldır terör belasıyla birlikte en güçlü ayak bağını oluşturan enflasyonu yenecektir. İki büyük ayak bağından kurtulacak olan ülkemizin önü, böylece önemli ölçüde açılmış olacaktır.

Meclisimizin ve hükümetimizin sorumluluk ve görevleri, tabii ki bunlarla sınırlı değildir. Türkiye'nin, yapısal reformları tamamlayarak yoluna güçlü bir şekilde devam edebilmesi için, daha yapacak işimiz bulunmaktadır. 57. Hükümetin kimliğinin ayırdedici vasıflarını da oluşturan uzlaşma ve atılım sürecinin zenginleşerek sürdürülmesi için yeni politikalar geliştirerek hayata geçirmemiz şarttır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hükümet programında da yer almış olan şu hususların altını özellikle çizmek istiyoruz. Bu alanlarda mesafe kaydetmemizin, kısa ve orta vadede başarılı sonuçların elde edilmesinin çok yönlü ve zincirleme bir etki yaratacağına inanıyoruz:

1-Enflasyonu kontrollü bir şekilde aşağıya çekerken, yatırımların ve ihracatın da yine kontrollü bir şekilde arttırılması;

2-Giderek sosyal kangrene dönüşen işsizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği gibi sorunları çözmeye yönelik kararlı ve sistemli yaklaşımların geliştirilmesi;

3-Sağlık ve eğitim hizmetlerinin kalitesini yükseltecek politikaların zaman geçirilmeden uygulanması;

4-Haksızlık ve yolsuzluklarla daha kararlı ve hızlı bir mücadele için yargı sisteminin rehabilite edilmesi;

5-Anayasa ve yasalarımızda gerekli değişikliklerin yapılarak demokratik hukuk devleti standartlarının yükseltilmesi;

6-Güçlü bir toplum ile ekonomik sistemin alt yapısını oluşturan iletişim ve ulaşım ağının takviye edilmesi ve bu meyanda trafik kazalarını önlemeye yönelik yeni tedbirlerin uygulanması;

7-Bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetlerine, özellikle de bilgisayar teknolojileri ile yazılım sistemlerinin geliştirilmesi üzerinde titizlikle durulması gerekmektedir.

Bütün bunlar, hem genç ve dinamik nüfusumuzun ülke kalkınmasına daha çok katkı sağlayabilmesi hem de siyasi ve ekonomik istikrar ile birlikte toplumsal istikrarın da gözetilmesi bakımından çok önem arzetmektedir. Bunlar, aynı zamanda, devlet ile toplumun, cumhuriyet ile demokrasinin daha çok kucaklaşması anlamına gelecektir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle bir sürece ve yaklaşıma, her türlü katkıyı yapmaya devam edeceğiz. Hiç şüphesiz, meclisimiz ve hükümetimiz de dün olduğu gibi, yarın da aynı işbirliği anlayışı ve kararlılık içinde hizmetlerini sürdürecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyor, sevgiler sunuyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı