Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
Büyük Türk Milleti, Fedakârlığın numunesi, şehitlerin emaneti, bin yıllık dayanışma, destan, dua ve dirayetin eşsiz eseri olan aziz vatanımız yerli ve yabancı odakların iştirakiyle teşkil edilmiş husumet cephesinin kuşatması altındadır. Bağımsızlık ve şeref sembolümüz, birlik ve kardeşlik nişanemiz Ay Yıldızlı Al Bayrağımız hain furyasının hedefindedir. Türk bayrağı belirli aralıklarla çekildiği gönderden alçakça indirilmekte veya buna teşebbüs edilmektedir. Diyarbakır ve İstanbul’un ardından en son olarak Antalya’da bayrağımız bir kez daha saldırıya uğramıştır. Yüksek fazilet ve bağlılıkla temellenmiş, milli ve manevi değerlerle harcı karılmış; zaferlerle, ümitlerle ve dileklerle yolu çizilmiş; siyasi, hukuki ve sosyal teşkilatlanmamızın parlak bir sonucu olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ağır tehditlerle boğuşmaktadır. Asırlar içinde olan ve olgunlaşan; emek, gözyaşı, özveri ve samimi mücadelelerle kökleşip kurumsallaşan kardeşlik bağları baskı, şantaj ve hasmane muamelelerle yüz yüzedir. Varlığımızın alametifarikası, payidarlığımızın manevi güvencesi, adımızın ve anılarımızın hülasası milli kimliğimiz bölücü ve yıkıcıların ortaklaşa tertip ettikleri linç kampanyasıyla karşı karşıyadır. Türk kültürü yabancı nakil ve transferlerle yozlaşmanın sınır hattındadır. Hafıza aynamız, kim olduğumuzun ispatı, milli şuurumuzun asıl cevheri, duygu ve düşüncelerimizin seslendiricisi Türkçemiz çamur ve çirkef zihniyetlerce yıpratılmaktadır. Türkiye’miz 91 yıllık Cumhuriyet tarihinin en acımasız zulmü, en kesif saldırısı, en vicdansız yönetimiyle yoğun bakıma alınmak ve bitkisel hayata girmek üzeredir. Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve milletiyle bölünmenin eşiğinde, emperyalist komplo ve koronun kıskacındadır. Tarihi Şark Meselesi saat gibi çalışmaktadır. Asırlardır gündemde tutulan Türkleri Anadolu’dan çıkarma, İslamiyet’i küçültme ve terörize etme planı adım adım amacına doğru ilerlemektedir. “Böl-parçala-yönet” veya “böl-parçala-yut” şeklinde kavramsallaştırılan küresel düşmanlık projesi mahvımıza, kaybımıza ve yok oluşumuza sabitlenmiş ve odaklanmıştır. Bu hain emele payandalık ve paryalık yapmayı hevesle üstlenen içimizdeki taşeronlar ise Türkiye’nin içten içe erimesine tartışma götürmez biçimde hizmet etmektedir. Yıllardır yüce dinimizi sömüren, Allah’la aldatan, başörtüsüne saklanan, demokrasi ve özgürlük gibi vazgeçilmez kabulleri öğüten, milli iradeyi çarçur eden, egemenlik haklarımızı çürüten siyasi iktidar ülkemizi tahammül edilemez kritik bir eşiğe sürüklemiştir. AKP’yle geçen son 12 yıllık karanlık ve ilkel dönemde insanımız bezgin, yılgın ve yorgun düşmüştür. Geçen yıllar boyunca istismar edilmedik hiçbir şey bırakılmamıştır. Ayrıca viraneye çevrilmedik, dağlanmadık, deşilmedik, oynanmadık, üzerinde karalama ve tahrifat yapılmadık hiçbir değer kalmamıştır. Bu itibarla Türkiye’nin acınası ve hepimizi kaygılandıran kötü gidişatına tarafsız kalma, sessiz durma imkan ve ihtimali yoktur. Bundan sonra ‘ya zillet ya izzet’ kazanacaktır. Bundan sonra ‘ya yurdum ya yokum’ arasında seçim yapılacaktır. Bundan sonra ‘ya rezalet ya da adalet’ tam hâkimiyet kuracaktır. Şu günkü ortam ve süreçte; günü ve vaziyeti kurtarma namına kenara çekilip olan biteni uzaktan izleme ataleti veya suya sabuna dokunmadan, risk almadan gelişmeleri kendi haline bırakma acizliği tehlikeleri daha da katlayacaktır. Mensubiyetinden iftihar ettiğimiz aziz milletimize çok açık çağrımız vatanına, bayrağına, kimliğine, tarihine, geçmişine ve geleceğine sahip çıkması yönündedir. Çağrımız milli ve üniter devlet yapımıza, toprak bütünlüğümüze, milli birliğimize destek verilmesidir. Çağrımız ahlakın, hukukun, vicdanın, dürüstlüğün, huzur ve kardeşliğin yanında toplanılmasıdır. Boşa geçecek bir günümüz bile yoktur. Tehlikeler çok ciddi, tehditler çok yakındır. Türkiye’nin meseleleri kaldırılamayacak derecede fazlalaşmıştır. Deyim yerindeyse Türkiye düşmanları ikinci defa Polatlı’ya kadar gelmiş, milli bünyeyi ele geçirmek, milli varlıkları gasp etmek maksadıyla AKP’yle ihanet sedirine yerleşmişlerdir. AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan zıvanadan çıkmakla kalmamış; akıl, gönül, kalp ve milli değerlerle arasını tamamıyla açmış, bölücü çevrelerin, küresel mihrakların kuryesi, kutup başı ve iktidardaki adamı olarak sivrilmiştir. Unutulmasın ki, iç ve dış sorun alanlarının birbirine eklemlenerek kontrolden çıkması ufukta beliren kanlı ve vahşi parçalanma dinamiklerini harekete geçirecektir. 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi öncesi aziz milletimin her ferdi hassas, objektif, içten, herhangi bir telkin ve algı operasyonlarına kapılmadan bir iç muhasebe yapmalıdır. Zaman ideolojik kalıplarla, inat ve siyasi dürtülerle hareket etme zamanı değildir. Zaman duygusal yaklaşımlara ve yandaş tercihlere teslim olma zamanı da değildir. Vicdanlı ve namuslu her vatandaşım Türkiye’nin milli ve tarihi haklarını korumakla, gözetmekle ve yarınlara taşımakla mükellef olduğunun bilincinde olmalıdır. Aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde Cumhuriyet ölümcül yara alacak, Türk tarihi makas değiştirecek, millet bölücülüğün kafesine hapsedilecektir. Aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması Sevr taraftarlarının 94 yıl sonra Çankaya çıkması demektir. Aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması İzmir’de denize dökülenlerin hesap sormak üzere tekrar ayağa kalkması, Çanakkale’de püskürtülenlerin bir kez daha şanslarını denemeleri demektir. Ve aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması PKK’nın, HDP’nin, Türkmen katillerinin, Müslüman canına kast edenlerin, Türk hasımlarının, Barzani’nin, IŞİD’in, BOP’un, Haçlı emellerinin, El-Kaide’nin, Boko Haram’ın, Taliban’ın, yolsuzluk çetelerinin Çankaya’yı mesken tutması anlamına gelecektir. Türk milleti böyle bir bozguna elbette izin vermemelidir, inancım odur ki vermeyecektir. 10 Ağustos’ta otokrasi ile demokrasi arasında bir tercih yapılacaktır. 10 Ağustos’ta hoşgörüyle dayatmadan, hak ve özgürlüklerle faşist eğilimlerden birisi öne çıkacaktır. Türk milleti doğruya, iyiye, güzele, sevaba ve helale bağlılığını göstermek için sorumluluğunun fevkinde bir mücadele azmi göstermelidir. Aday Erdoğan, 12 yıldır sürdürdüğü yalan ve inkar üzerine bina ettiği gayri milli ve gayri ahlaki iktidarının mutlaka bedelini ödemelidir. Milli vicdanın müsterih olabilmesi için başka bir yol ve çare gerçekten de kalmamıştır. Aziz Milletim,
Türkiye bir dehşet döngüsünün tam ortasındadır. İçinde bulunduğumuz geniş coğrafyalar kan ve kavgaya havale edilmiştir. Ortadoğu’da sürekli tahkim ve tahrik edilen etnik ve mezhep rekabeti komşu ülkeleri kaosa itmiş, felaketlerin kapağını kaldırmıştır. Bu kapsamda mazisi bir asrı aşan hakimiyet ve bölüşüm mücadelesi tüm acımasızlığıyla, tüm şiddetiyle yeni bir evreye girmiştir. İçimizde ve dışımızda hem insanlar istismar edilmekte, hem de değişik ülkelerin toprak bütünlüğü silahla, terör saldırılarıyla ve küresel senaryolarla yargılanmaktadır. Ortadoğu etnik, dini, ideolojik ve mezhebi farklılıklarıyla Dünya’nın en istikrasız ve infial halindeki coğrafi alanıdır. Yüzyıllarca hakimiyetimiz altında bulunan, kültürel ve tarihi bağlarla ilişkilerimizi derinleştirdiğimiz ülkeler ve halkları birer birer ateşe atılmaktadır. Haritalar yeniden çizilmekte, insanlar seri şekilde katledilmektedir. Gazze Şeridinden Bağdat’a kadar uzanan geniş alan üzerinde toplu cinayetler işlenmekte, kan nehri akmaktadır. Müslümanlar birbirine düşmüş, yapay ayrımlar sonucunda cinnet hali salgın hastalık gibi yayılmıştır. Şüphesiz ki, bu yürek burkan tabloya insanım diyen hiç kimsenin katlanması söz konusu olmayacaktır. Ortadoğu’da insanlık kaybolmuş, vicdan rafa kalkmış, uzlaşma, barış ve kardeşlik kaybetmiştir. İslam ülkeleri geriliğin, gerginliğin, demokrasi dışı yönetimlerin, adaletsiz paylaşımın, eşitsiz ve dengesiz siyasi şartların güdümündedir. Maalesef ki, aklın önemine vurgu yapan kutlu dinimizin mensupları akılsızlığın kör kuyusuna çoktan düşmüştür. Dil, mezhep, etnik ve siyasi bazda ayrımcılığın körüklendiği İslam alemi cahiliye devrini bile aratacak sancılı bir dönemin pençesindedir. Askeri, ekonomik ve kültürel emperyalizm Türk ve İslam alemine adı konmamış bir savaş ilan ederek kıran kırana fitne aşılamaktadır. Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelerden kendini soyutlaması ya da etkilenmemesi doğal olarak imkânsızdır. Bu yüzden sahip olduğumuz stratejik ve jeopolitik özellikler nedeniyle dünyanın güç odakları tarafından izlendiğimiz bir hakikattir. Ülkemiz kıtaları birleştiren ana kavşakların düğüm noktası; su yollarının ve su geçitlerinin kontrol noktası; kara, deniz ve hava koridorlarının bağlantı noktası; enerji nakil hatlarının geçiş güzergâhıdır. Bu nedenle Türkiye’nin bölgesel ve küresel denklemin dışında kalması düşünülemeyeceği gibi; pasif, edilgen ve milli gerçeklerle bağdaşmayan politikalarla oyalanması ilave risklere mahkûm olması anlamına gelecektir. Güçsüz, iç çelişkisi artmış, demokrasisinde anormal sorunlar bulunan ve Batı uydusu olmuş bir ülke gerçeğinin Ortadoğu’ya merhem olması şöyle dursun, kendi yarasını tedavi etmesi dahi akıl dışıdır. Aday Erdoğan ile Türkiye’nin bölgesel itibarı aşınmış, yaptırım ve inandırıcılığı sıfırlamıştır. AKP iktidarı hiçbir tasavvurunu gerçekleştirememiş, hiçbir taaddüdünü yerine getirememiş, hiçbir iddiasının arkasında duramamıştır. Türk dış politikası stratejik derinlikte boğulmuş, bir ucunun Anadolu’ya tutunduğu, diğer ucunun da 360 dereceyle dünyayı kavradığı söylenen pergel metaforu göğüslenmesi çok zor olacak musibetlere yol açmıştır. Aday Erdoğan Arap sokaklarında şöhret peşinde koşarken, Türkiye’nin milli gerçeklerini çiğnemiş, sanal kahramanlıklarla kendisini ve AKP’ye oy veren vatandaşlarımızı kandırmıştır. 7 Temmuz’dan 17 Temmuz’a kadar Gazze’de 223 kişiyi öldüren, bini aşkın kişiyi yaralayan, sahilde top oynayan çocuklara ölüm kusan İsrail’e yıllarca bağıran çağıran aday Erdoğan, hiçbir soruna deva olamamıştır. 17 Temmuz’dan itibaren Gazze’ye kara harekâtı başlatan İsrail Filistin’li kardeşlerimize ölüm yağdırırken, Aday Erdoğan meydanlarda dedikodu yapmakta, aynı ezberlerini paralel öznesiyle tekrarlamaktadır. Aday Erdoğan, bir yanda İsrail’i terör devleti diye eleştirirken, diğer yanda gemi filosu sahibi talihli oğlu bu ülkeye karlı ticaret yaparak servetine servet katmaktadır. Filistin’in acil ve insani yardıma ihtiyacı vardır. İsrail barbarlığı bir an önce durmalı, kalıcı ateşkes sağlanmalı ve uluslararası toplum işlenen insanlık suçunu ağırdan almamalıdır. Şu anda mazlum Gazze’nin yanında olmak, dua ve yardımlarımızla destek vermek insanlık görevimizdir. Aday Erdoğan’ın yanlışları, önyargıları, gaflet içindeki tutumu olmasaydı İsrail-Filistin arasında diyalog kanallarının açılması konusunda Türkiye önemli rol oynayabilir, taraflar arasında arabuluculuk yapabilir ve şiddet dalgasını önleyebilirdi. Fakat bu imkân uzun zaman önce heba olmuştur. Aday Erdoğan devlet politikasını kişisel ihtiraslarına kurban vermiştir. Diğer yandan Erdoğan’ın Mursi’nin Rabiası’na tutunarak Sisi’ye durmadan yüklenmesi, hamasetle hareket etmesi Mısır’da hiçbir yankı ve karşılık bulmamıştır. Kardeşim Esad’tan katil Esad’a çok kısa süre içinde geçen aday Erdoğan sadece boşboğazlık yapmış, sadece Türkiye’nin stratejik gücünü israf etmiş ve milletimizin beklentilerini yıkmıştır. Irak Merkezi Yönetimiyle ters düşmüş, fakat yalnızca dost ve müttefik olarak peşmergeyi benimsemiştir. Türkmenleri yüzüstü bırakmış, Türkmen soykırımına tepkisiz kalarak insanlıkta sınıfta kalmıştır. Türkiye aday Erdoğan sayesinde bölgesinde yapayalnız hale düşmüş; yönlendirici, müdahale edici, tayin edici, yön verici, belirleyici aktif ve dinamik dış politika yeteneğini yitirmiştir. Aday Erdoğan ve hükümeti terör örgütlerinin yanında saf tutmuş, insan kafası kesen, insan eti yiyen yamyamlarla aynı kareye girmiş, ihtiyaçlarını karşılamıştır. IŞİD’in Musul’daki Türk Başkonsolosluğunu basarak 49 vatandaşımızı tutsak almasını sineye çekmiş, korkakça hareket etmiştir. Türkmen kentlerini yok eden, camileri, türbeleri yıkan, yakan ve taş üstünde taş bırakmayan IŞİD’e ‘inanıyorsanız, Müslümansanız’ diye yalvaran Erdoğan, şahsiyetini teröristlerin seviyesine indirmiş, Türkiye’nin haysiyetiyle oynamıştır. Şu an Musul Nova Otel’de tutulan 49 vatandaşımız muhtemelen 10 Ağustos öncesi serbest bırakılacak ve aday Erdoğan Cumhurbaşkanı Seçimi’ne sayılı günler kala yeni bir yapay kahramanlık hikâyesiyle takdim edilecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin prestijini iki paralık eden aday Erdoğan’ın dış politikada çuvallaması, milli güvenlik ve kırmızı çizgilerimizi yok sayması öngörülemeyecek badirelere sebep olacaktır. Yakın bir tarihe kadar Irak’ın bölünmesine, peşmergenin bağımsızlık kulislerine soğuk ve mesafeli duran aday Erdoğan ve hükümetinin birden bire Kürdistan’a sıcak bakması, Barzani’yle kucaklaşması Türkiye’yi zora sokacaktır. Kürdistan’a çanak tutmak, Irak’ın parçalanmasına göz yummak, Barzani’ye petrol için dalkavukluk yapmak toprak bütünlüğümüze ve milli bekamıza çok açık suikasttır. Aday Erdoğan önce 36.paralelin kuzeyinde kurulmak için yıllardır gün sayan Kürdistan’a razı edilmiş, ardından büyük Kürdistan’ın diğer üç parçasından biri olan ve denize açılımını sağlayacak Türkiye ayağı için çek vermiştir. Bu durum elbette Türk devlet geleneğinin yok sayılması olduğu kadar ihanet projelerinin bizatihi aday olan ama adam olamayan Erdoğan tarafından benimsenmesidir. Kürdistan’ın inşası oldu bittiye getirilecektir. Bu çerçevede Türkiye’nin önce bölünmesi, sonra da paylaşımı gündeme getirilecektir. TBMM’nde kabul edilen ve Çankaya’daki nöbetçi AKP’li tarafından onaylanan PKK yasası da bu amaç için hazırlanmıştır. Bebek katiliyle birlikte Mehmetçik katillerinin affedilmesi aşama aşama gerçekleşecek, aday Erdoğan aldığı ihalenin gereğini eğer seçilirse Cumhurbaşkanı olarak sürdürecektir. Böyle giderse; şer cephesi, şeytani niyetler, yıkım ekibi, ihanet ve melanet koalisyonu yüzyılı aşkın süredir beklediği hedefine Erdoğan’la birlikte kademe kademe ulaşacaktır. Her gün yandaş ekranlardan kin kusan, nifak ve ayrımcılık eken aday Erdoğan Çankaya’ya çıkması Öcalan’ı mutlu edecek, sözde Kürt sorunu mucitlerini, terör örgütlerini havalara uçuracaktır. HDP’nin Eşbaşkanı olan malum Cumhurbaşkanı adayının parlatılması ise AKP-PKK-HDP arasındaki müzakerelerin bariz göstergesi, somut delili olarak yorumlanmalıdır. Aziz milletim bilmelidir ki; sözde Kürt sorunu ve Türkiyelilik bölücülüğün saklandığı kılıftır. Lozan’ın delinmesi, kuruluş ilkelerinin imhası, milli yemin ve ülkülerin çiğnenmesi için PKK taleplerinin demokrasi ve özgürlük paravanına gizlenmesi gerekli ve şart görülmüştür. Aday Erdoğan Başkanlık rüyasına dalarak İmralı canisi ve PKK’yla birlikte böylesi bir tezgâhın ana akımı olmuşlardır. 17-25 Aralık kirine baştan aşağı bulanan, rüşvetçi ve hırsızların ustası olan aday Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin başı olamayacak, milletin birliğini temsil edemeyecek kadar şaibeli ve sorunludur. Kürt kökenli kardeşlerim oyuna gelmemeli, AKP-PKK-HDP tuzağına düşmemelidir. Her Kürt kökenli kardeşim Türk milletinin eşit ve yeri dolmaz bir parçasıdır. Türk milleti etnik, mezhep ve dil farklılıklarının gölgesinde bir araya gelen, gevşek ve zamanı gelince dağılacak ısmarlama ve zorlama bir kalabalık değildir. Bu vatan hepimizindir. Bu bayrak hepimizin istiklal ve şeref simgesidir. Misak-ı Milliyi kaleme alıp ilan edecek kadar cesaret sahibi iradenin öncülüğünde, Anadolu’nun bereketli bağrından filizlenmiş kurtuluş azminin yardımıyla Doğulusu-Batılısı, Kuzeylisi-Güneylisi hep birlikte kader ortaklığı yaparak Türkiye’yi kurmuştur. Türk milleti kültürel zenginliğiyle, yaşanmış onca asrın şahitliğiyle kardeşliğini sulamış, beraberliğini sağlamlaştırmıştır. Kürt kökenli kardeşlerim tarihi bir görevin arifesindedir. Kan tüccarlarına haddini bildirmek için bütün Kürt kökenli kardeşlerim sandığa gitmeli; nimet bildikleri, aziz kabul ettikleri, değer verdikleri, ekmek gibi gördükleri Türkiye için oy kullanmalıdırlar. Ne Erbil, ne Vasgington, ne Brüksel, ne İmralı, ne Kandil, ne HDP, ne de Erdoğan Kürt kökenli kardeşlerimizi bizim kadar sevemeyecek, bizim kadar bağrına basamayacaktır. Yüzyılların mirasını, yüzyıllar içinde kemikleşmiş kardeşlik hissiyatını kimse bozamayacaktır. Kürt kökenli kardeşlerim Türkiye’nin tökezlemesini bekleyen kalleş unsurların, casusların, ajanların ve kiralık maşaların oyunlarını bozmalıdır. Anadolu; bizim kalpgahımız, ekmek teknemiz, rızkımız, göz nurumuz, sevincimiz, doğduğumuz, doyduğumuz, dimdik durduğumuz ve son nefesi verdikten sonra toprağına sereserpe uzanacağımız son vatanımızdır. Bunun için Türk milleti bölücülere fırsat vermemelidir. Kürt kökenli dedeler, analar, babalar, gelinler, kızlar Türkiye için sorumluluk almalıdır. Mağara kovuklarında ölme ve öldürme üzerine yatırım yapan teröristlere yeter artık demenin vakti gelmiştir. Aday Erdoğan ile onbinlerce mazlumun kanına giren, ah ve beddua alan canibaşına yeter artık deme zamanı önümüzdedir. Türkiye bölünürse kimse huzur bulamayacaktır. Diyarbakır’ı Ankara’dan koparma, Şırnak’ı İzmir’den ayırma, Hakkâri’yi İstanbul’dan çekip alma gayeleri asla ama asla Türk milletinden onay görmeyecektir. Etnik kimlikler, ortak acılar, ortak sevinçler, gelecekte birlikte yaşama isteği, mahalli dil ve şive çeşitlilikleri kültür ve tarih potasında kaynaşarak milletleşmeye vücut vermişlerdir. Ülke; bir devlet için bölünmez bir bütün teşkil eden milletin, sürekli şekilde yaşadığı toprak parçası ve uğruna ölünen vatandır. Ülkemizi kimse parselleyemeyecek, dirliğimize ve güvenliğimize kimse zarar veremeyecektir. Güvence büyük Türk milletinin eşsiz haslet ve basiretidir. Sayıları bir milyonu geçen Suriyeli mültecilerden herkes sonuç çıkarmalıdır. Vatansız, yersiz, yurtsuz ve korumasız insanların başına ne tür belalar geldiğini her vatandaşım görmeli ve idrak etmelidir. Türk milletinden mülteci çıkarmak için pusuya yatanlar mahcup olacaklardır. Vatan ekmektir, bayrak ekmektir, Türkiye ekmektir ve kardeşliğimiz tazeliği hiç kaybolmayan, dilimlenmesi de hayal dahi edilemeyecek ekmek olarak hepimize emanettir. Aday Erdoğan’ın zehir saçan dili 10 Ağustos’ta susturulmalıdır. Çocuklarımızı, gençlerimizi ve yarınlarımızı Bonzai illetine terk edenler 10 Ağustos’ta bozguna uğramalıdır. Rüşvetçiler, şarlatanlar, haramdan geçinenler 10 Ağustos’ta kaybetmelidir. TBMM’de kurulan soruşturma komisyonlarını sabote eden, yolsuzluğa bulaşan bakanlarla ilgili fezlekeleri zaman kazanmak adına dizi pusulası yok gerekçesiyle tekrar savcılığa gönderen edepsizler mutlaka hayal kırıklığı yaşamalıdır. Soyguncular, havuzcular, villacılar, gemiciler, ihale vurguncuları, yandaş medyanın ücretli köleleri, yanaşma ve menfaat avcısı sanatçı artıkları 10 Ağustos’ta insan içine çıkamamalıdır. 10 Ağustos hainlere ders, iftiracılara ayar verilecek demokrasi arenasıdır. Cumhuriyet düşmanlarının Cumhurbaşkanı olması Türkiye’nin kalbinden hançerlenmesi, sırtından vurulmasıdır. Aday Erdoğan’ın yeni Türkiye’si zorbaların güleceği, eşkıyaların palazlanacağı, milli ruhun kararacağı, milli ahlakın kalmayacağı; işsizlerin, yoksulların, sefalet içinde yaşayanların hatırlanmayacağı yıkık, dökük ve kırık bir ülkenin vaadidir. Aday Erdoğan’ın yeni Türkiye’si Türklüğün çiğneneceği, milliyetçiliğin hiçe sayılacağı, bölücülerin rütbe ve mevki alacağı zulmet markasıdır. Yeni Türkiye; yalan, yüzsüzlük, yasak, yabancılaşma, kriz, kamplaşma, sahtekârlık, münafıklık ve riyakârlıktır. Yeni Türkiye; Kıbrıs’tan vazgeçen, Ermeni diasporasından özürler dileyen, Ege’yi Yunan tezlerine, Akdeniz’i Rum ve Siyonist iştaha terk eden, isyancılara anıtlar yaptıran, hainleri baş tacı yapan içe kapanmış bir ülkenin habercisidir. Yeni Türkiye; 17-25 Erdoğan’ın diktatörleşeceği, hırsız var diyenlerin dövüleceği, saat kaç diye soranların mahkûm edileceği, devlet hazinesinin soyup soğana çevrileceği, kanunsuzlukların resmileşeceği bir ülke manzarasıdır. Yeni Türkiye; kadın cinayetlerinin otomatiğe bağlanacağı, uyuşturucu yaşının düşeceği, suç ve suçlu sayısının patlayacağı; çiftçiye, esnafa, memura, emekliye hayat hakkı tanınmayacağı sömürgeleşmiş bir ülke gerçeğidir. 29 Ekim 1923 yeni Türkiye’nin miladıdır. Bu eskimeyecek yeniyi PKK’nın adamı olan aday Erdoğan ve çıkar çeteleri değiştiremeyecektir. Milletimizin bütünüyle benimsediği ortak değerlerin adı ve tanımı olan mahşeri vicdan; aday Erdoğan’ı hezeyanlarıyla, hakaretleriyle, hain hayal ve hedefleriyle sandığa gömecektir. Milli dayanışma ve teşkilatlanmanın 10 Ağustos’u güneş gibi aydınlatacağına güveniyor, Türk milletinin çağrımıza kulak vereceğine yürekten inanıyorum. Türk milleti, Cumhurbaşkanı seçiminde 1919 ruhuyla hareket edecek; pisliği, kirliliği gül suyuyla yıkarcasına temizleyip Türkiye’yi sahipsiz bırakmayacaktır. Vashington imalatı, düne kadar Pensilvanya hafiyesi ve hayranı, peşmerge kuklası, Kandil oyuncacağı olan AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan 10 Ağustos’ta milli iradeyle kızağa çekilmelidir. Çağrımız milletimizin her ferdinedir. Çağrımız 77 milyonun tümünedir. Çağrımız kalbi vatan aşkıyla atan, gönlü bayrak sevdasıyla yanıp tutuşan herkesedir. Çağrımız güzel ülkemin güzel insanlarınadır. Çağrımız Türk siyasetinin güzide partilerine, sivil toplum kuruluşlarına, ekonomik ve sosyal hayatın saygın temsilcilerinedir. Geçmişte nasıl başarmışsak, geçmişte nasıl kötülüğü ve kötü niyetlileri def etmişsek yine yaparız, yine başarırız. Türk milleti isterse, Türkiye’miz tüm yüklerinden, tüm engellerinden, tüm bağlarından kurtulacaktır. Var olmak, tam bağımsız şekilde, ekonomik refahı, toplumsal dengeyi ve sosyal barışı temin ederek büyük ve kudretli ülke haline gelebilmek için aramızda yeşeren ayrık otlarının kökünü kurutmalıyız. Hep birlikte Türkiye’de buluşmalıyız. Hep beraber Türk milletinin muazzam varlığında kucaklaşmalıyız. 10 Ağustos bunun için tarihi fırsattır. Her zaman olduğu gibi söz ve karar egemenliğin yegane sahibi aziz milletimizindir. Sözlerimi bitirirken sevgi, muhabbet ve sadakatini coşku ve kararlılıkla taşıdığımız büyük Türk milletini sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
|