Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, Kayseri Arena Spor Salonu’nda düzenlenen programda yapmış oldukları konuşma. 31 Temmuz 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Kayseri Arena Spor Salonu’nda düzenlenen programda yapmış oldukları konuşma.
31 Temmuz 2014

 

Aziz Vatandaşlarım,

Değerli Kayserililer,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Hanımefendiler, Beyefendiler,

Mübarek Ramazan Bayramı’nın hemen arkasından Kayseri’de olmaktan bahtiyarlık duyuyorum.

Önce Ankara, sonra İstanbul ve İzmir’de muazzam katılımlar eşliğinde milletimizle bayramlaştık.

Bayramın güzelliğini dolu dolu yaşadık.

Bugün de Kayseri’deyiz.

Cenab-ı Allah’a bizleri kavuşturduğu için şükrediyorum.

Her birinizi, her bir dava arkadaşımı, Kayseri’de yaşayan tüm vatandaşlarımı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bugünkü toplantımızın düzenlenmesinde emeği geçen başta Kayseri İl Başkanlığımız olmak üzere tüm dava arkadaşlarımı en içten hissiyatımla tebrik ediyorum.

Bu salona heyecanla teşrif eden her kardeşime teşekkürlerimi sunuyorum.

Hepinizin geçmiş bayramını tebrik ediyor ailelerinizle birlikte sağlık, başarı ve daimi huzur diliyor, sizlere hoş geldiniz diyorum.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Rahmet, bereket ve bolluk ayı olan mübarek Ramazan ayından sonra hep birlikte bayramı idrak ettik, hep birlikte bayramın güzelliğini yaşadık.

Öncelikle tuttuğunuz oruçların, yaptığınız ibadetlerin, verdiğiniz fitre, sadaka ve zekâtların Cenab-ı Allah katında kabul olmasını niyaz ediyorum.

Bir ay boyunca, oturduğumuz iftar sofralarında paylaşmanın ayrıcalığını yaşadık.

Kardeşliğimizi perçinledik.

Darda kalanların yardımına koştuk.

Yardım bekleyenlerin elinden tuttuk.

Ekmeğimizi bölüştük, aç ve açıkta kalanların sesini duyduk, onların yanında olduk.

30 günün sonunda tuttuğumuz oruçların mükafatı olan bayrama milletçe eriştik.

Bayram; kavuşmak, kucaklaşmak ve helalleşmektir.

Bayram; birlik, beraberlik, kardeşlik ve barıştır.

Şükürler olsun ki, bayrama hep birlikte ulaştık, hep birlikte bayramlaşmanın nuruyla aydınlandık.

Soğumuş ilişkiler, ayaz yemiş diyaloglar bayramla canlanmıştır.

Buğulu gözler, buruk yürekler, solgun yüzler bayramla yeni bir umuda yelken açmıştır.

Dargın kalpler bayramla normalleşmiştir.

Bayram boyunca aile büyüklerimizi, çevremizi, hısım ve akrabalarımızı ziyaret ederek gönüllerini aldık, hatırlarını sorduk.

Sevgimizi paylaştık, sevinçlerimizi bölüştük.

Yetimlerin elinden tuttuk.

Muhtaç kardeşlerimize yardım eli uzattık.

Temennim odur ki, her günümüzü bayram havasında geçirelim.

Ömrümüzün her anını bayram lezzetiyle süsleyelim.

Küslükler bizden uzak olsun.

Kavgalar bize yabancı dursun.

Gerilimden, gerginlikten, cepheleşmeden ve ayrımcılıktan siyasi medet uman kriz ve kaos mihraklarını aramıza sokmayalım.

Türkiye’nin önüne engel çıkaran, Kayseri’nin huzuruna kast eden hükümet beslemeli imtiyazlı çevrelere fırsat vermeyelim.

İstikbalimizle oynayanlara karşı saflarımızı sıkı tutalım.

Lütuf bildiğimiz değerlere hazımsızlık çeken iç ve dış odaklara karşı uyanık ve hazırlıklı olalım.

Bin yıllık çınarı yıkmaya, yakmaya, kökünü kurutmaya çalışan vicdansızlara asla sessiz durmayalım.

Çünkü bu ülke bizim.

Bu vatan, bu bayrak, bu devlet hepimizin.

Varsın birileri dedikodu yapsın, biz bayram gibi sağlam duralım.

Varsın birileri kötülük peşinde koşsun, biz bayram gibi diri, bayram gibi iri olmayı sürdürelim.

Varsın birileri tuzaklar kursun, kumpaslara bel bağlasın; biz bayram gibi bütünleşelim, bayram ruhuyla tek yürek, tek bilek halinde büyük ülke Türkiye olmaya devam edelim.

Bir kez daha aziz milletimin bütün fertlerinin, 77 milyon Türk vatandaşımızın, Kayseri’de yaşayan kardeşlerimizin mübarek Ramazan Bayramı’nı sizler vasıtasıyla canı gönülden kutluyorum.

Türk-İslam aleminin çok acil huzur ve sükûnete kavuşmasını diliyorum.

Mazlum ve mağdur soydaşlarımıza, eziyet ve işkence altındaki Müslüman kardeşlerimize esenlikler ve iyi bayramlar niyaz ediyorum.

İnşallah gelecek sefere Türkmeneli özlediği bayramlaşma günlerine kavuşacaktır.

İnanıyor ve ümit ediyorum ki; sonraki bayrama Filistin, Irak, Suriye başta olmak üzere; tarihi, kültürel ve kardeşlik bağlarıyla bağlı olduğumuz komşu ülkeler istikrara ulaşacaktır.

Cenab-ı Allah mazlumların, gariplerin, yok yoksulların ve Türk-İslam aleminin yardımcısı olsun.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Vatandaşlarım,

Ne acıdır ki, insanlık vicdanı küçücük yavruların şiddete kurban gitmesine gözü kapalıdır.

Kundaktaki bebeklerin ölümüne seyircidir.

İnsan hakları örgütleri, küresel adalet, uluslararası toplum ölen ve öldürülen Türk ve Müslüman olunca acınacak halde duyarsızdır.

Maalesef İsrail oruç demeden, bayram demeden Gazze saldırısını sürdürmektedir.

Batı Şeria’da 12 Haziran’da kaybolan 3 Yahudi yerleşimcinin 18 gün sonra ölü bulunmasının ardından vahşet örtüsü Gazze’nin üzerine serilmiştir.

İsrail yönetimi 25 gündür Gazze’ye cehennem azabı yaşatmaktadır.

Şu ana kadar bin 300’e yakın Gazze’li hayatını kaybetmiş, 7 bin Gazze’li yaralanmıştır.

Yapılan son açıklamalara göre; 70’i aşkın cami bombalanmış,  2 bin 360 ev yıkılmış, 23 bin ev kullanılamaz hale gelmiştir.

Ramazan Bayramı’nın ilk gecesi Gazze yine vurulmuş, onlarca masum katledilmiştir.

İsrail; bayramın üçüncü gününde, yani dün, bir okulu hedef almış ve yine kan dökmüştür.

Gerek Türkmeneli’nde gerekse de Gazze’de ölümler otomatiğe bağlanmıştır.

İsrail insan canı almakla kalmamış; hukuk cinayetleri de işlemiştir.

Elbette bu olan biten vahşiliğe ilgisiz kalmamız söz konusu değildir.

İsrail Gazze’ye ölüm saçarken, vicdan, insanlık, hoşgörü, merhamet yerlerde sürünürken AKP hükümeti etkisiz ve edilgendir.

Aday Erdoğan Gazze çığlığı atarken, Gazze sömürüsü yaparken; kanı durduracak, saldırıları engelleyecek tesirli adımlardan uzaktır.

Gazze’li masumlar ölürken, Erdoğan geri istenen Yahudi Cesaret Madalyası’nı iade edecek dirayeti henüz gösterememiştir.

Bu arada Türkiye’nin Vashington Büyükelçisi, aday Erdoğan adına Amerikan Yahudi Kongresi’ne mektup yazmış, 2004 yılında alınan ödülü iade etmekten “memnuniyet duyacağız” açıklaması yapmıştır.

Aday Erdoğan madem ödülü geri vermeye hazır olduğunu elçisi kanalıyla açıklamıştır, o halde sözünü, vaadini hemen somut olarak yerine getirmelidir.

Hatırlarsanız bayramın ilk günü Erdoğan’a, Ankara’dan bir çağrı da bulunmuş ve 10 yıl önce aldığı cesaret ödülünü yüzsüzce, onursuzca taşımaktansa derhal iade etmesini istemiştim.

Bugün de aynı sözümü daha güçlü bir şekilde tekrarlıyorum.

Aday Erdoğan boynunda taşıdığı kanlı ödülü derhal çıkarmalı ve sahiplerine göndermelidir.

Durmamalı, gecikmemeli, korkmamalıdır.

Hatta bununla da yetinmemeli, BOP Eşbaşkanlığının lekesini üzerinden temizlemeli, Müslüman katillerine sesini yükseltmelidir.

Erdoğan Türk milletinden özür dilemelidir.

Halen içinde kıvrandığı, halen ortasında çırpındığı emperyalist gaddarlıktan yakasını kurtaracak adamlığı göstermelidir.

Aday Erdoğan yıllardır zalimlerle kolkoladır.

Yıllardır küresel çarkta vicdanını öğütmüş, küresel türbülansta şuur sarsıntısı geçirmiştir.

Erdoğan millilikten, milli gerçeklerden, başkent Ankara’nın ilke ve esaslarından tamamen ayrı düşmüştür.

Siyasetini yabancı başkentlere endekslemiştir.

İktidarını yabancı güçlere ipotek ettirmiştir.

Asırlarca Türk milletinin aleyhine emel ve hedef peşinde koşan çevrelere umut vermiş, onların kurşun askeri gibi hareket etmiştir.

Erdoğan ileri demokrasi demiş; çoğulculuğu, katılımı, bireysel hak ve hürriyetleri budamıştır.

Özgürlük demiş; zorba ve otoriter eğilimleri kamçılamıştır.

Hukuk demiş; adaletin bağımsız ve tarafsızlığını katletmiştir.

Komşularla sıfır sorun demiş, komşuları sıfırlamıştır.

Ekonomik dinamizm ve güçten bahsetmiş; milletimizi sefalete ve işsizliğe mahkum bırakmıştır.

Yerel olmayan ne kadar unsur ve eğilim varsa Erdoğan’da bütünleşmiştir.

Bu yüzden aday Erdoğan ne milli, ne yerel olabilmiş; ne de öz değerlerimizi ve kimlik haklarımızı savunabilmiştir.

Her şey ortadır.

Erdoğan bir tarafta İsrail’e eften püften tepkiler vermekle kalmamış; diğer tarafta Türkmenlere de sırt dönmüştür.

Türkmenlerin ölümünü korkakça izlemiş, onların varlık mücadelesine en ufak bir destek vermemiştir.

Gün be gün soydaşlarımızın erimesine, yerlerinden yurtlarından edilmesine ve sistematik ölümlerine insaflı ve milli bir tavır gösterememiştir.

Erdoğan Patani’ye üzülmüş, Myanmar’e sızlanmış, Somali’ye ağlamış; fakat Türkmeneli’ne karşı taş kalpli kesilmiştir.

Aday Erdoğan; bayramın ilk günü,  partisinin İstanbul İl Başkanlığı'nca Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen bayramlaşma töreninde duyan herkesi pes dedirtecek açıklamalarda bulunmuştur.

Bu zihniyet şöyle demiştir:

“İddialı konuşuyorum, Cumhuriyet tarihinde Türkiye dışındaki Türkmen kardeşlerinin yanında bizim gibi var olan bir hükümet olmamıştır.”

Erdoğan ispatını ispatla mükelleftir.

Bugüne kadar Türkmenlerin hayrına ne yapmış, hangi ihtiyaçlarını gidermiştir? 

Eğer Erdoğan; Kerkük’ü peşmergenin ele geçirmesini, Musul’un IŞİD tarafından işgalini kast ediyorsa, doğrudur, bu alçaklıklara hakikaten de çok emeği geçmiştir.

Türkmenler ölüyorken, IŞİD’e göz yuman, Musul’daki diplomatik misyonumuza saldırıyı sineye çeken aday Erdoğan’dır.

Türkmenler cinayetlere uğrarken, Barzani’ye kardeşim, dostum diyerek sarılan; Kürdistan nakaratlarıyla başından konfeti temizleyen aday Erdoğan’dır.

‘Onlar Şii’ diyerek mezhepçilik yapan, Türkmenlere vicdan kapılarını sürgüleyen de aday Erdoğan’dır.

Erdoğan Türkmenlerin yanında olduklarını söylüyorsa; şu anda onbinlerce soydaşımızın aç ve açıkta olmasını nasıl izah edecektir?

Yardım konusunda çok iddialı ise, Ortadoğu’yu inleten Türkmen çığlığını, toprağa düşen Türkmen bedenlerini ne şekilde açıklayacaktır?

Erdoğan Türk milletini ne zannetmektedir?

‘Karşıma Türklükle gelmeyin’ diyen aday Erdoğan, ne zamandır Türkmenlerin hak ve hukukuna küçük de olsa bir katkı vermiştir?

Erdoğan yalanı bırakmalı, gerçekleri konuşmalıdır.

Yol için cami yıkmaktan bahseden, Kabataş’ta başörtülü bir hanımefendiye saldırdılar iftirasından aylarca medet uman bir adama Kayseri’nin inanması mümkün değildir.

Erdoğan aziz milletimizle yollarını çatallaştırmış, Türkiye’nin bekasıyla, milli ufkuyla ters düşmüştür.

Çünkü Erdoğan milletin adamı olarak değil; PKK’nın, bölücülerin, Siyonizmin, batı hesaplarının, soyguncuların, rüşvetçilerin, açılım, yıkım ve çözüm lobisinin 17-25 numaralı adamı olarak öne çıkmıştır.

Şimdi siz değerli Kayserili vatandaşlarıma soruyorum; böyle birisinden Cumhurbaşkanı olur mu?

Kayseri’nin hemşerisi Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’e haksızlık yapan, nefis hatırlatması yanlışına düşen, adını doğru dürüst anmayan, siyasi planlamada yok sayan bir adama Kayseri destek verecek midir?

Sayın Gül’ü vesayetçi imasıyla zan altında bırakması; koşmayan terlemeyen, yetkilerini kullanmayan bir Cumhurbaşkanı olarak göstermesi vefasızlık sayılmayacak mıdır?

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Aday Erdoğan tarihi bir gaflet ve hatanın içindedir.

Türkiye’yi 12 yılda mahvetmiştir.

PKK’yla pazarlıklar yapmış, İmralı canisiyle masaya oturmuş, elinden tutmuştur.

Bölücülük Erdoğan’la prim kazanmış, aşama aşama ilerlemiştir.

PKK’nın dayatmaları TBMM’ye kadar gelmiş, burada görüşülmüş ve kanunlaştırılmıştır.

Aday Erdoğan PKK memuru gibi hareket etmiş, bölücülüğün resmileşmesi için insanüstü bir çaba harcamıştır.

Erdoğan demokratik açılıma ilave olarak; sözde çözüm süreciyle birlikte terör örgütünün kuyruğuna takılmış, Kandil ve İmralı arasında siyasi bir köprü kurmuştur.

Canibaşı, AKP’nin şifrelerini ele geçirmiş, Erdoğan’ın iradesine hükmetmiştir.

Paralel ezberiyle dünkü dost ve işbirliği yaptığı kesimleri hedef alan Erdoğan, gerçek paralel devlete yol vermiş, ön açmış; özerklik, federasyon, konfederasyon ve Kürdistan ümitlerini diriltmiştir.

Bitmiş, tükenmiş ve kadavraya dönmüş bölücübaşı siyasi muhatap hale getirilmiştir.

2002’de sıfırlayan terör, bugün derlenmiş, toplanmış, toparlanmış ve hain amaçlarına ulaşma sınırına gelmiştir.

Aday Erdoğan süreç ihanetinde şehit haberlerinin gelmeyeceğini, anaların ağlamayacağını söylüyordu.

Terörün bittiğini, kanın durduğunu, silahların sustuğunu ifade ediyordu.

Barış iklimin hakim olduğunu, Cudi Dağı’ndan çiçekler toplanacağını, Ağrı’da piknik yapılacağını, Fırat ve Dicle’nin sularından serinleneceğini ileri sürüyordu.

Erdoğan’a kansaydık PKK’lılar sınır dışına çıkmıştı.

Erdoğan’a aldansaydık terör sona ermişti.

Ama kazın ayağı hiç de böyle değildir.

21 Temmuz günü; Şanlıurfa Ceylanpınar’da PKK terör örgütü üç fidanımızı şehit etmiş, üç Mehmedimizi bizden almıştır.

Şehit er Adem Döğüşken Hatay’da, şehit er Berat Sağırkaya Niğde’de, şehit Onbaşı Yiğit Şahan İzmir’de vatan toprağına gözyaşları eşliğinde emanet edilmişlerdir.

Yürekler bir kez daha kavrulmuştur.

Ocaklara bir kez daha ateş düşmüştür.

Analar, babalar, gelinler, yavrular bir kez daha yanmıştır.

Aday Erdoğan’a Kayseri’den soruyorum; hani analar ağlamayacaktı?

Hani terör bitmiş, ülkemize huzur gelmişti?

Hani her şey güzel olacak, hani silahlar susacaktı?

Bu üç Mehmedimizin ağlayan analarını kim duyacak, feryat figanlarını kim işitecektir?

İçimizi yakan bir başka husus ise, bu üç şahadetin havuz medyası tarafından görülmemesi, hükümet tarafından örtbas edilme ahlaksızlığıdır.

Aday Erdoğan bayram namazından hemen sonra bu üç şehadetimizi çarpıtmaya, PKK’yı aklamaya yüzü kızarmadan teşebbüs etmiştir.

Ne yazık, ne hazin ve ne büyük bir çirkinliktir ki, Erdoğan konuyla ilgili soru soran basın mensuplarına aynen şöyle demiştir:

“PKK mı, yoksa PYD mi? Orada bir yanlışınız var. Benim bildiğim PYD diye açıklandı.”

Erdoğan üç şehidimizin kanlıları olarak PYD’yi göstermiştir.

Genelkurmay Başkanlığı’nın da bu şekilde açıklama yaptığını dile getirmiştir.

Oysaki gerçek hiç de böyle değildir.

Bununla birlikte PYD, PKK’nın sadece isim değiştirmiş kanlı bir şekli, hain bir parçası, Suriye’deki koludur ki; tamı tamına PKK eşittir PYD’dir.

Ha PYD, ha PKK; aralarında hiçbir fark yoktur.

Geçtiğimiz hafta, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada; üç askerimizi şehit eden örgütün PKK olduğu kamuoyuyla paylaşılmıştır.

Erdoğan ise PKK’ya toz kondurmamak için bu aleni gerçeği utanmaksızın karartmaya çabalamıştır.

PKK askerlerimizi şehit etmiş, Erdoğan ise PKK’nın yanında hizalanmıştır.

PKK anaları ağlatmış; Erdoğan PKK’yı savunmuştur.

Burayı şereflendiren vatandaşlarım, dava arkadaşlarım; sizlere sesleniyorum, elinizi vicdanınıza koyun ve şu sorularıma cevap verin:

Erdoğan’ın PKK’yı temize çıkarma, koruma, arka çıkma davranışı Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet değil midir?

Türk milletine ihanet değil midir?

Anayasa ve yasalara göre suç değil midir?

Aday Erdoğan nasıl bir psikolojik açmazın tutsağıdır?

Erdoğan millete mi, PKK’ya mı çalışmaktadır?

Milletin mi, PKK’nın mı çıkarlarını gözetmektedir?

Kayseri bu kadar açık bir melanetin karşısında hala tepkisiz kalacak mıdır?

Haberiniz olsun, PKK’ya af kapıdadır.

Teröristler dağdan indikten sonra bizatihi hükümet tarafından güvenceye alınacak, el bebek gül bebek muamelesi görecektir.

1 Ekim’de göreve başlayacağı ve çoğunlukla Erbil’de faaliyet göstereceği söylenen Kamu Güvenliği Müsteşarlığı bünyesinde kurulacak özel sekretarya teröristlerle koordinasyonu sağlayacaktır.

Mahmur Kampı’ndan dönüş için hazırlıklar yapılmaktadır.

Dağdan inen teröristlere konut yardımı yapılacak, iş kurmaları için geniş imkânlar sağlanacaktır.

Sizlerin evi yokken, işiniz ve aşınız bulunmazken PKK’lılara vergilerinizi peşkeş çekme niyeti hafife alınamayacak bir rezilliktir.

Aday Erdoğan PKK’ya diz çökmüştür.

Erdoğan 26 Temmuz günü Diyarbakır’da; Türkiye’yi özüne, aslına, kuruluş ruhuna döndürdüklerini açıklamış ve buna da yeni Türkiye demiştir.

Yeni Türkiye denen kepazelik, öze dönüş değil; özden keskin kopuştur.

Yeni Türkiye kuruluş ruhuna dönüşme değil; bu ruhu yok etmedir.

Aday Erdoğan Diyarbakır’da; “kimlikler, kültürler, klavyeler, diller üzerindeki baskıyı kaldırdık” diyerek PKK’ya göz kırpmıştır.

“Köylerdeki, mezralardaki, yollardaki baskıyı kaldırdık” diyerek bölücülüğü yüreklendirmiştir.

Erdoğan Türkiye’yi ortadan kaldırmak üzeredir.

Türk milletinin güvenlik duvarlarını imha etmenin eşiğindedir.

Aday Erdoğan sözde çözüm sürecinde; barış, özgürlük, huzur, refah, birlik, beraberlik ve kardeşlik var iddiasındadır.

Ne var ki çözüm süreci; çözülmedir, çökmedir, çürümedir.

Parçalanmadır, şehitlere yüz çevirmektir, milli varlığı yıkmaktır, devleti hançerlemektir, Cumhuriyet’i tümden dinamitlemektir.

Çözüm süreci PKK’nın affı, Öcalan’ın serbest kalması, bölücülüğün kimlik ve statü elde etmesidir.

Süreç ihanetinin yasal zemine oturtulması ise PKK’nın eline silah, mermi, bomba vermekten anlam itibariyle farklı değildir.

Aday Erdoğan silahların değil, siyasetin konuştuğu bir ülke inşa ediyoruz diyerek PKK’ya ipleri vermiştir.

Erdoğan PKK’yla aynı mevzide, aynı tarafta, aynı kirli ve kalleş gayede birleşmiştir.

“Hiçbir kurşun, hiçbir silah haklı bir fikirden daha etkili değildir” sözleriyle de terör örgütüne meşruluk atfetmiş, 30 yıllık terörle mücadeleyi esaret altına girmiş zihniyetiyle mahkûm etmeyi aklından geçirmiştir.

Sorarım sizlere, bu adam nasıl Cumhurbaşkanı olacaktır?

Bu adam Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğini nasıl temsil edecektir?

Aziz milletimiz, Kayserili vatandaşlarım, AKP’ye oy vermiş değerli kardeşlerim siyasi cellat Erdoğan’a nasıl tahammül edecektir?

Olmaz, olamaz, olmayacaktır ve Erdoğan Çankaya’ya çıkamayacaktır.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Erdoğan her şeyiyle bölücülüğün mihrakı ve mihrabıdır.

Kendisi Türk milletini 36 parçaya ayırmakla yetinmemiş, bu defa da vatan evlatlarını doğum yerlerine göre bölmüş, suçlamış ve kara çalmıştır.

Aday Erdoğan Eskişehir’de; altını çiziyorum, Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, bu toprakların evladı olmadığını söyleyerek şöyle konuşmuştur:

“Kahire'de doğmuş, 30 yaşında Türkiye'ye gelmiş. Kimi aldatıyorsunuz? Bu toprakların evladı biziz, burada doğduk, burada büyüdük, burada çalışıyoruz."

Bu mantığa göre Selanik’te doğan devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal bu toprakların evladı değildir.

Bu sakat anlayışa göre Lefkoşe’de doğmuş partimizin kurucu Genel Başkanı ve Kayseri’nin iftiharı merhum Başbuğumuz Türkeş Bey bu toprakların evladı değildir.

Bu çirkin zihniyete göre, başka ülkelerde doğup da Kayseri’ye gelen kardeşlerimiz bu toprakların evladı olarak görülmeyecektir.

 Halen yürüttüğü Belediye Başkanlığından önce, TBMM’de görev yapan meşhur bir bölücünün; “Kafkaslardan, Boşnaklardan gelenler, siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz, haddinizi bileceksiniz” sözü Erdoğan’ın üslubuyla tıpa tıp aynıdır.

Biz Erdoğan’ı PKK’nın adamı diye tanımlarken boş konuşmadık.

AKP-HDP-PKK ittifakı var derken temelsiz iddiada bulunmadık.

HDP’nin, BDP’nin, PKK’nın üyesi nasıl düşünüyorsa Erdoğan’da aynısıdır.

Dünümüzde, bugünümüzde bu toprakların evladı olanları doğdukları yerlere göre tasnif etmek, suçlamak ve yabancı görmek çok büyük bir şuursuzluktur.

Bu bir insanlık suçudur.

Bu bir nefret suçudur.

Ve bu Türk milletini yok saymadır.

Bu durum karşısında Priştine’den, Prizren’den, Sofya’dan, Üsküp’ten, Batı Trakya’dan, Ortadoğu’dan, Kafkaslar’dan gelen kardeşlerim ne diyecekler, Erdoğan’a nasıl dayanacaklardır?

Rumeli türküleriyle gözleri nemlenen aziz vatandaşlarım Erdoğan’a kesif bir şekilde itiraz etmek ve varsa desteklerini çekmek için ne beklemektedir?

Aday Erdoğan Türk milletinin birliğine suikast yapa yapa ne hakla, hangi yüzle Cumhurbaşkanı olmak için mücadele vermektedir?

Helal aşımıza haram lokma doğrayan bu adaya 10 Ağustos ders olmalıdır.

Doğum yeri çetelesi tutan bu adaya 10 Ağustos’ta kabus yaşatılmalıdır.

Erdoğan kimdir ki, bu toprakların öz evlatlarıyla ilgili spekülasyon yapmakta, iftiralarda boğulmaktadır?

Bu bölücü ağız susmalı, susturulmalıdır.

Aday Erdoğan’ın ayrımcılığı teşvik etmesi karşısında bekleyecek, sabredecek, oyalanacak zaman yoktur ve kalmamıştır.

 

Muhterem dava Arkadaşlarım,

AKP hükümeti yolsuzluk ve rüşvet akıntısına kapılmıştır.

Rüşvetçiler, 17-25 Aralık operasyonunu yapan savcılardan, polislerden teker teker intikam almaktadır.

Hırsızlık dürüstlükten öç almaktadır.

Adaletsizlik, hukuksuzluk, usulsüzlük temiz ve vicdanlı tutumları hedefe koymuştur.

Türkiye’de suçlular yetki sahibidir.

Kanun kaçakları yüksek mevkilerdedir.

Kaçakçılar el üstündedir.

Organize suç çeteleri altın dönemini yaşamaktadır.

AKP’ye rüşveti bastıran işini yürütmektedir.

Haracı veren ihaleyi kapmaktadır.

Havuzlarda haram birikmiş ve taşmıştır.

TÜRGEV’e bağış yapan kim varsa ya boğazdan arsa, ya da devletten bol kazançlı, bol karlı iş almaktadır.

Erdoğan hem kendisi bal ve kaymak yemekte, hem de etrafında kenetlenen şöhretli soyguncuları eliyle, özenle, itinayla beslemektedir.

Böylesi karanlık ve azap verici bir döneme aziz milletimiz müstahak değildir.

Kayserili gece gündüz çalışıp evine ekmek götürürken, Erdoğan ve yandaşları malı götürmekte, küplerini doldurmaktadır.

Haksızlığa engel olmak milli ve dini sorumluluktur.

Erdoğan kamunun her imkânını kendi çıkarı için kullanmaktadır.

Devlet; Erdoğan’ın oyuncağı, para kasası, çek defteridir.

İşadamları Erdoğan’a bağış kuyruğuna girmiştir.

İhalelerden alınan yüzdelere zam yapılmıştır.

Terör lobisi, kan lobisi, rant lobisi, Rum lobisi, Barzani, PKK, IŞİD, HDP, Türk düşmanları, Mehmetçik katilleri, komplocular, çözümcüler, açılımcılar, kötü adamlar, 63’lükler Erdoğan demektedir.

Sevrciler, Mondrosçular, din tacirleri, mandacılar, sivil vesayetçiler,  BOP’çular, kadınların gülmesine dahi tahammül edemeyen buruşuk zihniyetler, hainler alayı birden Erdoğan’ın yanındadır.

Türkiye böyle gidemez, böyle ayakta kalamaz.

Türk milleti bu rezaletlere daha fazla katlanamaz.

10 Ağustos; Ankara’da şehit sömürüsü yapıp, Diyarbakır’da PKK’ya tek kelime edemeyen adamın kenara çekileceği tarihtir.

10 Ağustos; Peygamberimizin Mekke’nin fethiyle gurura kapıldığını iddia eden günahkârların, akara makara diyerek yüce Kitabımızla alay eden rüşvetçilerin mahcup olacağı tarihtir.

10 Ağustos; rüşvetin, zilletin, hakaretin, iftiranın, iç ve dış politikada dibe vuran itibarın kaybedeceği tarihtir.

10 Ağustos; demokrasi dışı arayışların, özgürlük karşıtı cephenin, korku elçilerinin, teslimiyetçilerin, tavizkarların, müzakerecilerin, şiddetseverlerin boyun eğeceği kutlu bir yenilenmedir.

Erdoğan’ın, mahvımız demek olan yeni Türkiye’sine karşı; ekmek kazanacak, Ekmeleddin Bey Cumhurbaşkanı olacaktır.

Aday Erdoğan’ın yeni Türkiye’si; PKK’ya teslimdir, Öcalan’a özgürlüktür, Kürdistan’a destektir, özerkliğe adımdır.

Yeni Türkiye teröristlerin affı, şehitlere hakaret, terörle mücadelenin suçlanması, dürüstlüğün rafa kaldırılmasıdır.

Yeni Türkiye şerefsizliğin kürsüye çıkması, ahlaksızlığın gemisini yürütmesi, zalimlerin, zorbaların al-ver süreciyle başkanlık sistemini kurmasıdır.

Yeni Türkiye kayıp, hüzün, hazan, hezimettir.

Yeni Türkiye bayrağımızın çekildiği gönderden indirilmesidir.

Yeni Türkiye yasak, yenilgi, yolsuzluk, yozlaşma, yabancılaşmadır.

Sevr’in gözlerini açması yeni Türkiye olarak formüle edilmiştir.

Bizim Türkiye’miz dün kadar eski, bugün kadar yenidir.

Bizim Türkiye’miz tarih kadar eski, yarın kadar körpedir.

10 Ağustos’ta huzur için, umut için, birlik için, kardeşlik için, itibar ve güvenlik için Ekmeleddin Bey diyelim.

İçeride dirlik, dışarıda itibar için Ekmeleddin Bey’i tercih edelim.

Ekmeği bütün Ekmeleddin Bey’i Cumhurbaşkanı olarak seçelim.

Ekmekle oynayanlara değil, ekmeği nimet görenlere destek verelim.

Ekmeğini kazanma derdinde olan kardeşlerim, söz sırası sizdedir.

Vatan, millet, bayrak diyen Türkiye sevdalısı ekmek bilen kardeşlerim, karar sizindir.

Ülkesini ekmek kapısı gören, milletini ekmek gibi aziz bilen sözü namus, yüzü nur dolu kardeşlerim; mühür elinizdedir.

Ekmek parası için gurbetin yollarına düşen, ekmeğini taştan çıkarmak maksadıyla çalışmayı ibadet gören kardeşlerim; yetki sizdedir.

Ekmeleddin Bey varken, Cumhurbaşkanlığı makamını 17-25 Erdoğan’a vermeyiniz.

Biliniz ki 10 Ağustos’ta; ya ekmek kazanacak, ya da ekmeksizler ekmek çalmaya devam edecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin doğrulması, Çankaya’yı kurtarmak için Ekmeleddin Bey Cumhurbaşkanı olmalıdır.

Bunun için herkes, her dava arkadaşım geceyi gündüze katmalıdır.

Sandıklara mutlaka sahip çıkalım.

Sandık güvenliğini çok önemseyelim.

Kesinlikle oyumuzu ve irademizi sandığa yansıtalım.

Ve hep birlikte ikinci tura kalmadan 17-25 Erdoğan’ı şaşkına çevirelim.

Bekleyecek zamanımız kalmamıştır.

Aday Erdoğan monşer sözünün bedelini ödeyecektir.

Erdoğan’ın vazo, saksı, ırkçı, omurgasız, nankör, hain, sanal ve ithal aday sözleriyle Ekmel Bey’e çamur atması pahalıya mal olacaktır.

Aday Erdoğan kaybetmelidir.

Siz bakmayın sanal anketlere, siz aldanmayın algı operasyonlarına.

Siz bakmayın yandaşlar ne yazmış, siz aldırış etmeyin havuz medyası ne söylemiş.

Allah’ın izniyle 10 Ağustos’ta Çankaya hak eden konuğuyla tanışacaktır.

Ve 12’inci Cumhurbaşkanımız Sayın Prof.Dr.Ekmeleddin İhsanoğlu olacaktır.

Bu düşüncelerle sizlerin ve aziz milletimin Mübarek Ramazan Bayramı’nı bir kez daha kutluyorum.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Cenab-ı Allah doğrunun, doğru olanın yanındadır.

Umut ediyorum ki; adalet, birlik, dirlik, kardeşlik, huzur, sükûnet kazanacak; Türk milleti Erdoğan oyununu bozacaktır.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Rabbim yar ve yardımcınız olsun.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm diyene.