Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin,
Yürürlükte bulunan Anayasa’nın 1.Maddesi devlet şeklinin Cumhuriyet, 3.Maddesi ise Cumhuriyet’in nitelikleri arasında sosyal hukuk devlet prensibinin olduğunu ifade etmektedir. En net tanımıyla Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bu değişmez ilke demokrasinin kurul, kurum ve kurallarıyla etkin bir şekilde işlemesinin de teminatıdır. Hukuk devleti anlayışı demokrasinin varlık güvencesi, kişisel hak ve hürriyetlerin koruyucu zırhıdır. Anayasa’nın 6. Maddesi Türk milletinin egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre ve yetkili organlar eliyle kullanacağını hüküm altına almaktadır. Yine anılan maddeye göre, egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacaktır. Bunun yanısıra, söz konusu Anayasa maddesi, hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağını belirtmektedir. Buna göre iktidarın tüm siyasi ve idari tasarruflarının temelinde Anayasa yer almaktadır. Anayasa’da karşılığı bulunmayan, Anayasa’ya alenen aykırılığı tartışma götürmez bir gerçek olan fiil, karar, icraat, tavır, davranış ve uygulamanın meşruiyetinin sakat olması bir yana, suç teşkil edeceği de kuşkusuzdur. Başbakan ve bakanlardan oluşan hükümet, devletin en üst yönetim kuruluşu olarak otoritesini ve yaptırım gücünü Anayasa ve yasalardan almaktadır. Hükümet gerek işleyiş, gerekse de hükmü şahsiyet yönünden hukuka bağlı olmak, faaliyetlerini hukukla sınırlandırmak durumundadır. Bu ihtiyari bir durum olmayıp zorunluluk arz etmektedir. Aksi bir uygulama ise yasa ve Anayasa’yı çiğnemek anlamına gelecektir. Her şart altında, hükümet, hukukun çizdiği sınırlar dahilinde ve hukuka uygun hareket etmek mecburiyetindedir. Hukuk kaidelerindeki oynamalar, esnemeler, aşınmalar ve tahribatlar demokrasiyi budayacak, polis devletinin önünü açacaktır. Hukuk devletinden verilen ödünler demokrasinin içini boşaltacak, temsil ve katılımı işlevsiz kılacaktır. Türkiye; hukuksuzluğun kol gezdiği, hukuk devletinin sürekli ağır yaralar aldığı bir süreç ve dönemden geçmektedir. AKP hükümeti Anayasa ve yasaları rafa kaldırmıştır. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan pervasızca Anayasa’yı ihlal etmekte, suç işlemektedir. Yüksek Seçim Kurulu’nun Cumhurbaşkanı Seçimi’nin kesin sonuçlarını açıkladığı tarih olan 15 Ağustos’tan beri resmen Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, Anayasa’nın 101.Maddesine aykırı hareket etmektedir. Söz konusu madde açık ve anlaşılabilir bir içeriğe sahiptir. Nitekim Anayasa’nın 101. Maddesi’nin son fıkrasına göre; Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erecektir. Artık Recep Tayyip Erdoğan 12. Cumhurbaşkanı’dır. 15 Ağustos’tan sonra siyasi faaliyetlere katılması, Başbakanlık, parti genel başkanlığı ve milletvekilliği görevlerini uhdesinde taşıması Anayasa’ya göre imkansız olacaktır. Ancak Erdoğan hala görevlerinden ayrılmayarak, adeta meydan okur gibi parti ve hükümet işleriyle ilgilenmekte, AKP’ye Genel Başkan atamaktadır. Anayasa’nın 104.Maddesi Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerini sıralamaktadır. Bu çerçevede sayılan görevlerin yanında Cumhurbaşkanı’nın; devletin başı olduğu, bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil edeceği, Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeteceği nettir. Yani Cumhurbaşkanı aynı zamanda Anayasa’nın uygulanmasını gözetmekle sorumludur. Fakat, Erdoğan halihazırda taşıdığı yüksek görevin ruh, disiplin ve liyakatinden çok uzak olup Anayasa’yı takmamaktadır. Bu kanunsuzluğun hukuk devletini katlettiği, demokrasiyi zehirlediği meydandadır. Türkiye’de hukuk, bizatihi seçilmiş Cumhurbaşkanı ve yandaşları tarafından boğazlanmaktadır. Durum çok vahim, çok kritiktir. Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere, adalet kurumları yaşanan Anayasa felaketine sessiz ve tepkisiz kalmamalıdır. Her fırsatta konuşan ve değişik meseleler hakkında fikirlerini paylaşan Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın suskun ve durgun vaziyette gelişmeleri seyretmesi da anlaşılır gibi değildir. Şayet hukuksal boşluk büyür, Anayasa tamamen geri plana düşerse; Türkiye’nin toplumsal dirliği, milli birlik ve beraberliği çok ciddi düzeyde sarsıntı geçirecektir. Sorumluluk mevkiinde olan herkes bu yakın tehlikenin önüne bugünden geçmekle görevlidir. Öte yandan Erdoğan, başarısız, yetersiz, aciz ve maceracı Dışişleri Bakanı’nı AKP’nin başına konuşlandırarak BOP’un Türkiye cuntasını tam olarak kurmuştur. Anlaşılmaktadır ki, BOP’un Türkiye şubesi halen açık ve faaldir. Küresel plan ve projelerin bölgesel düzlemde takip ve temininde tüm gücüyle efor ve enerji sarfeden Dışişleri Bakanı’nın Başbakan olması ülkemiz adına travmadır. 1 Mayıs 2009 tarihinden itibaren Dışişleri Bakanlığı görevini ifa eden Davutoğlu’nun siyasi mazisi felaket, fantezi ve hüsranla anılmaktadır. Türkiye’yi BOP katarına eklemleyenlerden birisi olan bu şahsiyetin, milli dinamiklerin hilafına hareket etmesi, Türk devletinin imkan, iddia ve yaptırımlarını hiçe sayması sicilinin en karanlık noktalarıdır. Erdoğan hiçbir yetkisi olmadığı halde AKP’yi çekip çevirmekte, kendisinden sonraki siyasi düzen ve tablo için telaşla dizayn yapmaktadır. Ve bu maksatla AKP’ye uzaktan kumanda Genel Başkan yerleştirerek gelecekle ilgili niyetlerini de ele vermektedir. Recep Tayyip Erdoğan, Türk milletinin vermediği bir yetkiyi hukuk anarşisiyle Ahmet Davutoğlu’na lütfetmiş, olağanüstü kongrenin iradesini beklemeden ve çirkince dayatmalarla AKP’ye bostan korkuluğu dikmiştir. Egemenlik Anayasa’ya tamamen zıt olacak şekilde bir şahsın ve etrafında öbekleşen zümrenin eline geçmiştir. AKP’deki oligarşik yapılanmanın Türk milletinin, Türk demokrasisinin ve Türk hukuk sisteminin hayrına olmayacağı kesindir. Milliyetçi Hareket Partisi, yaşanan Anayasa cinayetlerine en üst düzeyden tepki vermeyi sürdürecektir. Hiç kimse, milli iradeden ve hukuktan daha büyük değildir. Seçilmiş Cumhurbaşkanı, inat ve ısrarla devam ettirdiği Anayasa’yı tanımayan tutumuna son vermezse, sonuçlarına elbette katlanacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi gelişmeleri çok yakından takip ederek mücadelesini şevk ve heyecanla yürütecektir. Bilinsin ki, Türkiye; Recep Tayyip Erdoğan’ın mülkü ve keyfi olarak kullanacağı miras malı değildir. Bu ülkede eksik de olsa hukuk vardır, kurallar vardır, teamül ve devlet gelenekleri hala ayaktadır.
|