Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Cumhurbaşkanı devir-teslim töreni dün itibariyle yapılmış, hemen arkasından da perde gerisinde planlandığı gibi, 62.Cumhuriyet Hükümeti’nin kurulma çalışmaları başlatılmıştır. Nihayetinde AKP Genel Başkanı olarak seçilen Ahmet Davutoğlu’nun eline tutuşturulan Bakanlar Kurulu Listesi bizatihi hazırlayan ve bakanları isim isim belirleyen Erdoğan tarafından bugün onaylanmıştır. Sipariş üzerine kurulan hükümet böylelikle göreve başlamıştır. Her şeye rağmen, bu yeni gelişmenin aziz milletimize, Türk siyaset ve demokrasisine hayırlı olmasını diliyorum. Bundan sonra Davutoğlu, Erdoğan’ın vasiliği ve himayesi altında siyasi çalışmalarını yürütecektir. Erdoğan’ın başrol oyunculuğunda sahnelenen siyaset tiyatrosu ve siyaset güldürüsü herkesin gözü önünde cereyan etmiştir. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çankaya’ya çıkmadan, selefiyle helalleşip şeklen ve usulen görevi devralmadan önemli sayılabilecek sakat ve sorunlu tasarruflara imza atmıştır. Bu demokratik nezaketsizliği, demokratik ayıbı elbette milletimiz ibretle ve hayretle izlemiştir. Ayrıca 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e büyük bir vefasızlık, haksızlık ve saygısızlık alenen yapılmıştır. Önümüzdeki beş yıllık sürede Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal edecek Recep Tayyip Erdoğan, devletin teamül ve geleneklerini hiçe saymak şöyle dursun, hukukun üstünlüğünü de sürekli olarak baltalamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti sözde üstünlerin, kendini üstün gören kibir ve haset yuvalarının zorlamaları ve tezgâhlarıyla rotasından sapmakta, güzergâhından savrulmaktadır. Türk devleti bir avuç imtiyazlı zümrenin ve sonradan görme azınlığın elinde avucunda oyuncağa dönmüştür. Uzunca bir süredir yaşanan ve yaşatılan vahim yanlışlar, dün itibariyle iyice yüzeye vuran çarpıklıklar özellikle hukuk, egemenliğin kullanış biçimi ve milli irade adına fazlasıyla kaygı vericidir. Bu kapsamda olmak üzere aşağıda maddeler halinde ifade edilecek şu hususları aziz milletimizin bilgisine sunuyor ve üzerinde düşünülmesini önemle temenni ediyorum: 1- Yüksek Seçim Kurulu, 10 Ağustos Cumhurbaşkanı Seçimi’nin kesin sonuçlarını 15 Ağustos 2014 tarihinde ilan etmiştir. Böylelikle Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı resmi boyut kazanmış ve herkes için bağlayıcı olmuştur. Anayasa’nın 101.Maddesi’nin son fıkrası, Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nun 4.Maddesi’nin 5. fıkrası doğrultusunda; Erdoğan’ın, partisiyle ilişiğinin kesileceği ve TBMM üyeliğinin düşeceği açık ve kesin bir durumdur. Fakat, Recep Tayyip Erdoğan; 15 Ağustos’tan 28 Ağustos’a kadar Başbakanlıktan, AKP Genel Başkanlığından ve İstanbul Milletvekilliğinden ayrılmayarak Anayasa ve yasaları yok saymıştır. Türkiye yaklaşık iki hafta gayri hukuki ve gayri meşru bir şekilde yönetilmiştir. Erdoğan ve AKP hükümeti hukuku askıya almış, iktidarı silahsız şekilde gasp etmiştir. Benzerlerine ancak darbe dönemlerinde rastlanan hukuksuzluk, kanunsuzluk ve kural tanımazlık Recep Tayyip Erdoğan’ın siciline çıkmayacak şekilde kazınmıştır. 2- Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nun 20.Maddesi’nin 1.Fıkrası; Cumhurbaşkanı Seçimi’nin kesin sonuçlarının; Yüksek Seçim Kurulu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Makamına bildirilip kamuoyuna ilân edileceğini ve Resmî Gazete de yayımlanacağını hüküm altına almaktadır. Buna rağmen Cumhurbaşkanı Seçimi’nin kesin sonucu 28 Ağustos 2014 tarihine kadar Resmi Gazete’de yayımlanmamıştır. Bu çerçevede hükümet ve ilgili bürokratlar açıkça suça ortaklık etmiş ve suç işlemiştir. İş işten geçtikten sonra, 28 Ağustos 2014 tarihli Resmi Gazete’nin Mükerrer sayısında Cumhurbaşkanı Seçimi’nin kesinleşen sonucu kamuoyuyla paylaşılmıştır. 3- 15 Ağustos’tan itibaren resmen Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, 28 Ağustos 2014 günü Anayasa’nın 103. Maddesi gereğince TBMM’de yemin etmiş, göreviyle ilgili usul şartlarından birisini yerine getirmiştir. Elbette Cumhurbaşkanı Seçim sonucunun Resmi Gazete’de yayımlanmaması ve yemin şartının sağlanmaması Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına engel teşkil etmeyecektir. Milli iradenin verdiği karar hiçbir şart altında mukayeseye konusu edilemeyecek ve hayata geçmesi geciktirilemeyecektir. 4- Seçilmiş Cumhurbaşkanı Meclis’te yemin eder etmez, 28 Ağustos 2014 tarihli Resmi Gazete’nin 2.Mükerrer Sayısı’nda ilan edildiği gibi, Bakanlar Kurulu’nun görevini sürdürmesini istemiştir. Erdoğan, selefi Gül’den görevi (resmen) devralmadan bu siyasi kararı almış, konuyla ilgili açıklama da Cumhurbaşkanlığının sitesinden duyurulmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yüksek Seçim Kurulu’nun 15 Ağustos 2014 tarihli ve 19638395-050-S 2014/3719-9744 sayılı yazısını ilgi tutup 10 Ağustos’ta seçilerek göreve başladığını vurgulamış ve aynen şunları söylemiştir: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 101. Maddesinin dördüncü fıkrası ile 6271 Sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nun 4.Maddesi’nin beşinci fıkrası gereğince, TBMM üyeliğim sona ermesi ve Başbakanlık makamının boşalması nedeniyle, yeni Başbakan atanıncaya kadar Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığa vekalet etmesi ve yeni hükümet kuruluncaya kadar mevcut Bakanlar Kurulu’nun görevini sürdürmesini rica ederim.” Erdoğan’ın ifadelerinde yemin edilip devir teslim işlemi yapılarak Cumhurbaşkanı görevine başlandığına dair hiçbir atıf ve gerekçe belirtilmemiştir. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan en sonunda kendi kazdığı kuyuya çırpınarak düşmüş ve suçüstü yakalanmıştır. Nitekim Erdoğan, Anayasa’nın 101. Maddesi’ni çiğnediğini zımnen kabul etmiş, 15 Ağustos’tan itibaren resmen Cumhurbaşkanı olduğunu bizzat doğrulamıştır. Bu haliyle Milliyetçi Hareket Partisi’nin; 20 Ağustos 2014 tarihli Basın Toplantısı ve 23 Ağustos 2014 tarihli Yazılı Basın Açıklaması vesilesiyle gündeme getirdiği düşünce ve ikazlarında ne kadar haklı ve isabetli olduğu bariz şekilde açığa çıkmıştır. Erdoğan 15 Ağustos’tan 28 Ağustos’a kadar Anayasa ve yasalara mütecaviz hareket etmiştir. Şüphesiz ki, bu iki haftalık ara ve vesayet dönemi demokrasi tarihimizin yüz karası, siyasi hayatımızın karanlık sayfası olarak anılacak ve hatırlanacaktır. İşte böylesi bir ortamda 62.Cumhuriyet Hükümeti Erdoğan icazetiyle kurulmuş, kanunsuzluklar eşliğinde vücut bulmuştur. Recep Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıksa da, işlediği suçlar, neden olduğu adaletsizlikler ve kasti Anayasa ihlalleri ömrü hayatında kendisini bir gölge gibi takip edecektir. Hukukun kanına girenler, demokrasinin katline taraf olmakla yetinmeyip bunu milli irade kılıfına gizleyenler mutlaka yaptıklarının bedelini ödeyecektir. Makamı, mevkii, görevi ve unvanı ne olursa olsun, hukuk karşısında herkes eşit olup, herhangi bir ayrıcalıklığa sahip değildir. Ve işlenmiş, tarihin şahitliğinde milli vicdanlarca tescillenmiş somut suçlardan dolayı da hiç kimse dokunulmaz, ulaşılmaz, erişilmez olmayacak, olamayacaktır. |