Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin Türkiye risk ve tehditlerin genişleyip cesamet kazandığı hazin ve hüsran verici bir dönemin tüm sonuçlarını yaşamaktadır. İç ve dış politikanın şalteri inmiş, belirsizlikler korkunç ve kahredici seviyelere ulaşmıştır. 7 Haziran seçimlerine 55 gün kala huzursuzluk girdabı derinleşmekte, sancılı bekleyişler tırmanmakta, provokasyon ve problem alanları yaygınlaşmaktadır. Sistem değişikliğini gündemine alan Erdoğan ve Davutoğlu ateşle oynamakta, oldubittiye getirerek Türkiye’yi tek taraflı feshetmeyle oyalanmaktadır. AKP içinde yaşanan kontrollü gerginlikler, birbirini suçlayan malum şahısların kör dövüşü, Ankara’yı parsel parsel satma iddiaları, paralel ithamları, seçimler sonrasına tehdit dolu sözlerle verilen randevular aynı amaca hizmet etmektedir. Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” açıklaması, klasik bir PKK dayatması olan izleme heyeti kurulması konusunda hükümetle görüş ayrılığına düşmesi ve Dolmabahçe’de canibaşının 10 maddelik ihanet metininin okunması sırasındaki görüntüleri eleştirmesi tesadüfi değildir. Görülmektedir ki AKP, Türk milletinin aklı ve irfanıyla alay etmektedir. Erdoğan’ın başını çektiği fitne-fesat kampanyası, yürürlükteki sistemin sorun yumağı olduğunu, böyle gidilemeyeceğini, daha fazla mesafe alınamayacağını farklı doz ve ölçekte ispatlamanın gayretkeşliği içindedir. Oynanan kirli oyun Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya odaklıdır. Tüm hesaplar buna yöneliktir. Bütün sıkıntıların anası gibi lanse edilen parlamenter sistem mimlenirken, başkanlık sistemi övülmekte ve öne çıkarılmaktadır. Erdoğan’ın gömleğin dar gelmesiyle ilgili dayanıksız, temelsiz ve ucube yorumu Türkiye’nin içten içe erimesi ve çökmesi anlamına gelmektedir. Uzunca bir süredir gururla giydiği BOP gömleğini ülkemizin üzerine geçirmeye çalışan bu sorumsuz zihniyetin tamamıyla kontrolünü yitirdiği, basiretini kaybettiği, akli melekelerini gömdüğü ortadadır. Erdoğan güdümünde süren ve mesafe alan PKK’yla kanlı-barutlu pazarlıklar başkanlık sistemine dönük bir ihanet aşısı, çirkin bir tezgâhtır. PKK silah bırakmayacağını söylemesine rağmen, hükümetin çözülme sürecindeki ısrarı, sürdürülen ihanet müzakerelerindeki kararlılığı şüphesiz ki çürümüşlüğün tescili, Türkiye düşmanlığının resen somutlaşmış halidir. PKK, Türkiye vatanı ve milletiyle teslim olmadan silahın devreden çıkarılmayacağını her defasında meydan okur gibi duyurmaktadır. AKP çözüm dedikçe PKK namluyu üzerimize çevirmektedir. AKP eğildikçe, büküldükçe, sırnaştıkça; PKK, silahın ortaya çıkış şartları kaldırılmadıktan sonra çözüm yok demektedir. AKP taviz verip teslimiyetçilikte aşılması güç yeni rekorlar kırdıkça PKK cesaret kazanmakta, imkân ve kabiliyetini artırmaktadır. Erdoğan silahların betona gömülmesiyle ilgili eften püften açıklamalardan medet umdukça PKK kızışmakta, kudurmakta ve kan dökmek için tetiğe basmaktadır. Mart ayının son günlerinde Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki Dağlıca Karakolu’na havan topu atan, makineli tüfeklerle saldıran terör örgütü pazarlık gücünü yükseltmenin tek yolunun silah olduğunu tekrar göstermiştir. Ankara’da kucaklanan bölücüler Doğu ve Güneydoğu’da Türkiye’yi AKP’yle birlikte kundaklamaktadır. Saraylarda ağırlanan hain emeller dağlardan şehirlere inerek Türk vatanını ur gibi sarmaktadır. Nitekim tehdit ve bekamızla ilgili kaygılar hazmedilemeyecek boyutlardadır. 11-12 Nisan 2015 tarihinde, Ağrı’nın Diyadin ilçesi Yukarıtütek Köyü bölgesinde PKK’lılar tarafından organize edilen ve adına Bahar Şenliği denilen bölücü kumpasın terör örgütü propagandasına dönüşmesi esasen şaşırtıcı görülmemelidir. Fırsattan istifade eden teröristlerin Mehmetçiğe uzun namlulu silahlarla saldırması ve sonuç itibariyle dört vatan evladının yaralanması AKP-PKK pazarlıklarının alçak bir neticesidir. Ağrı’da çıkan çatışmalar saatlerce sürmüş, teröristler öldürmek ve her değerimize kast etmek için adeta seferber olmuşlardır. Şayet AKP ile PKK arasında danışıklı dövüş bir saldırı planlanmış ve Mehmetçiğin kanı üzerinden bir siyaset tasarımı projelendirilmişse, bilinsin ki bunun hesabını hiç kimse veremeyecektir. 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimi’nin kana bulanması ve kışkırtılan kutuplaşma üzerinden oy devşirilmesi hesaplanmışsa bu iğrenç senaryonun, bu hayasız niyetin aktörleri mahşeri vicdanda ilelebet hain olarak damgalanacaktır. Bu itibarla ne Erdoğan ne de Başbakan’ın sözleri samimiyet ve inandırıcılıkla bağdaşmamaktadır. Davutoğlu’nun HDP’nin Eşgenel Başkanı’yla nafile yere atışması, gündeme bomba gibi düşen bazı iddialar karşısında telaşa kapılması dikkatlerden elbette kaçmamıştır. AKP’nin milletimizle arası açıldıkça, milli iradenin teveccüh ve takdirinden mahrum kaldıkça paniklemesi ve bu kapsamda Türkiye’ye tuzak kurması çok güçlü bir ihtimal olarak karşımızdadır. AKP-HDP-PKK sacayağı ayakta kalabilmek için her ahlaksız yol ve vasıtaya başvurabileceklerdir. AKP pamuğun içinden çekilen tikene dönmüştür. Artık kamu düzeninden hiç kimse bahsedemeyecektir. İhanet süreci devam ettiği müddetçe hiç kimse huzur ve emniyetten söz açamayacaktır. Milli güvenliğimiz AKP-PKK tarafından lime lime doğranmaktadır. Erdoğan ve Davutoğlu kendi başlarını derde sokmakla kalmamış, Türkiye’yi de dara düşürmüş, terörün kanlı ellerine göz göre göre milli varlığı mahkûm etmişlerdir. İlaveten PKK ve siyasi uzantısı HDP durmadan tehditlerini sıralamaktadır. Buna yanında HDP’nin barajı aşması konusunda muazzam bir lobi çalışması yürütüldüğü de herkesin malumudur. Kaleminden nifak ve zehir damlayan sözde gazeteci ve yazarlar, Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösteren omurgasız sivil toplum kuruluşları, yarım aydınlar, mensubiyet ve kimlik buhranı yaşayan köksüzler HDP’nin gönüllü propagandasına dahil olacak kadar küçülmüşlerdir. PKK-HDP, AKP’den aldığı prim ve gösterilen kolaylıklarla her yere nüfuz etmiştir. Ne hazindir ki, bölücülük tavan yapmış, taban bulmuştur. Bunun yegâne nedeni ise çözülme sürecindeki kaygan ve endişe verici ilerlemelerdir. İhanet sürecinin mimarı Erdoğan “Yeni Türkiye, başkanlık ve 400’den 335’e” düşürdüğü milletvekili sayısıyla uğraşırken Türkiye adım adım uçuruma yuvarlanmaktadır. Şunu da herkes bilmelidir ki, yakında süreç kepazeliğiyle ilgili açılacak davanın bir numaralı sanığı şu anda kaçak ve karanlık sarayda mukimdir. Erdoğan ne söylerse söylesin, nerede durursa dursun, son günlerdeki sözleriyle ne kadar çark ederse etsin terör örgütleriyle girdiği bulanık ve gayri ahlaki ilişkilerinden dolayı sonuna kadar sorumludur. Türk milleti 55 gün sonra tartışılmaz son sözünü söyleyecek, tarih bir kez daha hükmünü verecek ve melanet korosunun kara kaplı defteri açılmamak üzere kapanacaktır.
|