Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Sayın Başkan, Muhterem Milletvekilleri, Çatısı altında görev yapmaktan iftihar ettiğimiz Gazi Meclisi’mizin 95’inci kuruluş yıldönümünü hayırla anmak, muazzez hatırasını sevinç ve gurur duyarak hatırlamak maksadıyla bugünkü özel birleşimde biraradayız. Öncelikle güzide heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Ekranları başında bizi seyreden ve 95 yıllık kutlu çınara yüreğiyle sahip çıkan aziz vatandaşlarımıza en iyi dileklerimi sunuyorum. Her şeyden önce şunu belirtmem gerekir ki, TBMM bağımsızlık aşkının, meşruiyet arayışının, milli iradeye saygının mümtaz ve muhteşem bir mahsulüdür. İlk Meclisle birlikte Türk tarihinde onurlu ve tertemiz bir sayfa açılmıştır. Hüsran, yenilgi ve geri çekilmeyle geçen bozgun yılları Ulus’taki taş binaya çarpmış, deyim yerindeyse vatan sevdasıyla tutuşan yepyeni bir diriliş ateşi Türk milletini ayağa kaldırmıştır. Hiç kuşkusuz, Büyük Millet Meclisi; √ Zalime karşı ümit sancağı, √ Haine karşı cesaret kaynağı, √ İşgale karşı heyecan sağanağı, √ Esarete karşı iman ve azim yatağı, √ İnsan onurunu merkezine alan demokrasi ve egemenlik vahası, √ Saldırılara ve mütecaviz emellere karşı taarruz karargâhıdır. Meclisimiz dillere destan kurtuluş mücadelemizin sevk ve idare merkezidir. Bu çerçevede istiklalimizin mayası burada çalınmış, istikbalimizin vicdani, hukuki ve ahlaki sınırları buradan çizilmiştir. Varlığımızın tescil ve beyanı burada yapılmış, hayallerimizin rotası buradan tayin edilmiştir. Büyük Millet Meclisi inanmışlığın eseri, korkusuz yüreklerin mükâfatıdır. Büyük Millet Meclisi, aklın, adaletin, uzlaşmanın, anlaşmanın ve kucaklaşmanın demokrasiyle mühürlenmiş manevi sözleşmesidir. İmparatorluğumuzun yıkıntıları arasından yeni bir devlet doğmuşsa, Mondros’tan Sevr’e kadar yazılan imha belgeleri yırtılıp atılmışsa, Türk milleti aynı ülküler etrafında buluşmayı başarabilmişse bunun şeref payesi elbette Büyük Millet Meclisi’ne aittir. İlk Meclis’in kahraman Mebuslarının dünya görüşleri, doğdukları yöreler, hatta etnik kökenleri farklı farklı olsa da, şunu unutmayınız ki, hepsi birden büyük Türk milletinde kaynaşmış, davalarına inanmış, vatan ve bayrak ortak paydasında buluşmuşlardır. Ayrımcılığın soğuk esintisi Meclis’in kapısından girememiştir. Bölücülüğün amaçları, teslimiyetçiliğin meşum ve gizli niyetleri Meclis’e yaklaşamamıştır. İlk Meclis’in tüm üyeleri tek yürek halinde; karanlık tortuları dağıtmış, vehimleri çürütmüş, umutsuzlukları yenmiş, vatan ve millet etrafında kenetlenmiştir. Türk vatanı 23 Nisan 1920’nin bir Cuma günü umuda kanatlanmış, uyanan ve doğrulan milli vakar “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasıyla tarihsel yürüyüşüne daha bir şevkle devam etmiştir. Ankara’ya ulaşabilmiş vekillerin katılımıyla Ulus’taki eski taş binada başlayan ilk toplantı, milletimizin makus talihinin kırılacağını müjdelemiştir. En yaşlı üye sıfatı ile Başkanlık Kürsüsü’ne çıkan Sinop Mebusu Şerif Bey’in açılış konuşması milletimizin hissiyatına tercüman olmuş ve tam bağımsız yaşama kararlılığını işin başında herkese tebliğ etmiştir. İlk Meclis hasarın farkında, ölümcül yaranın bilincindeydi. Yaklaşık 10 yıldır süren kayıp ve hezimet döneminden sonra Osmanlı Devleti’nin girdiği ağır komadan kurtulamayarak gözlerini yummaya başladığını görüyordu. Nitekim omuzlardaki sorumluluk büyüktü. Zira ortada bir vatan ve milletin geleceği söz konusuydu. İç ve dış mihraklar Anadolu’da parlayan bağımsızlık sevdasını ve milli uyanışı kösteklemek, engellemek ve akamete uğratmak için her yola başvuruyorlardı. Ortada sorumluluk sahiplerinden Türk milletini düşünen yoktu. Türkiye’yi dert eden görülmüyordu. Bir yanda baştanbaşa emperyalistler tarafından işgal edilen yurdumuz, diğer yanda İstanbul Hükümeti’nin aleyhe yürüttüğü tezviratlar ve işgalcileri memnun etmek için sürdürdükleri tavizkar kampanyalar her şeyiyle sabitti. √ Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın bitmek bilmeyen oyunları, √ Kürt Teali ve Teavün Cemiyeti’nin azalmayan senaryoları, √ Teali İslam Cemiyeti’nin yavaşlamayan menfi propagandaları, √ Kızıl Hançer Cemiyeti’nin ve İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin saçtıkları nifak tohumları, √ İşgalcilerin kiralık Sadrazamı Damat Ferit’in gayri milli tutumu, √ Yunan ordusunun başarısı için dua eden nazırlarla, okul kitaplarından Türk sözcüğünün çıkarılmasını isteyecek kadar alçalan ve insanlığını kaybeden nazır bozuntularının kirli gürültüsü, Ve Nihayetinde Türklüğü vatanında söndürmek, milleti can evinden vurmak için asırlarca kin ve nefret yatırımı yapan çevrelerin operasyonları milli ufku perdelemiş, gelecek ümitlerini köreltmişti. İşte böylesi kurşun gibi ağır bir ortamda Gazi Mustafa Kemal Samsun’a ayak basmış ve kurtuluşun ilk kıvılcımını çakmıştır. Ardından Anadolu’nun bağrında dua, dirayet, dik duruş ve tarihi kudretle yeşeren milletin son çaresi, milli egemenliğin yegâne temsil makamı Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Aziz Meclisimiz tuzakları bozmuş, sömürgeci hedefleri gömmüştür. Egemenlik tamamen ve bizatihi milletin denetim ve kontrolüne geçmiştir. Türk milleti kaderine kendisi yön vermek için yüreklice devreye girmiştir. Milleti bölmeyi, topraklarımızı bölüşmeyi, yaşanmış Türk asırlarını dinamitlemeyi hesap eden kim varsa hayal kırıklığına uğramıştır. Ve bu hayal kırıklığı ebediyen de devam edecektir.
Değerli Arkadaşlarım, Önemle altını çiziyorum ki, Balkanlar’dan göçe zorlanan milyonlarca Evlad-ı Fatihan’ın ızdırap ve felaketini kalbinde duymayan, Ermeni katillerin katlettiği onbinlerce masum Müslüman Türk’ün sızısını hissetmeyenlerin başkalarının gözüne girmek için çaba sarfetmeleri tam bir eziklik ve iflas psikolojidir. 1915 Olaylarına soykırım yaftası vuranlar, bunlara şirinlik yapanlar, Ermeni çetelerini haklı çıkarmak için milli haysiyet kaybı yaşayanlar bu aziz vatana dün bir şey kazandırmadı, bugün de kazandırmayacaktır. Adına ne denirse densin; ister tehcir, ister göç, Türk milleti dönemin şartlarında gereğini yapmış, en azından son yurdumuzun yüz yılını teminat altına almıştır. Soykırım yalanına bel bağlayanların ne söyleyip, neyi nasıl karara bağlayacakları artık milletimizin umurunda değildir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine bina edildiği parlamenter sistemi kötüleyenler, bir defa İlk Meclis’i özde hazmedemeyenlerdir. Rejim ve sistem değişikliği teklifi Türkiye Cumhuriyet’ine sivil mahiyetli bir darbe olup, aynı zamanda İlk Meclis’i yok sayma teşebbüsüdür. Türkiye’nin kurulması ve kurtulmasında; ülkemizin yabancı tasallutundan çekip çıkarılmasında tek güç tamı tamamına büyük Türk milletidir. Şu günkü ortamda, ihtiyacımız olan husus İlk Meclis’in mücadele iradesi, zorluklara dayanma ve üstesinden gelme kabiliyetidir. Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde; 1920 yılının yoklukları ile isli gaz lambalarının aydınlattığı, teneke sobaların ısıttığı, mekteplerden sıraların getirildiği İlk Meclis’in Ulus semtindeki aziz hatıraları, işte o anda gerçek değerini ve yerini bulacaktır.
Değerli Milletvekilleri, Milletimizin egemenlik yetkilerini doğrudan doğruya eline aldığı 23 Nisan tarihi, aynı zamanda sevgili çocuklarımız için de Bayram olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle bütün çocuklarımızın Bayramını kutluyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, egemenliğin aziz milletimiz tarafından kullanılmaya başlandığı 23 Nisan 1920 tarihinin 95’nci yıldönümünün hayırlara vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bize emanet eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, İlk Meclis’in tüm mebuslarını, kurucu kahramanları ve vatanımızın selameti için canlarını seve seve ortaya koyan muhterem şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Konuşmama son verirken ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi ve muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
|