18.03.2007 - 3. Bölge İstişare Toplantısında Yapmış Olduğu Konuşma Metni - Bursa
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
3. Bölge İstişare Toplantısında
Yapmış Oldukları Konuşma Metni

18 Mart 2007 - Bursa

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Tek başına iktidar hedefine yaklaştığımız seçim sürecinde partimizin 3. Bölge İstişare toplantısını, Bursa ilimizin ev sahipliğinde gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Balıkesir, Kütahya, Eskişehir, Bilecik ve Yalova ve illerini kapsayan bu toplantı vesilesi ile kucaklaşan dava arkadaşlarıma, parti mensuplarıma ve milliyetçiliğe gönül vermiş kardeşlerime saygılarımı sunuyorum.

Değerli basınımızın mensuplarına da görevlerinde başarılar diliyorum.

Hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Değerli dava arkadaşlarım,

Bugün ülkemiz, beşinci yılını yaşayan AKP iktidarının, siyasi, sosyal, ekonomik hayatımızda yarattığı ağır tahribat ile yüz yüzedir.

İşbaşındaki iktidarın, halkımızın iş, aş, üretim taleplerine çözüm getiremediği, ülkemizi yabancıların ve fırsatçıların insafına terk ettiği bu vahim ortam hepimizin malumudur.

Ancak, söyleyecek yalanı kalmayan aciz ve teslimiyetçi zihniyet için artık yolun sonuna gelinmiş bulunulmaktadır.

Başbakan’ın son açıklamalarından, başarısızlıklarına gerekçe olarak kendinden önceki yılların “klasik enkaz edebiyatına” sığınmaktan başka çaresinin kalmadığı anlaşılmaktadır.

Bu çaresiz çırpınışlarının nedeni, milletimizin gerçekleri görmeye başlaması, AKP’nin sahte rakamlar ile kurgulanmış “büyüyen ülke” ve “mutlu insanlar” yalanlarına inanacak kimsenin kalmamış olmasıdır.

Dört yılın sonunda, açlık, adaletsizlik, ahlaksızlık ve asayişsizliğe mahkûm ettiği milletimiz nezdinde, AKP zihniyetinin güvenirliği tamamen tükenmiştir.

Başbakan’ın beyanlarında, AKP öncesi Cumhuriyet Hükümetinin icraatları ile mukayeseyi de sağlıklı yapamadığı, sanal bir büyüme masalı ile gerçekleri çarpıtma, rakamları değiştirme gayreti içinde olduğu anlaşılmaktadır.

Gerçek bir büyüme ile, beraberinde yeni iş kolları ve iş yerlerinin açılması, üretimin artması, artan üretimin ise istihdamı artırması beklenmelidir. Doğal ve doğru olanı da budur.

AKP iktidarında bu böyle olamamış, düşük kur- yüksek faiz ve sıcak paraya dayanan ithalat artışıyla sanal büyüme sağlanmaya çalışılmıştır.

AKP’nin bu politikası ile zengin ve köklü bir geçmişe, geniş pazar ve mali desteklere sahip devasa küresel firmaların karşısına, destekten mahrum, korumasız, çaresiz bir şekilde, adına rekabet denen arenaya itilen küçük Türk firmaları artık tükenme noktasına getirilmiştir.

Bizim milliyetçilik anlayışımıza göre, ülkemize dışarıdan almaya mecbur kaldığımız veya aldığımız her ürün, milli kaynaklarımızdan koparılmış insan gücü ve hizmet, emeği israf ve ihmal edilmiş aziz vatan evladı anlamına gelmektedir.

Halbuki Türkiye, bugün AKP ile milli gelirinin üçte birine ulaşan ithalat rakamını yani başka milletlerin ürettiklerini satın almaya ayırmış bulunmaktadır.

AKP ile geçen kayıp yılların en belirgin faturası, defalarca revize edilmesine rağmen hedefleri aşarak 31 milyar dolara yükselen Çari İşlemler Dengesi açığıdır.

İlkesiz ve gayri milli anlayışın temsilcisi AKP’nin çari açık büyüdükçe, daha fazla taviz vereceği belli olmuştur.

Değerli Dava Arkadaşlarım

Bugün Türkiye de, AKP’nin ekonomi politikaları ile tıpkı son Osmanlı hükümetlerinin girdiği korku tüneline girmiş, geleceğimizi borç,  taviz ve ipotek sarmalına sokmuştur.

Cumhuriyet tarihinin rekorlarını kıran bu borçların elbette ağır bir bedeli olacaktır.  Bu bedel,

  • AKP hükümetince istihdam sağlayacak ciddi yatırımın bulunmadığı,
  • Ucuza satıp peşkeş çekerek eskisine yeni sahip bulmaktan başka bir girişimin olmadığı,
  • Bir milli markanın yükselemediği,
  • Türk firmalarının dünyada henüz yer bulmadığı,
  • Çiftçinin aç ve yoksul, esnafın ve küçük üreticinin çaresiz ve atıl bulunduğu, düşünülürse;

Türk milleti bu borcu; ne ile, neyin karşılığında, nasıl bir tavize itilerek, ve ne tür bir bedel ödeyerek kapatacaktır.

Bu, her vatanseverin, her Türk evladının mutlaka düşünmesi ve sorgulaması gereken hayati bir konudur.

Başbakanın “Unutmayın borç yiğidin kamçısı.” sözleri tam bir gaflet ifadesidir. AKP’nin yaşadığımız ekonomik sorunlarla ilgili algı sorunu olduğunu göstermektedir.

Bu şekilde ve bu süratte borç ve cari işlemler açığı sürdüğü takdirde, Türk milleti bu borçların ve tahribatın bedelini, onurundan ve vatanından fedakârlık yaparak ödeme tehlikesi ile yüzyüze gelecektir.

Değerli Dava arkadaşlarım,

Bizim anlayışımıza göre, iş sahibi olamamış her vatan evladı, Türkiye’nin kalkınması yolunda, güçlerinden yararlanılmayan bir serveti ifade etmektedir. Bu nedenle güçlü ve gelişmiş bir Türkiye’nin istihdam sorununu halletmesi mutlak bir zorunluluktur.

Üretmekten başka kalkınma seçeneğinin olamayacağı ülkemizde, AKP zihniyetinin tahribatı ile kaynaklarımız atıl hale gelmekte, insanlarımız için iş ve emek imkânı ortadan kalkmaktadır.

İşsizlerin sayısı istatistik kalemlerindeki hilelere rağmen 4 buçuk milyonu aşmış ve işgücünün %19’una yükselmiştir.

AKP hükümetinin ithalata, sıcak paraya ve borca dayalı ekonomi anlayışı ile gerçek anlamda yeni iş kollarının açılması ve istihdam yaratılması mümkün değildir.

Üretime dayanmayan bu ekonomik yapı neticesinde her geçen gün işsiz sayımız artmakta, bu işsiz nüfus yalnızca ülkemize bir yük olmakla kalmayıp beraberinde sosyal sorunlar da getirmektedir.

Bugün Türkiye, AKP’nin uyguladığı dış ticaret politikası ile ithal edilerek ülkemize dolan yabancı malların cenneti haline getirilmiştir.

Bu politikası ile hükümet Çinli’ye, Kore’liye iş bulmakta ve Avrupalıyı iş sahibi yapmaktadır.

Türkiye başkalarına çalışmaktadır.

Türk milleti başkalarına hizmet etmektedir.

Buradan AKP zihniyetine soruyorum:

  • Türk milleti, başka milletlerin kalkınması için emeğini daha ne kadar harcayacaktır?
  • İş ve aş bekleyen milyonlarca gencimize kim iş verecektir?
  • Türkiye kendi kaynaklarını yine kendisi için ne zaman harekete geçirecektir?

Değerli Dava Arkadaşlarım,

AKP iktidarının “yüksek faiz, düşük kur, sıcak para” tezgâhı ile sürdürdüğü ithalata dayalı ekonomik çark ve faiz sarmalı; yoksuldan zengine, milli kaynaklardan yabancı güçlere varlık ve kâr aktarılması üzerine dönüp durmaktadır.

Üç yıl bizden birşey beklemeyin diyerek, sıkıntılarımızın kalkması için süre isteyen AKP zihniyetinin, beşinci yılında da halkımızı refaha kavuşturamadığı ortadadır.

AKP’nin bu çarpık ve sağlıksız ekonomik zihniyetinin hayat kaynağı milletimizin körüklenen tüketim harcamalarıdır.

Tamamen etikten ve sosyal vicdandan uzak kredi uygulamaları ile milletimiz her geçen gün biraz daha batağa çekilmiştir.

Her gün yenilerinin katıldığı ve sayıları milyonlara varan kredi mağdurlarını göstermelik çözümlerle artık oyalamak mümkün değildir.

Taksitli, kredili satışlarla ve kredi kartlarıyla sağlanan para ile milyonlarca ailemizin gelecekteki emekleri bile ipotek edilmiş durumdadır.

Artık sorun yalnızca maddi boyutları olan bir borçlanma olmaktan da çıkmış, çaresizlikten kıvrananların, ahlakı sorgulananların buhran geçirmelerine neden olan bir sosyal yara haline gelmiştir.

Bugün bir çığ gibi büyüyen suçlar ve sayıları her gün artan suçlular maalesef aramızdan çıkmaktadır. Bunun sorumlusu AKP zihniyeti ve onun ekonomik tuzağıdır.

Mevcut ekonomik yapının kimin işine geldiği bir yabancı derginin yakınlarda açıkladığı dolar milyarderleri listesinden de anlaşılmaktadır. Bu listeye girme bahtiyarlığına ermiş vatandaşlarımızın sayısı bu yıl artış göstererek toplam 25 kişiye ulaşmıştır.

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Japonya’dan daha fazla dolar milyarderi üreten çarpık sistem tam bir garabet örneğidir.

Milliyetçi Hareketin hedefi, öncelikle milyarder zengin sayısının artması değil, küresel firmalar arasına kattığı yeni markalarıyla, yoksul milyonların umut ve emeğini hakkaniyetle refah ve huzura çevirebilen bir Türkiye ile övünülmesidir.

Kazancın ve gelirin adaletle dağılmadığının en güzel işareti olan bu sivri tablo, AKP zihniyetinin ülkemizi sürüklediği ekonomik teslimiyetin sonucudur.

Halkın gelirlerinin artmadığı bir ekonomik yapı içinde milyarder sayılarının artması AKP ekonomisinin halkın aleyhine geliştiğinin, sözde refahın bile tabana yayılamadığının bir belgesi niteliğindedir.

Değerli Dava arkadaşlarım,

AKP’nin dört yıllık ekonomi politikalarının sonucunda yaklaşık değerlerle;

Cari açık, 21 kat artmıştır.

İç borç % 69 artmıştır.

Dış borç % 53 artmıştır.

Sıcak para % 800 artmıştır.

Dış ticaret açığı % 235 artmıştır

İthalat % 166 artmıştır.

Özel Sektör dış borçları % 156 artmıştır.

Kişi başına vergi yükü ve adaletsizliği, kayıt dışılık, adaletsiz gelir dağılımı, yoksulluk, iflaslar, karşılıksız çekler, konut fiyatları artmıştır.

Bu rakamlarla sonuçlanan dört yılın faturası;

  • Yabancı mallara açık bir pazar ortamı ve kültürü,
  • Bastırılmış bir döviz kuru ve aşırı değerlenmiş Türk lirası,
  • Sermaye piyasasında yabancı ağırlığı,
  • Aşırı borçlanma,
  • Yabancılara satış,
  • Türk firmalarını yabancılarla ortaklığa mahkûm hale getirme,
  • Bankacılık sektörünün yabancılara geçmesi,
  • Medyada yabancılaşma olarak karşımızdadır.

Başbakan’ın “varsın senin çocuk da işsiz kalsın” diyerek alay ettiği vatandaşın durumu çok daha vahimdir.

AKP hükümetinin idaresinde, dört kişilik bir ailenin geçinebilmek için ihtiyacı olan asgari gelir 2.235 YTL’ye yükselmiştir.

Bugün kaç ailemize bu para girmekte, kaç vatandaşımız yoksullukla açlık arasında verdikleri mücadelede bu miktara ulaşabilmektedir?

El Kadı’ya kefil olanlar milletimizi yoksullukla kaderine terk etmişlerdir.

Elbette bugünün yarını da vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi yetimin malını yağmalayan, ahlak, vicdan, yasa, hak tanımayan talancılardan mutlaka hesap soracak, sorumlular mahkemelerde hesap vereceklerdir.

  • Yokluk ve yoksulluğa mahkûm edilen aziz milletimizin,
  • Bir tas çorbaya hasret bırakılan ailelerin,
  • Kapı kapı iş arayan gençlerimizin hesabı, ülkemizi küresel sömürüye açan AKP’den mutlaka sorulacaktır.

Bu hesabı AKP’den sormak da sizlere nasip olacaktır.

Değerli Dava arkadaşlarım,

AKP’nin beşinci yıkım yılına girdiğimiz bu süreçte, ekonomimizin ve siyasal ilişkilerimizin kriz ile kırılganlık arasındaki çok hassas bir karar noktasında bulunduğu artık iyice belirginleşmiştir.

Hergün, ekonomik ve sosyal kriz kâbusları gören Başbakan ve AKP hükümeti, bu çok yüksek risk ortamında, sıcak para ile ekonomimizi dengede tutan güç odakları tarafından rehin alınmış durumdadır.

AKP, derin bir koma halinde, bitkisel hayatını sürdürmek uğruna, iplerini ellerine verdiği güçler tarafından artık açıkça kontrol edilmektedir.

Bu dışarıdan güdümlü ve sömürüye mahkûm mekanizma ile AKP, her alanda olduğu gibi ekonomide de milli karar verme yeteneğini kaybetmiştir.

Nitekim bu rehine ruh hali AKPyi, ülkemizdeki her türlü kaynak ve varlığı mezata çıkarmaya mecbur ve mahkûm hale getirmiş bulunmaktadır. 

Bu tünelin sonunda, yavaşlayan büyüme ve artan işsizlik, çoğalan yoksulluk ve nihayetinde büyük bir siyasi, sosyal ve ekonomik patlama ile karşılaşmak kaçınılmazdır.

AKP’nin yalan ve talan üzerine kurguladığı sanal saadet zinciri en zayıf halkasından kopmak üzeredir.

      Buradan sesleniyor ve meydan okuyorum:

  • Türk milleti bu yoksulluğa asla mecbur değildir.
  • Hiçbir vatandaşımız bu zillete mahkum değildir.

Bunu şiddetle reddediyoruz.

Yoksulluk kaderimiz, onursuzluk kısmetimiz olamaz.

Türk milleti sadaka ile oy avcılığına yeltenen bu zihniyete sandıkta cevap vermeye hazırdır.

Türk milliyetçileri geleceğimizi çalmanıza izin vermeyeceklerdir.

Ve çare Milliyetçi Hareketin iktidarıdır.

Çözüm tek başına milliyetçilerin iktidarıdır.

Değerli Dava arkadaşlarım,

Ülkemizin ekonomik durumu ile siyasi ve sosyal gelişmeleri birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Her alanda açmaza giren AKP’nin Türkiye’nin milli konularında da milletimizi içine düşürdüğü buhran hepimizin malumudur. Özellikle Nevruz ve sonrasında ülke gündemini ve milli hassasiyetleri derinden zedeleyecek vahim gelişmeler beklenmelidir.

Bilindiği gibi Nevruz, Balkanlardan Orta Asya Bozkırlarına kadar çok büyük bir coğrafyada Türklerce ve Avrasya topluluklarınca binlerce yıldır kutlanan bir bayram günüdür.

Bizler için Nevruz, yalnızca bir mevsimin müjdecisi değil aynı zamanda geleceği yeniden değerlendirmenin bir fırsatı sayılmalıdır. Atalet, yılgınlık, korku ve umutsuzluğun geride bırakıldığı, maddi ve manevi bir diriliş ve atılımın da bir başlangıcı olmalıdır.

Bu yönüyle Nevruz, büyük Türk milletinin sahip olduğu hürriyet ruhunun kabararak taştığı, sığ ve dar bir coğrafyadan kıt’aları yönetmeye talip olduğu bir Ergenekon ateşi olarak hiç sönmeden günümüze kadar ulaşmıştır.

Hepinizin yaklaşan Nevruz bayramını kutluyor, sağlık ve mutluk getirmesini diliyorum.

Ancak Nevruz’un son yirmi yılda, taşıdığı anlamın dışında, bölücü mihraklar tarafından ihanet provalarının yapıldığı bir terör günü olarak lekelenmek istendiğine de şahit olunmaktadır.

Geçen yılki rezaletler henüz hafızalarımızdadır. AKP hükümetince kahraman Türk polisinin “tahriklere kapılmadı” hezeyanları ile taşlanmasına göz yumulmuştur. Yöre Belediye Başkanlarının “polisi karakola çekilmeye davet eden” talimatları, “acımız 14’tü 16 oldu” küstahlığı sineye çekilmiştir.

Türkiye’nin bu bölgesinde sokakların inisiyatifini ele geçiren hainler karşısında, Türk polisi çaresiz ve aciz duruma düşürülmüştür. Bu vahim durum demokratik müdahale, çağdaş kolluk gibi zırvalarıyla hükümet tarafından alkışlanmıştır.

Bu yılda benzer tahriklerin yapılacağı, rezilliklerin İmralı Canisi’nin sıhhatine ilişkin bir kampanya ile başlatılmış olduğu görülmektedir.

Bu yolla, caninin yandaşlarının onu tekrar gündemde tutmak, özellikle Kuzey Iraklı Aşiret reislerinin artık ülkemize sirayet etmiş etkisini azaltmak istedikleri anlaşılmaktadır. Maalesef ülkemizde bölücülük yarışı başlamıştır.

AKP’nin dört yıldır gösterdiği acziyet ve teslimiyet ile verilen umut, bölücüler arasında bir rekabet ortamının doğmasına, Türkiye’mizi kimin böleceğine dair bir çekişmeye de sahne olmaktadır.

Bu konuda birbiriyle yarışan en güçlü adaylar AKP, PKK ve Peşmerge reisidir.

Nitekim, bu maksatla İmralı canisi’ne kendilerince bir itibar ve saygınlık kazandırmak gayesi ile bölücü odaklar tarafından “sayın” kampanyası başlatmışlardır.

Çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden on binlerce vatandaşımızın kaybına neden olan, eli kanlı terör çetesinin elebaşının isminin önüne “sayın” konularak anılması yeni bir ihanet oyunudur.

Bu hitap, onu masum ve günahsız yapmayacağı gibi, bu iğrenç şahsa bu ünvanı takanlar da en az onun kadar, iğrenç, onursuz ve hain durumuna düşeceklerdir.

Ancak son gelişmeler, İmralı Canisi’nin yalnız olmadığını da ortaya çıkarmıştır. Erbabı olduğu takiye kültürünün gereği, bir süredir fikirlerini saklamaya çabalayan Başbakan’ın gerçek niyeti, her gün yeni bir ipucu ile birer birer aydınlanmaktadır.

Nitekim, İmralı canisine yönelik “sayın” kampanyasının başını aslında Başbakanın çektiği, önceki yıllarda Avustralya’da yaptığı bir radyo konuşması ile ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Bu konuşmasında Başbakan’ın bebek katiline saygıda kusur etmediği, “sayın” hitabıyla bu caniye özel bir itibar ve ilgi gösterdiği görülmektedir.

Anlaşılmaktadır ki bugün başlatılan “Sayın Öcalan” ihanet kampanyasının fikir babası ve ilham kaynağı Başbakan’ın kendisidir.

Yalnızca ve yalnızca bu rezalet ve ihanet ifadesi bile, Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına engel olması gereken yeterli bir belgedir.

Başbakan bu konuşmasında, geçtiğimiz aylarda aziz Mehmetçiklerimize yönelik “yan gelip yattıklarına” dair hakaretinin perde gerisini de aralamış bulunmaktadır.

Başbakan, şimdiye kadar hiçbir siyasetçinin ağzından çıkmamış bir aşağılama yolunu seçmiş ve PKK terörüne maruz kalmış şehitlerimizi ve can vermiş vatandaşlarımızı “kelle” olarak tarif etmiştir.

Başbakan, biliniz ki binlerce tertemiz şehidimize, ancak size çok yakışır bir mezbaha kültürü ile hitap etmenizi şiddetle ve nefretle kınıyor ve reddediyorum.

Sizi bir kez daha büyük Türk milletinden ve şehitlerimizden özür dilemeye ve milletimizin yüksek merhametine sığınmaya çağırıyorum.

Bugün, bu caniye “sayın” diyenler adalet önünde hesap vermek üzere yargılanmaya başlamışlardır.

Biz de bu konuda aklanmak üzere, Başbakan’ı dokunulmazlığını kaldırarak, mahkeme ve Türk milleti önünde hesap vermeye davet ediyoruz.

Eğer siz bu hesap yolunu kendiniz açmazsanız, biliniz ki, biz tek başına iktidarımızda, birikmiş bütün hesapları açmaya karalıyız ve geliyoruz.

Değerli Dava arkadaşlarım,

Biz, milli, ilkeli ve kararlı bir duruşun, adil bir güçlü yönetimin refah, huzur ve mutluluk getireceğine inanıyoruz.

Fakat siyasetin, doğru zamanda, doğru siyasetle yapılırsa anlam kazanacağının da bilincindeyiz.

Bu salonda bulunanlar ile bu harekete gönül vermiş bütün kardeşlerimi doğru yerde, doğru zamanda, doğru fikirler ile buluşmayı başarmış gerçek yol arkadaşlarım, yiğit ülküdaşlarım olarak görüyorum.

Ben de “doğru insanlarla”, “doğru vicdanlarla” “doğru gönüllerle” buluşmuş olmaktan son derece kıvançlıyım, gururluyum.

Hepinizi en içten duygularımla bir kez daha kucaklıyor ve kutluyorum.

Sizler, Milliyetçi Hareket Partisinin tek başına iktidarının mimarları olacaksınız. Buna yürekten inanıyorum.

Bundan 726 yıl önce, bu topraklar üzerinden büyük ceddimiz Ertuğrul Gazi ile bir yükselme yaşayarak, müteakip asırlarda ortaya çıkacak bir cihan devletinin temelini sizlerin ecdadı atmıştı.

Bugün de anıları ve yadigârları kutlu topraklarda hala yaşayan bu gizli kudreti, saklı durduğu yüreklerden yeniden ortaya çıkaracağınıza inancım tamdır.

Söğüt toprağından beslenen bir küçük fidandan, koca bir Cihan devletinin doğuşunun sırrı, hala bu topraklarda, sizlerin yüksek gönülleri ve vatan sevgisinde bir kutlu tohum olarak saklı durmaktadır.

Beklentim ilk genel seçimlerin, büyük milletimizi tıpkı asırlar öncesinde olduğu gibi lider ülke Türkiye ülküsüne götürecek yolun başlangıcı olmasıdır.

Bugün ülkemizi tahrip eden güç tek başına iktidar gücüdür. Bu ağır tahribatın onarımı da, mutlaka ve öncelikle tek başına bir iktidar gücünü zorunlu kılmaktadır.

Tek başına iktidarımız, bir yandan Türkiye’nin yeniden ayağa kalkmasını sağlayacaktır.

Diğer taraftan merkezinde Türkiye'mizin bulunacağı ‘insanî küreselleşme’, ‘yeni bir sorumluluk ahlâkı’, ‘hakkaniyetli ve merhametli bir sosyo-ekonomik düzenin” de temellerini atmış olacaktır.

Bu açıdan yaklaşan genel seçimler bir dönüm noktası olacaktır. Milliyetçi-ülkücü irade bu seçimle milliyetçiliği iktidara taşıyarak, eminim ki milletimizin kötü giden talihini de mutlaka yenecektir.”

Bu vesile ile tek başına iktidara giden yolda bütün arkadaşlarıma başarılar diliyorum.

Toplantıyı tertip eden ev sahipliği yapan Bursa teşkilatına tekraren teşekkür ediyorum.

Bugün sevincini paylaştığımız Çanakkale Zaferinin 92. yıldönümünü kutluyor, aziz milletimize ve Türk Dünyasına uğurlar ve mutluluklar getirmesini temenni ediyorum.

Yüce Allah’ın, Türkiye'nin geleceğine sahip çıkma mücadelesinde milliyetçilerin emeğini karşılıksız bırakmayacağına yürekten inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyor ve kucaklıyorum.  Sağ olun, var olun.

Tek başına iktidar için, tek yürekle ve hep beraber bir kez daha haykırıyorum.   

Altmışıncı Hükümet, Milliyetçi Hareket.

Ne mutlu Türküm diyene.
 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı