Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Türkiye’nin çevresinde yaşanan insani, vicdani ve hukuki parçalanmalar milli güvenliğimizi hiç olmadığı kadar risk ve açmazlara sürüklemektedir. Kaygı verici nitelikte vasat ve varlık bulan jeopolitik tehditler ülkemizi zora sokmakla kalmayıp manevra alanını daraltmaktadır. Ortadoğu’da derin bir kaosun, yaygın bir krizin aşama aşama genişleyerek hakimiyet kurması öngörülemez gelişmelere de hız vermektedir. AKP hükümetinin dış politikadaki tarihi sapma ve yanlışları komşu coğrafyalardaki gerilim ve çatışmaları Türkiye’ye sıçratmıştır. Yaklaşık iki ay boyunca, özellikle Cizre, Sur ve Silopi’de görülüp kent savaşlarını aratmayacak kanlı manzaraların başka türlü izahı olmayacaktır. AKP’nin öngörüsüzlüğü, ilkesizliği, fikri bulanıklığı, ilaveten milli politika ve stratejileri kasten reddi ülkemizi Ortadoğu temelinde projelendirilen felaket kuşağına eklemlemiştir. Siyasal birlikteki aşınmalar, ekonomik güçteki zafiyetler, güvenlik ve askeri politikalardaki zayıflıklar, hepsinden önemlisi terör örgütleriyle kurulan ihanete varan ilişki ve bağlantılar sonunda geri tepmiş, şehadet ve yıkım olarak dönmüştür. Türkiye’nin vatan topraklarında gözü olan çevreler daha da iştahlanmıştır. Milli birlik ve kardeşliğimiz, iç barış ve huzur ortamımız AKP eliyle oyuna gelmiş, tuzağa düşürülmüştür. Hükümetin çarpık, temelsiz, hastalıklı ve baştan ayağa hasarlı Suriye politikası Ortadoğu’daki belirsizliğe katkı vermiş ve sonuçta ülkemizin belini bükmüştür. AKP’nin şuursuz, kontrolsüz, marjinal ve gayri milli siyaseti komşu ülkelerden istikrarsızlık ithalinden başka bir işe yaramamıştır. Düne kadar PYD ile açıktan ilişki kuran, bu terör örgütünün sözde liderini İstanbul ve Ankara’da ağırlayan, hatta peşmergeye ülke topraklarından koridor açıp Ayn el Arap’a geçişini sağlayan AKP’nin şimdilerde PYD’yi sahiplenen ABD’ye sitem ve serzenişte bulunması elbette inandırıcı, ikna edici değildir. Gerek Erdoğan gerekse de Davutoğlu ektiklerini biçmektedir. ABD’nin PYD-YPG terörüne verdiği destek, açmak istediği kirli koridor şüphesiz ki ne müttefiklik hukukuyla ne de stratejik ortaklıkla bağdaşmayacaktır. Fakat düne kadar partimizin her türlü ikaz ve eleştirilerine rağmen PYD’yle görüşen, PKK’yla pazarlık yapan, bölgesel ölçekte faaliyet gösteren selefi gruplarla temas kuran AKP hükümeti, yaptıklarının bedelini hem ödemekte hem de milletimize ödetmektedir. Erdoğan’ın “Ey ABD” seslenişi ise kuru gürültü olup herhangi bir yaptırımı ve kalıcılığı olmayacaktır. Türkiye korkunç boyutlara ulaşan mülteci akınıyla karşı karşıyaysa bunun asıl sorumlusu hiç kuşku yok ki Ortadoğu’ya model olacağım derken maskara ve madara olan AKP hükümetidir. Şu anda Rusya Halep ve mücavir alanlarını bombalamayı sürdürmektedir. ABD ile Rusya PYD ve PKK’ya bakışta aynı çizgide, aynı safta toplanmaktadır. Bilinmelidir ki, PYD’yi aklamaya, temize çıkarmaya ve himaye etmeye teşebbüs etmek PKK’ya açık çek, açık destek vermektir. Çünkü PYD/YPG terörü ile PKK arasında hiçbir fark yoktur. Münih’te düzenlenen Suriye toplantısında çatışmaların durdurulması hususunda uzlaşma sağlanmışsa da, Rusya’nın IŞİD ve El Nusra gerekçesiyle Halep’teki saldırılarına devam edeceği de açıklanmıştır. Halep’teki kıyım ve katliamın sürmesi halinde sınırlarımıza mülteci yığılmasının daha da artacağı, Birleşmiş Milletler ve AB’den kapıları açın dayatmasının daha da yoğunlaşacağı ortadadır. Ortadoğu’nun kana bulanmasına çanak tutan batılı ülkeler Türkiye’yi tabir yerindeyse toplama kampına, sınır bekçiliğine ve mülteci bakıcılığına zorlamaktadır. Bu çifte standartçı ve ikiyüzlü yaklaşımın Türkiye’nin egemenlik haklarını ve tarihi çıkarlarını gözetmediği açıktır. Suriye’de yükselen tansiyonun tesir ve sonuçları herkesi etkilemektedir. Öyle bir noktaya gelinmiştir ki, Suudi Arabistan’ın başını çektiği ve Türkiye’nin de destek vereceği örtülü olarak dillendirildiği kara operasyonu sürekli gündemdedir. Hatta Suudi yönetimin hava üslerimizde keşif yaparak ülkemize savaş uçakları göndereceği, gerektiğinde asker yollayabileceği bizzat Dışişleri Bakanı tarafından açıklanmıştır. Dışişleri Bakanı “kara operasyonu lazım” sözleriyle AKP’nin nasıl bir anlayışta olduğunu deşifre etmiştir. Elbette hükümet ülke güvenliğini korumak, sınırlarımızın ötesinden kaynaklanan vahim tehlikelere karşı etkili ve caydırıcı önlemler almak mecburiyetindedir. Bu aynı zamanda milletimizin beklentisidir. Ancak küresel projeleri temin ve takviye için herhangi bir askeri operasyon planlıyor ve bu maksatla Suudi Arabistanla yan yana geliniyorsa netice çok kötü, tahminlerin ötesinde feci olaylara kapı aralayabilecektir. Türkiye yabancı başkentlerde kurgulanan şiddet ve vahşet senaryolarına taşeronluk yapamayacak, aksi halde akıbet korkunç olabilecektir. Ve de Ortadoğu’daki mezhep kutuplaşması şiddetlenerek tüm ülkeleri ateşe verebilecektir. Başbakan’ın aklını başına almasında, Erdoğan’ın hayal ve hamasetine karşı teyakkuz haline geçmesinde sonsuz yararlar vardır. Bölgemizde, farklı ülkelerin katılımıyla çıkacak bir savaşın çok acı verici insan ve toprak kaybına yol açacağı da unutulmamalıdır. AKP hükümeti Suudi Arabistanla kurduğu ve kurguladığı ilişkinin yönü ve muhteviyatı hakkında TBMM’ne derhal bilgi vermeli, gelişmeler hakkında doyurucu açıklama ve izahatlar yapmalıdır. Gazi Meclis’in malumat ve onayı olmadan Türkiye’nin oldubittiye getirilerek kara operasyonuna girmesi bize bir vatan kaybettirebilecektir. Nitekim gelişmeler bu yönde olup tablo karanlık, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakanı’na kadar ülke yönetimi karışıktır. Türk milleti başkalarının yazdığı cinayet senaryolarında figüranlık yapmaya teşne ve hevesli bir hükümet değil, ülkesini ve vatanını her şeyin fevkinde gören bir milli zihniyete ihtiyaç duymaktadır. Türkiye onun bunun oyuncağı olmayacak kadar köklü, tarihi ve kültürel gücü olan bir ülkedir. Komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına saygı ve riayet Türkiye Cumhuriyeti’nin temel politikası olmalıdır. Bunun dışında gerekmedikten ve milli bekamız zorlamadıktan sonra herhangi bir savaş Türkiye’nin tarihsel bakiyesine ve Müslüman coğrafyasına haçlı müdahalesi olacaktır ki, buna da göz yummamız düşünülemeyecektir.
|