Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim 2007
Türk milleti son günlerde yoğunluk kazanan hain saldırılar karşısında çok derin bir üzüntü ve haklı bir infial içindedir. Sayın Başbakan'ın ve AKP yetkililerinin son beyanları bu konudaki anayasal görev ve sorumluluklarının tam anlamıyla idraki içinde olmadıklarını maalesef ortaya koymaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi terörle mücadele konusunda izlenmesi uygun olacak stratejiye ilişkin samimi görüş ve düşüncelerini uzunca bir süreden beri hükümetin dikkatine sunmakta ve kamuoyuyla paylaşmaktadır. Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorunun niteliği ve alınması gereken tedbirler hakkındaki görüş ve düşüncelerimiz Sayın Cumhurbaşkanının daveti üzerine bugün yapılan görüşmede kendilerine de sunulmuştur. Çankaya köşkündeki görüşmede tarafımızdan şu hususlar dile getirilmiştir. "Kanlı terör ve etnik bölücülük Türkiye'nin en önemli ve birinci öncelikli sorunudur. Giderek tırmanan terör tehdidi Türkiye'ye karşı topyekün bir savaş ilanı boyutlarına ulaşmıştır. Özellikle son bir ay içinde hız kazanan hain saldırılarda verilen şehitler Türk milletinin artık sabrını taşırmıştır. Uzaktan kumandalı bombalar ve mayınlarla gerçekleştirilen terör eylemleri, son dönemde, sınır karakollarına ağır silahlarla, sivil halkın toplu katliamına ve arazideki nizami askeri birliklerimizi hedef alan taarruzlara dönüşmüştür. Hakkari'de önceki gün gerçekleştirilen hain saldırıda komando taburumuzun doğrudan hedef alınması, terör örgütünün kazandığı cüret ve cesaretin geldiği boyutları acı biçimde göstermiştir. Bu alçak saldırıların Kuzey Irak kaynaklı olduğu açıktır. Terör örgütünü yöneten kadrolar Kuzey Irak'tadır. Bu bölge Türkiye'ye yönelik saldırıların harekat ve lojistik merkezi, geri cephesi haline gelmiştir. Terör unsurları Kandil dağından inmiş, tüm bölgede mevzilenmiştir. Bunları koruyan Barzani ve silahlı peşmerge gruplarıdır. Bu grupların PKK'ya sağladığı destek Türkiye'ye husumet ilanı boyutlarını aşmıştır. Barzani ve peşmergeleri Türkiye'nin maruz kaldığı terör saldırılarından doğrudan sorumludur. Türkiye bu saldırılara etkili bir müdahalede bulunmak ve PKK'yı Kuzey Irak'tan tasfiye etmek zorundadır. Artık söz değil, somut eylem zamanıdır. Bu mücadelenin hem Türkiye'nin içinde, hem de Kuzey Irak'ta yürütülmesi artık kaçınılmazdır. Sınırötesi harekâtla sınırlı bir askeri müdahalenin de yetersiz kalabileceği görülmektedir. PKK'nın Kuzey Irak'tan tam anlamıyla tasfiyesi için bölgede geçici bir süre için Türk askeri mevcudiyetine ihtiyaç duyulabileceği anlaşılmaktadır. Bunun gereklerini askeri makamlarımız belirleyecektir. TBMM, hükümete bu konuda yetki vermiştir. Şimdi siyasi sorumluluk bütünüyle hükümettedir. Türk milleti son alçak saldırılar karşısında gösterdiği vakur tepki ile, TBMM'nin yanı sıra Türk milletinin de bu tezkerenin arkasında olduğunu ortaya koymuştur. Bu yetki sulandırılmamalı, zamana yayılarak içi boşaltılmamalıdır. TBMM'nin asker gönderme izninin beklenen caydırıcılığı icra edebilmesi için bir husus büyük önem taşımaktadır: bu da bunun arkasındaki siyasi irade ve kararlılığın açık ve net olması, şaibe taşımamasıdır. Tezkere öncesi ve sonrası Sayın Başbakan'ın ve hükümet yetkililerinin beyanları bu açıdan büyük bir talihsizlik ve sorumsuzluk olmuştur. Meclis yetkisinin inandırıcılığı ve caydırıcılığı bizzat bu izni isteyen hükümet tarafından sıfırlanmıştır. Sayın Başbakan, tezkere ile Meclis'ten alınan yetkinin mutlaka kullanılması gerekmediğini söyleyerek, terör unsurlarına bir nevi teminat vermiş ve cüret kazanmalarına yol açmıştır. Habur kapısının kapatılmasının söz konusu olmadığını açıklayan ilgili bakan, aynı şekilde hükümetin kararlılığına gölge düşmesine sebep olmuştur. Hükümet ilk önce kendisine çeki düzen vermeli ve sorumluluğunun idraki içinde hareket etmelidir. Türkiye'nin karşısındaki terör sorununun boyutları, bu konuda milli bir seferberlik başlatılmasını gerekli kılmaktadır. Bu konu partiler üstü bir anlayışla, milli bir beka meselesi olarak ele alınmalıdır. Terörle mücadelenin parti hesaplarının üstünde tutulması hepimizin milli görevidir. Bu konuda herkes görev ve sorumluluğunun bilinci içinde olmalı ve bunun gereklerini bütün icaplarıyla yerine getirmelidir. Burada en büyük sorumluluk tabiatıyla hükümettedir. Hükümet terörle mücadele konusundaki aczini ve ataletini artık aşmak zorundadır. Terör siyasi istismar aracı olarak görülmemeli ve kullanılmamalıdır. Ancak, hükümete Anayasal görev ve sorumluluğunun hatırlatılması ve harekete geçmesini sağlamaya yönelik samimi ikazlar da, siyasi istismar olarak peşinen karalanmamalıdır. Birlik ve beraberliğin önemi açıktır. Ancak, zaafta birlik düşünülemeyecektir. Terörle mücadele için gerekli olan, aczde ve atalette beraberlik değildir. Bugün gelinen noktada izlenmesi gereken stratejinin unsurları ve alınacak tedbirlerin niteliği hakkındaki görüşlerimiz şunlardır: 1- Türkiye'nin milli birliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik bölücü teröre karşı hem tüm ülke sathında hem de sınırötesinde etkili ve amansız bir mücadele verilmesi için AKP hükümeti siyasi irade ve kararlılığını somut olarak ortaya koymalıdır. 2- Türk silahlı kuvvetleri ve güvenlik güçlerimiz kısıtlanmış yetkilerle teröre karşı mücadele etmek durumunda bırakılmıştır. - Bu konu bizzat Genel Kurmay Başkanı tarafından kamuoyu önünde dile getirilmiştir. - Türkiye'nin güvenliği her mülahazanın üstünde tutulmalıdır. Terörle mücadele "güvenlik-özgürlük dengesi" içine sıkıştırılacak bir konu değildir. - Bu bakımdan hükümet güvenlik güçlerimizin terörle mücadele için ihtiyaç duydukları yetkileri vermek için gerekli yasal düzenlemeleri süratle Meclis'e getirmelidir. MHP, buna tam destek verecektir. 3- Türkiye Kuzey Irak'a karşı eş zamanlı askeri güç kullanımını ve zorlayıcı yaptırımlar uygulamasını öngören bir stratejiyi derhal uygulamaya koymalıdır. - Bunun için terörü himaye eden Barzani ve peşmerge gruplarının bu düşmanca hareketinin savaş sebebi olduğu Irak yönetimine bir ültimatomla bildirilmelidir. - Bu konu ABD'ye de aynı çerçevede iletilmelidir. - Türkiye ABD'den haklı olarak beklediği anlayışı ve desteği görmezse, İncirlik ve Habur üzerinden lojistik destek konularını gündeme getireceğini Washington'a söylemekten çekinmemelidir. - Bunun için de Sayın Başbakan'ın 5 Kasım 2007 tarihinde ABD'ye yapacağı ziyaret beklenmemelidir. 4- Kuzey Irak'a yapılması gerekli olacak askeri müdahalede, PKK unsurlarının yanı sıra bunları koruyan silahlı kürt gruplarının da hedef alınacağı açıklanmalıdır. 5- Zorlayıcı tedbirlerin icrası çerçevesinde şu tedbirler derhal uygulamaya konulmalıdır. - Kuzey Irak'taki Türk vatandaşlarının bölgeyi terk etmeleri için güvenlik duyurusu yapılmalıdır. - Habur sınır kapısı Genel Kurmay Başkanlığı'nın kontrolüne verilmelidir. Habur'dan geçişler durdurulmalıdır. - Irak'a mücavir Türk hava sahası, tehlikeli saha olarak ilan edilip uluslararası uçuşlara kapatılmalıdır. - Kuzey Irak'a Türkiye üzerinden lojistik destek bütün unsurlarıyla durdurulmalıdır. - Barzani'nin ve PKK'yı destekleyen işadamlarının Türkiye'deki iş bağlantılarına karşı zecri tedbirler süratle hayata geçirilmelidir. 6- Hükümet, terörle mücadelenin gereği olarak, bölgede olağanüstü hal uygulaması için gerekli düzenlemeleri kararlaştırmalı ve Meclis'e sunmalıdır. 7- Bunun yanı sıra, terörle mücadele konusunun bütün yönleriyle ele alınması amacıyla TBMM bünyesinde bir "araştırma komisyonu" kurulması için Meclis zemininde bir mutabakat sağlanması konusunda hükümet bir girişim başlatmalıdır. - Bu çerçevede, Barzani'nin ve PKK'yı destekleyen kesimlerin Türkiye'deki bütün uzantıları, yandaş ve destekçileri ortaya çıkarılmalıdır. Buna TBMM çatısı altında olanlar da dahil olmalıdır."
|