Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Ülküdaşlarım, Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’in rahmet-i rahmana vasıl oluşunun 19’uncu yılındayız. Onu kabri başında dualarımızla yad ediyor, özlem dolu kalplerimizle muhterem hatıralarını paylaşıyoruz. Türkeş Bey, büyük bir mücadele, engin bir gönül ve ülkü insanıydı. Taraflı tarafsız herkesin üzerinde ittifak ettiği üzere, hayatını mukaddes davasına adamış, ruhunu Türk-İslam ülküsünün başarısına vakfetmişti. Onda ufuk ötesini görme kabiliyet ve becerisi vardı. Onda karmaşık olayları kavrama, anlama ve çözüme kavuşturma vasfı hâkimdi. O, vatanına ve milletine bağlı bir devlet adamı, yaşantısıyla önemine büyük bir değer atfeden demokrasi neferi, ama en önemlisi dava adamlığının yol başçısıydı. Siyasi krizlerin baş gösterdiği dönemlerde sağduyunun sesi olarak hareket eden, aşılmaz görülen sorunları sükûnetle halleden bir şahsiyetti. Türk siyaset ve devlet hayatına milli, ahlaki ve manevi bir yorum getirme konusunda heyecan ve aşk doluydu. Türk milletinin tarih ve kültür hazinesinde ülkücü nesillerin düşünü kuran, Türk ve İslam coğrafyalarına umut meşalesi yakan yine Türkeş Bey’in fikir ve akıl ölçüsüydü. Haksızlık karşısında hiç susmadı. Zalimler karşısında hiçbir zaman el pençe divan durmadı. Yozlaşma akıntısına bütün gücüyle direndi, yolsuzluk seline her şeyiyle göğüs gerdi, yoksulluk batağını kurutmak için çare ve formüller üretti. Dokuz Işığın aydınlığında geleceğin büyük Türkiye’sini planladı, bunu da bıkmadan, usanmadan, yüksünmeden devamlı surette anlattı. Taşıdığı kutlu misyonuyla, sahip olduğu parlak vizyonuyla yüksek hedeflerin çatısını fedakârlık şuuruyla ördü, karşılaştığı zorlukları inançlarıyla örttü. Türkeş Bey durgunluğu reddetti, hareket ve ilerlemeyi ısrarla tavsiye etti. Bu itibarla milliyetçiliğin kuvveden fiile, derinden yüzeye, saklı durduğu damardan milli bünyeye çıkarılmasında önemli derecede gayret ve emeğinin geçtiği bir hakikattir. Türkeş Bey uzun soluklu olmasının yanında, sürekli engellenmek, çelme takılmak, durdurulmak istenen Türklük mücadelesinin umut saçan mimarıdır. İnanmış bir yürekle, azim ve kararlılıkla dolmuş bir iradeyle karamsarlık ve kötümserlik çemberini tek başına da kalsa yarmasını bilmiştir. Onun üslubunda, onun lügatinde, onun hayatında yenilgiyi kabullenmek, korkuya teslim olmak, ümitsizliğe kapılmak asla görülmemiştir. Çünkü Türkeş Bey Türklüğün mukadderatına güvenmiş, milletin basiret ve ruhuna sırtını dayamıştır. İnanmış kişilerin yenilmeyeceğini işaret eden, bunu da hem söz hem de davranışlarıyla ispatlayan bizzat Merhum Başbuğumuzdu. Bizlere kolay bir başarı vaat etmemişti. Kısa zamanda iktidar umanların bizimle yola çıkmamalarını öğütlemişti. Hiçbir zaferin, mahvolduklarını zannedenler tarafından kazanılmayacağını öngören ve öğreten de oydu. Basit heveslere teslim olmayan, günü birlik heyecanlara itibar etmeyen, sorumluluk ve sağduyu yolundan sapmayan mizaç ve müyesser kişilikler insanlık tarihine her zaman istikamet vermişlerdir. Türkeş Bey de işte onlardan birisi, belki de en önemlilerindendir. Her zaman ihtiyatlı, her anında diri bir şuura sahipti. Fazilet sahibi bir insan olarak temayüz etmiş; yer geldiğinde gözünü daldan budaktan esirgemeyen cesaret sembolü, yeri geldiğinde de karıncayı incitmeyecek kadar şefkat ve merhamet sahibi olmuştur. Yumuşak huylu, alçak gönüllü, himmet ve haya sahibi mümtaz bir kişilik olarak hala şükranla anılmaktadır. Bu özelliklerinden dolayı Türk milletinin haklı takdir ve övgüsüne layık olmuş, milyonlarca seveniyle gönüllerde taht kurmuştur. Büyük düşünürümüz Yusuf Has Hacib’in; “insanlık doğruluğun adıdır. İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; insan az değil, doğruluk azdır” sözlerine gönülden bağlı olarak 80 yıllık bir ömre çok şeyi sığdırmıştır. Merhum Türkeş Bey Türklüğün aktif, atılgan, akıl ve feraset yüklü sevdalısıdır. O Türk vatanının ateşli bir tutkunu, yılmaz bir bekçisidir. Ve merhumun anılarıyla, geride bıraktığı eserleriyle ne kadar gurur duysak yetersiz, ne kadar iftihar etsek azdır.
Değerli Dava Arkadaşlarım, Türkeş Bey’in zihni ve fikir temelinde güçlü bir tarih şuur hakimdi. Türk milletinin geçirmiş olduğu nice felaket ve güçlükleri iyi biliyor, kafasının derinliklerinde taşıyordu. Türklüğün bugün de, eski dünyanın belkemiğini teşkil eden bölgede; milletlerarası hayat ve siyasetin en haraketli kuşağında bulunduğunu her fırsatta söylüyordu. Bölünmeye karşı, bölücülüğe düşmandı. Türkiye’nin çıkarlarına uygun olmayan her ilişki ve bağlantıya tavır alıyor, arasına aşılmaz mesafeler koyuyordu. Her insanımızı aziz bilen, her insanımıza muhabbet duyan bir vicdana sahipti. Bu nedenle Milliyetçi Hareket’in temel felsefesini “insan sevgisi” olarak belirlemiş, bizlere de bunu miras bırakmıştır. “Gerçek milliyetçiliğin, milleti meydana getiren her insanı hiçbir ayrım yapmaksızın aynı derecede sevmek” olduğunu söyleyerek, Milliyetçi Ülkücü Hareket’e iftira atanlara haddini bildirmiş, alayını birden püskürtmüştü. Kıskançlığın, hasedin, sahteciliğin, yalancılığın, alçaklığın çirkefi içinde beslenen kimselerin aleyhimize her çeşit faaliyeti yapmalarının olağanlığı konusunda da bizleri uyarmıştı. Zaman Türkeş Bey’i elbette haklı çıkarmıştır. Bu haklılığı sonucunda yaşarken liderlik yaptığı Milliyetçi Ülkücü Hareket, onun vefatının ardından günden güne büyümüş, ehil ve tertemiz ellerde, samimi ve davaya sadık yüreklerde daha da yücelmiştir. Milliyetçiliğin derin yatağı, milletimizin sinesinde mahfuz duran değer ve eserlerle daha iyiye, daha güzele, daha da perçinlenmiş kardeşlik vadisine taşınmak üzere akış ve ilerleyişine hız vermiştir. Türkiye’nin sorunları ortadadır. Türk milletinin nasıl bir azap ve eziyet verici bir dönemden geçtiği hepimizin malumudur. Müslüman Türk milletinin varlık ve egemenlik hakları hiç olmadığı, hiçbir dönemde yaşanmadığı şekilde saldırı ve taciz altındadır. Terörist eylemlerle Türkiye’yi zayıflattılar mı amaçlarına ulaşacaklarını sanan hain ve işbirlikçiler, 1071’de Malazgirt ve 1453’de İstanbul’un fethiyle değişen dengelerin hesabını sorma arayışındadırlar. Fakat dün başaramadılar, bugün de sonuç alamayacakları kesindir. Bunun güvencesi ise Türk milletinin sağlam iradesi ve bin yıllık kardeşlik hukukudur.
Merhum Türkeş Bey, “dalından kopan bir yaprağın kaderini rüzgâr tayin eder” sözüyle herkesi birliğe, beraberliğe çağırıyor, milletimizin her ferdini; kökeni, anasının dili ve yöresi ne olursa olsun aynı ruh ve tutuma davet ediyordu. İhtiyacımız olan da hiç şüphe yok ki budur. Türkeş Bey, seneler evvel ülkülerinin rotasını belirlemiş ve şöyle seslenmişti: “Biz aziz milletimize müreffeh, kuvvetli ve büyük bir Türkiye taahhüt ediyoruz. Kendimizi millete adıyoruz. Ve Türklük yoluna başlarımızı koyuyoruz.” Bugünkü şartlarda, Milliyetçi Hareket Partisi bu uğurda gece gündüz demeden çalışacaktır. Dedikoduyu meslek edinmiş, fitneye zihnini kaptırmış, iç ve dış mahfillerde kurgulanmış algı ve bayat siyaset operasyonlarıyla Milliyetçi Hareket’in yörüngesini oynatmaya niyetlenmiş bazı odakların, millet nezdinde mahcup ve mağlup olacağını da hep birlikte göreceğiz. Bizim yönümüz Hakk’a dönüktür. Bizim gücümüz Türk milleti, yegâne sığınak ve manevi mükâfatımız Rabbimizin himaye ve ihsanıdır. Biz doğrunun yanındayız, meşru olanın tarafındayız, milliyetçilikle demokrasinin çakıştığı tarih ve millet kaynağındayız. Türklüğün varlığı ve Türkiye’nin bekası için her şeyi göze alırız. Vatan ve ülkü şehitlerimizin mirası kılavuzumuzdur. Demir parmaklıkları taş medreseye dönüştürmüş yiğitlerimiz bizim göz bebeğimiz, Milliyetçi-Ülkücü gençlik asıl teminatımızdır. Merhum Başbuğumuz diyordu ki, “yeni bir Türk mucizesi doğmalıdır, doğacaktır, belki yarın, belki yarından da yakın.” İşte bize buna talibiz, mucizeyi maluma çevirmek ve nefes vermek için tüm gücümüzle varız, milletimizin müşfik ve muazzam gönlündeyiz. Tarihin volkanından çıkmış, kültürün fay hatlarından süzülerek çağlamış maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçilik anlayışımızla Türkiye’nin ve Türklüğün belini doğrultacağız, huzur ve kardeşliğin tek adresi olacağız. Buna Merhum Başbuğumuzun manevi huzurunda söz veriyoruz. Bu vesileyle Merhum Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş Bey’i, terörle mücadelede şehit düşmüş evlatlarımızı, dava ve ülkü şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve şükranla yâd ediyorum. Bu mukaddes borcu ifâ ederken, merhum liderimizin kabrinin nur, mekânının Cennet olmasını Cenâb-ı Allah’tan niyaz ediyorum. |