Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Sayın Başkan Saygıdeğer Milletvekilleri, Aziz milletimizi ve yüksek heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. TBMM’nin 96. kuruluş yıldönümünü hayır ve hürmetle yâd etmek maksadıyla toplandık, bir araya geldik. 23 Nisan 1920’de tarihin akışı değişmiş, Türk milleti muazzam bir doğruluşla iradesine sahip çıkmıştır. İstiklal özlemleri Ankara’da vücut bulmuştur. Milliyetçi ruh ve şuur bu kutlu çatı altında kökleşmiştir. Bundan tam 96 yıl önce, bir Cuma günü, Ulus’taki eski taş binada, isli gaz lambalarının altında, tahta sıraların üstünde, dua ve niyazlarla kurtuluş destanının meşalesi yakılmıştır. İlk Meclis’in açılması milletimiz için yeni bir dönemin, taptaze bir başlangıcın miladıdır. Aynı zamanda bu başlangıç geride kalan yıllar içinde sayısız bitişleri uhdesinde barındıran milli ve tarihi bir kararlılığın tezahürüdür. Hiç kuşkusuz, İlk Meclis’in muhterem temsilcileri, Ankara’ya gelesiye kadar insanüstü bir mücadele ve sabır gösterdiler. En başta yoklukları aştılar. Zorlukları yendiler, engelleri geçtiler. İşgal ve esarete meydan okudular. Teslimiyeti hiç akıllarına ve hatırlarına getirmediler. İşbirlikçilerin sözlerine, hainlerin saldırılarına aldırış etmediler. İlk Meclis’in temsilcileri sinesinden çıkıp geldikleri büyük millet varlığına her zaman güvendiler, her daim inandılar. Biliyorlardı ki, milli mücadele ancak millete dayanırsa başarılı olabilirdi. Yedi düvele karşı gösterilen güçlü mukavemet ancak milletle bütünleşirse, ilhamını milletten alırsa meşru ve ebedi kalabilirdi. Bu yüzden İlk Meclis Türk milletinin umut nişanesi, var olma beyannamesidir. Büyük Millet Meclisi’nin açılışı; Türk vatanını muhafaza ve müdafaa azminin gerçek sahibi Türk milleti için geri çekilmenin son hattıdır. İmparatorluk yıllarının ardından başlayan çare arayışın son durağıdır. Yıllarca süren çekişmelerin, acılı yıkım ve kayıpların son bulmasıdır. 23 Nisan 1920; Türklüğün hâkimiyet havzalarını birer birer kaybederek, Anadolu'ya sıkıştığı, acı ve ıstırapla dolu bir tablo içinde, milletimizin en son ve en etkili hamlesinin de nirengi noktasıdır. Üç kıtada anılarımız kalarak son yurda döndük. Üç kıtada şehitlerimizi bırakarak, adalet ve asaletimizi her yere serpiştirerek, ayak izlerimizi her tarafa kazıyarak geriye çekildik. Sayısız göçlerin bedelini ödeyerek 23 Nisan 1920’de küllerimizden yeniden doğduk. Bu toprakları vatan yaptık, namus bildik. Gemileri yaktık, gidecek, yerleşecek, sığınacak başka bir vatan olmadığını kanımızla, canımızla teyit ve tescil ettik. Tekrar hatırlatırım ki, bin yıldır üzerinde yaşadığımız bu coğrafya Türk vatanıdır. Bu vatanın gerçek sahibi Türk milletidir. Bu ülkenin ismi Türkiye’dir, devleti Türkiye Cumhuriyeti’dir. Türk milleti; bin yıllık kardeşlik bağlarının daha önceki asırlardaki hatıra ve mirasa eklemlenerek billurlaştığı kutlu varlığın adıdır. 96 yıl önce toplanan Büyük Millet Meclisi elbette farklı toplumsal kesimlerin temsiline dayanmıştı. İlk Meclis’in muhterem milletvekilleri her meslek, her çevre, her kökenden süzülüp gelmişler, bunu da hiç mesele yapmamışlardı. Çünkü hepsi vatanseverdi. Hepsi Türk milletinin kurtuluşunu hedeflemişti. İlk Meclis’te ilkel dürtüler, ilkesizliğin tortuları yoktu. İlk Meclis’te vesayete, himaye altına girmeye merak ve ilgi yoktu. İlk Meclis’te bağımlı ve tutsak yaşamaya tahammül hiç yoktu. Burdur Milletvekili Mehmet Akif Bey ile Tunceli Milletvekili Diyap Ağa’yı buluşturan, Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi Bey ile Muş Milletvekili İlyas Sami Beyi kaynaştıran, Ankara Milletvekili Mustafa Kemal ile Diyarbakır Milletvekili Feyzi Pirinççioğlu’nu kavuşturan elbette İlk Meclis’in muazzam birlik ve dayanışma hissiyatıydı. İlk Meclis’in her milletvekili milli ve ortak değerler etrafında kümelenmişti. Onlar, kimlikleri kaşıyıp milleti parçalara ayırmayı planlamadılar. Onlar, farklılıkları kışkırtıp milli bağları zayıflatmayı düşünmediler. Onlar, bağımsızlık yolundan sapmayı, kardeşlik rotasından çıkmayı gündemlerine asla almadılar. Çünkü milletimizin onay ve seçimiyle 23 Nisan 1920’de Ankara’ya gelen milletvekilleri milli kimliğin, milli ülkülerin, milli bir geleceğin etrafında halka halka toplanmaktan başka bir seçeneğin tarafı olmadı. Milli mücadele zaferle sonuçlanmışsa arkasındaki sır budur. Polatlı’ya kadar gelen düşman postalları Türk vatanından sökülüp atılmışsa, geri planındaki kuvvet tek tek fertlerden başlamak üzere topluca atan milli yüreklerdir.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Meclisimiz, İstanbul işgale uğrayıp, Meclis-i Mebusan’ın çalışması imkânsız hale geldiği zaman, bozkırın ortasından ümit çeşmesi gibi çağlamıştır. İlk Meclis’in açılmasıyla tarihin en ağır felaketi önlenmiştir. Zulüm, istila, tahakküm ve esirlik bozgununa etkili bir şekilde karşı konulmuştur. Mondros’çu ve Sevr’ci anlayışa karşı Ulus’tan kopan fırtına, vakti geldiğinde Akdeniz’e kadar yol almış, dağları yırtıp, bendine sığmayarak taşmıştır. İlk Meclis egemenliğin yegâne sahibi Türk milletinden gücünü ve kudretini almıştır. Emperyalist ve sömürgeci ahlaksızlığa karşı verdiği bağımsızlık savaşı bu nedenle meşrudur, kutludur, emsalsizdir. Büyük Millet Meclis’i milli mücadelenin ana karargahıydı. Büyük Millet Meclisi milli iradenin tecelli ettiği demokratik karar merkeziydi. O tarihlerde milli direnci kırmak, umutsuzluğu kabullendirmek için, tıpkı bugünlerde olduğu gibi, çok şey yazılmış, söylenmişti. Hükümetten Sevr’in şartlarını kabul etmesi isteniyordu. İşgalcilerin iyiliğimizi istedikleri yayılıyordu. Milli mücadeleyi yapanların, soyguncu ve yağmacı olduğu iddia ediliyordu. Ankara’nın Türkiye’yi felaket sürüklediği ifade ediliyordu. Avrupa ile başa çıkmayı asırlardan beri Asya’nın hangi kavmi başardı ki, biz başaralım diyenlerin sesi duyuluyordu. Ankara’daki adamlar ufak bir aşireti bile yönetemezler diyenlere rastlanıyordu. Milli mücadelenin macera olduğu, daha fazla devam edemeyeceği söyleniyordu. Mukadderatımızı Ankara’ya bırakmamalıyız diyenler bile çıkıyordu. Milli mücadele kahramanlarına goygoycu, haydut, hayalperest iftiraları atanlar olduğu gibi, memleketi tam bir çöküntüye götürdükleri uyduruluyordu. Mesela Edirne veya İzmir kurtulursa insanlığımızdan istifa ederiz sözü veren namertlere sık tesadüf ediliyordu. Sonunda, milli mücadeleye hazım ve tahammül zorluğu çeken mandacılar, köksüzler, yabancı beslemeleri 9 Eylül 1922 günü, Türk’ün bayramı manşetini atmaktan başka çare de bulamamışlardı. Milli Mücadele, Mondros’la başlayıp Lozan sonrasına kadar genişleyen uzun, yorucu ve kavurucu bir sürecin özetidir. İç ve dış birçok yönü vardır. Savaşlar bu sürecin yalnızca sıcak yanını oluşturmaktadır. “Türkiye’yi mahvedene kadar savaşacağız, Türkiye artık yoktur” diyen sömürgeciler milli mücadeleyle durdurulmuş, bunun şeref payesi de öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olmuştur. Ordular kuran, ordular yöneten, Türk milletinin egemenlik haklarını cansiperane temsil eden Meclisi’miz bu yüzden Gazi’dir ve bu unvana fedakârlıklarla layık bulunmuştur. Millet yaşadıkça çarenin tükenmeyeceği, umutların sönmeyeceği, imkânsızlıkların bahane olmayacağını İlk Meclis’in saygın temsilcileri yaşayarak göstermişlerdir. Ayrışmanın yolları asla aranmamış, bir arada yaşamanın kudretine bağlanılmış, bin yıllık kardeşlikte karar kılınmıştır. Bugünlerde aziz milletimizi temsil makamında bulunan bizlere örnek olacak, yolumuzu aydınlatacak tutum ve davranışların kaynağı İlk Meclisimizin ruh kökünde, asil üyelerinde ziyadesiyle mevcuttur. Bu duygu ve düşüncelerle devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, ilk Meclis’in tüm milletvekillerine, kurucu kahramanlara ve aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, eşsiz hatıralarını ihtiramla anıyorum. Ayrıca Çocuk Bayramı olarak kutlanan bugünde evlatlarımızın bayramlarını ayrı ayrı kutluyor, hepsine sevgilerimi sunuyorum. Konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyor, Yüce Meclisimizin 96. yıldönümünün kutlu olmasını temenni ediyorum.
|