Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Değerli Ülküdaşlarım, Aziz Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler, Bu mana ve muhabbet dolu Ramazan akşamında sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Kayseri’de olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Kurulan iftar sofrasına birlikte oturduk. Allah’ın vermiş olduğu nimetlere birlikte şükrettik. Tuttuğumuz oruçların mükâfatını yalnızca Rabbimiz’den diledik. Ramazanımız mübarek olsun. Cenab-ı Allah dua ve ibadetlerimizi kabul etsin. Bu iftar programını düzenleyen, yüksek bir mücadele ve fazilet örneği gösteren başta İl Başkanımız olmak üzere, tüm ilçe başkanlarımıza, tüm dava arkadaşlarımıza teşekkür ve takdirlerimi iletiyorum. Kayseri bizi hiç mahcup etmedi, yine etmeyecektir. Kayseri’nin Erciyes gibi başı diktir asla eğilmeyecektir. Kayseri davasının yanında, doğrunun tarafındadır. Allah hepinizden razı olsun. Hepiniz sağolun, var olun. Bu kutlu akşamda ülkesi, milleti ve vatanı uğruna eşsiz bir mücadele halindeyken hayatlarını kaybetmiş bütün şehitlerimize, Kayseri’nin evladı, Türklüğün iftiharı, partimizin kurucu Genel Başkanı Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, tüm ülkü şehitlerimize, ebediyete irtihal etmiş aziz dava arkadaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Değerli Dava Arkadaşlarım, Muhterem Ülküdaşlarım, Tarih boyunca, ne zaman bir buhran kapımızı çalsa, buna karşı çıkacak, tepki gösterecek inanmış yürekler anında kendilerini göstermişlerdir. Yer yarılıp gök çatlasa, fırtına kopup zelzele dünyayı oynatsa yine de yolundan dönmeyen sadakat ve soylu isimlerimiz vardır ve geçmişimize mühür vurmuşlardır. Çok şükür, Türk milleti kahramanlar konusunda talihlidir. Türklük hem özü bir, sözü doğru; hem de ilkesi ve ülküsü için her fedakârlığı göze almış evlatları hususunda önü açık, şansı boldur. Zorlu bir coğrafyada yaşıyoruz. Şehit kanıyla, ecdadımızın emek ve cesaretiyle vatan yaptığımız bu topraklarda nefes almanın bir bedeli olduğunu biliyoruz. Bu bedeli seve seve ödeme pahasına vatanı namus biliyoruz. Tarihsel husumetlerin muhasarası altındayız. Vatanımızda gözü olanların bitmek bilmeyen oyunlarıyla karşı karşıyayız. Türk milletini bölmek ve parçalamak için nice senaryolara bel bağlandı, nice batıl ve fitne planlarından medet umuldu. Sanıyorlardı ki, ürkecek, pusacak, vazgeçecektik. Bekliyorlardı ki, korkacak, sinecek, geri adım atacaktık. Türklüğün Anadolu’daki mevcudiyeti birilerini hep rahatsız etti. Bu nedenle asırlarca hazımsızlık çektiler. Asırlarca üzerimize geldiler. Asırlarca içimizi kemirmek, birliğimizin hisarlarını aşındırmak istediler. Durmadan milli ve manevi değerlerimizle oynadılar. Bıkmadan iç barış ve kardeşlik ortamımızı yıkmayı denediler. Yeri geldi milli kimliğimizi sorguladılar. Yeri geldi milli tarihimizi yüzleşme adı altında yargılamaya kalktılar. Zalimler birleşti, varlığımıza nefret saçtılar. Hainler buluştu, milli ruh ve bütünlüğümüze hançer salladılar. Hesap hep aynıydı, oyun hep aynı amaca yönelikti. Türkleri Anadolu’dan kovma hedefi hiç gündemden düşmedi. Bu rezil niyet ve hedefin gerçekleşmesi için işbirlikçiler devşirildi. Her devirde farklı farklı isim ve zihniyetlerden mandacılar bulundu. Kimisi satın alındı, kimisi kiralandı, kimisinin de tehditlerle iradesi alındı. Söz ve yeminlerini çiğneyenler başkalarının oyununda maşa olarak kullanıldı. Değerlerine ve davasına sırt dönüp çıkarına hizmet edenler oynanan oyunlarda piyon olarak seçildi. Fakat, asil duruş, vakur irade, yiğit ve davasına gönülden bağlı bir mizaç oyunu her zaman bozmuştur, Allah’ın izniyle yine bozacaktır. Sabır, akıl, şuur ve inanmış bir kalp teslimiyeti değil, bozkurt gibi mücadeleyi göze almış yüreklerin harcıdır. Hırs ve ihtiraslarına yenilenlerde bu harç yoktur. Korkup kaçanlarda bu harçtan iz yoktur. Haysiyetini nakde ve koltuğa tahvil etmişlerin vicdanı harabe, gönlü viranedir. Oyun büyük olsa da, başa çıkacak inanmışlık olduktan sonra amacına ulaşamayacaktır. Milliyetçi Ülkücü Hareket’in şerefli tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Mensubu olmakla övündüğümüz Türk-İslam davası, oyunları boza boza bugünlere gelmiştir. 47 yıldır önümüze engel çıkardılar. 47 yıldır şehadet ve mahkumiyetlerle sınandık. 47 yıldır yokluk ve mağduriyetle imtihan edildik. Yine de namerde el açmadık. Yine de geleneklerimizden kopmadık, zehirli vaatlere, yoldan çıkarmak isteyen tekliflere aldanmadık, kanmadık. Çünkü biz, Türk tarihinin sırtımıza yüklediği yüksek sorumluluğun idrakindeydik. İnanmadığımız hiçbir ilişkinin yanında olmadık. Paylaşmadığımız hiçbir görüş ve düşüncenin kıyısında, köşesinde yer almadık. Hamd olsun ki, yolumuz doğrudur. Fikirlerimiz doğrudur. Davamız ve gönül veren arkadaşlarımız doğrudur. Bizimkisi öyle bir inanış, duyuş ve kendinden geçiş halidir ki, ancak seçilmiş insanların, seçkin ruhların hilalle süslenmiş nurlu yoluna açılmaktadır. Bizleri bir araya getiren ulvi davamız, Türk-İslam değerlerinin ülkücü yüreklerde tecellisidir. Ve ancak hak eden, hakkını veren, layık olan, millet sevdasını servet ve şöhretinin üstünde tutan şuur sahibi dava adamlarıyla ayakta kalacaktır. Davaya sadakat onurdur. Onur insana mahsustur. Onurlu bir dava adamı için oyunların bozulması, kumpas duvarlarının alt üst edilmesi şarttır, namus meselesidir. İşte sizler bunu yapacaksınız. İşte sizin gibi samimiyet burçları Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e leke sürmeye çalışan namertlerin oyunlarını başlarına geçireceksiniz. Biliyorum ki, başaracaksınız. İnanıyorum ki, sancağı düşürmeyeceksiniz. On yıllardır elden ele taşınarak bugünlere ulaşan Üç Hilali, değişim kisvesi altında tasfiye ve silme girişimine sessiz kalmayacak, bu oyuna gelmeyeceksiniz. Dahası niyet sahiplerini şaşkına çevirecek, oyunlarını bozacaksınız. Hepiniz bayraksınız, hepiniz vatansınız, hepiniz Türklüğün timsali ve umudusunuz. Bu umuda kara çaldırmayın. Bu umudu boşa çıkarmayın. Oyunu bozun, oyunculara hak ettikleri dersi sonuna kadar verin.
Muhterem Dava Arkadaşlarım, Diyebiliriz ki, her milliyetçi ülkücü değildir. Ancak ülkücü olmak için milliyetçi olmak önşarttır. Milliyetçilik, milletine mensubiyetin heyecan ve hamaseti aşan bir idrak hali ile kavranmasıdır. Ülkücülük ise milliyetçilik hissiyat ve fikriyatının gönül, vicdan ve ruhlarda yükselerek sonsuza kadar yaşatılmasının her alanda verilen imanlı mücadelesidir. Bize göre ülkücülük en büyük unvan, şehadet en yüce makamın adıdır. Ve de ülkücülük aynı zamanda şehitliktir. Aynı zamanda millet ve vatan sevgisinde erime halidir. Bu erime bir yok oluş değildir. Daha üst bir şuura, daha fazla bağlılığa, daha çok feragat ve vecd ile sadakate geçiş, hatta sıçrayıştır. Bunu anlamamış, bu basirete kavuşamamış dönekler için ülkücülük ilk tehlikede terk edilmektedir. Sınırı ve sonu olmayan bir ufuk çizgisi gibi görülen ülkümüz, her ülkücünün milletimizi yükseltirken kana kana içmesi gereken kaynaktır. Merhum Gökalp buna ”milletin mazisinden gelip onu istikbaline doğru iten fikri hamlesi” demiştir. Devlet-i ebed müddet ve millet-i ebed müddet böyle oluşmuştur. Bizim anlayışımıza göre Türk milleti tarihten gelmiş ve mutlaka ilelebet yaşayacak bir yüksek değerin adıdır. Ülkücüler için hayatın anlamı, kendi varlıkları ile başlayıp biten faninin ömrü ile sınırlı değildir. Çağları aşan bir yolculuğun, ufkun ötesini gören bir vizyonun eseridir. Tarih bizim için kutludur ve bizi bugün var eden değerlerin yoğrulduğu hatıraların toplamıdır. Ülkümüz, Büyük Türk milletini, Ona farklılık, anlam ve değer kazandıran; Tarihin derinliklerinden terkip yaparak getirdiği, dil, gönül, ahlak, inanç, akıl ve vicdanda taşınan muhteşem değerler manzumesini, Bir kutlu emanet olarak köklerinden kopartmadan, anlayıp, kavrayıp koruyup, geliştirerek, İnsanlık var oldukça sonsuza kadar yaşatmak; Bu yüksek değerleri temsil etmesini hedeflediğimiz milli devletimizin, Türklük, İslamlık ve insanlığın barış, huzur, adalet ve esenliği için, Yeryüzünün en güçlü devleti olmasına çalışmaktır. Ülkücülük, milliyetçiliğin “şuurlu eylem” ve “fikri hareket” hali olduğuna göre olmazsa olmaz şartımız millet gerçeğidir. Tarihin neyin mücadelesi olduğuna yönelik evrensel soruya her ülkücünün vereceği tek cevap vardır: “Tarih milletlerin mücadelesidir.” Bize anlam ve ruh veren, varlığımıza değer katan öncelikle aynı millete mensup olmamızdır. Türklüğün insanlığa yön vermek isteyen fütuhat arayışına, İslam’ın insaniyete huzur verme mesajları birleşmiştir. Bu duygu ve ülkülerle beslenerek oluşturulan Türk Cihan Devletleri tarihe damga vurmuşlardır. Türk milleti, Dede Korkut olmuş, Edebali olmuş, Hacı Bektaş olmuş, Hacı Bayram olmuş ruhları fethetmiştir. Alparslan olmuş, Yıldırım olmuş, Fatih olmuş, Mustafa Kemal olmuş belaları yok etmiştir. Emrah olmuş, Itri olmuş, Baki olmuş, Sinan olmuş gönülleri kuşatmıştır. Şehit olmuş vatanı tescillemiş, şahit olmuş çağlara istikamet vermiştir. Şimdi tarih size görevimizi bir kez daha hatırlatıyor. En zor şartlar altında bile olsanız bütün kalbimle sizlere inanıyorum ki; Bayrağa yine sahip çıkacaksınız. Vatana yine sahip çıkacaksınız. Türkiye’ye yine sahip çıkacaksınız. Onurunuza, geleceğimize, kültürümüze sahip çıkacaksınız. Başka yerde çare aramaya gerek yoktur. Aradığımız neyse bizde, içimizde, özümüzdedir. Ecdadımızda ne varsa bizde de vardır. Kendimize inanalım, güvenelim. Onlar başardı, bizim başaracağımızı bilelim. Ülkücü, Türk milliyetçiliğine dayanan yalnızca ideolojik bir duruşun, anlayışın ve tavrın sahibi değildir, olmamalıdır. Bununla yetinmemelidir. Aynı zamanda bozkurt gibi kılavuzluk edeceği milletimizle kaynaşarak tam bir çekim merkezi de olmak durumundadır. Ne var ki bu, ağır bir yük, büyük bir sorumluluktur. Her beden taşıyamaz, her fani anlayamaz ve her kişi kaldıramaz. Bizi çekemeyenler, bizi yarı yolda bırakıp gidenler, başkalarının oyunlarında figüran olmayı tercih edenler nefesleri kesilip fikri savrulma yaşayanlardır. Geçmişte bizim kullandığımız “bir şey değişecek her şey değişecek” sözünü, anlamından soyutlayıp kendilerine mal edenler, aslında değişe değişe omurgalarını kaybetmişler, yörüngelerinden kopmuşlardır. Fason fikirlere, vizyonsuz yorumlara, içi boş sloganlara, başkalarının yazdığı oyunlara hizmetkarlık yapanlar, içlerine sinsice yerleştirilmiş virüsleri taşıyan süslenmiş kavramlarla bütün benliğimizi yiyip tüketmenin arayışındadır. Bunların şer maksatları açıktır: MHP geriye düşürülürse Türkiye’nin bölünmesi kolaylaşacaktır. Paradigma aşısı tutarsa MHP tökezleyecek, yıkılacaktır; bunun karşılığında hırsız, hain, rüşvetçi, müzakereci çevreler kazançlı çıkacaktır. Bu itibarla karşımızdaki oyun şiddetlidir. Parti içi demokrasi olsun diyenler oyunun parçasıdır. Şahsi beklentileri karşılanmayan ve nefsine esir düşmüş kim varsa oyunun içindedir. Okyanus ötesi tezgahın başında, oyunun kurucusudur. Paralel çetenin kalemşorları, Türk düşmanları, Türkiye muhalifleri, iç ve dış karanlık odaklar, malum terör örgütleri, bir kısım medya ve sermaye sahipleri oyunun içindedir. Siz bakmayın AKP’nin paralel husumetine, Pensilvanya ile kaçak saray MHP karşısında yeni bir ittifak kurmuştur. Aleyhimize verilen, AKP ile Cemaat mensubu hakimlerin ortaklaşa sonuçlandırdıkları Yargıtay kararı bunun en açık delilidir. Değişim olursa iktidar olunacakmış. Sapkın iddia budur. Değişim gerçekleşirse oy oranı yüzde 20’leri aşacakmış. Çarpıtma bu kadar ileridir. Yani biz başkalaşarak iktidara gelecekmişiz. Temellerimizden ayrılırsak Başbakanlık kapısı açıkmış. Bu sefil tez ve iddiaları dillendirenlerin utanma duyguları hiç kalmamıştır. Tavşan parti kurmak için zemin yoklayıp, kıratçıları toplayarak siyasi tasarıma koyulanlar Milliyetçi-Ülkücü Hareket’i ne zannetmektedir? Madem iktidara bu kadar yaklaşmışlardır; bu zevat MHP’de aktif görev yaparken ne yapıyorlar, neyle uğraşıyorlar, hangi hile ve desisenin peşinden koşuyorlardı? Bahsedilen iktidar kimin iktidarıdır? Paralelin siyasi bünyemizi ele geçirmesi iktidar görülüyor ve ima ediliyorsa, bunu hiçbir bedbaht göremeyecektir. Eğer Pensilvanya’nın kılıcını kıratın üzerinden sallayarak Bozkurt’u köleleştirme oyunu sonuç verirse ve biz buna engel olamazsak, biliniz ki, hayat bize haram olsun. 47 yılın tamamında bulunan, milletine ve dava arkadaşlarına sevdalı bir ülkücü olarak bu oyunu bozmazsam, oyuncuların foyasını meydan çıkarmazsam namerdim. Bunlar öyle yalana batmışlardır ki, her söz ve konuşmaları pimi çekilmiş bomba gibidir. Şahsımın, büyük kurultayın olmaması karşılığında Erdoğan’la görüştüğü söylenmiştir. İlk etapta, partili cumhurbaşkanlığına tamam dediğim, arkasından Başkanlık sistemine onay verdiğim arsızca ileri sürülmüştür. Sarayda pazarlık yaptığım alçakça uydurulmuştur. Ancak Yargıtay kararı hepsini birden yalanlamıştır. İkbal ve çıkarları için her şeye boyun eğecek, her kapıyı çalacak kim varsa; iftira düzeneğinde yerini almıştır. Hayatım boyunca, hiçbir ilkemi hiçbir dünyevi vaade değişmedim. Bundan sonra da değişmeyeceğim. Üstlendiğim Genel Başkanlık sorumluluğumu ülkücü vicdanların ve milletimin beklentisi hilafına kullanmadım, kullanmayı aklımdan geçirmedim. 7 Haziran’dan sonra yüzde 60’lık PKK bloğuna katılmam ve Başbakan olmam dolaylı yollardan teklif edildiğinde bile, davamın namusuna zarar verdirmedim. 2002’den beri oynanan oyunlara sağlam şekilde direndim, hayallerimizle ve ülkülerimizle oynama cüretine soyunanların maskesini düşürdüm. Taviz istediler, vermedim. Teslim ol dediler, kaale bile almadım. Gülen cemaatinin her türlü yalan ve asılsız sözleriyle karşılaştım. AKP’nin hayasız suçlama ve tezviratlarıyla mücadele ettim. Adeta yedi düvel üzerimize geldi; dava arkadaşlarıma küfürler edildi. Alttan almadım, geri durmadım; fitne ve fesadın üstüne korkusuzca gittim. Dün Türkeş’siz MHP, MHP’siz Türkiye planlayanların yeni taktik ve oyunlarına direndim; MHP’siz hükümet, MHP’siz Meclis isteyen şerefsizlerle sonuna kadar mücadele ettim. Şimdi de oyunları bozacağız, oyuncuları perişan edeceğiz. 15 Mayıs’ta tarlada kurultay yapmaya teşebbüs edip polis barikatlarına karşı koyarak elleri tellerde asılı kalanlara bizde verilecek bir parti, sunulacak bir mevki, tahammül edecek sabır kesinlikle yoktur, kalmamıştır. İp artık inceldiği yerde kopacaktır.
Değerli Ülküdaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi’nin daha fazla yıpratılmasına, tartışılmasına müsaade edemezdik, etmedik. Bu itibarla 10 Temmuz 2016 Pazar günü, Ankara Arena Spor Salonunda 6’ncı Olağanüstü Büyük Kurultayımızı toplamaya karar verdik. Lütfen dikkat ediniz, bugüne kadar önemli siyasi gelişmelerden dolayı 5 kez yaptığımız Olağanüstü Büyük Kurultayımızın bu defa 6’ncısını Allah’ın izniyle hayata geçireceğiz. Fakat paradigmacılar Olağanüstü Büyük Kurultay tarihi olarak 19 Haziran’ı belirlemişlerdir. 10 Temmuz’a uymamışlardır. Daha ileri gidenler, 10 Temmuz’u tuzak, Erdoğan’a hizmet olarak yaftalamışlardır. Bu iddia sahiplerinin dili bayağı, çarpık, çürük ve zihinleri gibi çirkindir. Çağrı Heyeti; Yargıtay kararına binaen 19 Haziran tarihini açıkladıklarını söylemektedir. Genel Başkan olarak parti Tüzüğümüzün 63’ncü maddesinin 3’ncü fıkrasının bana verdiği yetkiye dayanarak ve gerek gördüğüm haller nedeniyle Olağanüstü Büyük Kurultay tarihini 10 Temmuz 2016 olarak belirledim. Buna karşılık 19 Haziran dayatması bozgunculuk ve kaos tacirliğidir. “Oyuna gelme kurultaya gel” diyenler bir zamanlar içimize sızmış, düne kadar çevremizde dolaşsa da, ilk fırsatta arkadan vurmaya kalkışmış fırıldaklardır. Bilinsin ki, yarın Ankara’da toplanacaklarını açıklayanlar, Milliyetçi Hareket’in gelenek ve geçmişini zedeleme ve zayıflatma arayışındadır. Tekrar ifade ediyorum ki, Milliyetçi Hareket Partisi yarın ki korsan kurultayda olmayacaktır. Katılanlar ise tarihi vebalden kurtulamayacak, Ülkücü vicdanın affıyla hiç karşılaşamayacaklardır. Yine Tüzüğümüzün 64’ncü maddesinin 1’nci fıkrasına göre: Büyük Kurultayın açılabilmesi için “Genel Başkan veya Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yahut Genel Başkanın görevlendireceği Merkez Yönetim Kurulu üyelerinden birinin” bulunması lazımdır. Ben katılmayacağıma, ilgili arkadaşlarımın yarın seçilmiş salonda olmayacağına göre bahsi geçen paralel kurultay nasıl yapılacaktır? Yapılırsa geçersiz ve kanunsuz olmayacak mıdır? Şehitler kervanı bu aziz davaya düşmanlığın sebebi nedir? Milliyetçi Hareket Partisi Yargıtay kararını açıkladıktan hemen sonra, Olağanüstü Büyük Kurultay kararı almışken, bunu takmayanlar, buna riayet etmeyenler, ilaveten hepsi birbirinden değerli delege kardeşlerimin bir kısmının tertemiz duygularını istismar etmeye yeltenenler nasıl bir alçalmanın içindedir? Nedir maksat? Nedir istenen? Bizim eyvallah edeceğimiz mi sanılmaktadır? Bu mübarek günlerde, dava arkadaşlarımızın bir bölümünü Ankara’ya çağırmak nasıl bir hırs, nasıl bir hınçtır? Halbuki, bayramın hemen ertesinde, yani 10 Temmuz’da, 6. Olağanüstü Büyük Kurultayımızı hep birlikte yapmaya karar vermiştik. Sabırsızlık niyedir? Nereye varılmak istenmektedir? Sizlerden isteğim, davanız için doğru adımı atmanızdır. Sizlerden beklentim, oyunu bozmanızdır. 19 Haziran’da kurultayımız yoktur; 19 Haziran’a kapımız örtülüdür. 10 Temmuz’da Ankara’da dava ve kardeşlik ruhuyla 6.Olağanüstü Büyük Kurultayımızı yapmaya her birinizi, her dava arkadaşımı bugünden davet ediyor, oyunu birlikte bozalım diyorum. Sizleri paralelcilerin korsan toplantısına değil, Ülkücü karar ve iradenin muhteşem şölenine bekliyorum. Gelin 10 Temmuz’da oyunları bozalım. Gelin komplo bezirganlarını çaresizliğe mahkum edelim. Dün Merhum Başbuğumuza oyun tezgahlayanlar, yaşarken bırakınız yanında olmayı, siyaseten karşı cephesinde yer alanlar; bugün çıkmışlar değişim olsun demektedir. Bunlara müsaade etmeyeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi’ni mutlaka temizleyeceğiz. Arınıp, budanıp, kendimize geleceğiz. Oyunu bozup, Türkiye’ye sahip çıkacağız. Oyunu bozup, Türklüğün mukadderatını koruyacağız. Oyunu bozup, Milliyetçi Hareket’i engellemek isteyenleri bozguna uğratacağız. Yeter ki inanın, yeter ki doğrulun, karşımızda hiçbir oyun duramayacaktır. Yılmayacağız, yıkılmayacağız, başaracağız ve de oyunu tümden bozacağız. İnanıyorum ki, Cenab-ı Allah, Milliyetçi Hareket'e Türkiye'nin geleceğine sahip çıkma mücadelesinde yardımcı olacak, heyecanımızı, azmimizi ve emeğimizi karşılıksız bırakmayacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyor 10 Temmuz’da Ankara’da buluşalım diyorum. Tüm babalarımızın yarınki babalar gününü kutluyor, Allah’tan sofralarımızın bereketini artırmasını ve oruçlarımızın kabulünü niyaz ediyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.
|