Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Değerli Ülküdaşlarım, Aziz Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler, Bu mübarek akşamda, muhabbet ve maneviyatla donanmış bu iftar sofrasında sizlerle birlikte olmaktan mutluluk ve huzur duyuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Yüce Allah’ın rahmeti, mağfireti ve ihsanı hepinizin üzerine olsun diyorum. Ümit ve temenni ediyorum ki, bereket ve bolluk hanelerinizden dolar, taşar. Ramazan’ın hayır ve hasenatı dilerim ki hepinize ulaşır, hepinizi selamete eriştirir, Hatay’ın yüzünü güldürür. Bu iftar programının düzenlenmesinde emeği geçen başta Hatay İl Başkanımız olmak üzere, tüm dava arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kurulan iftar soframıza katılan her bir kardeşime şükranlarımı sunuyorum. Ne mutlu bizlere ki; √ Gönülleri birleşenler buradadır. √ Vatan, bayrak ve millet sevgisiyle bütünleşenler buradadır. √ Allah aşkıyla yanan yürekler buradadır. √ Ramazan ayının mana ve ehemmiyetine sadakatle bağlananlar, samimiyetle tutunanlar buradadır, aramızdadır. Tuttuğumuz oruçların, yaptığımız ve yapacağımız tüm dua ve ibadetlerin Cenab-ı Allah katında kabul olmasını niyaz ediyorum. Değerli Kardeşlerim, Saygıdeğer Dava Arkadaşlarım, Milletçe bizi birbirimize yakınlaştıran, yanaştıran ve ortak bir kader havuzunda toplayan çok derin, çok güçlü milli ve manevi değerler vardır. Türk milletinin var oluş sırrını evvela burada aramak, bu çerçevede görmek lazımdır. Allah muhafaza, milli ve manevi değerlerdeki kayıp, aşınma, zayıflama aramızdaki bağların kopmasına hizmet edecektir. Bundan dolayıdır ki değer hükümlerimizin korunup kollanması hepimiz açısından ibadet hükmünde bir sorumluluktur. Mutlaka ki, bunun bilincinde olmalıyız. Mutlaka ki, bunun hedefiyle davranışlarımıza yön vermeliyiz. Milli ve manevi vecibelerimiz; dar, güdük, kısır ve günübirlik hesaplara, hesaplaşmalara kurban verilmeyecek kadar saygın ve önemlidir. İstismar edilen hiçbir değerimiz yücelmeyecektir. Siyasi ayak oyunlarıyla, çıkarcı yaklaşımlarla hiçbir değerimiz itibar ve iddia kazanamayacaktır. Şayet bu yalın gerçekler kabullenilmez ise tüm birikimlerimiz, tüm değerlerimiz teker teker heba ve israf olacaktır. Buna da kimsenin hakkı yoktur. Bu kapsamda içinde bulunduğumuz kutlu Ramazan günleri; dürüst bir iç muhasebesi yapmamız, yaşananları tesir ve telkinlere uzak durarak ele almamız açısından bir fırsat, bir eşik ve bir dönüm noktasıdır. Şu kadarını söylemeliyim ki, gerek İslam âlemini, gerek bölgesel gelişmeleri, gerekse de ülkemizin üzücü görüntüsünü vicdan ve ahlak terazimizde tartarak yorumlamak mecburiyetindeyiz. Ramazan ayının kutsal atmosferini bozmaya, dedikoduya boğmaya çalışanlara aldırış etmeden bunu yerine getirmeliyiz. Yalana teslim olanlara bakmadan, kara propaganda temsilcilerinin rüzgârına kapılmadan, bölücülüğün kurşun askeri olmuş gafillerin uydurmalarına aldanmadan her meseleyi enine boyuna değerlendirmeliyiz. Malumlarınız olacağı üzere, bugünkü şartlarda genelde İslam âlemi, özelde Ortadoğu karanlık bir devirden, kaygı verici bir süreçten geçmektedir. Bunun tehlikeli sonuçlarını en çok yaşayan illerimizden birisi de Hatay’dır. Maalesef kutlu dinimizin hakim olduğu coğrafyalarda kavga ve karışıklık haddinden fazladır. Sayıları 2 milyara varan Müslümanlar hak etmedikleri yönetimlere ve layık olmadıkları hayat standartlarına mahkumdur. Yozlaşma ve yoksulluk vahim bir seviyededir. Baskı ve zulümler ileri noktalardadır. Çatışmalar, kanlı saldırılar, etnik ve mezhep temelli bloklaşmalar, bağnazca tutumlar, tamir edilemeyecek kadar büyümüş hizipler İslam’la müşerref olmuş toplumları egemenliği altına almıştır. Bunun yanında ekonomik sefalet, bölüşüm ve dağıtım kanallarındaki tıkanıklık, adalet, hakkaniyet ve eşitlikteki darboğazlar hem İslam’ın buyruklarıyla hem de insanlıkla bağdaşmamaktadır. İslam ülkeleri sıkışmış, darlık ve yokluk içine düşmüştür. Uzun zamandır çok ciddi düzeyde bir yönetim sorunuyla, İslam’ın nurlu ve ilahi buyruklarına yüz çevirmenin sonuçlarıyla sarsılmışlardır. İslam toplumları adeta kaos imal eden bir noktaya savrulmuştur. İslam ülkeleri adeta kargaşaya prim veren bir açmaza sürüklenmiştir. Bu gelişmeler gerçekten de yaralayıcı ve düşündürücüdür. Milyar dolarlık enerji varlıkları üzerine oturan sultanlar, zorbalar, şeyhler; çöplerden ekmek toplayan kendi insanlarını, kendi vatandaşlarını göremeyecek kadar günaha gömülmüşlerdir. Kerameti kendinden menkul Ortadoğu hanedanları lüks, konfor ve zenginlikte rakipsiz durumdayken, yönetimleri altında bulunan insanların perişanlığa, açlığa ve zor şartlara maruz kalmaları hiçbir şekilde izah edilemeyecektir. Batı başkentlerinde sefa sürerek petro-dolarları har vurup harman savuranların fakir fukaralara el uzatmaması, yüce dinimizin buyruklarına esasta bağlılık göstermemeleri en nazik ifadeyle iki yüzlülük ve münafıklık alametidir. Efendimizin “komşusu açken tok yatan bizden değildir” kutlu sözüne sırt dönen rejim ve sistemler bugün İslam toplumlarını inim inim inletmektedir. Emperyalizmin yörüngesine tutunarak ayakta kalmaya, küresel projelere uyduluk yaparak ömürlerini uzatmaya çalışan sözde Müslüman yönetimler elbette insanlıkta sınıfta kalmışlardır. İslam alemi bunca çelişkinin, bunca geriliğin ve bunca akıl dışılığın batağına bu şekilde saplanmıştır. Demokrasi, kişisel hak ve özgürlükler yalnızca lafta kalmıştır. Arap ve Müslüman toplumlar haksızlığın, hukuksuzluğun markası haline gelmişlerdir. Ne hazindir ki canlı bombalar, maskeli katillerin kılıçla insan katletmeleri, en aşağılık ve vahşi cinayetler sıklaşmış ve sıradanlaşmıştır. Meselelere Batı’nın penceresinden bakanlar, Oryantalist gözlükle temas edenler İslam’ı şiddet ve terörle ilişkilendirmek için her türlü ahlaksızlığı ve utanmazlığı sahnelemişlerdir. Biliniz ki, İslam’a yapılacak en büyük hakaret, en büyük saygısızlık barbarlıkla yan yana getirme teşebbüsüdür. Yüzyıllarca kıtaları sömüren, mazlum milletlerin kanını emen ve bilhassa komşu coğrafyaların kaynaklarını yağmalayan Haçlı kampanyasının, İslam üzerine gölge düşürmeye çabalaması oyundur ve pis bir tezgâhtır. İslam’ı terörle akraba göstermek bayağılıktır, şeytanlıktır ve kabulü de mümkün değildir. Yüce dinimiz tarihin bir döneminde insanlığa istikamet vermiştir. Bilimde, sanatta, tıpta, felsefede, mimaride, edebiyatta göz kamaştırıcı eserler üretmiş olan iftihar duyduğumuz kutup başı isimler, Batı’ya örnek olmuş ve hatta gelişmesi konusunda ilham kaynağı haline gelmişlerdir. Unutmayınız ki, medeniyet ırmağının yönü Doğu’dan Batıya akmıştır. İrfan ışığı, bilgi güneşi, edep ve haya aydınlığı, merhamet ve şefkat kuşağı Doğudan Batı’ya doğru tüm tortuları temizlemiş, tüm ümitsizlikleri aşmıştır. Özellikle Türk milletinin İslam’ın iki tarafı keskin kılıcı olduktan sonra bu durum zirveye çıkmıştır. Geriye dönüp baktığımızda, gıptayla anacağımız, imrenerek ve hayranlık duyarak hatırlayacağımız çok şey vardır. Peki böylesi bir geçmişi kucaklayarak bugünlere gelen İslam âlemi, şimdiki zamanda niçin karmakarışık bir haldedir? Sevgili Peygamberimizin, insanlığa umut olan Efendimizin izinden giden, hoşgörü ve sevgi dini olan İslam’a bağlı toplumlar niçin Ortaçağ karanlığına geri dönmüşler, neden bu hallere düşmüşlerdir? Müslüman kanına doymayanlara kucak açmak, finanse etmek, yardım ve yataklık yapmak İslam’ın neresinde yazılıdır? Emperyalist bir proje olan terör örgütlerine açık veya örtülü destek vermenin yanında, para, servet ve imkan sunan Müslüman ülkelere ne diyeceğiz, bunları nasıl normal karşılayacağız? Bir gözü Batı’da, diğer gözü de petrolde olan kuldan utanmaz, Allah’tan korkmaz köhnemiş kralları, küflenmiş sultanları ve işbirlikçi yönetimleri İslam’la nasıl bir göreceğiz? AKP’nin ittifak halinde olduğu, yediğinin içtiğinin ayrı gitmediği Suudi Arabistan’ı, Katar’ı ve diğerlerini nasıl anlamlandıracağız? BOP’a payanda olmak, Müslümanlara eziyet etmek, birbirine düşürmek, etnik ve mezhep ayrımını tahrik etmek din ve insanlık dışıdır. İslam’a kara çalanları, istismar ve hıyanetlerinin üzerini maneviyatla örtmeye çalışan “Görünmez Kilise” havarilerini kul affetse, emin olun Allah affetmeyecektir. İslam toplumlarının yaşadığı dram son bulmalıdır. İslam üzerinden geçinen, Batı nam ve hesabına aramıza sızmış kim olursa olsun emellerine ulaşamamalıdır. Bu vebal, bu sorumluluk hepimizin, bütün inanların, bütün İslam ülkelerinin omuzlarındadır. Yaşadığımız coğrafyada demokrasi, insan hakları, özgürlük ezberleriyle operasyon üstüne operasyon yapanlara karşı kıyam halinde olmalıyız. Komşu ülkelerin coğrafyalarıyla oynayan, milyonlarca insanın yurdundan yuvasından koparak mülteci durumuna düşüren kaos fırtınasına karşı dikkatli ve uyanık durmalıyız. Oyunlara gelip, tahrik ve provokasyonlara aldanıp milli birlik ve bekamızı bozmayı amaçlayan çevrelere çelik gibi irademizle ve hak ettikleri şekilde cevap vermeliyiz. Hatay’ın hassas toplumsal dengelerini kaşıyıp istikrarsızlık ve kriz pususuna yatanları hep birlikte şaşkına çevirelim, aradıkları imkan ve fırsatı asla vermeyelim. Unutmayalım, biz Türk milletiyiz. Bu topraklar Türk vatanı, üzerinde yaşayan insanlar milletimizin eşsiz ve eşit mensuplarıdır. Kimler aramıza ayrık otu ekmek isterse husumetin kaynağı onlardır. Kimler içimizi karıştırmak isterse, kimler bölgesel gerilimleri Hatay’a ithal etmenin peşine düşerse fitnenin başıdır ve mutlaka bertaraf edilmelidir.
Değerli Ülküdaşlarım, Muhterem Hataylılar, Türkmen Dağı aylardır kuşatma altındadır. Soydaşlarımızın yurtları saldırı kıskacındadır. Sanki insanlığın dili tutulmuştur. Bayır-Bucak Türkmenlerinin çığlıklarını duyan yoktur. Zalim ve katillerin Türkmen düşmanlığını mesele eden de yoktur. Fakat hiç kimse olmasa da biz varız, yüreğimizle, son nefesimize kadar kardeşlerimizin yanındayız. Türkmen Dağı, Türk’ün öz yurdudur; ne Esad zulmü, ne Rus acımasızlığı, ne terör örgütlerinin kumpası bu gerçeği asla değiştiremeyecektir. Türkmenlerin asırlardır yaşadığı topraklarından sökülüp atılması hiçbir şart altında kabullenilmeyecek bir vahşilik olacaktır. Türk milletinin dua ve yardımları soydaşlarımızladır. Hükümetin, bölgesel planlamalara Türkmenleri rehin bırakmaması, işlenen cinayetlere sessiz kalmaması tartışmasız bir gerekliliktir. Türkmen Dağı bizimdir, şah damarımızdır, Türk’ün namusudur. Gazze’ye ilgi gösterip İsrail’i ağır eleştirenlerin sıra Türkmen Dağı’na gelince susması, düşmanlıkları seyretmesi utanç verici bir çelişkidir. Ortadoğu tarihi bir kırılma yaşamaktadır. İsimleri farklı farklı olan terör örgütleri etrafımıza ölüm çukurları kazmaktadır. Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru açmak isteyip, Fırat’ın batısında küresel güçlere piyonluk yapan teröristler Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmektedir. Sahnelenen oyun büyüktür. Bu kapsamda ülkemiz tedirgin ve rahatsızdır. Düne kadar terör örgütlerine gösterilen kolaylık ve destek ters tepmiştir. Görüyor ve biliyorsunuz, maalesef terör Ramazan ayında da boş durmadı. İnsan canına kast eden caniler bu kutsal ayı da kana buladı. 24 Haziran günü; Mardin Derik ilçesi Bayırköy Mahallesinde adli arama faaliyeti sırasında bölücü hainlerin açtıkları ateş sonucu iki evladımız, Hakkari Çukurca’da karayolu emniyetiyle ilgili uygulama esnasında el yapımı patlayıcıların infilakı sonucunda da 4 evladımız şehit düştü. Yine aynı gün Adıyaman Merkez Girit Köprüsü mevkiinde, teröristlerin silahlı saldırıları sonucunda ağır yaralanan bir evladımız ise kurtarılamayarak dün şehit oldu. Hiçbir insani ve vicdani değer tanımayan hıyanet odakları, Ramazan’da yürekleri kavurmaya, ocaklara ateş düşürmeye devam ettiler. Türk milletinin varlığı, aziz vatanın muhafazası uğrunda fedakarca görev yapan kahramanlarımızın şehadet ve yaralanmaları ile neticelenen terör saldırıları artık tahammül sınırlarını çoktan aşmıştır. Terörizm Türk milletine kurşun yağdırmakta, Türkiye’yi alçakça bombalamaktadır. Yurdumuzun bir bölgesinde kan ve vahşet hakimiyet kurmuş durumdadır. Bu nedenle milli vicdan müteessir ve kaygılıdır. Aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, gazilerimize şifa, kederli ailelerine ve büyük Türk milletine sabır, metanet ve başsağlığı diliyorum. Toprağa düşen kan yalnızca şehitlerimizin değil, topyekûn milletindir. Dökülen gözyaşları yalnızca analarımızın, babalarımızın, çocuklarımızın, gelinlerimizin değil, hepimizindir. Acı ortaktır. Ve mutlaka paylaşılarak azaltılması lazımdır. Kayıplarımız ağır ve vahim düzeylerde olsa da, birliğimize, dirliğimize, dinimize, milli ve manevi her değerimize kast eden alçakların tamamıyla imhası geldiğimiz bu aşamada kaçınılmaz zorunluluktur. Hiç kimse bizden teröre alışmamızı beklemesin. Sakın ha, terörün bitmeyeceğini de hiç kimse bize söylemesin. Terörün kökü kazınmadıktan sonra huzur arayışları sonuçsuz kalacaktır. Görünür veya görünmez terörizm destekçileri, terör yancıları, terörist sevicileri tasfiye olmadan, yıkıma uğramadan, hak ettikleri cezaları görmeden Türk milletinin derin bir nefes alması hayaldir. Gören göz, işiten kulak, işleyen bir akıl, sağlam bir ahlak ve karakter sahibi her Türk vatandaşının özlem ve iradesi bu yöndedir. Bugün yaşadığımız vahim olaylar dönemsel gelişmelerin anlık refleks ve tepkisi değildir. Aksi yorum terörizmin değirmenine su taşıyacak, canilere arayıp da bulamayacakları kozlar verecektir. PKK, yılların ihmal ve işbirlikçi siyasetiyle büyümüştür. Kanlı örgüt pazarlık masalarında dirilmiş, tavizlerle güçlenmiştir. Her şey Hataylı kardeşlerimin gözü önünde gerçekleşmiştir. Demokratik açılımdan çözüm sürecine kadar PKK altın yıllarını yaşamış, iktidar eliyle belini doğrultmuştur. Türk milletine kefen biçilirken, süreç ihanetiyle anaların ağlamayacağı söylenmişti. Türkiye’yi bölme planları acımasızca kurgulanırken, Oslo’dan İmralı’ya kadar pazarlıkların biri bitiyor diğeri başlıyordu. Terör bitecek, ülkeye huzur gelecekti. Ne var ki, terör bitmediği gibi aksine bilendi, geleceği müjdelenen huzur yerine hüsran ve hezimet kapımıza dayandı. Bölgesel ve küresel komplo Türkiye’yi açıktan hedef aldı. Ülkemizin parçalanması için asırlarca devrede olan karanlık senaryolar tekrar uygulamaya sokuldu. İç ve dış düşmanların gözlerini kan bürüdü. Bu çerçevede, parti olarak yaptığımız her uyarıda haklı çıktık. Olacakları önceden söyledik, hükümeti aklını başına alması konusunda sürekli ikaz ettik. Tekraren söylüyorum ki, doğru düşünmek ve yorumlamakla haklı çıkmak arasında kaçınılmaz bir bağ vardır. Ve haklılığımızı ortaya çıkartan gelişmeler yüzlerce kahramanımızın ve vatandaşımızın kaybıyla sonuçlanması bakımından keşke diyoruz, biz haklı çıkmasaydık: Türkiye’nin ve Türk milletinin temel değerleri ile oynamayın, tahrip edersiniz, tarihi bir yanlışa girmiş olursunuz dedik, haklı çıktık. Türk milleti bütündür, meselelere kavim körlüğü ile bakarak 36’ya bölmeyin kutuplaşmayı körüklersiniz dedik, haklı çıktık. Milli kimliğin tartışılmasına zemin hazırlamayın, milletimizi ayrılığa ve cepheleşmeye sürüklersiniz dedik, haklı çıktık. Dayatılmaya çalışılan açılım ve çözüm süreçlerinin devlet ve millet yapımız için tehdit olduğunu, aktörlerinin gaflet ve ihanet içinde bulunduklarını söyledik, haklı çıktık. Çözüm PKK ile pazarlıktır; pazarlıkla terör durmaz, silahları alınmadan, teslim olmaya zorlamadan, bu iş kendiliğinden yalvararak veya bekleyerek olmaz dedik, haklı çıktık. Kılavuzu İmralı canisi, şahitleri AKP-HDP olan PKK patentli bölünme projesinin Türkiye'nin hayrına olmayacağını söyledik, haklı çıktık. Teröristlerin karanlık emellerine silahsız çözecekleri ortam sağlayarak onlara kucak açmayınız, şehitlerimizi artırırsınız dedik, haklı çıktık. Teröristi Kandil’de imha etmeden veya silahsız hale getirmek için ağır darbe vurmadan sorunu çözemezsiniz, saldırılarla sizi masaya oturturlar dedik, haklı çıktık. Bu nedenle MHP’ye hazımsızlık vardır. Bu nedenle MHP’ye karşı operasyon yapılmak istenmektedir. Biz tuzağı gördük, maşaları tanıdık, arkasında duran güçleri, Okyanus ötesinden hazırlanmış oyunları bozmak için ne gerekiyorsa yapmaya söz verdik, yemin ettik. MHP’ye küresel saldırı oklarını çevirenlerden korkmuyor, onlara da en ufak ödün vermeyeceğimizi bir kez daha yüreklice ifade ediyorum.
Muhterem Dava Arkadaşlarım, Milli ve üniter devleti savunan MHP’ye oyun oynanmaktadır. Türkiye’nin tarihi çıkarlarını ve Türk milletinin payidarlığını savunan MHP’ye komplo kurulmuştur. Değişim adı altında kökümüzden kopmamız dayatılmaktadır. Geçmişimize yüz çevirmemiz istenmektedir. Paradigma değişimi ve parti içi demokrasi talepleriyle tarihi rotamızdan savrulmamız, bizi var eden, 47 yılımıza ruh ve mana katan ilkelerimizi çiğnememiz projelendirilmektedir. Bu nedenle niyetlerini artık çok iyi bildiğiniz bazı şahıslar Olağanüstü Tüzük Kurultayı yapmak için imza topladı. Aylarca partimizi oyaladılar. Aylarca istikrarsızlığa hizmetkarlık yaptılar. Meselenin yürek burkan tarafı, düne kadar içimizde olan bu kişilerin, oynanan oyunlara figüran olmayı bile bile tercih etmeleridir. Bunlar, MHP düşmanlarıyla aynı safta toplandılar. Pensilvanya’nın emir erliğine talip oldular. Paralel çetenin tetikçiliğine soyundular. Proje elemanı olmayı kendilerine yakıştırdılar. Kimi buldularsa değişim çağrısı yaptırdılar. Sağcılar solcular; komünistler faşistler; ateistler liberaller, takiyeciler ve tavizkarlar değişimin yedek unsurları olarak sorumluluk aldılar. Birgün, Taraf, Agos, Sözcü, Yeniçağ, Cumhuriyet gazetelerine değişimin propaganda görevi verildi. Birbirine ideolojik yakınlığı bulunan sözde aydın ve gazeteciler değişim korosuna gönüllü katıldılar. PKK, DHKP-C değişim katarına omuz verdiler. Bazı medya ve sermaye sahipleri değişim amigoluğuna tamam dediler. Yani anlayacağınız rezillik diz boyu, ihanet devasadır. Kimin Türklükle husumeti varsa MHP’de paradigma değişsin dedi. Hepsini gördük ve yaşadık. Değişim sloganı atanlar aylarca partimizi mahkeme kapılarında meşgul ettiler. Tarlada kurultay yapmaya kalktılar, polis barikatlarına tırmandılar. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Ankara 12.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kararını onadıktan sonra, gelin 10 Temmuz’da Olağanüstü Kurultayımızı yapalım, daha fazla partimizi tartıştırmayalım dedik, olmaz dediler, 19 Haziran’ı dayattılar. Sonuçta da bu defa otelde toplandılar. Korsan kurultaya katılmayanları katılmış gibi gösterdiler. Whatsapp üzerinden delege avına çıktılar, sahtekârlıkta rekor kırdılar. Siyasi Partiler ve Medeni Kanununa göre Olağanüstü Kurultay Ankara il merkezinde yapılması gerekirken, buna uymadılar. Tüzük değişikliği için, toplam delege sayısının üçte iki çoğunluğunun kurultay salonunda hazır bulunması şartken, buna riayet etmediler. Oynanan oyunun aktörlerinden olan Ankara 13. Noter, delege sayısını resmi olarak 656, televizyonda 330 söylese de, Çağrı Heyeti 752 rakamını telaffuz etse de, Tüzük değişikliği için gerekli 809 delege sayısına ulaşamadılar. Korsan kurultayı tek maddelik gündemle toplamalarına rağmen, Tüzüğün ilave 12 maddesini herkesten habersiz değiştirdiler. 15 Mayıs’ta tarlada toplanmanın ardından, Dernekler Yönetmeliğine göre kurultay ilan şartlarına uymayı akıllarına getirmediler, erteleme gerekçelerini duyurmadılar. Üye olmayanlara, kurultaya katılma yetkisi bulunmayanlara, hatta devlet memurlarına bile parti delegesi sıfatıyla oy kullandırdılar. Sonuç itibariyle, helal süt içmiş bir üst kurul delegemizin açmış olduğu davayla, Ankara 3.Asliye Hukuk Mahkemesi 19 Haziran 2016 tarihinde düzenlenen sözde kurultayda alınan kararların ve tüzük değişikliklerinin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına karar vermiştir. 19 Hazirancıların hesabı mahkemeden dönmüştür. Oyunun ilk aşaması bozulmuştur. Allah’ın izniyle 10 Temmuz’da tamamı bozulacaktır. Bunca alavereye, dalavereye, hile ve desiseye gerek var mıydı? Muhterem delegelerimizin hissiyatını kullanmak, kanunsuz şekilde ve oldubittiye getirerek Tüzük değişikliği yapmak ahlaki miydi? Dahası bunu yapanları Milliyetçi-Ülkücü Hareketin vicdanı affedecek midir? Korsan da olsa, henüz kurultay bile yapamayan aciz ve işgüzarlara bizim boyun eğeceğimiz, aziz milletimizin destek vereceği mi sanılmaktadır? Bayramın hemen ertesinde, yani 10 Temmuz’da, 6’ncı Olağanüstü Büyük Kurultayımızı Ankara’da dava ve kardeşlik ruhuyla yapmaya her birinizi, her dava arkadaşımı şimdiden davet ediyorum. Gelin oyunu birlikte bozalım. Gelin MHP’ye yönelik operasyonları birlikte durduralım. Unutmayınız ki, bugünler samimiyet sınavıdır, davaya ve mazimize sadakat testidir. Herkes bilsin ki, trenden inen bir daha binemeyecektir. İşte fırsat önümüzde, gelin hep beraber oyun ve nifak cephesini mahcup ve mağlup edelim. Tercihleri ne olursa olsun, tüm delege kardeşlerimizle bu onuru paylaşmak, birlikte her sorun ve talebi sonuna kadar konuşarak çözüme kavuşturmak irade ve isteğindeyim. Sizlere elimi uzatıyor, gönlümü açıyorum. Sağına soluna, önüne arkasına bakmadan ben de varım diyen yiğit, fedakar ülkücü kardeşlerimle geleceğe yürüyelim diyorum. Oyunları fark edemeyenler, kirli emelleri görmezden gelenler büyük sorunlarla başa çıkamayacaklardır. Nefsini dizginleyemeyenler, Türkiye’ye istikamet çizemeyecekler, davamızın geleceğinde söz sahibi olamayacaklardır. Kendi ocağını ateşe verenlere tepkisiz kalanları iki dünyada da vebal ve manevi sorumluluk altındadır. Bilelim ki, herkesin zabit olduğu bir orduda, mücadele edecek nefer de bulunamaz. Temizlenelim, paklanalım, tekrar dirilelim, tekrar kendimize gelelim. Arınalım, ayıklanalım önümüze bakalım. Ve oyunu bozalım, oyuncuları bozguna uğratalım. Sizleri 10 Temmuz’da Ülkücü karar ve iradenin şölenine bekliyorum. Oyunu bozacağız, Türkiye’ye sahip çıkacağız. Oyunu bozacağız, Türklüğün mukadderatını ezdirmeyeceğiz. Oyunu bozacağız, AKP’nin bileğini büküp, sarayın siyasi kumpaslarını alt üst edeceğiz. Oyunu bozacak Milliyetçi Hareket’i engellemek isteyenleri şaşkına çevireceğiz. Allah’a hamd olsun, geldiğimiz yer belli, gideceğimiz yer belidir. 47 yılın emanetleri bugün de rehberimizdir. Huzurlarınızda diyorum ki; Yılmayacağız, Yıkılmayacağız, Başaracağız. Ve oyunu tamamıyla bozacağız. İnanıyorum ki, Cenab-ı Allah, Milliyetçi Hareket'e Türkiye'nin geleceğine sahip çıkma mücadelesinde yardımcı olacak, heyecanımızı, azmimizi ve emeğimizi karşılıksız bırakmayacaktır. Allah sofralarımızın bereketini artırsın, Oruçlarımızı kabul etsin. Yaklaşan Kadir Gece’mizi ve Ramazan Bayramı’mızı bugünden tebrik ediyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.
|