Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin 15 Mart 2007 Türkiye’nin milli değerleri, milli birliği ve güvenliğine yönelik tahrik ve tehditler çok tehlikeli noktalara taşınmaktadır. Etnik çatışma fitilini ateşlemeye çalışan hain saldırılar Türkiye’yi patlamaya hazır bir barut fıçısı haline getirmiştir. Bugün Türkiye üç koldan saldırı altındadır.
- PKK güdümündeki şehir eşkıyaları sokaklara inmiş, bombalı saldırı ve kundaklama eylemlerine başlamıştır. - Büyük şehirlerin varoşlarında yoğunlaşan kanlı eylemler ve sokak gösterilerinin Nevruz döneminde tırmandırılacağı anlaşılmaktadır. - PKK’nın dağlardaki militanları da inlerinden çıkmış ve saldırı hazırlığı ve hareketliliği içine girmiştir.
- PKK’nın Türkiye’deki cephe örgütü olan etnik husumet odağı siyasi partinin tahrik kampanyaları hayâsızca sürdürülmektedir. - Türk bayrağını yok sayan ve İstiklal Marşımızın bir ölüm sembolü olduğunu söyleyen bu partinin teşkilat binaları PKK’nın propaganda merkezi haline dönüştürülmüştür. - PKK terörü ile iç içe geçmiş olan etnik bölücülüğün Parlamento’da temsili için yeni girişimler başlatılmıştır. Açıklanan plana göre PKK terörünün sözcüleri ve maşaları bağımsız aday olarak Parlamento’ya taşınacak ve Meclis kürsüsü PKK’nın tahrik platformu haline getirilecektir. Bu suretle “düz ovada siyaset” kavramı ve söylemine somut içerik kazandırılmış olacaktır. - Türkiye’nin karşısındaki terör ve etnik bölücülük sorununu, siyasi kimlik ve azınlık hakkı çerçevesine oturtarak uluslararası sorun haline getirme çabaları hız kazanmıştır. - Diyarbakır-Kerkük ekseninde başlatılan tahrikler, ayrı bir etnik gruba mensubiyet şuurunun güçlendirilmesi yönünde sürdürülmektedir. - Türkiye’nin bölünmesi reçeteleri ve siyasi çözüm zorlamaları, halkların kendi kaderini tayin hakkı ve gönüllü birliktelik kavramları etrafındaki tartışmalarla yeni boyutlara taşınmıştır. - Türkiye’nin idari yapısının demokrasiye uygunluğu ve eyalet sisteminin uniter devlete aykırı olup olmayacağı üzerindeki tartışmalar da “iki milletli yeni ortaklık devleti” hayaline zemin kazandıracak unsurlar olarak piyasaya sürülmüştür. - İmralı canisi üzerindeki tecridin kaldırılması ve İmralı’nın uluslararası denetime açılması yönündeki tahrik kampanyaları ve gövde gösterileri bütün hızıyla devam etmektedir.
- Kuzey Irak’ı Türkiye’ye karşı bir saldırı üssü olarak kullanan PKK’nın bu bölgedeki faaliyetleri Barzani’nin himayesinde alenen sürmektedir. - Terörle mücadelenin havale edildiği koordinasyon mekanizmasının ölü doğduğu, somut bir sonuç veremeyeceği yaşanan gelişmelerle artık anlaşılmıştır. - Barzani ve ABD’nin, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki terör tehdidiyle mücadelede askeri bir harekâta girişmesine karşı çizdikleri kırmızı çizgi giderek keskinleşmiştir. Bu kırmızı çizginin arkasındaki cepheye Türkiye’deki PKK partisi de katılmıştır. - Türkiye’nin içini karıştırmaya kararlı olduğu görülen Barzani’nin hayasız tahrikleri, Türkiye’ye alenen husumet ilanı niteliği kazanarak devam etmektedir. Bütün bu gelişmeler ve önümüzdeki tablo Türkiye’nin yakın tarihinin en ağır tehdidiyle karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir. Türkiye’nin önündeki sorun, bir varlık ve beka sorunudur. Bugün dünyada milli birliği, toprak bütünlüğü ve devlet yapısı hem içerde hem dışarıda tartışılan iki ülke bulunmaktadır. Bunlardan birisi, askeri işgal altında olan ve iç savaş yaşayan Irak’tır. İkinci ülke ise, her cepheden husumet ablukası altına alınan, iç çatışma ve bölünme sürecinin harekete geçirilmesi için ağır tahriklere maruz bırakılan Türkiye’dir. Türkiye’yi bu noktaya sürükleyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Erdoğan ve hükümetidir. Bütün bu gelişmeler yaşanırken sessiz, tepkisiz ve hareketsiz kalan Başbakan, eğer özel bir gündemi ve seçimlere dönük bir oy hesabı yoksa, en hafif tabiriyle durumun ciddiyetini kavramakta çok derin bir acz ve gaflet içindedir. Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin gündeminden tamamen kopmuş ve Cumhurbaşkanlığı hedefine kilitlenmiştir. Siyasi ihtiraslarının esiri haline gelen Başbakan, Türkiye’nin geleceğini değil, kendi siyasi geleceğini ve hesap vermekten nasıl kaçabileceğini düşünmektedir. Türkiye bu kadar ağır tehditlerle karşı karşıya iken, Başbakan’ın ağzından tek bir söz dahi çıkmamıştır. Başbakan Erdoğan, bunun yerine Cumhurbaşkanlığı polemiği yapmakta, Türkiye’de hayali tehdit üretme zihniyetine sahip çevreler var diyerek Türk milliyetçilerine karşı başlattığı husumet kampanyasını sürdürmekte ve karşımızdaki somut tehlikelere dikkat çekenleri “paranoya” ile suçlamaktadır. Milli değer ve hassasiyetlere sahip çıkılmasını tahrik sebebi gören ve kendisine hakaret edildiğini öne sürerek herkesten şikayetçi olan Başbakan; - Her şeyi ayağa düşürerek siyaseti panayır yerine çevirdiğini, - Bütün ölçüleri ve ayarları kaybettiğini, - Türk siyasetine üslup kirliliği ve seviyesizliğini kendisinin taşıdığını, - Aşağılamadığı ve yıkmaya çalışmadığı hiçbir milli değerin kalmadığını, - Türkiye’nin milli kimliğini ve birliğini tartışmaya açtığını ve güvenliğini tehlikeye attığını ve - Türkiye’nin temel değerlerine hakaret edilmesinin savunuculuğunu yaptığını, Unutmuş görülmektedir. Başbakan Erdoğan, bu hüviyetiyle, Türkiye’yi içten çökerterek bölmeye amaçlayan “Yıkım Projesi”nin taşeronudur. “Biz siyasi kefenimizle yola çıktık” gibi içi boş sözlerle beyhude bir cesaret nümayişi yapan Başbakan, siyasi sonunun geldiğini görmektedir. Bunlar son çırpınışlarıdır. Milli iradeye fesat karıştırmak için hangi gayri meşru ve ahlak dışı yöntemleri kullanırsa kullansın, Türk milletine hesap vermekten kurtulamayacaktır. Hangi makama kaçmaya çalışırsa çalışsın, Türk adaleti önünde hesap vermekten kaçamayacaktır.
Dr. Devlet Bahçeli
|