Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Ülküdaşlarım, Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler, Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bu mübarek akşamda, kurulan iftar sofrası etrafında sizlerle buluşmaktan, aynı duaya âmin demekten bahtiyarım. Sakaryalı kardeşlerimle, değerli dava arkadaşlarımla kucaklaşmanın manevi haz ve mutluluğunu yaşıyorum. Bugünkü iftar programını düzenleyen fedakar ve çalışkan il başkanımıza, bütün teşkilat mensuplarımıza teşekkür ediyorum. Allah oruçlarımızı kabul etsin. Bu akşam sizlerle umut ve mutluluk verici konulardan bahsetmeyi arzulardım. Yine bu akşam Oruç ibadetimizin fazileti üzerine geniş bir değerlendirme yapmayı, milli ve manevi hayatımızdaki yeri hakkında konuşmayı isterdim. Ancak sıcak ve henüz çok taze acılarımız vardır. Türk milleti ve Türkiye yastadır. Milli heyecanlar hasta bir iktidarın elinde tükenmektedir. Bu yıl ki Ramazan ayını karartmak, anlam ve ruhuna kara çalmak için günahkârlar mevzi almış, insan canından geçinen caniler sipere yatmıştır. Ramazan var diye şiddet ertelenmemiştir. Üstelik cehennem zebanileri daha azıtmış, kudurmuş gibi oraya buraya saldırmışlardır. Terörizmin dini, milliyeti, şerefi ve herhangi bir değeri olmadığı için Ramazan’da da durmamış, bu kutsal ayda da duraklamamıştır. Üzülerek belirtmek isterim ki, Türkiye kan revan içindedir. Ve genişleyen terör girdabı her gün biraz daha ülkemizi içine çekmektedir. Bu canilerde Allah korkusu yoktur. Allah inancından ise eser yoktur. Türkiye tüm terör örgütlerinin operasyon sahasına dönmüştür. Toplumsal huzur felç haldedir. İyimser beklentiler vurgun yemiş gibidir. Ve insanımız bezgin, kaygılı ve gelecekten ümitsizdir. İstikrar masallarının boyası hepten dökülmüş, yalancıların gerçek yüzü deşifre olmuş, foyası ortaya çıkmıştır. Dün akşam İstanbul’da son yılların en ağır facialarından birisi yaşanmıştır. Yer, zaman ve hedef itibariyle düşündüğümüzde, terörizmin Türkiye’ye çok ağır darbe vurmayı planladığı güçlü bir ihtimaldir. Elinde silah, belinde bomba bulunan teröristler Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’ni kan gölüne çevirmişlerdir. Dikkat ediniz, ülkemizin dış dünyaya açılan penceresi kırılmak, uluslararası seyahatlerin giriş-çıkış kapısı örtülmek istenmiştir. İstanbul’da yapılan terör saldırısı insanlık suçudur. Aynı şekilde hiçbir vicdan sahibinin onay vermeyeceği bir katliam türüdür. Atatürk Hava Limanı’nda gözü dönmüş katiller hunhar saldırısı sonucunda; 10’u yabancı ülke vatandaşı olmak üzere 41 kişi hayatını kaybetmiş, 239 kişi de yaralanmıştır. Halen 130 yaralının tedavisi sürmektedir. Karşımızda hepimizi kahreden, yüreklerimizi kavuran devasa kayıp ve yıkım tablosu vardır. Bir kez daha terör saldırısı sonucunda ebediyete göçen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine, aziz milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum. Terörü lanetliyorum. Katillerin, kol kanat geren destekçilerinin tez elden belalarını bulmalarını niyaz ediyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım, Kabul edelim, Türkiye sırat köprüsündedir. Ne huzurumuz, ne de güvencemiz kalmıştır. Türkiye’nin güvenlik kilidi kırılmıştır. Emniyet duvarları çökmüştür. Bekamız ağır hasarlıdır. Birlik ve dirliğimiz kriz geçirmektedir. Söz artık bitmiştir. Özellikle ileri sürülecek tüm bahanelerin üzeri kanla, kayıpla ve felaketle çizilmiştir. Türkiye artık karar aşamasındadır. Bizim daha fazla acıya, daha fazla gözyaşı ve menfur terör eylemlerine katlanmamız mümkün değildir. Teröre alışılmasını tavsiye edenler durdukları yeri netleştirmelidir: Türk milleti zorunlu olarak terörizmle mi yaşayacak? Yoksa terörizm bütün kirli argüman, tez, iddia, söylem, eylem, mali ve militan kaynağıyla birlikte imha mı edilecektir? İnsanlık tarihi bu zamana kadar kurtuluşun yalnızca iki türlü olduğunu göstermiştir. Ya bütün haklarınızı en son zerresine kadar korursunuz- ki gerçek kurtuluş budur- ya da varoluşunuza yön veren haklarınızdan vazgeçerek kurtulmayı denersiniz- ki bunun adı da esarettir. Eğer bir toplum, eğer bir millet; zorluk anında, saldırılar karşısında, asırlar boyunca kazandığı hak ve çıkarlarını kaldırıp bir kenara atarsa, biliniz ki, tarih diye bir şey olmaz, olamazdı. Türk milleti kurtuluşun ilhamını daima kendi kaynaklarından ve öz değerlerinde aramış ve bulmuştur. Tarihin hiçbir devrinde, sözde kurtuluş adına mahkûmiyeti seçmedik, tutsaklığa gönüllü olmadık. Hem kuruluşumuzu, hem kurtuluşumuzu millet olarak iliklerimize kadar hak ettik, sonuna kadar layık olduğumuzu gösterdik. Diyebilirim ki, kurtuluş için önce güçlü bir siyasi irade ve istek lazımdır. Türk milleti terörden kurtuluş istemektedir. Eksik olan güçlü siyasi iradedir. Çünkü AKP’nin ne yaptığı, neyi hedeflediği, kiminle düşüp kalktığı belli değildir. İstanbul Atatürk Havalimanı’nda, adına ne derseniz deyin, bir terör örgütü saldırı planlayıp icra edebiliyorsa, sorun büyük ve korkunç boyutlardadır. Bombalanmadık yerimiz kalmamıştır. En son 1982’de, Ermeni terör örgütü Asala tarafından Ankara Esenboğa’da düzenlenen saldırıdan 34 yıl sonra, bu kez da katilin IŞİD olduğu söylenen kanlı eylem İstanbul’da yapılmıştır. Hiçbir insanımızın can ve mal güvenliği yoktur. Türkiye bütün yön ve cephelerden saldırıya uğramaktadır. İstanbul ve Ankara terörün başlıca hedefleri olan iki büyük şehrimizdir. İstanbul’da son yedi ayda 6’ncı terör saldırısı gerçekleşmiştir. Özellikle; PKK’nın yan kolu TAK tarafından, 23 Aralık 2015’de Sabiha Gökçen’e yapılan saldırıda bir vatandaşımız, 12 Ocak 2016’da düzenlenen intihar saldırısında 12 Alman turist, 19 Mart 2016’da Taksim İstiklal Caddesi’nde yine bir turist kafileye yapılan saldırıda 4 yabancı ülke vatandaşı, 7 Haziran 2016’de İstanbul Vezneciler’de patlatılan bomba sonucunda 6’sı polis olmak üzere 11 kardeşimiz maalesef hayatlarını kaybetmişlerdir. Şehit ve kayıplarımız milletimizi derinden yaralamaktadır. Türkiye bir yandan IŞİD’in, diğer yandan PKK’nın hedefindedir. Cumhurbaşkanı kendi derdindedir. Hükümet ülke gerçeklerinden kopmuştur. Rusya’ya özürler dilenmekte, telefonlar edilmekte, Putinle temas kurmanın, İsrail’in peşinden koşmanın merakı devlet ricalini sarmıştır. Mısır’a zeytin dalı uzatılmakta, Suriye’ye sıcak mesajlar gönderilmektedir. Elbette bu olumlu atmosferin neyin karşılığı, hangi ödenecek bedellerin tezahürü olduğunu hiç kimse bilmemektedir. Dış politikadaki rota değişikliklerinden, keskin dönüşlerden rahatsız olanlar, hatta çıkarları zedelenenler maşaları vasıtasıyla mesaj veriyorlarmış. Söylenen bunlardır. Rusya’yla ilişkilerin normalleşmesi, İsraille bağların güçlenmesi birilerinde korku yaratmış. Alttan alta servis edilen propagandanın içinde bu ifadeler de vardır. Bu nedenle tasmalı teröristler üzerimize kışkırtılmış. Türkiye’yi yıldırmak, yolundan çevirmek, geriye düşürmek için üst akıl devrede, düşmanlıklar gündemdeymiş. Şüphesiz terörün vermek istediği kanlı ve kalleş bir mesaj vardır. Bu mesaj; Sur’da, Derik’te, Yüksekova’da, Cizre’de, Nusaybin’de de hıyanet zarfı içinde verilmeye çalışılmış, bunda da ısrar edilmiştir. Ancak terörün verdiği mesajları yırtıp atmaktan başka yol olmayacaktır. Türkiye birçok badire atlatmıştır. Pek çok saldırı ve bunalım dönemlerinden geçilmiştir. Peki, terör örgütlerinin, insanlık kasaplarının; talimat aldıkları efendilerinden hiç bu kadar mesaj getirdikleri dönem olmuş mudur? Ülkemiz nasıl bu kör ve kötürüm duruma düşürülmüştür? Terör örgütleri bomba atmak, kurşun sıkmak için ortam ve fırsat kollarken, buna karşılık ilkesizler neyi kollamakta, hangi haram ve hıyaneti kervanını korumaya almaktadır? Teröristler İstanbul’da kol gezerken; emniyet ve istihbarat birimleri nerelerde dolaşmakta, sarayın özel hizmetinde hangi tuzakları, kimlere kurmayı planlamaktadır? Türkiye’nin uluslararası alanda köşeye sıkışmasını hesaplayan karanlık çevrelere karşı hiçbir yaptırım uygulanmamaktadır. Ülke olarak itibarımız zedelenmektedir. Emperyalizmin tasarım ve kanlı bir aracı olan IŞİD, tarihteki tüm barbarlardan daha acımasız, daha zalim, kötülükte daha ileridir. Allah kelamını ağızlarına alıp masum ve sivil hedeflere saldıran bu aşağılık örgüt, bilinsin ki, Kilise’nin hizmetkârı, kafir ve müşriklerin tetikçisidir. Bu örgüt, tıpkı ikizi PKK gibi, ne çocuk bilir, ne kadın tanır, ne de insanlıktan anlar. Türkiye’nin; bölgesel ve küresel hesap ve projeler kapsamında terörle terbiye edilmesi, terörizm kanalıyla susturulması ve bölünmesi için yoğun gayret ve rekabet vardır. Tehdit şiddetlidir. Tehlike büyüktür. Senaryo iğrençtir. Milli birlik ve kardeşlikle, küresel ayak oyunlara cevap verilmedikten, karşı durulmadıktan sonra milletçe varacağımız yer dağılma ve parçalanma olacaktır.
Muhterem Dava Arkadaşlarım, Biz bu olacakları sürekli ifade ettik, hükümeti uyardık. PKK’yla pazarlığı kesin, çözüm sürecini durdurun, bak örgütü güçlendiriyorsunuz dedik, dinlemediler. Türkiye’ye bomba doldurulmuş, Oslo’da itiraf edilen budur, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini teminat altına alın dedik, duymadılar. IŞİD’le adınız çıktı, Musul Başkonsolosluğumuza yapılan saldırıya ve konsolosluk çalışanlarının tutsak alınmasına sessiz kalmayın, IŞİD’e karşı gereğini yapın dedik, anlamadılar. IŞİD’le görüşmeyin, konuşmayın, lütuf beklemeyin, bedeli ağır olur dedik, aldırmadılar. Dikkat edin, Musul’da geri adım atarsanız, eşkıya sürüsü gün gelir Ankara’ya, İstanbul’a dayanır dedik, dikkate almadılar. Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nu IŞİD geliyor korkusuyla terk etmeyin, vatan toprağına leke sürdürmeyin, ecdadın kemiklerini sızlatmayın dedik; baktık ki, türbeyi kamyona yükleyip gece yarısı kaçmayı tercih ettiler. Buna da zafer dediler. Aynen İsrail’e diz çöküşü zafer diye sunmaları gibi, Şah Fırat dediler, fakat mat oldular, bölgeden dışlanmamıza yol açtılar. Yanlıştasınız, terörle müzakere değil mücadele edin, bunda da kararlı olun dedik, gecikmeyle kulak verdiler, görünüşte bizim çizgimize geldiler. Türkiye tüm alanlarda geriledi. Milli hedeflerimiz çiğnendi. Ve işin daha hazini; Türkiye’nin içine Suriye, Irak, Libya kaçtı. Şehirlerimiz harabeye döndü. Türkiye rezalet ve hezimetlerde ilkleri yaşadı. Teslimiyetin zirvesine çıkanlar ülkeyi mahvetti. Tavizkarlıkta rekorlar kırıldı. Korkaklığın kahramanlık, acziyetin başarı, geri adımın zafer diye gösterildiği yılları geride bıraktık. Bugün ülkemiz, yanlış politika ve kişisel siyasi çıkarlar uğruna savaş alanına çevrilmiştir. İç ve dış politika çökmüştür. Türkiye zordadır. Egemenlik hakları darboğazdadır. Geleceğimiz sislidir. Fakat bu kötü gidişata teslim olacak, rıza gösterecek halimiz yoktur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, elbette demokratik ve haklı eleştirilerimizi yapacağız. Bundan yorulmayacağız. Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Hükümetten hesap soracağız. Milletimize ve Sakarya’ya tercümanlık yapacağız. Fakat yine de milli meselelerde, ülkemizin geleceğini tehdit eden terör, bölücülük ve dış tehditler kapsamında; sahip olduğumuz sorumlu ve şuurlu tavrımızdan da ödün vermeyeceğiz. Çünkü biz Türkiye’nin safında, Sakarya’nın yanındayız. Çünkü biz Türk milletinin geleceği için her fedakarlığı yapmaktan çekinmeyecek Türk-İslam ülküsünün bayraktarı Milliyetçi Hareket’iz. Kalbimiz Türk ve Türkiye sevgisiyle çarpmaktadır. Vicdanımız millet vicdanıyla bir ve aynıdır. Biz ülküleri için nefsini çiğneyen, vatanın ve milletin mukaddes varlığı için her çileyi göze alan samimi ve inanmış dava insanlarıyız.
Değerli Arkadaşlarım, Saygıdeğer Misafirler, Biliniz ki, Türkiye, Türk milletinin ebedi vatanı olarak hep var olacaktır. Buna hiçbir hain engel olamayacaktır. Şerefli Türk bayrağı bu vatan üzerinde hain ellerin uzanamayacağı yükseklerde ilelebet dalgalanacaktır. Şu gerçek hiç unutulmamalıdır: Gelecek ay yıldızlı bayrağın altındadır. Türkiye’nin birliği, refahı, mutluluğu ve geleceğinin yegâne teminatı al bayrak altında birleşmekten geçmektedir. Hayatta şeref ve haysiyetten başka her kaybın telafisi mümkündür. Bir milletin şerefi ve haysiyeti, ortak değerler üzerinde yükselen milli birliği ve kardeşliğidir. Milli birliğimiz yara alır, kardeşlik ruhumuz sarsılırsa, bunun geriye dönüşü mümkün değildir. İnancım odur ki, Türk milleti yapay ayrımlara, sinsi çabalara, terör örgütlerinin provokasyon ve oyunlarına fırsat vermeyerek, beraberliğini sonsuza kadar sürdürecektir. Bunu başarmak; tarihe, aziz milletimize ve gelecek nesillere şeref ve namus borcumuzdur. Bu borcun ödeneceği gün artık gelmiştir. Gün akıllı, sabırlı ve cesur hareket etme günüdür. Gün kucaklaşma ve kaynaşma günüdür. Sakarya’nın gösterdiği kararlılık ve heyecan eminim ki, Türkiye’mizin geleceğe giden yol haritasında da dönüm noktası olacaktır. Türkiye bir kutup yıldızı gibi yükselerek, ışık bekleyen Türk Dünyasının ve İslam âleminin kurtuluş arayışında yol ve yön gösterecektir. Sakaryalı kardeşim aklından çıkarmasın ki, Türkiye ümitsiz değildir; sahipsiz bırakılmayacaktır. Türkiye çaresiz değildir, çare Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Türkiye’yi onurlu bir geleceğe taşıyacak çelik irade Milliyetçi-Ülkücü Hareket’tir. Türkiye’nin milli birliğinin ve kardeşliğinin sigortası olan Milliyetçi Hareket, şimdi büyük bir vicdan huzuru ve gönül rahatlığı içinde geleceğe uzanacak, karşısına dikilen korkulukları birer birer devirecektir. Bizim çağrımız, kardeşlik çağrısıdır. Bizim çağrımız, birlik çağrısıdır. Bizim çağrımız, sağduyu çağrısıdır. Bizim çağrımız, Türkiye’nin milli birliğini yıkmak isteyenlere karşı demokratik ve milli bir direniş çağrısıdır. Allah’ın izniyle çağrımız cevap bulmaya başlamış, AKP, bizim hizamıza geçmişteki onca yanlışından sonra gelmeye başlamıştır. Bu çağrıyı herkes çok iyi duymalı, manasını çok iyi anlamaya çalışmalıdır. Bu vesile ile vatanımızın bütünlüğü, milletimizin birliği uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimize, terör saldırılarında hayatlarını kaybetmiş muhterem vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Yüce Allah’ın, büyük Türk milletini karşılıksız seven, yürekleri Türkiye için atan Türk milliyetçilerini muzaffer kılacağına inanıyorum. Bu duygularla hepinize huzur, sağlık, mutluluk ve başarılar diliyor, sizleri en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Allah sofralarımızın bereketini artırsın, Oruçlarımızı kabul etsin. Yaklaşan Kadir Gece’mizi ve Ramazan Bayramı’mızı bugünden tebrik ediyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.
|