Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Çok Değerli Bursalı Kardeşlerim, Aziz Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler, Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Coşkunuza şahit olmaktan, cesaretinizi görmekten bahtiyarım. 16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu kapsamında sizlerle birlikte olmaktan mutluyum, gururluyum. Her zaman olduğu gibi yine heyecan dolusunuz. Yine millet ve devlet bekası için varım, buradayım diyorsunuz. Dosta güven, düşmana korku salıyorsunuz. Kuruluşumuzun muhterem ve muhteşem hatıralarını rehber ederek Türk tarihinin onurunu taşıyorsunuz. Bir obadan başlayarak muazzam bir devlet çıkaran yüksek meziyetler, silinmez hasletler asil ve tertemiz Bursalı kardeşlerimde hala yaşamaya devam ediyor. Bu topraklara tutunup cihat ve gaza ruhuyla devamlı ilerleyen, ilerledikçe cihana Türk milletinin ismini ve izlerini kazıyan aziz ecdadımızın ülkü ve özlemlerini temsil ediyorsunuz. Ne mutlu sizlere, cihan devletimizin başkenti olmanın iftiharına sahipsiniz. Hepinize şükranlarımı sunuyor, hepinize güveniyorum. Bu açık hava toplantımızın düzenlenmesinde emeği, katkısı ve desteği bulunan her dava arkadaşıma takdirlerimle birlikte teşekkürlerimi iletiyorum. 23 gün sonra yapılacak tarihi nitelikli 16 Nisan Anayasa Referandumunun barışa, huzura, dirilişe, milli birlik ve beraberliğimizin güçlenmesine vesile olmasını temenni ediyor, sizlere hoş geldiniz diyorum.
Değerli Kardeşlerim, 16 Nisan’da 18 maddelik anayasa değişikliği oylanacaktır. Bunu bizzat millet iradesi yapacaktır. Sizler geleceğiniz hakkında bir karar vereceksiniz. Sizler gelecek nesillere güvenli ve güçlü bir Türkiye bırakmak için sorumluluk üstleneceksiniz. Bugüne kadar, 1982 Anayasası’nın 100’ü aşkın maddesinde değişikliğe gidilmiştir. Bugüne kadar da tam 6 kez referandum gerçekleştirilmiştir. Bir yenisi daha önümüzdedir. Türkiye’nin tıkanan hükümet etme sistemi 16 Nisan’da açılmalıdır. Türk milletinin içine çekildiği fiili çıkmaz ve çarpıklık 16 Nisan’da tasfiye edilmelidir. Ülkemiz mevcut hal ve şartlarda daha fazla mesafe alamaz. Alsa bile ayakta kalamaz, istikrar ve istiklali kalıcı olamaz. İçinde bulunduğumuz geniş coğrafyaya bakınız. Komşu ülkelerin ağrılı, sancılı, kanlı tükenişine dikkat ediniz. Etrafımız husumet çemberidir. Küresel komplo faal ve acımasızdır. Vahşi operasyonlar Türk-İslam alemini kavramış, üzerine kapaklanmıştır. Suriye felakete düşmüş günden güne erimektedir. Terör örgütleri Suriye’ye iyice konuşlanmıştır. Türkiye’nin milli bekasını tehdit eden risk ve olumsuzluklarda tehlikeli artış ve tırmanışlar yaşanmaktadır. Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında El Bab’taki kahramanca mücadelemizi çekemeyenler yeni oyunlar peşindedir. ABD’li askerlerin ardından Rus askerleri de PYD-YPG armalarıyla poz vermektedir. Bu bir defa milletimize meydan okumaktır. Türkiye’nin, PYD’nin Menbiç’ten çekilmemesi halinde vururuz açıklamasını ciddiye ve dikkate alan yoktur. Sınırlarımızın hemen dibindeki Afrin, Cezire, Ayn el Arab, yani Kobani’de PYD sözde federal yönetim ilan etmiştir. Rusya, Suriye topraklarında özerk ve federal yönetim kurulmasından bahsetmektedir. 20 Mart günü, yabancı bir haber ajansı Rusya’nın Afrin’de üs kuracağını duyurmuştur. Rusya ise üs değil, Ateşkes İzleme Merkezi olacağını açıklamıştır. Ne var ki gerçekler Rusya’nın iddia ettiğinin tam tersidir. Rusya’nın Afrin’e zırhlı araçlarla askeri birlik yığdığı görüntülenmiş ve suçüstü basılanlar belgelenmiştir. PYD-PKK ofisleri Moskova’dadır. Rusya, Esad, PYD-YPG ittifak halindedir. ABD ise bu koalisyona örtülü destek vermektedir. Suriye’nin bölünmesi konusunda derin ve tesirli bir işbirliği devrededir. Bu durum, Türkiye için bir beka ve güvenlik sorunudur. IŞİD’le mücadele örtüsü altında etrafımızdaki kuşatma daralmaktadır. Türkiye’nin, 24 Ağustos 2016’da başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı’nda başarısız olması halinde vatan topraklarımız direkt tehlikeye girecektir. Güneydoğu ve Doğu Anadolu ateşe atılmış olacaktır. Karşımızdaki jeopolitik buhranın telafisi mümkün olmazsa toprak ve insan kaybımız kaçınılmaz hale gelecektir. Biz Fırat Kalkanı Harekatı’nda sonuna kadar gidilmesini bu nedenle hep istedik, sürekli gündemde tuttuk. Kahraman Mehmetçiğin başarısı için dua ve desteğimizi hiç esirgemedik. Devletimizin ve hükümetin arkasında durduk. Çünkü konu Türkiye’dir dedik. Çünkü konu vatan ve milletin selametidir kararlılığında olduk. Ağırlaşan sorunlar sadece Suriye’de değildir Irak’ta da Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atacak gelişmeler yaşanmaktadır. Bu ülkenin toprak bütünlüğü aşındırılmakta, tartışılmaktadır. Kerkük’ün demografik yapısıyla oynanmaktadır. Türkmenlerin hak ve tarihsel çıkarları zedelenmektedir. Sözde Kürdistan bayrakları şerefsizce asılmaktadır. Kerkük Valisi’nin provokasyonları, Barzani’nin tertip ve tuzakları soydaşlarımızın varlığına kast etmektedir. PKK Kandil’den sonra Sincar’a yerleşmiştir. Bundan dolayı milli güvenliğimiz doğrudan hedeftir. Bu karanlık tablo karşısında bekamızın derdine düşmek zorundayız. Türkiye’yi savunmak durumundayız. El ele vermek, omuz omuza duruş göstermek mecburiyetindeyiz. Gidecek yerimiz yoktur. Sığınacak bir başka yurdumuz yoktur. Bu kutlu vatan topraklarında yaşamak dışında ikinci bir seçeneğimiz asla bulunmayacaktır. Şimdi Bursa’ya, Bursalı kardeşlerime soruyorum. Yüksek sesle vereceğiniz cevapları duymak, bozguna uğramamızı bekleyen vampirlere duyurmak istiyorum. Türkiye’nin milli bekasını müdafaaya var mısınız? (Evet) Türkiye düşmanlarına karşı aynı safta mısınız? (Evet) Siyasi ve ideolojik farklılıkları bir kenara koyup milli hedeflerde bulaşacak mısınız? (Evet) İşte bu evetler, Bursa’nın sarsılmaz iradesidir. Bu evetler zalimleri zora sokacak, hainleri hüsrana uğratacaktır.
Değerli Vatandaşlarım, Aziz Dava Arkadaşlarım, Tüm dünyanın gözü Türkiye’dedir. Çünkü ülkemiz üzerinden karanlık hesaplar yapılmaktadır. Avrupa ülkeleri 16 Nisan Referandumundan rahatsızdır. Norveç, geçtiğimiz günlerde beş FETÖ’cünün sığınma talebini kabul etmiş, yani teröristlere kucak açmıştır. Milletimizin kaderine sahip çıkacak olması Hollanda’sından Almanya’sına kadar birçok ülkeyi korkutmaktadır. PKK’nın, FETÖ’nün 16 Nisan’da hayır diyecek olması, efendilerinin buyruk ve beklentisidir. Ancak çabalar boşunadır. Tezgâhlar nafiledir. Türk milleti 16 Nisan’da oyunu bozacaktır. Hollanda ve Almanya Türkiye Cumhuriyeti’nin bakan ve milletvekillerine her türlü zorluğu çıkarıp ifade ve düşünce özgürlüğünü baltalarken, teröristlerle düşüp kalkacak kadar ilkeldir. Berlin’de Türk düşmanlığının rezil gösterileri karnaval şeklinde yapılmakta, Türkiye küstahça aşağılanmaktadır. Devletimizi yönetenler hakaretlere uğramaktadır. PKK’lılar Almanya ve Hollanda sokaklarında cirit atmaktadır. Berlin’de, Frankfurt’ta insan haklarından, Amsterdam ve Lahey’de insanlık değerlerinden bahsedenlerin gerçek yüz ve hüviyetleri Suriye’de, Irak’ta deşifre olmaktadır. Avrupa’da masum kisvesine bürünenler, Ortadoğu’da asıl kimlikleri olan zalimliğe dönüş yapmaktadır. Çifte standart Avrupa’ya hâkimdir. İkiyüzlülük Avrupa’nın tarihi mirasıdır. Bilinsin ki, Türkiye zulme baş eğmez, ön iliklemez, taviz vermez. Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti Haçlı kalıntılarına asla eyvallah etmez. Hiç kimse, hiçbir güç Türk milletinin zilleti sineye çekeceğini düşünmemelidir. Her köşesi ecdadımızın maneviyatı ve eşsiz anılarıyla dolu olan Bursa’nın, oynanan şirret oyunlara sessiz kalmasını da hiçbir bedbaht beklememelidir. Görüyorsunuz, ABD aralarında Türkiye’nin de bulunduğu sekiz ülkeden yapılacak direkt uçuşlara elektronik cihaz yasağı getiriyor. 22 Martta menfur terör saldırısıyla sallanan İngiltere de Türkiye’den yapılacak uçuşlara ambargo koyma hevesindedir. Gerekçe olarak da, “güçlü terör tehditlerinin ticari uçaklara sızabileceği” gösterilmiştir. Türkiye’nin uluslararası güvenlik kurallarına uyması önemsenmemiştir. Türkiye’nin itibar ve saygınlığına gölge düşürme teşebbüsü demek olan ABD’nin siyasi kararı art niyetlidir, müttefiklik hukukuna aykırıdır. ABD terörizme verdiği desteği ne çabuk unutmuştur? ABD, dökülmesinde bir numaralı sorumlu ve suçlu olduğu Müslüman kanlarını nasıl telafi edecektir? PKK’ya verilen silah ve mühimmatları nereye koyacağız, nasıl izah edecekler? ABD’ye diyorum ki, Türk uçaklarını bırak da, kol kola girdiğin, emel ve hedef birlikteliği yaptığın PYD-YPG’ye bak, onların caniliklerine kafayı tak. Madem ABD bu kadar hassastı da, FETÖ’nün elebaşı olan haini ülkemize neden iade etmekten sakınmaktadır? Teröristbaşı Pensilvanya’dadır, ABD yönetiminin burnunun dibinde, himayesi altındadır. Bu alçak teröristin çetesi 15 Temmuz’da Türkiye’yi işgale kalkışmadı mı? 248 kardeşimizi şehit edip, 2 bin 193 kardeşimizi de yaralamadı mı? ABD bunu neden görmez, niye kabullenmez? Alman istihbarat başkanının 15 Temmuz’un arkasında FETÖ olduğuna yönelik güçlü delil yok demesi küresel çapta bir tezgahın varlığına işarettir. 15 Temmuz’da FETÖ parmağını ABD görmek, Almanya anlamak istemiyorsa, o halde işgal girişiminin kurmay ve kumanda merkezinde kimler, hangi ülkeler vardır? ABD ve Almanya’nın bu soruya dair bir itiraf ve gecikmiş açıklaması olacak mıdır? Nitekim yedi düvel tekrar karşımıza dikilmiştir. Türkiye’nin yıkımını bekleyenler hazır kıta halindedir. Ama bunlar çok bekleyecektir. Allah’ın izniyle Türkiye’yi geçemeyecekler, Bursa’yı teslim alamayacaklardır. Türk milleti tek yürektir, alayını göğüsleyecek kudrete haizdir. Düşman kavi olsa da, milli ruh çelik gibi kırılmaz, kale gibi aşılmazdır. İşte kanıtı bu meydandır, Bursalı’dan yükselen kahramanlıktır. İçte ve dışta nifak kuyruğuna girenler çılgına dönüp kudursalar da; 16 Nisan’da millet için evet, devlet için evet, Cumhuriyet için evet, Türklüğün bekası için evet diyeceğiz. Bursalı kardeşim, 16 Nisan gelip çattığında, tertemiz iradenle sandığın başına gittiğinde soruyorum; Türkiye’ye sahip çıkacak mısın? (Evet) Bayrağa sahip çıkacak mısın? (Evet) Vatana sahip çıkacak mısın? (Evet) Millet için evet mi? (Evet) Devlet için evet mi? (Evet) Türkiye için evet mi? (Evet) Allah nazardan saklasın, evet diyorsunuz, hayırsızları deliye çeviriyor, alayını birden zelzele gibi sallıyorsunuz.
Değerli Kardeşlerim, Dünkü sözlerimizi çiğnemedik, inkar etmedik. İlkelerimizden ödün vermedik, ülkülerimizden ayrılmadık. Evet diyorsak, bu Türkiye’nin yüksek çıkarları ve tarihi bekası içindir. Bu kararımızın altında yatan üç kritik dönemeç vardır. İlk olarak, 21 Ekim 2007 tarihinde anayasa değişikliği referandumuyla Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesidir. Bu yolu açanlar 367 engelinin mimarlarıdır. Buna neden olanlar 2007’de Cumhurbaşkanının seçilmesine direnip ülkeyi erken seçime götüren CHP’nin başını çektiği kaos şebekesidir. Ve o tarihlerde TBMM’deki tıkanmışlığı açan, demokrasinin çarkını döndüren de yine Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur. Bu tarihi duruş ve irademizden dolayı bizi eleştirenlerin hepsi birden bugün yine saldırı halindedir. İkinci olarak, 10 Ağustos 2014’de yapılan Cumhurbaşkanı seçimidir. İlk kez bir Cumhurbaşkanı millet tarafından doğrudan doğruya belirlenmiş, yeni ve zorlu bir dönemin sayfası açılmıştır. Ne kadar karşı çıksak da, siyasi güç ilişkisinden doğan fiili durum ülke yönetimini tepeden tırnağa sarmıştır. Sayın Erdoğan, bizatihi millet tarafından seçildiğinden hareketle, alışılmış ve sembolik bir Cumhurbaşkanı olmayacağını defalarca dile getirmiştir. Bu durum yeni şartları ve farklı bir yönetim yapısını ortaya çıkarmıştır. Her fırsatta Cumhurbaşkanının anayasal sınırlarından taşmaması gerektiğini vurguladık, ancak taleplerimize olumlu cevap alamadık. Türkiye adı konmamış, yani fiilen uygulanan partili Cumhurbaşkanlığı sistemine zoraki de olsa savrulmuştur. Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanı sistemin fiilen değiştiğini 14 Ağustos 2015 tarihinde Rize’de ilan etmiştir. Bir yanda milletten doğrudan yetki alan bir iktidar partisi ve başbakan, diğer yanda yine milletin seçtiği Cumhurbaşkanı Türkiye’nin ikili siyasi ve yönetim yapısını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle muhtemel sistem ve rejim krizlerinin önüne geçmek siyasetin öncelikli görevi haline gelmiştir. Üçüncü ve en önemlisi olarak, 15 Temmuz FETÖ darbe kalkışmasının toplumsal ve siyasal alana yüklediği mecburi durum muhasebesi ve tarihi sorumluluklardır. Siyasetin kulvarı 15 Temmuzla birlikte değişmiş, siyasi aktör ve kurumların hanesine ertelenemez mükellefiyetler yazılmıştır. FETÖ darbe teşebbüsü milattır; tavrımız, tarzımız, siyasetimizin üslup ve mesajları bu ihanetin öncesi ve sonrasıyla elbette aynı olmayacaktır. 15 Temmuz’da gördük ki, ikinci Sevr yanı başımızdadır. 15 Temmuz’dan çıkardık ki, vatan, devlet ve istiklal kaybı an meselesidir. İşgalin eşiğinden döndük. Parçalanmanın kıyısında durduk. Milli mukavemet olmasa, millet müdahale etmese felaket son yurdumuzu kasıp kavuracak, hepimizi yiyip bitirecekti. Açıktır ki, bazı feci olay ve dönüm noktaları toplum ve milletlerin zihni doku ve donamında değişimlere yol açmaktadır. Böyle zamanlarda sistemsel düzeltme, değişim ve yeni denge arayışları normaldir, olmalıdır, beklenmelidir. 15 Temmuz bize göstermiştir ki, anlamsız tartışma, söz düellosu, sert kutuplaşma bitmeli; siyaset milli ülkü ve amaçlarda buluşmalıdır. Türk devletinin tarihi ve ebedi sürekliliği milli uzlaşma, anlaşma, ittifak ve kucaklaşmaya bağlıdır. Biz de bunu yaptık, bunda karar kıldık. Devletin süratle anayasal yörüngeye çekilmesi, hukukun üstünlüğünün hakim kılınması, devlet-millet uyumunun temin ve tahkim edilmesi hepimizin milli görevidir. FETÖ diyoruz, ama hayırda ısrar eden CHP’nin genel başkanı 15 Temmuz’u neredeyse ağzına almıyor. Hiç konuşmuyor, hiç oralı olmuyor. Yüzsüzce "freni olmayan bir anayasaya 80 milyonu bindiriyorlar" sözleriyle eleştirilerini sürdürüyor. Aslında kendi partisinin freni patlamış, şanzımanı dağılmış görmüyor, göremiyor. 16 Nisan’da evet çıkması durumunda Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ne olduysa Türkiye’de olacağını pervasızca söyleyebiliyor. Sayın Kılıçdaroğlu, evet felakettir, kaostur diyor; ama zihniyetinin karanlık ve kriz olduğunu gizlemiyor, gizleyemiyor. Asıl hayır çıkarsa Türkiye’nin yeni darbelere, yeni kutuplaşma ve kavgalara gebe olduğunu ya anlamıyor, ya da kafası almıyor. CHP’nin yanında eli kanlı aydınlıkçılar, PKK, PYD, YPG, FETÖ, DHKP-C, hayırcı yoldaşları varken; çok şükür bizim yanımızda Bursa vardır, Türk milleti ayaktadır.
Israrla 16 Nisan’da yüzde 100 evet çıksa da meşruiyeti olmaz diyen çürümüşleri de duyuyoruz. Bunlar neredeyse 15 Temmuz ihanetinin yarım kalmasından dolayı infiale kapılan kanun kaçakları, milli irade karşıtları, milliyetçiliğin içine saklanmış niyeti karanlık siyaset eskileridir. 2007’deki 367 garabetinin mimarı olan emekli başsavcı da utanmadan, sıkılmadan 16 Nisan’ın meşruiyetini tartışmaya açmaya yelteniyor. Elbette hevesleri kursaklarında kalacaktır. Elbette Türk milleti bunlara gününü gösterecek, Bursa hak ettikleri demokrasi dersini her halde verecektir. Bunlar kaçamayacak, saklanamayacak, 16 Nisan’dan sonra yakayı ele vereceklerdir. Türk milletinin iradesini tartışmaya açıp meşruluğunu sorgulamak şayet cehalet değilse, kesinlikle demokrasi düşmanlığıdır. Biz bunlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bursa bunlara göz açtırmayacaktır. Ve Bursa küçük hesapların ardına takılıp, büyük hesapların oyuncağı olmayacaktır. Önce, oyunu yukarıdan, kaynağından, yedi düvelin bitmeyen hesaplarından hep birlikte bozacağız. Küresel güçlerin bölgemizdeki kanlı tezgahlarını milletle dayanışma halinde, devletle birlikte olarak dağıtacağız. Türkiye’yi çöküşe götüren katara, bir sonraki istasyonda inmek üzere binmeyeceğiz. Ve bu nedenle referandumda milletimizin sesini duyacak, tarihimizin hükmüne uyacak, Bursa için evet diyeceğiz. Hayırsızların, hayır kuşağında buluşmuş Türkiye muhaliflerinin dedikodularını çürümeye bırakacağız, evet diyeceğiz. Mekruh ile mubahın bir arada olmayacağını idrak edip, evet diyeceğiz. Zemzem ile zehri birleştirip altın kasede içirmeye çalışanların Cumhuriyet elden gidiyor, diktatörlük geliyor gürültülerine bakmayacak, evet diyeceğiz. Sandıkta milli beka için evet mührünü vuracağız. Biz başkanlığa değil, Cumhurbaşkanı hükümet sistemine evet diyoruz. Biz Türkiye’nin diriliş ve toparlanmasına evet diyoruz. Biz Türk ve Türkiye düşmanlarının bozgunu için evet diyoruz. Rejim değişikliği diye kızılca kıyameti koparan CHP ve yanında hizalanmış terör ve bölücülük lobisinin yalanlarını boşa çıkarıp sistemsel yenilenme için güçlü bir evet için çalışıyoruz. Milletimizin kararından korkup fildişi kulelerinden Türkiye’ye ayar vermeye kalkışan kiralık gazeteci ve aydınlara hadlerini bildirip milletimizi evete davet ediyoruz. Lafa gelince millete büyük, aziz, kahraman; icraata gelince bidon kafalı, göbeğini kaşıyanlar, makarnacılar diyen nankörleri sandığa gömmek için bir evet yetecektir. Bizim gönlümüzde evet veya hayır iradesine sahip her vatan evladı değerli, yeri dolmaz, bir ve eşittir. Ve hepsinin kararına sonsuz hürmetimiz vardır. Hayır diyen kardeşlerim sizlere sesleniyorum; Türkiye’nin şartlarını düşünün, gelişmeleri yorumlayın, araştırın, sorgulayın, inceleyin, muhatap kalınan badirelere dikkat edin. Samimiyetle hayır kararınızı tekrar gözden geçirin, ülkeniz için, geleceğiniz için inisiyatif üstlenin. Biliniz ki, hayırda hayır yoktur. 16 Nisan’a henüz vakit varken hayırdan vazgeçip evetle buluşun, Türkiye’nin bekası evete dönün. Çünkü hayır lobisi içindeki örgüt ve partiler bekanın karşısındadır, milli ve manevi dirilişin karşı kutbudur. Diyoruz ki; devlet, millet, cumhuriyet görüşümüz evet. Biz şahsa değil, sistemin bakiliğine evet diyoruz. Biz bir partiye, ideolojiye, bir kesim ve düşünceye değil Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve kurtuluş yıllarının adına ve anısına evet diyoruz. Evet dedik, Söğüt’te doğrulduk, evet dedik Bursa’dan yola koyulduk, yine evet deyip Ankara’dan geleceğe koşacağız. Evet dedik, Sakarya ve Dumlupınar’da ayağa kalktık, yine evet deyip bölücü, yıkıcı düşmanlara, tüm terör örgütlerine ortak bir mücadele azmi ve iradesiyle dünyayı dar edeceğiz. Bursa’nın kararına güveniyoruz, en doğrusu neyse yapacağını biliyoruz. İnanıyorum ki, 16 Nisan’dan sonra Cumhuriyetimiz daha sağlam temellere oturacaktır. PKK hayır diyormuş, varsın desin, bunu kendilerini Türk milliyetçisi sanan, yine toplanıp toplanıp dağılan, tutunacak demir parmaklık arayan hayırsızlar düşünsün. Milliyetçi-Ülkücü Hareket gönüldaşlarıyla, sevdalılarıyla, ülküdaşlarıyla, milletiyle, oy veren vermeyen milyonlarca kardeşiyle bir ve beraberdir. Bunu karartmaya hiçbir çapsız ve çamur zihniyetin ömrü yetmeyecektir. FETÖ’cülerin, bunların kuklalarının entrika ve algı oyunları tutmayacaktır. Yeni darbeden bahsedenler ise bilsinler ki, eğer yeni bir istila harekatı olursa, can feda olsun, bu vatanı son damla kanımıza kadar, korkusuzca savunacağız, darbeye kalkışanları da rezil rüsva edeceğiz. Millet hâkim ve hakem, biz ise hadimiz. Bursalı kardeşlerim son kez soruyorum sizlere; 16 Nisan’da devlet için cevabınız ne olacak? (Evet) Millet için kararınız ne olacak? (Evet) Cumhuriyet için tavrınız ne olacak? (Evet) Türkiye için duruşunuz ne olacak? (Evet) Bu ülke için yeminimiz var, vazgeçilmeyecektir. Yemin, Türklüğün bekası, Türk asırlarının yadigarıdır. Yemin, Türk milletinin birliği ve sağlam iradesidir. Sonuna kadar millet, sonsuza kadar devlet; 16 Nisan’da evet. Kaynağımız millet, kudretimiz devlet; irademiz evet, yine evet, bir kez daha evet. Türkiye sizinle tarih yazacaktır. Medya ne derse desin, anketler ne söylerse söylesin. Bursa dün evet dedi kuruluşa imza attı, 16 Nisan’da bir kez daha evet deyip bu defa da kurtuluş iradesini ilan edecektir. Sözlerime son verirken hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. Yolunuz, bahtınız, alnınız açık olsun diyorum. Sağ olun, var olun. Ne Mutlu Türküm Diyene.
|