Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Çok Değerli Sakaryalı Kardeşlerim, Aziz Dava Arkadaşlarım, Kıymetli Hanımefendiler, Beyefendiler, Hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum. Sakarya Demokrasi Meydanı’na renk verdiniz, heyecan getirdiniz. Ne mutlu sizlere, kıvrım kıvrım akan Sakarya gibi coşup çağlıyorsunuz. Öz yurdumuzda garip öz vatanımızda paryalığa kesin bir dil ve iradeyle karşı geliyorsunuz. Hakkınızdır, çünkü siz bu vatanın asıl sahipleri, asil fertlerisiniz. 16 Nisan Anayasa Referandumu sebebiyle sizlerle buluştuk, düşüncelerimizi paylaşmak amacıyla burada toplandık. 15 gün sonraki demokrasi şöleni için sırtında Türk tarihi bulunan Sakarya’nın da görüşünü alalım istedik. Bu açık hava toplantımızın düzenlenmesinde emeği, desteği ve katkısı bulunan her dava arkadaşıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu meydana teşrif ederek ellerinde al bayrağın güzelliği, gönüllerinde milli sevdanın görkemi, vicdanlarında milli uyanışın sedası bulunan her Sakaryalı kardeşime şükranlarımı iletiyorum. Geçtiğimiz Çarşamba günü karşıladığımız Üç Ayların, bir gün sonra idrak ettiğimiz Regaib Kandili’nin mübarek olmasını Rabbim’den niyaz ediyorum. 16 Nisan Referandumunun yeni bir diriliş ruhuna vesile olmasını temenni ediyor hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Aziz Sakaryalılar, Saygıdeğer Dava Arkadaşlarım, Sakarya; Türkiye’nin özeti, öz güveni, kardeşliğin güvencesidir. Burada milli kaynaşmanın asaleti vardır. Burada birlik ve beraberliğin sönmeyecek meşalesi yanmaktadır. Sakarya’da köken ayrımı, yöre farkı, etnik ve soy çeşitliliği çoktan aşılmış, herkes millet şemsiyesi altında toplanmıştır. Bu durum gıpta edilecek bir kucaklaşma örneğidir. Acıda bir oldunuz, ayrımcılık peşinde koşanları hayal kırıklığına uğrattınız. Sevinçleri birlikte paylaştınız, aranıza fitne sokmaya çalışanları heder ettiniz. Kaderde ve kıvançta ortak oldunuz, kavga ve karışıklık fırsatı kollayanları besmele duymuş şeytana çevirdiniz. Siz Sakarya’sınız, birlik ve beraberliğin zafer tacısınız. Sizler şahlanmış kardeşliğin eseri, Türk milletinin soylu evlatlarısınız. Sakarya denilince yutkunan, beti benzi atan; Sakarya’nın hoşgörü ve muhabbetinden ürküp korkan kim ya da kimler varsa yine boş durmuyor. İstiyorlar ki birbirimize düşelim. Diliyorlar ki birbirimize sırt çevirelim. Umuyorlar ki, oradan göçtü, buradan geldi ayrımlarıyla kardeşliğimize sünger çekelim. Şu tarihi gerçeği ise çok çabuk unutuyorlar; Sakarya birdir, millet tektir, tefrika ve tezvirata asla prim verilmeyecektir. Kafkaslar’dan, Balkanlar’dan kopup gelerek buralara yerleşen, burayı yurt bilen her insanımız bizim öz be öz kardeşimizdir. Bu mukaddes topraklar duayla muhafazaya alınmış, kardeşliğin hatıra ve mirasıyla müdafaa edilmiş, bundan sonra da edilecektir. Türk milleti işte budur. Türkiye Cumhuriyeti bu sosyal ve beşeri kenetlenme ve kavuşma haliyle rotasını çizmiştir. Ancak Türkiye’ye pranga vurmaya çalışıyorlar. Türkiye’yi dara düşürüp tarihsel haklarından tavize zorluyorlar. Terör örgütleri bu maksatla adice kullanılıyor. Emperyalizm tekrar önümüzü kesmeye uğraşıyor. Bölgemizde her taşın altı nifakla kaynıyor. Çevremiz fesat kumkuması olmuş tehdit saçıyor. Türkiye’nin bekası risk altındadır. Türkiye’nin güvenliği günden güne aşınmaktadır. Biliniz ki, biz güçlü olmazsak istiklalimizle oynayacaklar. Biz diri kalamazsak istikbalimizi elimizden alacaklar. Bu kadar yoğun ve karmaşık tehlikeler karşımızda duruyorken ikbal kaygısı taşıyamayız, nefsimize teslim olamayız, egolarımıza tamam diyemeyiz. Düşünmemiz gereken bir devletimiz vardır. Savunmamız gereken bir vatanımız vardır. Varlığını korumamız gereken bir milletimiz vardır. Dalgalandırmamız gereken bir bayrağımız vardır. Ve bayrağımıza eş tutulmaya çalışılan bez parçalarına, milletimize meydan okuyan düşmanlık paçavralarına da asla tahammülümüz yoktur. Hatırlarsanız, 28 Mart 2017 Salı günü Kerkük Vilayet Meclisi bir oylama yaptı. Maalesef Barzani’nin Ankara ve İstanbul’da da göndere çekilen sözde bayrağının Kerkük’teki tüm resmi dairelerde asılmasına karar verildi. Yeni bir kepazelik böylece somutlaştı, karar altına alındı. Dışişleri Bakanlığımız bu kararın yanlış olduğundan hareketle Türkiye’nin endişelerini tam ve yerinde bir şekilde açıkladı. Yine haklı çıktık, keşke vaktinde samimi eleştirilerimiz duyulmuş, dikkate alınmış olsaydı. Keşke peşmergenin melanet emel ve hedefleri isabetle fark edilip gerekli tedbirler alınsaydı. Kerkük şu anda baskı ve dayatmayla kültürel haklarından kopartılmak istenmektedir. Türkmen kardeşlerimiz peşmergenin taciz ve tahrikiyle boğuşmaktadır. Kerkük’ün Türk kimliğini silmek, Türkçe’yi tasfiye etmek için küstah bir rekabet sahnelenmektedir. Sakarya’dan söylüyorum, muhataplarını uyarıyor, herkesin kendisine çeki düzen vermesini bekliyorum: Kerkük pırıl pırıl bir Türk şehridir. Bu hakikat Allah’ın izniyle değişmeyecektir. Türkmeneli namusumuza, Misak-ı Milli’nin hiç unutmadığımız çağrı ve sınırlarına emanettir. Kerkük dün Türk’tü, mutlaka, ne pahasına, bedeli ne kadar ağır olsa da bugün Türk’tür, yarın da Türk kalacaktır. Dalgalanan Gökbayrak inmeyecek, Türkmenlerin hakkını hiçbir terörist, hiçbir gaddar ve şiddet yanlısı gasp edemeyecektir. Kerkük Sakarya’dır, Musul Kocaeli’dir, Telafer Bolu’dur, Tuzhurmatu Düzce’dir. Türkmenlerin hakları alacağımız, varlıkları yeminimizdir. Barzani’den asla dost olmayacak, olsa olsa yalnızca üzerine basıp geçeceğimiz post olacaktır. ABD eski başkan yardımcısı Biden bir defasında Barzani’ye demişti ki: “Müsterih olun, sizin de benim de ömrüm bağımsız bir Kürdistan kurulmasını görmeye yetecek.” Kimin ömrünün neye yetip yetmeyeceğini, yaşadığı müddetçe neyi görüp görmeyeceğini sadece Cenab-ı Allah bilecektir. Fakat bizim bildiğimiz, inandığımız bir şey vardır. Türk milleti aziz şehitlerimizin emsalsiz kahramanlığının ve tarihe yön vermiş şerefli mücadelesinin eseridir. Bağımsız Kürdistan demek yıkım demektir. Bağımsız Kürdistan demek Türkiye’nin kırım ve kopuşu anlamına gelecektir. Değil Biden ve Barzani’nin ömrü; gelecekteki torunlarının hayatı bile böylesi bir zehir ve zillete şahitlik edemeyecektir. Türk milleti Kürdistan’a izin vermeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti, evinin önünde kurulması planlanan ruhsatsız bölücülük ve düşmanlık kampına müsaade etmeyecektir. Bunun için beka diyoruz, devletin toparlanması, sistemsel ve yönetimsel dengeye kavuşmasını öngörüyoruz. Çünkü Türkiye’nin hükümet etme sisteminde aksaklık ve arızalar giderilmezse karşımızdaki husumet cephesiyle mücadelemiz sekteye uğrayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti küresel ve bölgesel derin komplolara karşı yönetimdeki fiili çarpıklıkla karşı koyamaz, cevap veremez. Bakınız PYD-YPG sözde üç kantonda federal yönetim ilanı yapmıştır. PYD elebaşı, Rakka’nın da bu federal yönetime katılmasını beklemekte, bununla ilgili beyanat vermektedir. ABD, PYD-YPG’yi ağır silahlarla donatmaktadır. Rusya teröristleri pışpışlamaktadır. Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü resmen bozulur ve hiçe sayılırsa bu kapsamda kırılan fay hatlarının Türkiye’ye yansıması acıklı sonuçlara yol açacaktır. Avrupa ülkeleri terör örgütleriyle aynı karededir. 16 Nisan Referandumuna Almanya, Hollanda, Norveç, İsviçre ve diğerleri müdahil olmak için her fırsattan istifadenin peşindedir. Avrupa’da PKK’ya, FETÖ’ye, DHKP-C’ye 16 Nisan’a hayır propaganda ve faaliyeti serbest; ne var ki milletvekili ve bakanlarımıza yasaktır. 25 Mart 2017 Cumartesi günü İsviçre’nin Bern kentinde terörizmin maşaları hayır mitingi düzenlemişlerdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başına silah dayayan kinli ve kirli bir pankart açılmıştı. Devrimci Gençlik Bern anarşist örgütü pankartı sahiplenmiş, mücadelenin her yolunun meşru olduğunu duyurmuş ve hain provokasyonun arkasında durmuştur. Bu rezil ve düşmanca muameleye sözde soruşturma açmaktan başka hiçbir şey yapılmamıştır. Avrupa adeta deliye dönmektedir. Demokrasi güdümlü, özgürlük vesayet altındadır. Bunu anlamak mümkün değildir. 16 Nisan’da Referandumu Türkiye’de yapılacaktır. Sakarya, bizzat ve bilfiil hükümet etme sistemi üzerindeki tercih ve seçim hakkını kullanacaktır. Peki Almanya niye hoplayıp zıplamaktadır? İsviçre ve Hollanda niye paniğe kapılmaktadır? Bunları ilgilendiren nedir? Sakaryalı kardeşlerim şimdi size soruyorum. Öyle bir cevap veriniz ki, hasta ve rejim değişikliğinin kenarında olan Avrupa titresin, Türkiye’ye tuzak kuranların alayı birden saklanacak delik arasın: 16 Nisan’da sandığa gittiğinizde, Türkiye’nin onurunu savunacak mısınız? (Evet) Türkiye düşmanlarına dersini verecek misiniz? (Evet) Türk’e kefen biçenleri bıçkın iradenizle püskürtecek misiniz? (Evet) Millet için evet mi? (Evet) Devlet için evet mi? (Evet) Evet diyorsanız, inşallah oyun bozulacaktır. Evet diyorsanız, şirkin ve şiddetin oyuncuları bozguna uğrayacaktır. Evet diyorsanız, Kürdistan hayali kuranlar, Kerkük’te bez parçası sallandıranlar, bölünme rüyasına dalanlar mahv-ı perişan olacaklardır. Bunlar için kaçış yoktur, kurtuluş yoktur. Bir evete Kerkük’ün satıldığını söyleyecek kadar küçülen, küçüldükçe çürüyüp kokuşan döneklere, siyasette yuvalanmış kripto hücrelere 16 Nisan’da Türk milleti haddini bildirecektir. Bereketsizliklerini iftirayla örtbas etmeye çalışan, korkularını sahte diklenmelerle telafiye kalkışan Pensilvanya parazitleri inanıyorum ki Sakarya’da paspas gibi çiğnenecektir. Bizim bu ülke için yeminimiz vardır; vazgeçilmeyecektir. Yemin yurttur, yuvadır. Yemin ecdada sadakat borcu, gelecek nesillere verilmiş sözdür. Yemin Türkiye’dir. Yemin Sakarya’dır. Kardeşlerim, soruyorum sizlere; Türkiye için evet mi? (Evet) Türklüğün bekası için evet mi? (Evet) Birliğimizi çekemeyen korkaklar, kıskanan ahmaklar, milli kardeşlik ruhundan alerji duyan karanlık odaklar çatlasalar da, patlasalar da diyorum ki: “Evet, Yine Evet, Bir Kez Daha Evet, Sonuna Kadar Devlet, Sonsuza Kadar Millet.”
Değerli Vatandaşlarım, Aziz Dava Arkadaşlarım, 1982 Anayasası’nda şimdiye kadar 18 değişiklik yapılmıştır. 19’ncusunu da 16 Nisan’da sizler yapacaksınız. Bugüne kadar 6 referandum gerçekleştirilmiştir. 7’ncisi ise 15 gün sonradır. 11 Ekim 2016 tarihli Meclis grup toplantımızda Türkiye’nin fiili açmazla daha fazla mesafe alamayacağını söylemiştim. Bu çerçevede bir çağrıda bulunmuş ve demiştim ki, Türkiye’de filli bir durum vardır ve bu çözülmelidir. Ülke yönetimi yasa ve Anayasaya uygun değildir ve suç işlenmektedir. Ya demiştim, Sayın Cumhurbaşkanı filli başkanlık zorlamasından vazgeçsin, ki bizim açımızdan en doğru olanı budur. Ya da demiştim, filli durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemleri aransın. Bu teklif ve kanaatimize esas ve zemin teşkil eden 3 dönüm noktası vardır. İlk olarak, Cumhurbaşkanı’nın doğrudan millet tarafından seçilmesine 21 Ekim 2007 Referandumuyla karar verilmesidir. Bu andan itibaren Cumhurbaşkanı’nın seçimini aziz milletimiz aracısız üstlenmiş, yetkiyi eline almıştır. Buna sebep ise 2007’de TBMM’de Cumhurbaşkanı seçimini yaptırmamak için 367 toplantı yeter nisabını çıkaran müflis ve kriz siyasetidir. Meclis’e Cumhurbaşkanı seçtirmemek için çırpınan, engel çıkaran odaklar çuvallamış, aslında bugüne ortam açmışlardır. Bu güruhun şimdilerde hayır diye yollara düşmesi ise tam anlamıyla kara mizah, ikiyüzlülük, utanmazlığın tescilidir. İkinci olarak, 10 Ağustos 2014’de, ilk kez halkoyuyla Cumhurbaşkanı belirlenmesi, bunun sonucunda yeşeren, kök salan sistem tartışmalarıdır. Direkt millet tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın ağırlığı ve doğurduğu ihtiyaçlar sistemsel onarım ve normalleşmenin kaçınılmazlığını ortaya çıkarmıştır. Üçüncü ve bize göre en önemli dönüm noktası da 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsüdür. 15 Temmuz, siyasetin diyaloğa geçmesini mecburi kılmıştır. Çünkü vatan, millet ve devlet dehşet bir suikasta maruz kalmıştır. Türkiye dağılmanın, parçalanmanın, bölünmenin eşiğine gelmişti. 22 Haziran 1920’deki Yunan taarruzu neyse 15 Temmuz FETÖ işgal girişimi aynısıdır. 1920’lerde çıkan iç isyanların daha şiddetlisi, daha vahşisi 15 Temmuz’da az kalsın Türkiye’yi yutacaktı. Milliyetçi Hareket Partisi beka meselesinin ağırlaştığını, kayıp ve mahvın eşiğine gelindiğini görmüştür. Bu itibarla milli ve tarihi sorumluluğumuzun gereğini yaptık. Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben dedik. Devletteki dağınıklığı görüyorduk. Siyasetteki çalkantı ve çarpıklığı biliyorduk. Kavga edemez, kutuplaşamaya hizmet edemezdik. Mutlaka ki, siyasetin toplum sözleşmesinin sınırlarına çekilmesi lazımdı. Devletin fiili durumdan kurtarılması gerekiyordu. Aksi halde yeni darbe, kriz, kaos ve kargaşa ataklarıyla başa çıkabilmek imkansız olabilecekti. Hainleri güldürmemek için milli uyanış şarttı. Merhum şairimiz Mehmet Akif bakın bizlere nasıl seslenmişti: “Sahipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır. Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar. Uğraş ki, telafi edecek bunca zarar var.” Nitekim biz bu vatana sahip çıktık. Biz bu devletin batışına göz yummadık. Feryadı bırakıp zarar-ziyanı telafi için sorumluluk aldık. Ne diyor şair; bir yerin adına denince Türk ülkesi, gözüm bayrak arar, kulağım ezan sesi. 15 Temmuz gecesi verilen Selalar aşkına, tankın önüne atılan kahramanlar anısına, darbeye göğsünü geren vatan evlatları hatırına devletin önünü açtık, sistemsel düğümü çözdük. Devlet anayasal yörüngeye çekilmezse işimizin çok zor olduğunu gördük. Sistemin teklediğini fark ettik. Sistemin su kaynattığını, bilye dağıttığını anladık. Yönetim yapısında gelgit ve anlaşmazlıklar devam ettiği sürece içten ve dıştan çığ gibi üzerimize gelen mütecaviz saldırıların söndürülmesini imkansız değerlendirdik. Bir olmalıydık, bir araya gelmeliydik, milli şuurda birleşmeliydik. Eften püften kavgalarla vakit geçiremezdik. Mevzu vatansa ayrı düşemez, birbirimizden kopamazdık. Aynı elin parmakları, aynı gövdenin dalları olduğumuzu bilmeliydik. Tıpkı 7 Ağustos Yenikapı ruhunda olduğu gibi yan yana, çelikten irade gibi sağlam durmalıydık. Bu amaçla sistemin reforma tabi tutulması zaruretti. Devlet yönetimindeki karmaşanın son bulması, fiilen uygulanan hükümet etme sisteminin toplumsal sözleşme alanına çekilmesine ihtiyaç vardı. Bunu yapmadığımız takdirde yeni istila denemelerine hazırlıksız yakalanabilirdik. Devlet güçlü olmadığı, siyasal birliğimiz teyit ve takviye edilmediği takdirde, Türkiye düşmanları tekrar şanslarını deneyebilirdi. Milli bekamızı müdafaa için devreye girdik. Devleti meşru alana çekmek için üzerimize düşeni yaptık. Bu kapsamda Adalet ve Kalkınma Partisi’yle anayasa değişikliği esasında oturup konuştuk, görüşüp anlaştık. Sonuç itibariyle 18 maddelik değişiklik paketi üzerinde uzlaştık. Biz düşmana karşı aynı hizada, aynı mevzideyiz. Biz canilere karşı aynı milli tepkinin, aynı iradenin kanatlarıyız. Çünkü biz Türkiye’yiz. Hükümet etme sistemi vahiy değildir, değişebilecektir. Hükümet etme sistemi vazgeçilmez değildir, dönüşebilecektir. Şartlar olgunlaşır; sosyal, siyasal ve tarihi gerekçeler oluşursa milletimiz kendisine uygun sistem yapısını elbette tekrar tayin ve tespit edebilecektir. Bunda ne mahsur vardır? Bunca gürültü patırtı neye hizmettir? Sakaryalı kardeşim soruyorum sizlere; Güçlü devlet, mutlu millet için 16 Nisan’a evet mi? (Evet) Devletin bekası için sistemsel yenilenmeye evet mi? (Evet) Milletin payidarlığı için anayasal değişikliklere evet mi? (Evet) Milli yeminleri tutacak mısınız? (Evet) Milli ülküleri yaşatacak mısınız? (Evet) Ben de sizlere aynen katılıyor, evet diyorum. Delinse yer, çökse gök, yansa kül olsa dört yan, yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan. Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan, ölümlerle eylenen tunç yürekli Türkleriz. “Devlet İçin Evet, Millet İçin Evet, Cumhuriyet İçin Evet, Türklüğün Bekası İçin Evet, Türkiye İçin Evet.”
Değerli Kardeşlerim, Aziz Dava Arkadaşlarım, Sakarya evet diyor; ama buna aldırış etmeyenlerin, buna direnenlerin varlığını da en iyi sizler biliyorsunuz. Keçinin uyuzu pınarın gözünden içermiş suyu. Bunlar su da içmiyor, ancak kirletiyor, bulandırıyor. CHP hayır diyor. Kara gün dostu HDP durur mu, o da hayır diye bağırıyor. FETÖ’nün yeni bedeni, yeni sığınağı eli kanlı aydınlıkçılar hayır diye yırtınıyor. PKK, FETÖ, PYD-YPG, IŞİD çoktan hayır katarına binmiş Türkiye’nin ayağını kaydırmak için kıyameti koparıyor. Pensilvanyalı hain hayır vaazı veriyor. İmralı canisi hayır korosuna katılmış piyonlarını yönlendiriyor. Avrupa, ABD arka arkaya eklemlenmiş hayırı seslendiriyor. 16 Nisan Anayasa Referandumunda Türk milleti kendi geleceğini tertemiz iradesiyle belirleyecek. Hangi hükümet sistemiyle yönetileceğimize Vatikan’da Papa’nın huzurunda toplanan Haçlı yedekleri, küresel vahşet çetesi değil; ayağa kalkan Sakarya karar verecek. Dertleri zaten budur. Sancıları bu yüzdendir. Ayvaz kasap hep bir hesap, bunların ki aynen böyledir. Alayı birden cürmü meşhut halde yakalanmışlardır. PKK 16 Nisan’da evet çıkarsa bittik demektedir. Allah var ya, bölücü terör örgütü doğru görüştedir, teşhiste isabet kaydetmiştir. Çünkü 16 Nisan’da PKK bitecek, yerin bin kat dibine gömülecektir. Kazdıkları hendeklerin bedelini ödeyecekler. Döktükleri şehit kanlarının hesabını sonuna kadar verecekler. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Türkiye, 16 Nisan’da üzerindeki ölü toprağını atacaktır. Her nedense CHP Genel Başkanı bundan dolayı sıkıntılıdır. Hayır dedikçe hayırsızlığının kalın hatları gün yüzüne çıkmaktadır. Kılıçdaroğlu yalan, dolan, cehaletin boranı olmuş çıkmıştır. 16 Nisan’da oylayacağınız 18 maddelik anayasa değişiklik paketi Kılıçdaroğlu’nu soluksuz bırakmıştır. Hayır hasenat bilmeyen hayırsızlar panayırı değişecek anayasa maddelerine kara çalmakla meşgullerdir. Yargı bağımsızlığının yanında tarafsız olacak diyoruz; kabus görüyorlar, saptırıyorlar. Milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkacak diyoruz, ne gerek var, nereden çıktı, doğacak maliyeti kim karşılayacak diyorlar. Alinin külahını veliye, velinin külahını aliye giydiriyorlar, olmuyor, tutmuyor. Milletvekili seçilme yaşını 25’ten 18’e indireceğiz diyoruz; yaklaşık 9 milyon gencimizi yok sayıp küçümsüyorlar. Sakaryalı kardeşlerim söyleyiniz, bu değişiklere tamam diyor musunuz? 18 yaşındaki kardeşlerimiz vatan nöbeti tutuyor, şehit oluyor. Milleti ve devleti için her zorluğa katlanıyorlar. Milletvekili seçme hakları varken seçilme hakkına neden sahip olmasınlar, niçin bu çok görülür? Sevgili gençler, atınız eşkin, kılıcınız keskindir. Sizlere seçilme hakkı verilmesinin önüne geçenleri ya maskaraya çevirin ya da demokratik tokadı indirin. Ve Türk gençliği bilsin ki, her hak onlara helaldir. Hayırcıların altı alay, üstü kalaydır. Sizler onay verirseniz, TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimleri beş yılda bir aynı günde olacaktır. TBMM’nin görev ve yetkileri genişletilmekte, milletvekillerinin kanun teklifi vermesinin önündeki yapay engeller kaldırılmakta, bu alanda tekel oluşturmuş hükümet etkisi sıfıra düşmektedir. Meclis yasa yapacak, hükümet seri icraata odaklanacak. Bürokratik engeller en aza çekilecek. Bekamızı tehdit eden musibetlerle etkili ve zamanında mücadele edilecek. Kuvvetler ayrımı daha da güçlenecek. Buna destek veriyor musunuz? TBMM’nin denetim fonksiyonları aynen korunmaktadır. Kılıçdaroğlu gensoru niye yok, güvenoyu neden kullanılmıyor diyor. Bilmiyor ki, gensoruya yeni sistemin ruhundan dolayı artık ihtiyaç yok, güvenoyu doğrudan millete geçiyor. Arpacık kumrusu gibi düşünüyor, ama çıkış bulamıyor. Rejim değişiyor diyorlar, halt ediyorlar. Büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacib’in dediği gibi; “Nasıl övülmez akıllı kişi; nasıl yerilmez akılsız kişi.” Rejim elden gidiyor demek akılsızlık olduğu kadar ahlaksız bir uydurmadır. Hayır cephesi İzmir Marşı çalıyor, ortak bir değerimizi siyasileştirip karartıyor. Ama bu millet bunların ardından teneke çalacak basiretleri bağlandığından henüz görüp uyanamıyorlar. Değişen yalnızca hükümet etme sistemidir, anlamıyorlar. Tesis edilecek bu yeni sistemi adı da Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemidir. Gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor. Fiili sulta bitiyor, hükümet etme sistemi meşru ve anayasal sınırlarda yeniden tanımlanıyor. Sakarya buna onay veriyor mu? Tek adamdan, diktatörden bahsediyorlar; bu suçlamayla aslında Türk milletinin demokratik seçim haklarına leke sürüp hakaret ediyorlar. Siyasi devşirmelerle söz ve fikir birliği yapan Kılıçdaroğlu, tarihin hangi döneminde Türk milletinden diktatör çıktığını yüreği ve bilgisi varsa açıklasın da görelim, bilelim. Bin 500 başkan yardımcısından, bütün il başkanlarının başkan yardımcısı olabileceğinden söz eden bir şahsın bu ülkede anamuhalefet lideri olması günahtır, gülünçtür. Kılıçdaroğlu 27 Mart 2017 Pazartesi günü İnegöl’de diyor ki; “Cumhurbaşkanı ikinci dönem meclisi feshedebilir. Kendisi de seçime girer. Böylece 5 yıllık süreyi doldurmadan üçüncü dönem de seçilme ihtimali olacak.” CHP Genel Başkanı TBMM’de anayasa maddeleri görüşülürken nerelerde geziyordu? Değişen maddeleri hiç mi açıp okumadı? Veya yanında yöresinde hiç mi anlatan çıkmadı? Yeni sistemde Cumhurbaşkanı’na iki dönem seçilme hakkı getiriliyor. Burası tamam. Ne var ki, Cumhurbaşkanı ikinci dönemde seçim kararı alırsa kendisi aday olamıyor. Burası kesin. Kılıçdaroğlu yine çakıyor, yine batıyor, yine sallıyor. Zira anlattığını kendisi bilmiyor. Sakaryalı kardeşlerim, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemine evet diyor musunuz? Anayasa cahili hayırsızlara demokratik ceza kesecek misiniz? Cumhurbaşkanına ilk defa cezai sorumluluk getiriliyor. Cumhurbaşkanına TBMM’yi fesih hakkı asla verilmiyor. Sadece hem Meclis’e, hem de Cumhurbaşkanı’na aynen şu anda olduğu gibi seçimleri yenileme hakkı sağlanıyor. Askeri mahkemeler ve sıkıyönetim uygulaması kaldırılıyor. OHAL ilan yetkisi Cumhurbaşkanı’na veriliyor. Fakat bunun onay yetkisi yine TBMM’de bulunuyor. Cumhurbaşkanı yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarabilecektir. Ancak münhasıran kanunlarla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi olamayacaktır. Yeni ismiyle Hakimler Savcılar Kurulu’nun üye sayısı 22’den 13’e, Anayasa Mahkemesi’nin de 17’den 15’e iniyor. Millet iradesi, yani TBMM bu kurula yeni durumda 7 üye seçme hakkına ulaşıyor. Sakaryalı kardeşlerim, 16 Nisan geldiğinde, son defa soruyorum: Türkiye’nin hak ve hukukunu savunacak mısınız? (Evet) Devlet için evet mi? (Evet) Millet için evet mi? (Evet) Cumhuriyet için evet mi? (Evet) Türklüğün bekası için evet mi? (Evet) 16 Nisan’da anca beraber kanca beraber miyiz? (Evet) Maşallah Sakarya kararını vermiş, çürük yumurtaları ayıklamak için harekete geçmiştir. “Evet, Yine Evet, Bir Kez Daha Evet, Sonuna Kadar Devlet, Sonsuza Kadar Millet.” Hepinizi bir kez daha selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Yolunuz bahtınız ve alnınız açık olsun diyorum. Sağ olun, var olun. Ne Mutlu Türküm Diyene.
|