Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Değerli Ordulu Kardeşlerim, Aziz Dava Arkadaşlarım, Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler, Sizleri muhabbetle selamlıyor, en halisane sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Boztepe’nin yamaçlarına serpilen Ordu’da bulunmaktan son derece bahtiyarım. Ordu’nun dereleri, aksa yukarı aksa. Vermem sizleri ellere Ordu üstüme kalksa. Ordu yiğittir, sözünün ardındadır, ahlaklıdır. Cumhuriyet Meydanında, 16 Nisan Anayasa Referandumu kapsamında sizlerle bir araya geldik. Bugün gönülden gönüle köprü kurup düşüncelerimizi paylaşacağız. Gelişmeler hakkında fikir ve kanaatlerimizi açıklayacağız. 14 gün sonra yapılacak 16 Nisan Referandumunun özlemle beklediğimiz huzur, istikrar, dirlik ve birliğe vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan diliyorum. Bu açık hava toplantımızın gerçekleşmesinde emeği ve desteği bulunan her dava arkadaşımı tebrik ediyor, Ordululara şükranlarımı sunuyorum. Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Muhterem Ordulular, Değerli Dava Arkadaşlarım, Büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacib der ki; “bizim tavrımız eğrilmez doğrudur; doğru eğrilirse eğer bu kıyamet günüdür.” Ordu doğrudur, yanlışa eğilmemiş, çıkarcılara tenezzül etmemiştir. Yine diyor ki Yusuf Has Hacib; “yokuş gibidir iyilik, çıkamaz kişi; değme insan yapamaz bu işi.” Ama sizler yaptınız, yapıyorsunuz. Cesaret ve dirayetinizle düşman çatlatıyorsunuz. Ordu’ya soruyorum, cevabınızın her tarafta yankılanmasını istiyorum: 16 Nisan halkoylamasına hazır mısınız? (Evet) 16 Nisan halkoylamasında gereğini yapacak mısınız? (Evet) Devlet için evet mi? (Evet) Millet için evet mi? (Evet) Cumhuriyet için evet mi? (Evet) Evet diyorsunuz, hainleri korkutuyorsunuz. Evet diyorsunuz, korkulukları deviriyorsunuz. Evet diyorsunuz, Karadeniz’in tavrını gösteriyorsunuz. Geçmişte evet dedik, istilacıları durdurduk. Geçmişte evet dedik, devletimizi kurduk. Evet dedik, mandacıları kovduk. Evet dedik, bağımsızlığımızı koruduk. Son yurdumuzda dalga dalga büyüdük, Karadeniz gibi çırpındık; var olmaya evet dedik. Yine evet diyecek misiniz? Elbette evet demelisiniz, zira Türkiye zordadır. Sistemsel tahribat ayağımızdan çekiştirmektedir. Yeni bir toplum sözleşmesiyle çekişmeler bitmelidir. 18 maddelik anayasa değişiklikleriyle çürüme bitirilmelidir. Kaybedecek zaman yoktur. Çekinecek hal yoktur. Buna gerek de yoktur. Ordulu varım diyorsa 16 Nisan’da Türkiye toparlanacaktır. Ordulu onaylıyorsa 16 Nisan’da Türkiye kendine gelecektir. 16 Nisan’da evet diyecek misiniz? (Evet) 16 Nisan’da Türkiye’ye omuz verecek misiniz? (Evet) Evet, çözülmeye settir. Evet, çöküşe engeldir. Evet, büyümeye, gelişmeye, güçlü Türkiye’ye vizedir. Düşmemizi bekleyenler çoktur. Tökezlememizi dileyenler kalabalıktır. Türkiye’nin bölgesinde etkin ve dişli olması içimizi ve dışımızı saran müptezelleri kaygılandırmaktadır. Son dönemlerde Suriye merkezli yaşanan hadiseler ibretliktir. Aynı zamanda endişe vericidir. Görünürde birbirine rakip olan iki ülke ABD ve Rusya açıkça terör örgütlerinin hamiliğine soyunmuştur. Türkiye’nin El Bab’da verdiği destansı mücadelesinden rahatsız olanlar kol koladır. Şayet mesele IŞİD’e karşı mücadeleyse Türkiye’nin yürüttüğü Fırat Kalkanı Harekâtı her kesim tarafından takdirle karşılanmalıdır. Nitekim bu barbarlara, bu canilere karşı şimdiye kadar en yoğun mücadeleyi vermiş olan da Türkiye’dir. Ne var ki şeklen dost ve müttefik olduğumuz her ülke kahraman Mehmetçiğin Suriye’deki varlığından rahatsızdır. Terörizmle mücadelede Türkiye’ye karşı ikiyüzlü davrananların maskesi düşmüştür. Bunlar IŞİD’i yok etme pahasına bir başka terör örgütü olan PYD-YPG’yi desteklemektedir. Unutulmasın ki, terör, terörle yok edilemez. Bunun örneği dünya üzerinde görülemez. Vahşetin çözümü vahşilikte aranamaz. Terör konusunda çivi çiviyi sökmez, iki yanlış bir doğru etmez. İnsanlık suçu, bebek katillerinin kanlı elleriyle örtülemez. Terör örgütlerinin hiçbir girişimi meşru kabul edilemez. Terörü politik araç olarak görenlerin tuttukları paslı silah ters teper, bumerang gibi kendilerini vurur. Irak’ta, Suriye’de milyonlarca Müslüman hayatını kaybetti. Hala kayıplar devam ediyor. Araplar ölüyor. Türkmenler katlediliyor. Ortadoğu’da insanlık hiçe sayılıyor. Yıllardır Ortadoğu’ya demokrasi getireceğiz diyenler komşu coğrafyalarda yanan ateşin, kanayan yaranın baş sorumlularıdır. Amaç esasen demokrasi ya da insan haklarının tesisi değil, Ortadoğu ve ülkemizin sınırlarının değiştirilmesidir. Müslümanlar üzerinde son derece çirkin ve kanlı bir oyun tezgâhlanmaktadır. Bölgesel ve küresel karanlık planların icrası için Türkiye’nin durdurulması, oyalanması, içine kıvrılarak buhrana düşmesi kurgulanmıştır. Bunun için terör örgütleri kışkırtılmaktadır. Bunun için teröristler kudurmuş gibi üzerimize salınmaktadır. Şartlar 1919’a benzemektedir. Dayatılan yeni Sevr’dir. Desteklenen bir nevi Mondros rezilliğidir. İstenen bağımsızlığımız, varlık haklarımızdır. Hedeflenen bu topraklardan çıkarılmamızdır. Türk milletinin şah damarını kesseler rahatlayacaklar. Çevresiyle tarihi ve kültürel bağlarını kopartsalar huzura erecekler. Yok öyle yağma, bunu hiçbir mihrak başaramayacaktır. Buna hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Kerkük diyeceğiz, Musul diyeceğiz, Telafer diye gök kubbede çınlayacağız. Halep diyeceğiz, Bosna diyeceğiz, Akmescit için dertleneceğiz. Kaşgar’a üzülüp, Karabağ’a yanıp haklarını ve milli namuslarını savunacağız. Çünkü biz Türk milletiyiz, çünkü biz muzaffer Türk asırlarının yegâne varisleriyiz. Haritalarla oynuyorlar, Türk-İslam âlemini kafeslemeyi hedefliyorlar. Milli hatıra ve emanetlerimize leke sürmek için gece gündüz mesai harcıyorlar. Pasifik’te birbirine kılıç çekenler, Ortadoğu’da süngü indiriyor. Avrupa’nın doğusunda kayıkçı kavgasına tutuşanlar, Ortadoğu’da kucaklaşıyor. Kim bunlar, elbette ABD ve Rusya’dır. Ki bunlar Menbiç’te yanlarına Esad’ı da alarak Türkiye’ye karşı sinsi bir ittifak kurmuşlardır. Kerkük tahrip edilmektedir. Musul inim inim inlemektedir. Türkmenler hedeftedir. Müslümanlar ölüm tünelindedir. Eğer ki, Fırat Kalkanı Harekâtı kırılırsa Diyarbakır riske girecektir. Terörizm yanı başımızda devletleşir, ihanet koridoru Akdeniz’e ulaşırsa Ankara’nın kuşatması tamamlanmış olacaktır. Buna izin veremeyiz, buna sessiz kalamayız. PKK-PYD-YPG’yi muhafaza altına alma emeli güdenlerin hevesleri boşunadır. Sınırlarımızın ötesinde oluşturulmak istenilen terör kuşağına asla geçit vermeyeceğiz. Bu habis senaryonun arkasında gizlenen projeleri de asla kabul etmeyeceğiz. Bizi kimse sindiremez. Bize kimse diş geçiremez. Türk milletine tehdit sökmez, tuzak işlemez. Şayet birileri yeniden haçlı seferi dalgası yaratmak istiyorsa, unutmasınlar ki Kılıçarslan’ın torunları hala hayattadır. Türklük şuurunun İslam ahlak ve faziletiyle kemikleşmiş iradesinin ilk günkü heyecanı korunmakta ve yaşatılmaktadır. Türk milletinin kuşatmaları yarmakta, kirli ve sinsi oyunları bozmada usta olduğunu muhataplarına Ordu’dan hatırlatmak isterim. Şimdi Ordulu kardeşlerime soruyorum: Türkiye’nin diriliş ruhunu destekliyor musunuz? (Evet) Türkiye’nin milli birlik şuuruna katkı veriyor musunuz? (Evet) Milli yeminleri tutacak mısınız? (Evet) Milli namusu korkusuzca savunacak mısınız? (Evet) İşte Türk milletinin kararı budur. İşte Ordulu kardeşlerimin iradesi bu şekildedir. Buradan yükselen kutlu mesajı herkes iyi anlamalı, akıllarından çıkarmamalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi sonuna kadar devletinin ve milletinin yanındadır. Özellikle sınırlarımızın dışından kaynaklanan terör belasından ülkemizin tamamıyla kurtulması için üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazırız. Biz Türkiye’ye evet diyoruz. Biz istiklale evet diyoruz. Biz parlak bir istikbale evet diyoruz. Türkiye güvende değilse, dünyanın geri kalanı güvende olamaz. Türkiye istikrarından saptırılmaya çalışılırsa, dünyanın hiçbir yerinde istikrardan söz edilemez. Ve elbette Türk milletinin razı gelmediği hiçbir hesap tutmaz, tutmayacaktır. Çift başlı kartalın pençeleri her daim, zilleti Türk milletine reva görenleri parçalayacak, alt üst edecek kudrete sahiptir.
Değerli Vatandaşlarım, Muhterem Dava Arkadaşlarım, Kiralık tetikçi PKK’yı cinayet nöbetine soktular. Yetmedi, IŞİD’i devreye aldılar. Tutmadı, Suriye’nin PKK’sı PYD-YPG’yle saldırdılar. Bu da olmadı, 15 Temmuz’da FETÖ iblisini harekete geçirdiler. Anadolu topraklarını işgal etmeye kalkıştılar. TSK’ya sızmış dar bir terörist kadro ülkemizi bombaladı. TBMM’yi ateş altına aldılar. Milli kurum ve kuruluşları zalimce, alçakça mermiye boğdular. 15 Temmuz’da 248 vatan evladımızı şehit ettiler. 2 bin 193 kardeşimizi yaraladılar. Bu namussuz, şerefsiz teröristler Özel Hareket polislerimizin canına kast ettiler. Ha PKK, ha FETÖ; ha DHKP-C ha FETÖ; ha haçlı saldırıları ha 15 Temmuz yıkımı; aralarında hiç fark yoktur. 15 Temmuz’da devletimizi kaybedebilirdik. Vatanımızdan olabilirdik. Milletimizin bin yıllık beraberliği sona erebilirdi. İç savaş çıkabilirdi. Türkiye esarete girebilirdi. Tehdit bu kadar ileri düzeydeydi. Tehlike bu denli feci boyuttaydı. Türkiye hiç böyle bir ihanete şahit olmamıştı. Türk milleti; binlerce yıllık tarihinde 15 Temmuz gibi bir afet ve felakete maruz kalmamıştı. FETÖ, yıllar içinde devletin her kademesine yuvalandı. Toplumun en ücra noktalarına sızıp günden güne büyüdü, palazlandı. TSK’dan emniyete, üniversitelerden adalete, sivil toplum kuruluşlarından medyaya olmak üzere, toplam sekiz alana FETÖ virüsü bulaştı, saldırı için pusuya yattı. Bu terör örgütü; planlaması küresel güç merkezlerince yapılmış, dinler arası diyalog safsatasıyla derinleşmiş, kirli istihbarat oyunlarıyla güçlenmiş suç ve cinayet makinesidir. İslam’ı kullandılar, sömürdüler. İman taklidi yapıp imansızlıkta rekor kırdılar. Hoca kılığına girip, gözyaşı döküp, beddua seansları düzenleyip, himmet kuyruğundan geçip haysiyetsizliğin uyruğu oldular. FETÖ’nün başındaki Pensilvanyalı hainle; ilk haçlı seferini başlatan Papa arasında fark yoktur. Bunların içi cani, dışı adidir. Bunların görünüşü vaiz, gerçeği vandaldır. ABD ve Avrupa FETÖ’nün avukatlığına soyunmuştur. Niye, çünkü suç ortaklığı gün gibi ortaya çıkacaktır. ABD suçluları, hainleri, darbecileri görmezden gelmektedir. Ne var ki, asıl suçlu, asıl katil, asıl hunhar suikastçı Pensilvanya’dadır. Gülen Türkiye’ye neden iade edilmemektedir? ABD niçin, ülkemizin taleplerini kulak ardı yapmaktadır? Biz bunu nasıl okuyalım, nasıl yorumlayalım? Almanya’ya baksanız, o da aynı havadadır. Tencere dibin kara, seninki benden kara, durum budur. Almanya Anayasa Koruma Teşkilatı Başkanı, FETÖ’cülere yönelik delillerin yetersiz olduğunu yüzsüzce iddia etmektedir. Delil 15 Temmuz’dur. Delil 248 şehidimizin dökülmüş kanıdır. Belge tüm Türkiye’dir. Alman yetkililer yine diyor ki; Türkiye dışında hiç kimse darbe girişiminden FETÖ’nün sorumlu olduğuna inanmıyormuş. O zaman 15 Temmuz’un azmettiricisi kimdir, failler nerededir? Mahkemelerde ifade veren teröristlerin Pensilvanya’yı işaret etmeleri duyulmamış mıdır? Darbe gecesi İstanbul Büyükada’da hangi ülke ajanları Türkiye’nin yıkımı için tezgah kuruyordu? 15 Temmuz’da FETÖ izini silmeye çalışanlar kimlerse, darbe ihale ve tembihini yapan alçaklar da onlardır. Türkiye’nin bu kadar zalim karşısında tek yürek olması mecburiyettir. Biriz, beraberiz, sonuna kadar da zorba ve düşmanlığa karşı aynı saftayız. 15 Temmuz’dan sonra ülkemizin mevcut yönetim yapısı düzeltilmeliydi. Fiili durumla gidemezdik. Çevremiz bu kadar kuşatılmışken, bekamız bu kadar ağır tehditlerle sarsılırken; siyasi uzlaşma ve anlaşmayla bir araya gelmeliydik. Devleti yeniden toplum sözleşmesinin sınırlarına çekmemiz gerekiyordu. Çünkü yeni bir işgal teşebbüsüyle, yeni bir darbe kalkışmasıyla başka türlü mücadele edemezdik. Beka kaygısıyla Adalet ve Kalkınma Partisi’ne 11 Ekim 2016 tarihinde bir çağrıda bulundum. Fiili durumun çözülmesini, aksi halde sistem ve rejim krizlerinin yok oluşumuza hizmet edeceğini söyledim. Sonunda konuşup 18 maddelik bir anayasa değişikliği üzerinde anlaştık. Buna karşı geldiler. Kulp taktılar. İftira attılar. Kara çaldılar. Özellikle bizim geçmişimize yüz çevirdiğimizi, AKP’ye baston olduğumuzu namertçe ileri sürdüler. Ne yapmak istediğimizi anlamakta zorlandılar. 2007’den itibaren iyice yüzeye çıkan, 15 Temmuz’dan sonra kaçınılmaz hale gelen hükümet etme sistemi değişikliğine akılları ermedi, zekaları yetmedi. Zira oturdukları ahır sekisi, çağırdıkları İstanbul türküsüydü. Milli beka gibi bir dertleri yoktu. Terörizm gibi bir meseleleri görünmüyordu. CHP, HDP, PKK, FETÖ itirazlarını yükseltti. Şu dikkat çekici soruna bakınız ki, Kılıçdaroğlu FETÖ’den şikayetçi değil. 15 Temmuz’dan hiç bahsetmiyor. Bilakis OHAL ilanlarını darbe görüyor. Çürük tahtada geziyor, suya yazı yazıyor, ipe un seriyor. Türkiye muhalifleriyle al gülüm ver gülüm içinde. Ata et, ite ot vermekle vakit geçirmekte. Yalanlarla oyalanıyor, Türkiye düşmanlarının eline su dökmekle avunuyor. Hele hele 18 maddeyi açıp da okuma zahmetine hiç girmemiş. Anlattığını bilmiyor, bildiğini anlatamıyor. Devamlı mayına basıyor, devamlı gaflara imza atıyor. Bir de MHP’den kopup giden siyasi düşkünlerden medet umuyor, onları kukla gibi oynatıyor. FETÖ’cülere ümit aşılıyor. Anayasa değişikliklerinin sonucunda tek adamlık geliyor diyor, ama adamlık nedir bilmediği için HDP ve sözde milliyetçilerle çamura saplanıp patinaja başlıyor. 16 Nisan’da tek adam değil, tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan geliyor; bundan haberi bile olmuyor, olamıyor. Rejim değişiyor diyor; ama dilinin rejimine dikkat etmeyip yalan ve riyaya bulanıyor. Habbeyi kubbe yapmakla siyaset yaptığını sanıyor. CHP’liler diyor ki, bu kadar yetki evliyayı bile azdırır. Biz diyoruz bayram haftası, onlar anlıyor mangal tahtası. Birisi Peygamberimizle uğraşır, birisi evliyalara takar. Bunlar zırvadır, yanlıştır, günahtır, ahlaken sorunlu, vicdanen hasarlıdır. HDP de aynı tavırdadır. PKK aynı çizgidedir. Yedi düvel Kılıçdaroğlu ve hayırsızların yanındadır. Ama bizim yanımızda Ordulu kardeşlerim vardır. Biz Türk milletiyle beraberiz. Bunlar 16 Nisan’da Türkiye’nin kaç bucak olduğunu göreceklerdir. CHP’nin yeni yancısı, tam yamağı olan; 15 Temmuz’da Başbakan olacağım diye avaz avaz bağıran kaçak ve korkaklar, fitnelerin altında kalacaklardır. Şer tiyatrolarının perdesi 16 Nisan’da kapanacaktır. İşbirlikçi aktörler işsiz kalacaktır. Pensilvanya yapımı dedikodular yayan, pis oyunlar yazan, MHP’yi içten karıştırmak amacıyla tezgahlar açan haşhaşi artıklarının, kripto maşaların tuzakları başında patlayacaktır. 16 Nisan’da Türkiye kazanacaktır. Evet diyeceğiz, yargının tarafsızlığını sağlayacağız. Evet diyeceğiz, milletvekili sayısını 550’den 600’e çıkaracağız. Evet diyeceğiz, milletvekilliği seçilme yaşını 25’den 18’e çekeceğiz. Ordulu kardeşlerim, bunlara tamam diyor musunuz? Evet diyeceğiz, TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimlerini beş yılda bir aynı günde yapacağız. Evet diyeceğiz, TBMM’nin daha güçlendirip, sadece milletvekillerinin kanun teklifi vermeleri sağlayacağız. Evet diyeceğiz, TBMM’nin denetim fonksiyonlarını koruyup etkinleştireceğiz. Evet diyeceğiz, Cumhurbaşkanı hükümet etme sistemini getireceğiz. Evet diyeceğiz, yasama-yürütme-yargı arasına kalın çizgiler çekip kuvvetler ayrımını olması gerektiği yere taşıyacağız. Evet diyeceğiz, Cumhurbaşkanı’na ilk defa cezai sorumluluk getireceğiz. Evet diyeceğiz, yürütmeyi hızlandırıp tek elde toplayacağız. Evet diyeceğiz, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun sayısını 22’den 13’e, Anayasa Mahkemesi’nin sayısını 17’den 15’e indireceğiz. Askeri mahkemeleri kaldırıyoruz, sıkıyönetime son veriyoruz. Ordulu kardeşlerim bunları destekliyor musunuz? Devletin bekası için evet. Türkiye’nin varlığı için evet. Evetimiz şahsa değil, milli şahsiyetedir. Evetimiz kamplaşmaya değil, kardeşlik ve huzuradır. Bizim gönlümüzde evet veya hayır iradesine sahip her vatan evladı değerli, yeri dolmaz, bir ve eşittir. Yine de hayır diyen kardeşlerim iyi düşünsün. Kararlarını tekrar gözden geçirsin. Tekin olmayan, güven vermeyen, inandırıcı bulunmayan telkin ve dayatmalara yüzlerini çevirsin. Türkiye’nin içinde bulunduğu musibet ve muazzam riskleri değerlendirip geç olmadan evet iradesine dönüş yapsın. Diyoruz ki; devlet, millet, cumhuriyet; 16 Nisan’a evet. Evet ülkemiz için sözdür, yemindir; vazgeçilmeyecektir. Evet Türkiye Cumhuriyeti’dir, evet milli birliğin simgesidir. Kardeşlerim, son kez soruyorum sizlere; 16 Nisan’da devlet için cevabınız ne olacak? (Evet) Millet için kararınız ne olacak? (Evet) Cumhuriyet için tavrınız ne olacak? (Evet) Türkiye için duruşunuz ne olacak? (Evet) Allah hepinizden razı olsun. Evette güzellik vardır, evette bereket ve birlik olacaktır. Kaynağımız millet, kudretimiz devlet; irademiz evet. “Bu Ülke İçin Yeminimiz Var, Vazgeçilmez” “Evet, Yine Evet, Bir Kez Daha Evet, Sonuna Kadar Devlet, Sonsuza Kadar Millet.” Yusuf Has Hacib diyor ki, “kötü iyiye yaraşmaz; doğru eğriyle güreşmez.” Evet doğrudur, doğruluktur, doğuştur, Türkiye’nin doğruluş müjdesidir. Hepinizi kutluyor, hepinizi kucaklıyorum. Sözlerime son verirken muhterem heyetinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. Yolunuz, bahtınız, alnınız açık olsun diyorum. Sağ olun, var olun. Ne Mutlu Türküm Diyene.
|