23.01.2008 - Ekonomideki Son Gelişmelere İlişkin Yaptıkları Yazılı Basın Açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
Ekonomideki Son Gelişmelere İlişkin Yaptıkları Yazılı Basın Açıklaması

23 Ocak 2008

Dünya 2008 yılına uluslar arası piyasalarda yaşanan çalkantılarla girmiştir. Ders almasını bilenler için bu dalgalanmalar aslında bir fırsattır ve umudumuz olmamakla beraber temennimiz odur ki Hükümet buradan gerekli dersi çıkaracak ve mesnetsiz övünmeleri bir tarafa bırakarak alınması gereken önlemleri alacaktır. Zira gerek 2007 yılı yaz aylarında gerekse 2008 yılı başlarında gördüğümüz dalgalanmalar yaklaşmakta olan fırtınanın habercileridir.

Geçen beş yıl içinde uluslar arası piyasalarda faiz oranlarının düşük seyretmesi, artan sermaye hareketleri ve bu sermayenin finanse ettiği dünya genelindeki yüksek büyüme ülkemize de olumlu yansımış ve bazı makro göstergelerde olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Ancak Hükümetin sürdürülebilirliği tamamen dış piyasalarda yaşanacak gelişmelere bağlı olan bu iyileşmeleri kendi başarısı zannetmesi ve ekonomiyi sağlıklı bir zemine oturtmak yerine suni düzenlemelerle yetinmesi ülkemizi dünyanın en riskli ekonomisi noktasına getirmiştir. Her fırsatta bugünü dün ile kıyaslayarak övünen Hükümet, dün bizimle aynı seviyede olan ülkelerin bugünkü durumlarına hiç bakmamakta ve ders almamaktadır.

1990’lı yıllar ve 2000’li yılların başlarında ekonomik kriz yaşayan ülkelerin hemen hepsi ekonomilerini toparlamış, daha önce IMF’den borç alan bu ülkelerden bir kısmı borçlarını IMF’ye erken ödemiş ve dün dış piyasalardan yüksek miktarlarda borçlanan bu ülkelerden bazılarının bugün borç veren ülkeler haline geldiği görülmüştür. Bu ülkeleri kredi alan değil kredi veren ülke noktasına taşıyan ihracat performansları ve verdikleri cari işlem fazlalarıdır. Endonezya, Malezya, Hong Kong, Singapur, Tayvan, Tayland, Arjantin, Brezilya, Şili, Venezüella ve Mısır gibi ülkeler geçmişte bize benzer birçok ekonomik sıkıntılar yaşamış ama bugün cari işlemler fazlası veren ülkelerden bazılarıdır. Türkiye’de ise 2007 yılında cari açığın GSMH’ye oranının % 7.4 olması beklenirken, 2008 yılında söz konusu oranın % 7.5’e yükseleceği tahmin edilmektedir. Türkiye uyguladığı yüksek faizler ve verdiği cari açık açısından gelişmekte olan ülkeler arasında durumu en kötü olan ülke konumundadır. Bu durum Türkiye’nin olası ekonomik çalkantılardan en fazla etkilenen ülke olacağını da açıkça göstermektedir.  

ABD emlak piyasalarında başlayan krizin ilk dalgası 2007 yılı yaz aylarında ortaya çıkmış ve durumu kontrol altına almak için dünyanın önemli Merkez Bankaları koordineli bir şekilde piyasalara likidite sunmaya başlamışlardır. Ancak 2008 yılı başlarında gördüğümüz yeni dalgalanmalar, yapılan operasyonun kriz riskini ortadan kaldırmayıp sadece ertelediğini ortaya koymuştur. Krizin 2008 yılı başlarında ortaya çıkan ikinci dalgası dünyanın birçok ülkesinde borsaları düşürmüş ve para piyasalarında tedirginlik artmıştır. ABD’de yaşanan krizin derinleşeceği, ABD ekonomisinin durgunluğa gireceği ve hatta girdiği şeklindeki değerlendirmeler piyasalarda daha fazla kabul görmektedir. Kötümser senaryoların piyasaları etkisi altına alması ile birlikte dünyanın birçok ülkesinde borsa endeksleri düşmüş, IMKB’deki düşüş ise yılbaşından bugüne % 20’ye yaklaşmıştır. Gelişmekte olan ülkeler açısından ana endişe kaynağı ABD ekonomisinin durgunluğa girmesidir. Yatırım bankaları bu yıl bütün dünyada iflasların geçen yıllara göre artacağını tahmin ederlerken, hemen herkesin üzerinde uzlaştığı bir konu da dünyanın genelinde büyümenin yavaşlayacağıdır. Öte yandan gelişmekte olan ülkelere yatırım yapan yatırımcıların risk algılamalarındaki değişme sonucu bu ülkelerden sermaye kaçışlarının yaşanması ihtimali de endişe yaratmaktadır. ABD Hükümetinin kriz ortamına girmemek ya da bu ortamdan kurtulmak için vergi teşviklerini de içeren bir önlem paketi hazırladığı bilinmekle beraber bu paketin temelde gelişmekte olan ülkeleri değil ABD’yi kurtarma amacına yönelik olduğu unutulmamalıdır. Gelişmekte olan ülkeler açısından risk yüksektir ve yükselmeye devam etmektedir.

Türkiye açısından durum daha da kritiktir. Zira, Türkiye aşırı derecede yüksek cari açıklar veren ve bu açıkları sıcak para ile finanse eden bir ülkedir. Türkiye’de reel sektörün döviz açık pozisyonlarının 50-60 Milyar $ civarında olduğu tahmin edilmektedir. Hükümetin basiretsizliği sebebi ile Türkiye yeniden sevimsiz bir matematik denklemle karşı karşıyadır ve bıçak sırtı bir denge üzerinde ilerlemek zorundadır.   

Yapılması gereken uluslar arası piyasalarda yaşanan gelişmeler ve artan risk değerlendirmeleri ışığında uygulanan ekonomik politikaların yeniden gözden geçirilmesidir. Türkiye’de vatandaşın ekonomik sıkıntıları zaten katlanılamaz seviyelere ulaşmıştır. Sabit gelirliler borçla yaşamaya çalışırlarken, esnaf kepenk kapatmakta, köyünde geçinemeyen köylünün şehre göçü kesintisiz devam etmektedir. Uygulanan yanlış politikalar sebebi ile ekonomimizin önemli bir kısmı yabancıların eline geçmiştir. Yaşanacak yeni bir kriz ekonominin kalan kısmı üzerinde de milli sermayenin denetimini kaybetmesi ile sonuçlanacaktır. Bugün dahi toplam 14 banka yabancılara aittir ve sektörün % 40’ından fazlası yabancı denetimi altındadır. Borsada işlem gören hisse senetlerinin % 70’inden fazlasına ve hazine iç borçlanma senetlerinin yaklaşık % 20’sine yine yabancılar sahiptir. Sigortacılık sektöründe ise yabancıların payının % 40’ı geçtiği tahmin edilmektedir.  

Bu gerçekler ışığında Milliyetçi Hareket Partisi olarak AKP’yi ekonomimizin yabancıların denetimine girmesine sebep olan, çalışan kesimleri ezen, istihdam yaratmayan, yoksulluğu, borçları, dış açıkları ve kriz riskini artıran ekonomik politikalardan vazgeçmeye çağırıyoruz. Ekonomide yaşanan sarsıntıları gizleme gayreti ile suni gündemler oluşturmak sorunları çözmeyip zaman içinde daha da büyütecektir. Bugün gerçeklerle yüzleşilmez ve gerekli tedbirler alınmaz ise yarın çok geç olabilir.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı