Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
İç ve dış siyasi gelişmeler sürekli dibe doğru seyir izlemekte, risk ve tehlikeler serpilip sivrilmektedir. Türkiye her alanda gerilim yaşamaktadır. Fitne kol gezmektedir. Aziz milletimiz oluşan ve yaygınlaşan karanlık tabloyu kaygıyla izlemektedir. İstikrarsızlık derinleşirken, huzursuzluk tırmanmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’mizin beka ve birlik mücadelesi ağırlaşmaktadır. Ülkemiz hem içerden hem de dışardan gittikçe sertleşen, günden güne şiddetlenen bir kuşatma altındadır. Vicdan sahibi her insanımız, her vatandaşımız bu yalın ve yakın gerçeği görmektedir. Karşımızdaki manzara iç açıcı olmadığı gibi umut verici de değildir. 15 Temmuz hain FETÖ darbe kalkışmasının yıldönümü yaklaştıkça toplumsal tansiyon artış göstermekte, provokasyon ihtimalleri çoğalmakta, kaos ve kargaşa beklentileri güçlenmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15 Haziran’da başlayan sözde adalet yürüyüşü Türkiye üzerinde kirli hesap ve hedefleri olan habis çevrelere koz vermekle kalmamış, önemli bir mevzi elde etmelerini de temin ve takviye etmiştir. CHP yollarda adalet ararken, Telafer’de Türkmenler soykırıma maruz kalmakta, Ermeniler kanlı eylemlerine yenilerini katmaktadır. Nitekim geçtiğimiz günlerde 200’e yakın soydaşımız katil örgüt IŞİD tarafından katledilmiş, Azerbaycanlı soydaşlarımızın kanı dökülmüş, ne var ki uluslararası toplumdan en ufak kınama veya itiraz duyulmamıştır. CHP, FETÖ ve PKK’nın açılan zehirli kollarına doğru hevesle yürürken Bulgaristan’da Türklere yönelik baskı ve zulüm fazlalaşmış, ayrıca çetrefilleşen Katar krizi Türkiye’yi zora sokmuştur. CHP, Türkiye’nin yıkım ve bölünmesini projelendiren odaklara göz kırptıkça, dahası onlarla aynı hizada adımlar attıkça bunalım döngüsü alanını genişletmiştir. Terörizmin maskeli yüzleri adalet iddiasıyla anarşi ve asayişsizliğe doğru yürüdükçe Türkiye Doğu Akdeniz ve Ege’de stratejik engellemelerle karşılaşmıştır. İsviçre’nin Crans-Montana kentinde müzakere kılıfı bahanesiyle, Kıbrıs’ın tapusunu üzerlerine geçirmek için çalışan ve çırpınan Rumlara gün doğmuştur. Güney sınırlarımız boyunca PKK-PYD’nin terör devleti kurmak için küresel güçlerden aldıkları destek ve yardım Afrin merkezli yeni bir açmazın, milli güvenliğimize yönelmiş yeni bir tahrikin somut ilanı olmuştur. Suriyeli mültecilerin neden olduğu kavga ve kutuplaşmalar ise çok tehlikeli bir sınıra dayanmıştır. CHP, kaybettiği adalet ve ahlakı yolda aradıkça toplumsal kaynama, sosyal gerginlikler kamçılanmıştır. CHP yürüdükçe zalimler el ovuşturmuş, hainler zemin kazanmış, hazımsızlar, husumet besleyenler, nefret salgınına tutulan yerli ve yabancı mihraklar Türkiye’nin belini kırmanın arayış ve çabasına koyulmuşlardır. En son Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nun, AB Komisyonu 2016 Türkiye Raporu’na ilişkin kararı ibret ve esef verici olmasının ötesinde, hukuken yok hükmündedir. Avrupa Parlamentosu 6 Temmuz 2017 tarihinde yanlı, samimiyetten uzak, dürüst ve dostane olmaktan tamamen mahrum siyasi bir karara imza atarak Türk ve Türkiye karşıtlığını bir kez daha tescillemiştir. 25 Nisan 2017’de, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulu’nda, “Türkiye’nin siyasi denetim sürecine dâhil edilmesine” dair karardan sonra yeni bir sübjektif ve sorunlu siyasi şuursuzluk karşımızdadır. Avrupa’nın Türkiye’ye bakışı hastalıklıdır. Müzakerelerin askıya alınmasıyla ilgili raporun onaylanması tam anlamıyla temelsiz, mesnetsiz, düşmanca bir yaklaşımdır. 16 Nisan Halkoylamasını bir türlü kabullenemeyen, bir türlü içine sindiremeyen Avrupa köhne ve kötürüm bir tutuma savrulmuştur. Esasen Avrupa Parlamentosu’nun güdük, çürük ve çorak kararı Türk milletinin irade ve egemenlik haklarına tahammülsüzlüğün eser ve sonucudur. Bu itibarla bizim nezdimizde hiçbir itibar ve inandırıcılığı yoktur. 16 Nisan Halkoylamasında 18 maddelik anayasa değişikliğine onay veren tertemiz seçimiyle, şaşmaz demokratik tercihiyle Türk milletidir. Avrupa Parlamentosu’nun kuvvetler ayrılığı ilkesi ve Kopenhag kriterlerini hatırlatarak müzakerelerin askıya alınmasıyla ilgili aldığı tavsiye kararı elbette hezeyan ve demokrasiyle ters düşen sapma halidir. Avrupa zihniyeti kendi kendisini yalanlamakta, sözde savunduğu değerlerle çelişmektedir. Kaldı ki, Hollanda’nın 15 Temmuz’la ilgili karartma politikası, Türkiye’yi temsilen bu ülkedeki Türklerle buluşacak hükümet üyelerine engel çıkarması bir nevi zorbalık, açıkça demokrasi ve özgürlük inkarıdır. Türkiye’nin Avrupa’dan öğreneceği bir şey olmadığı açıktır. Sistematik bir şekilde, belirli aralıklarla ülkemize Avrupa tarafından aba altından sopa gösterilmesi, küçümseme ve aşağılama teşebbüsünde bulunulması hiçbir değer ve insani mirasa sığmayacaktır. Türk milleti böylesi bir çirkin muamelenin muhatabı olmadığı gibi buna izin de vermeyecektir. AB’ye katılım müzakerelerinin durdurulması bağlamında ülkemizin tehdit edilmesi, şantaj altında tutulması asla iyi niyetli sayılamayacaktır. İp inceldiği yerden kopacaksa kopmalıdır. Türkiye hiç kimseye, hele AB’ye mahkum, mecbur ve muhtaç değildir. Hiçbir uluslararası yapı, oluşum, teşekkül, birlik veya kuruluş milletimize istikamet çizemeyecek, ayar veremeyecek, hizaya getirmeye cüret edemeyecektir. Türk milleti güçlüdür, egemendir, varlığına ve beraberlik hukukuna muhakkak surette sahip çıkacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi AB’nin naz ve kaprislerine, haksız itham ve iftiralarına karşı devlet ve milletiyle yan yana, iç içedir. Bilinmelidir ki, 15 Temmuz melun işgal plan ve senaryosunu tamamlamak isteyenler; FETÖ, PKK ve yerli taşeronları üzerinden yeni denemeler peşine düşenler ya ezilecekler ya da gömüleceklerdir. Bunun başka yol ve çaresi kalmamıştır. Çünkü konu vatandır, konu millettir, konu bayraktır, konu devletin istikbal ve istiklalidir. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin hak ve haysiyetinin, Türk milletinin tarihsel miras ve emanetlerinin can pahasına, fedakârca müdafaasından yanadır. Bu uğurda bir bedel varsa seve seve ödenecek, çile ve badirelere gönül huzuruyla katlanılacaktır.
|