05.02.2008 - TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma

5 Şubat 2008

 

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın Muhterem Temsilcileri,

Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

5 Şubat 2008 tarihi, laiklik ilkesinin Anayasamıza girmesinin 71. yıldönümünü idrak ettiğimiz mutlu bir gündür.

Bu vesileyle, Türk Milleti’nin Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini, demokrasiyi ve ortak milli ve manevi değerlerini bir bütün olarak kucaklamak ve bunları bir arada yaşatmak, yüceltmek ve savunmak iradesi ve kararlılığına olan sarsılmaz güvenimizi belirtmek istiyorum.

Geçtiğimiz hafta, İstanbul Zeytinburnu Davutpaşa semtindeki bir iş hanında bulunan bir atölyede meydana gelen patlama sonucunda; 22 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 120’ye yakın vatandaşımızın ise yaralandığı elim bir hadise gerçekleşmiştir.

Dün Almanya’da meydana gelen ve sebebi kuşku uyandıran bir bina yangınında ise 9 vatandaşımızın hayatını kaybetmiş olduğu haberleri hepimizi derinden üzmüştür.

Yaşadığımız her iki elim hadise nedeniyle hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, tedavisi süren vatandaşlarımıza ise acil şifalar diliyorum.

Değerli Milletvekilleri,

Üniversite’de başörtüsü sorununu çözüme kavuşturmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında başlatılan sürecin ilk aşaması tamamlanmıştır.

- Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu amaçla hazırladıkları ortak Anayasa değişikliği teklifi Anayasa komisyonunda görüşülerek kabul edilmiştir.

- Anayasa değişikliği teklifi üzerinde Genel Kuruldaki ilk görüşme 6 Şubat Çarşamba günü yapılacaktır.

- 9 Şubat Cumartesi günü yapılacak ikinci görüşmede teklifin kabul edilmesi halinde, Anayasa değişiklikleri Sayın Cumhurbaşkanı’nın onayı sonrası resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girecektir.

- Bu değişikliklerin halkoylamasına sunulması ise, Anayasa’nın 175. maddesinde yer alan esaslara ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdirine bağlı olacaktır.

- Anayasa değişikliklerinden sonra, Yüksek Öğrenim Kanunu’nun Ek 17. maddesinde yapılacak yeni düzenleme için yasal süreç başlayacak, bunun kanunlaşmasıyla Üniversitelerde uygulama aşamasına geçilecektir.

- Anamuhalefet Partisi’nin Anayasa ve yasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesine götüreceğini açıklamış olması karşısında, Anayasal yargı süreci de Anayasa’daki esaslar dahilinde kendi mecrasında yürüyecektir.

Değerli Milletvekilleri,

  • Başörtüsü sorununu Türkiye’nin gündeminden çıkartmak için iyi niyetle başlatılan bu süreç, toplumun çeşitli kesimlerinde farklı tepkilere yol açmıştır.

Bu konu etrafındaki tartışma ve değerlendirmeler, mitingler, protesto gösterileri ve basın açıklamalarıyla yeni boyutlar kazanarak sürmektedir.

  • Anayasa değişikliklerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmesinden önceki bu son grup toplantımızda bu konulardaki tespit ve değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

- Çok yönlü bir istismar aracı olarak kullanılan başörtüsü sorununun, bugün de maalesef gerilim dinamiği olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.

- Bu konuda gösterilen bazı tepkilerin içeriği ve üslubu, bu sorunun kangren haline gelmesinin nedenlerini ve bu durumun sorumlularını bir kere daha gözler önüne sermiştir.

- Bazı tepkiler demokratik tartışma adabının dışına çıkarak hakaret ve hezeyan boyutlarına taşınmış ve toplumda korku yayma yarışına dönüşmüştür.

- Böyle bir zeminde sürdürülen tartışmalarda akla, insafa ve hukuka sığmayan suçlamalarda bulunulmuştur.

- Bunlardan bir kısmı, sahiplerinin ruh sağlığı hakkında ciddi endişeleri davet edecek şekilde tezahür etmiştir.

  • Bu süreçte;

- “Anayasal düzeni yıkarak din devleti kurmak; Anayasa suçu işlemek; bölücü-ayrılıkçı unsurların yararlanacağı bir ortam yaratmak” gibi haksız ve mesnetsiz suçlamalar, sorumsuzca dile getirilmiş,

- Üniversite kapılarının kapatılması ve boykot tehditleri seslendirilmiş,

- Cumhuriyetin değerlerini koruma adına direnme, kavga ve çatışma çağrıları yapılmış ve,

- Milli iradenin tecelli ettiği yegane yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama yetkisini tanımama anlamına gelecek beyanlarda bulunulmuştur.

  • Sancılı bir süreç olacağı esasen bilinen uygulama dönemini daha da zorlaştıracak bu kışkırtıcı söylemler, samimi endişe ve tespit boyutlarını aşarak neredeyse temenni niteliği kazanmıştır.
  • Temel kavramların içini boşaltarak bunların bir çatışma aracı olarak kullanılması ve bunlar etrafında cephe mevzilerinin sınırlarının çizilmeye çalışılmasının, çok tehlikeli bir toplumsal çatışma ortamının şartlarını hazırlamak olduğu ne yazıktır ki görülememiş veya göz ardı edilmiştir.

Bu tahrikleri Cumhuriyetin değerlerini koruma düşüncesiyle yapanların çok iyi bilmesi gerekir ki; kanunların tanınmayacağının peşinen ilan edilmesi ve herkesin önyargılara dayalı kendi hukuk alanını yaratmaya çalışması, hukuk devletine olan inançla bağdaşmayacak, ortak değerlerin korunması amacına da hizmet etmeyecektir.

Bu yola sapılması ise kaos ortamına davetiye çıkarmak olacaktır.

Değerli Milletvekilleri,

Sayın Basın Mensupları,

Toplumun bir bütün olarak ilgilendiren hassas konularda geniş tabanlı bir anlayış birliği oluşması için demokratik bir tartışma zemininin mevcudiyeti vazgeçilmez bir gerekliliktir.

Başörtüsü sorununun çözümü sürecinde konunun böyle bir zeminde her yönüyle tartışılması ve bu sürecin her aşamasının tam bir açıklık içinde yürütülmesi, haklı endişe ve kaygıların giderilmesi bakımından da büyük önem taşımaktadır.

Ancak burada esaslar doğru konmalı, gerçekler saptırılmamalıdır.

Bunun herkes için asgari bir ahlaki yükümlülük olduğu ve başta siyaset kurumu olmak üzere, toplumsal düşüncelerin oluşmasında etkili olan her kesimin bunun bilinci içinde hareket etmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Başörtüsü konusunda ilgili her kesimin görüşünü açıklaması, endişe ve kaygılarını Türk toplumuyla paylaşması doğal ve gereklidir.

Bununla birlikte, bu konudaki kamplaşmaları tahrik edecek, gerçekleri bilinçli olarak saptırarak topluma korku salacak şekilde felaket tellallığı yapılması da hiç kimseye yarar sağlamayacaktır.

Son günlerde sorunun tanımı ve çözümün niteliği ve çerçevesi konusundaki bazı saptırma çabaları, bu bakımdan üzüntü ve esef verici olmuştur.

Bu çerçevede dile getirilen maksatlı iddia ve suçlamalar hakkındaki görüşlerimizin kamuoyumuzca çok açık olarak anlaşılması için şimdi izninizle bunlar üzerinde durmak istiyorum.

  • Birinci iddia, baş örtmenin yükseköğrenim kurumlarında serbest bırakılmasını öngören düzenlemelerin üniversitelerle sınırlı kalmayacağı; bunun ilk ve orta öğretime ve kamu kesimine yayılmasının yolu ve önünün açıldığıdır.

Bu iddia yersiz ve dayanaksızdır.

  • Anayasa ve yasa değişiklikleriyle yapılması amaçlanan şudur:

- Anayasa’da yapılan değişikliklerle;

- Kamu hizmetlerinden bireysel hak olarak yararlananlar bakımından ayrımcılık yapılamayacağı daha açık olarak hüküm altına alınmış ve,

- Kanunda açıkça yer almayan nedenlerle hiç kimsenin yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamayacağı hükme bağlanmıştır.

- Bu düzenlemenin yüksek öğrenim kurumlarıyla ve bu haktan yararlananlarla sınırlı olacağı Anayasa normu haline getirilmiştir.

  • Bu gerçekler ortadayken, bu düzenlemenin ilk ve orta öğretime yaygınlaşacağını ve kamu hizmetlerinde çalışanların da aynı haklardan yararlanacağını iddia etmek, çok açık bir istismar çabasıdır.

- Milliyetçi Hareket Partisi, daha önce her vesileyle açıkladığı gibi, Üniversiteler dışında böyle bir düzenlemeye kesinlikle karşıdır.

- Bu konudaki samimiyet ve kararlılığımıza herkes inanmalıdır.

- Bizim dışımızda böyle bir düzenlemeyi aklından geçirebilecek olanlar için, bazı hukuki emniyet mekanizmaları da yeni düzenlemelerle getirilmiştir.

  • Bu yolla korkuları körükleyerek siyasi rant sağlama peşinde koşanlar şu gerçekleri unutmuş görünmektedir.

- Bugünkü Anayasa ve yürürlükteki kanunlara göre, kılık-kıyafeti diğer öğretim kurumları ve kamu hizmetleri için serbest bırakmak, kanunla yapılabilecektir.

- Böyle bir adım atmak isteyen iktidar çoğunluğunun, bunu basit bir yasa ile yapması nazari olarak mümkündür.

- Ancak, şimdi Anayasa’da yaptığımız düzenleme ile bunun yüksek öğretim kurumlarıyla sınırlı olacağının bir Anayasa normu olarak açıkça belirtilmesi, bundan sonra ilk ve orta öğretim kurumları ve kamu kesimi için yapılması düşünülebilecek düzenlemeleri daha da zorlaştırmıştır.

- Bundan sonra bu konular artık kanunla düzenlenemeyecek, bunun için Anayasa değişikliği gerekecektir.

- Görüleceği üzere, yüksek öğrenim için yapılacak düzenlemeler bunun ilk ve orta öğretime ve kamu kesimine de uygulanmasının önünü açmamış, aksine bu yolu daha da zorlaştırmıştır.

  • Yapılacak değişikliklerin diğer önemli bir yönü, yüksek öğrenim hakkının kullanılmasının sınırsız olmadığı, bunun sınırlarının kanunla belirleneceğinin Anayasa hükmü haline getirilmesi olmuştur.

Bu Anayasa normunun Yüksek Öğrenim Kanunun Ek 17. maddesinde yapılacak düzenlemeyle birlikte değerlendirmesi halinde şu gerçekler görülecektir:

- Esas itibariyle bir sınırlandırma düzenlemesi olan Ek 17. madde üniversitelerde hangi kıyafetin serbest olacağını tanımlayarak, sakıncalı kıyafetlere üniversitelerde yer olmadığını hükme bağlamıştır.

- Buna göre yürürlükteki kanunlarla düzenlenen sarık, cübbe ve benzer kıyafetlerle üniversitelere girilemeyecektir.

- Başın örtülmesinde kişinin yüzünün açık olması ve kimliğinin tanınması şartı getirildiğinden, çarşaf ve peçenin de önü kesilmiştir.

- Mevcut kanunlarla yasaklanmayan çarşaf ve benzeri giysiler çene altına taşan kıyafetler olduğundan, bunların bu yolla yasak kapsamına alınması mümkün hale gelmiştir.

Bütün bu gerçekler karşısında, yapılacak düzenlemeler sonrası peçe, çarşaf, sarık ve cübbenin de üniversiteye gireceğini söylemek, ahlak ve insaf ölçüleriyle bağdaşmayan bir saptırma olacaktır.

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Bu konudaki tartışmalarda bazı kesimlerin magazin anlayışıyla hareket etmesi ve masa başında uydurulmuş hayali senaryoları tekelci anlayışlarına dayanak yapmaya çalışması, kendileri bakımından talihsizlik olmuştur.

  • Başörtüsü konusunda MHP ile AKP’nin “bu yoldan dönülmeyeceği hakkında yazılı bir taahhütname imzaladıkları” yolunda önde gelen bir gazetenin manşetine taşınan haber, bunun ibret verici bir örneğidir.

- Bu konudaki haberlerde ve köşe yazılarında iki partinin “dava antları içtiği, davadan dönersem namerdim yeminleri ettiği ve türban akitleri yaptığı” iddiaları ortaya atılmıştır.

- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal da bu sahte senaryoya sarılarak iki partinin “ölmek var dönmek yok yaklaşımı içine girdiği, bu yönde aralarında protokol yaptıkları, davadan dönen kalleştir anlayışı içinde hareket ettikleri” iddia ve ithamların da bulunmuştur.

- Buradan açıkça belirtmek isterim ki, bu nitelikte bir belge imzalandığı iddiası tek kelimeyle yalandır.

- İki parti temsilcileri 28 Ocak 2008 günü geç saatlerde Anayasa’nın 10 ve 42. maddeleri ile Yüksek Öğrenim Kanunu’nun Ek 17. maddesinde yapılacak değişikliklerin alt alta sıralandığı bir metni, bu mutabakatı liderlere sunarak onaylarını almak amacıyla imzalamışlardır.

- Burada bir hususa daha dikkatinizi çekmek isterim: 42. madde ile ilgili değişiklik önerisi bu kâğıtta yer aldığı şekliyle yanlış anlamalara yol açtığından, bir iyi niyet ifadesi olarak Meclis Başkanlığına sunulan ortak teklifte bu husus düzeltilmiş ve uygulamanın yüksek öğrenimle sınırlı olacağına metinde açık vurgu yapılmıştır.

- İki Anayasa ve bir yasa maddesinin alt alta yazıldığı ve bunun dışında hiçbir ibare bulunmayan bir tespit tutanağından böyle bir siyasi senaryo çıkartılması, hayal gücünün sınırlarını da aşan maksatlı bir karalama kampanyası olarak hatırlanacaktır.

- Ana Muhalefet Partisi Sayın Genel Başkanı’nın da bu hayali senaryoyu gerçek gibi kabul ederek, buna dayalı bir siyasi tutumla ortaya çıkması, kendilerine hakim olan istismar niyetlerinin boyutlarını ve muhalefet krizinin derinliğini gösteren bir ibret vesikası olmuştur.

Değerli Milletvekilleri,

Anayasa ve yasa değişiklikleri süreçlerinin tamamlanarak yeni düzenlemelerin yürürlüğe girmesiyle, Üniversitelerdeki tatbikatın buna göre düzenleneceği yeni bir uygulama dönemi başlayacaktır.

Bu sürecin gerginlikten uzak bir şekilde ve en az sancılı olarak yürütülmesinde üniversite yöneticilerine, öğretim görevlilerine ve öğrencilere büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir.

Bu hassas dönemde herkes tahriklere karşı teyakkuz halinde olmalı, üniversitelerin bir çatışma alanına dönüştürülmesine imkân vermeyecek bir sağduyu ve sorumluluk duygusuyla hareket etmelidir.

Başörtüsü nedeniyle doğan bir mağduriyetin giderilmesi, mağdurlar bakımından bir rövanş olarak görülmemeli, başı açık öğrencilerin kendilerini bir baskı ve tehdit ortamında hissetmelerine yol açacak hareketlerden kesinlikle kaçınılmalıdır.

Kılık kıyafet farklılıkları bireysel hayat tarzı tercihlerinin bir tezahürü olarak kabul edilmeli, baş örtünme devlete ve rejime bir meydan okuma vasıtası haline getirilmemelidir.

Bu konuda üniversite yönetimleri gereken her tedbiri almalı, bunu vesile ederek bir baskı ve tehdit ortamı yaratmaya yönelebilecek olanlara karşı zorlayıcı önlemleri tereddütsüzce uygulamalıdır.

Başı açık öğrencilerin özellikle taşra üniversitelerinde yoğun bir baskı altında kalacakları, başörtüsünün serbest bırakılmasının, başı açık öğrenciler için tehlike ve tehdit oluşturacağı algısı, toplumun geniş kesimlerine hâkim bir düşünce ve endişedir.

Bunun yok sayılması, yersiz ve geçersiz görülmesi hem mümkün değildir, hem de doğru değildir.

Bu kesimlerin kaygılarının giderilmesi bir zorunluluktur.

Hiçbir özgürlüğün, başkalarının hak ve özgürlüklerine tecavüz edecek veya bunları yok edecek şekilde kullanılamayacağı evrensel bir hukuk ilkesidir.

Bu ilke Anayasamızın 14. maddesinde de ifadesini bulmuştur.

Bir kimsenin başının örtülü olması nedeniyle yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamayacağı kabul edilirken, bu hakkın başkalarının hak ve özgürlüklerini tehdit edecek, bunları tehlikeye düşürecek şekilde kullanılamayacağı da aynı şekilde kabul edilmelidir.

Değerli Milletvekilleri,

Sayın Basın Mensupları,

Son dönemde Milliyetçi Hareket Partisi’ni hedef alan tahrik, hezeyan ve suçlamalar karşısında bu konudaki milli duruşumuzu Büyük Türk Milleti’ne, siz değerli milletvekillerimize ve aziz dava arkadaşlarıma, herkesin bir demokrasi ve inanç manifestosu olarak hatırlamasını beklediğimiz şu sözlerle buradan ilan etmek istiyorum.

1- Devletimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde verilen muhteşem bir bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi ile aziz milletimizin evlatları tarafından kurulmuştur.

Büyük milletimizin değer ve ülküleri ise 84 yıl boyunca varlığında ruh ve anlam bulduğu Cumhuriyetimizin himayesi ve koruması altında şekillenmiş ve yükselmiştir.

Devlet ve milletin bütünleşmesi ve dayanışması üzerine sağlanmış bu mutabakatın siyasi tarihimizde zaman zaman kesintiye uğradığı bir vakıadır. Çıkarılacak bunca dersten ve alınan mesafeden sonra, bu sorunların aşılmasının kaçınılmaz olduğunun, yapay korku ve tahriklerle daha fazla devam edilemeyeceğinin artık anlaşılmış olması gerekmektedir.

Toplumsal kardeşliğin ve devlet-vatandaş ilişkilerinin böylesine zedelendiği ve karşılıklı güvenin sarsıldığı dönemlerde ülkemizin nasıl bir kargaşaya sürüklendiği, yaşanan buhranların demokrasimizi müdahalelere nasıl açık hale getirdiği tarihi bir acı gerçektir.

2- Yüzyıla dayanan Türk milliyetçiliği ideolojisi ile 40 yıllık siyasal birikime dayanan Milliyetçi Hareket Partisinin en önemli görevi, kutuplaşma ve gerilimin müzmin tarihini oluşturan, aziz milletimizin değerleri ile devlet yönetimi arasındaki yapay ve anlamsız çatışmanın son bulması için gösterdiği çaba ve çalışmalar teşkil etmiştir.

Bu hareket, kendisini millet üstü gören mihrakların dayatmaları karşısında milletinin yanında yer almış; devletin bütünlüğü ve birliği ile temel yapı taşlarına yönelen tehlikeler karşısında ise Cumhuriyetin nasıl korunması gerektiğini her türlü çile ve meşakkate katlanarak göstermiştir.

Milletinden kopuk bir devlet yapılanmasını dayatmak isteyenler ile devleti kendi istekleri ve istismar alanları doğrultusunda kurgulamak isteyen odakların her buhran yarattıkları dönemde, karşılarında Milliyetçi Hareket ve onun seçkin mensupları yer almış, kutlu değerleri uğruna siper olmuşlardır.

Türk milliyetçiliğinin temsil ettiği millet ve devlet varlığını uzlaştırıcı ve kaynaştırıcı düşünce sistemi, çatışmadan ve istismardan beslenen siyasal aktörlerin geleneksel yaşama alanını daraltmış ve her iki cephede yer alanlar tarafından eleştiri, tahrik ve hatta hakaret boyutunda ithamlarla karşı karşıya kalmasına neden olmuştur.

3- Bu itibarla, kendisini yalnızca devletin savunucusu görenler ile yalnızca millet adına siyaset yaptığını iddia edenlerin Milliyetçi Hareket Partisinin toplumsal ve siyasal alanda üstlenmiş olduğu tarihi misyonu, yöneten ve yönetilenler arasında sağlamak istediği uzlaştırıcı girişimlerini anlamaları mümkün görülmemektedir.

Yarım asırdır, karşılaştığı tüm engellemelere rağmen milliyetçilik, bir siyasi tavır olarak MHP kadrolarınca halka ulaştırılmış, devlete ve millete yönelen tehdit karşısında bu kaygıyı duyan vatan evlatları Milliyetçi Hareket etrafında toplanmışlardır.

Milliyetçi Hareket, TBMM dışında kaldığı dönemlerde de, milletinin yetki verdiği ölçüde, TBMM içinde hizmet vermeye başladığı süreçte de siyasi gelecek kaygılarından tamamen uzak bir yaklaşımla, önce ülkem ve milletim sonra partim ve ben anlayışı ile hareket etmiş ve bunu bir siyasi ilke ve düstur olarak benimsemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’de birlik ve beraberlik içerisinde toplumsal barışın, huzur ve güven ortamının tesis edilebilmesini arzulamaktadır.

Bu hedefe ise demokratik rejimin bütün kurum ve kuralları ile sağlıklı işleyebilmesi şartıyla, demokrasiyi özümsemiş, halkını küçümsemeyen ve onun değerleriyle barışık aydınlar ile siyasî ve sosyal aktörlerin müşterek çabaları ile ulaşılacağına inanmaktadır.

Milletin temsili ve devletin korunmasında, bu iki vazgeçilmez değerin birbirini tamamlayarak uzlaşmasında üzerine düşen her sorumluluğu yerine getirmeye kararlı olan Türk Milliyetçileri için bu hedefe ulaşmak bir milli görev ve vatan borcudur.

Bu kapsamda Milliyetçi Hareket Partisi, geçtiğimiz yıllarda devleti korumak veya milleti temsil adına ortaya çıkan kronik çatışma aktörlerinin yarattığı gerilimi ortadan kaldırmak üzere, tam bir sorumlu muhalefet anlayışı ile siyasal hamleler yapmaya başlamıştır.

Partimizin bu girişimlerinin, devletin kurumları ile yapay çatışmalar üreten, yandaş ve karşıt iki cephe oluşturan, mazlum veya kurtarıcı rolü oynayıp inanç ve laiklik istismarından medet umanların hesaplarını boşa çıkardığı gelişmelerden anlaşılmaktadır.

4- Milliyetçiliğin temiz ve erdemli, heyecanlı ve ilkeli tavırlarından, birleştirici ve bütünleştirici rolünden başka bir amaç gütmeyen Milliyetçi Hareket Partisi, kurulduğundan beri karşıtlarının sürekli eleştiri ve sataşmalarına maruz kalmış, bir yandan ırkçı, faşist, kafatasçı olarak suçlanmaya, diğer yandan ise maneviyat dünyamızın samimiyeti tartışılarak, hareketimiz toplum nazarında değersizleştirilmeye çalışılmıştır.

Bu çabaların amacı, Türk milliyetçiliği fikrinin ülkemizin idari ve ideolojik merkezinden uzaklaştırılması ve milliyetçilerin milletimizin gönlünden ve değerlerinden uzak tutulmak istenmesidir.

Bugün de, milliyetçiliği dışlayan ve bir dogma haline gelen tarihi önyargıların küllendiği yerden alevlendiği, Milliyetçi Hareket Partisine yönelik sistematik bir karalama kampanyanın diriltilmek istendiği görülmektedir.

Partimizin artık mutlaka çözülmesi gerektiğine inandığı bir yasağın kaldırılması girişimi, kendilerine cumhuriyet bekçiliği vehmeden mihraklar tarafından toplumun önüne yeni bir tartışma ve çatışma alanı olarak konulmaya çalışılmaktadır.

İnanç istismarının aktörlerinden sonra bu kez de ortaya çıkan laiklik istismarcılarının da hedefi Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileridir.

5- Bilinmelidir ki, partimizin iradesine ve görüşlerine ipotek koymaya yeltenen zihniyetlerin sözde “mektup” adı altında başlattıkları karalama ve telkin kampanyası, bu güne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Milliyetçi Hareketin değerli mensuplarında asla ve asla yankı bulmayacak nafile bir çabadır.

Yüreği vatan ve millet sevgisi ile çarpan parti mensuplarımıza, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti hatırlatacak kadar küstahlaşan bu mihrakların arasında, çeyrek asır önce ülkemizdeki demokratik rejimi değiştirmek için fırsat kollayanlar ile Cumhuriyetin yıkılmasını derinden derine planlayanların bulunuyor olması, eski ve yarım kalmış hesapların ve kinlerin tekrar ortaya çıkartılmak istendiğinin bir işaretidir.

Üniter ve milli devlet yapısının parçalanması gibi Cumhuriyetimizi temelinden sarsacak ağır tehditlerin kapımızda olduğu bu süreçte; Cumhuriyet rejimi ve laik devlet düzeni adına kaygılar vehmederek, demokrasi karşıtı arayışa yönelenlerin, sanki Milliyetçi Hareket Partisi ile gizli veya açık bir mutabakat ve gönül birliği içindeymiş gibi hayal kırıklığına uğradıklarını beyan etmeleri anlaşılır bir durum değildir.

Geçmişte Milliyetçi Hareket Partisine ve Milliyetçiliğe muhalif platformlarda nefretini açıkça gösteren, milliyetçileri karanlık hesaplarına çekmek için özel çaba ve organizasyonlara yönelen odakların bugün partimize olan tavırları arasındaki uyum çok tabiidir.

Bilinmelidir ki, devletimizin ve milletimizin temel değerlerini korumayı bir siyasi proje olarak ortaya koymuş Milliyetçi Hareket Partisini, hiç kimsenin Cumhuriyet veya laiklik karşıtı olarak suçlaması veya bu kavramları öğretmeye kalkışması kabul edilemez bir hezeyan ve küstahlıktır.

Milliyetçi Hareket Partisi mensupları hiçbir gizli, karanlık, derin veya özel bir ilişki ve irtibat içinde olmaksızın, yalnızca Türkiye’miz ve Türk milleti için düşündüklerini açık ve yüksek sesle söylemiş bir siyasal hareketin şerefli üyeleridir.

Bu hareketin mensupları, vatan ve millet sevgisinin sınavını ölüm karşısında vermiş, bu devleti önce kurtarmış ve sonra kurmuş kutlu bir misyonun yaşayan temsilcileridir. Üstelik bizi devletimize bağlayan kudret, emekli olduktan sonra ancak hatırlanılan yasaların verdiği görev ve yetki değil, milletten aldığımız sevgi, tarihten aldığımız ilham ve kültürümüzden edindiğimiz erdemdir.

6- Türk milliyetçileri, azız Cumhuriyetimizin büyük tehditlere maruz kaldığı karanlık yıllarda gözlerini kırpmadan mücadele ederken ve bu mücadelenin akabinde en ağır haksızlıklara uğrarken, bugün Milliyetçi Hareket’ten devlet adına tavır bekleyenlerin o günlerde hangi görevlerde bulundukları ve milliyetçi gençlere hangi gözle baktıkları bizce çok iyi bilinmektedir.

Bugün partimizin siyasal hamlelerine kısır dünyalarında anlam veremeyerek kendilerince hayal kırıklığı yaşadıklarını ifade edenleri, kurguladıkları karanlık tezgâhlardan uzak durmaya, kurdukları sanal dünyadan uyanmaya ve ülkemizin gerçeklerini görmeye davet ediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisinin milleti ve devleti kucaklayıcı siyasetini bilmeyen ve attığı adımları, aldığı kararları günübirlik gelişmeler zannedenleri, Türk milliyetçilerinin hiçbir tesirin veya mihrakın koltuk değneği olmadan bugünlere gelen ilkeli ve tutarlı çizgilerine bir kez daha bakmaya çağırıyoruz.

7- Partimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleriyle milli ve manevi değerlerimizin siyasi ve toplumsal çatışma alanı olmaktan çıkarılması için üzerine düşen sorumlulukların gereğini yapmaya hazır ve kararlıdır.

Unutulmamalıdır ki, inanç ve değer üzerinden yapılan kısır ve sonu olmayan çekişmeler, vatandaşlarımızın inancına gösterilecek tahammülsüzlüklerle birlikte bunların siyasi mücadele aracı haline getirilmesi, siyasi ve sosyal bünyemizde ciddi tahribatlara yol açacaktır.

Bu itibarla Türk milletini, temelsiz ve amaçsız tartışmalara, sadece bulundukları yerleri sağlamlaştırmak ve pozisyonlarını kuvvetlendirmek için kısır çatışmalara çekenleri Türk tarihi ve aziz milletimiz hiçbir zaman iyi anmayacak ve affetmeyecektir.

8- Bedeli kanla ödenerek Büyük Atatürk’ün önderliğinde kurulmuş Cumhuriyetimizin Başkenti Ankara iki önemli tepe üzerinde sembolleşmiştir. Bunlardan biri devletimizi kuran ve milletimizi kurtaran aziz Atatürk’ün naşının bulunduğu Anıtkabir’i barındıran Anıttepe, diğeri ise inanç hürriyetimizin ve manevi değerlerimizin sembolü olan bir mabedi barındıran Kocatepe’dir.

Milliyetçi Hareket Partisi, kimseyi asla bir tercihe ve taraf olmaya zorlamadan, her ikisini de en yüksek seviyede benimseyen ve temsil eden, bu değerler arasındaki rabıta ve bağın kopartılmasına asla izin vermeyen duruşu ile Anıttepe ile Kocatepe arasına çekilmiş çelikten bir halattır.

Milliyetçi Hareket din ve vicdan özgürlüğünün ve laikliğin teminatı savunucusu ve koruyucusudur. Partimiz bu değerleri yalnızca savunmanın da ötesinde, birbirleri ile bir terkip oluşmasını arzulamaktadır. Bu yapının yıkılmasına da, istismarına da, çatıştırılmasına da izin vermeyecektir.

Türk Milliyetçilerine Atatürk’ü, Cumhuriyeti ve laikliği veya samimiyetle bağlandığımız inançlarımızı öğretmek veya hatırlatmak; kendi yanılgılarını ve ön yargılarını milliyetçiliğin bir kusuru gibi dayatmak hiç kimsenin, haddi ve hakkı değildir. Milliyetçi Harekete gönül vermiş aziz vatandaşlarımızın ve Türk Milliyetçilerinin, kimseden milli tarihimizi ve kutlu değerlerimizi öğrenmeye ve onlardan akıl almaya asla ihtiyacı yoktur.

Milliyetçi Hareket, toplumsal huzur ve katılımı en üst seviyede sağlamış bir devlet, millet ve fert buluşmasını ve kaynaşmasını sağlayacak maddi ve manevi kucaklaşmanın istismardan ve gerilimden uzak siyaset ile sağlanacağına inanmaktadır.

Aksi anlayış sahiplerinin yakın tarihimizde laiklik kaygısı ile yaptıkları nafile hamlelerin ve demokrasi dışı dayatmaların, bugün nasıl bir siyasal tabloya ve toplumsal kutuplaşmaya yol açtığını bir kez daha düşünerek hareket etmeleri ve milletimize yaklaşırken kendilerine ve anlayışlarına çeki-düzen vermeleri, ülkemizin geleceği açısından da önemli olacaktır.

9- Milliyetçi Hareket Partisi herkesin istediği ve arzuladığı gibi tanımlayabileceği ve bir şablona sokabileceği bir parti değildir.

Milliyetçi Hareket’in şerefli siyasi geçmişi, değişmeyen ilke ve inançları ve kırılmaya uğramadan bugünlere taşınan siyasi çizgisi aziz milletimiz tarafından çok iyi bilinmektedir.

Bizim devletle, Cumhuriyetle, milletle ve ortak değerlerle hiçbir devirde sorunumuz olmamıştır.

Bunlara yönelik tehdit ve tehlikeler ise her zaman sorunumuz olmuştur, bundan böylede sorunumuz olacaktır.

Biz bu hüviyetimizle başı dik ve alnı açık olarak Büyük Türk Milletinin huzurundayız.

Bizim Türkiye’nin sorunlarına bakış açımızı ve hareket tarzımızı belirleyen temel düşüncelerin kaynağı budur.

Bu konularda hiç kimsenin rehberliğine, uyarısına ve yol göstermesine ihtiyacımız bulunmamaktadır.

Değerleri çatıştırarak siyasi geleceğini kurtarmaya çalışanların, cepheleşmeleri siyasi varlık sebebi olarak görenlerin ve gerilim ortamından beslenenlerin şu hususu çok iyi anlamalarını isteriz:

Milliyetçi Hareket Türkiye’nin milli birliğinin, toplumsal huzurunun ve dayanışmasının temel harcı ve sigortasıdır.

Türkiye’yi kamplara ve kutuplara ayırarak çatışma ortamına davetiye çıkaranlara geçit vermeyecek yegâne siyasi güç de, vicdanlarda tescil edilmiş bu kimliğiyle Milliyetçi Hareket ve yaprağın dahi kımıldamadığı en ağır ve ümitsiz şartlarda fikri namus imtihanından şerefle geçmiş olan Türk Milliyetçileridir.

Gelişmeler, geçmişte yaşanmış olan kısır ve gergin tartışmaların önümüzdeki dönemde yoğunlaşacağının işaretlerini vermektedir. Bu süreçte aziz milletimizi tahriklere karşı uyanık olmaya, inanç sahiplerini istismarcılardan uzak durmaya, Milliyetçi Hareket Partisi’nin değerli mensuplarını ve Türk milliyetçiliğine gönül vermiş dava arkadaşlarımızı ise devlet ve millet değerlerimizi müştereken kucaklayıcı muhterem fikirlerimizi aziz milletimizle acilen paylaşmaya çağırıyorum.

Bizim bu konuda söyleyeceklerimiz bunlardır.

Sayın Milletvekilleri,

Değerli Basın Mensupları,

Sözlerime son verirken, Türkiye’nin ufkunu karartmak için her yönden tahriklerin yarıştırıldığı bugünkü nazik sürecin, Büyük Türk Milleti’nin hasletlerine yakışır bir şekilde şaşmaz bir sağduyu ve hoşgörü ruhuyla sonuçlandırılacağına olan inancımı bir kere daha belirterek hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Ne Mutlu Türküm Diyene!

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı