Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım, Muhterem Misafirler, Basınımızın Değerli Temsilcileri, TBMM’nin 26. Dönem 3.Yasama Yılının bu ilk grup toplantısında, sizleri ve ekranları başındaki aziz vatandaşlarımızı hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Hepinize şükranlarımı sunuyorum. Sözlerimin hemen başında terörle mücadelede son bir hafta içinde şehit verdiğimiz kahraman evlatlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ayrıca Fransa’nın Mulhouse kentinde bir konutta çıkan yangında hayatlarını kaybeden beş kişiden üçünün Türk vatandaşı olmasından derin bir üzüntü duyduğumu özellikle belirtmek istiyorum. Bu elim hadisede can veren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, Fransa devletine ve Fransız halkına da taziye ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Değerli Arkadaşlarım, Uzun bir aradan sonra Gazi Meclis’in çatısı altında, partimizin grup toplantısı vesilesiyle saygın heyetinizle bir araya gelmekten hakikaten de kıvanç duyuyorum. Allah’tan niyazım odur ki, birlik ve beraberliğimiz bozulmasın. Büyük bir aşkla, kutlu bir sevdayla, yılmaz bir iradeyle sürdüğümüz millet ve vatan mücadelemizde Rabbim bizleri mahcup etmesin. Çünkü bizler mahcup olursak, Türk milleti mahzun kalacaktır. Bizler mahcubiyet yaşarsak, Türkmeneli mahkûmiyete sürüklenecektir. Milliyetçi-Ülkücü Hareket milli ve manevi emanetlerin sırrına vakıftır. Milliyetçi-Ülkücü Hareket taşıdığı misyonun, sahip olduğu vizyonun gereğini yapmaktadır. Türkiye zorlu bir dönemde, yokuşu keskin ve yorucu bir devirdedir. Bunu görüyor, bunu biliyoruz. Bugünkü sıkıntılı ortamda, eğer görevimizin şuuruna varamazsak, eğer üzerimizdeki sorumluluğun ağırlığını kaldıramazsak önümüz karanlıktır. Bu itibarla çok çabalamalı, çok çalışmalıyız. Geceyi gündüze katıp adeta Karadeniz gibi çırpınmalıyız. Bahanelere sıkışıp kalmaktansa, bana ne deyip köşeye çekilmektense meseleleri önce kavramalı, sonra anlamalı, ardından da yorumlayıp çözümün yol ve yöntemini üretmeliyiz. Badirelerin cesametinden şikâyet etmektense, belaların çokluğundan dert yanmaktansa bunların üstüne korkusuzca gidebilecek yürekliliği gösterebilmeliyiz. Etrafımızdaki çember daralıyor, farkında olmalıyız. Türkiye aleyhtarı kampanya kökleşiyor, dikkat kesilmeliyiz. Karşımızdaki tehditleri isabetle okuyup, zamanlama hatasına düşmeden tedbir geliştirmeliyiz. Gecikirsek gelişemez, güçlenemeyiz. Zaafa düşersek hak ettiğimiz zirvelere tutunamayız. İhmalkârlık iradesizliğin eseridir. İradesizlik ilkesizliğin sonucudur. İlkesizlik, ülküsüzlüğün, kararsızlığın, karamsarlığın, korkakça hayatın acı diyetidir. Ülkemizin çetin şartlarını, komşu coğrafyaların karmaşık yapısını titizlikle takip etmek durumundayız. Elbette yalnızca takiple yetinmemeli, mücadele ruhunu tahkim de edebilmeliyiz. Bu süreçte TBMM’nin yapacağı çok şey vardır. Demokrasi yegâne çaremiz, vazgeçmeyeceğimiz değerimizdir. Meşruiyetten ödün vermemiz, hukukun üstünlüğünden tavizimiz düşünülemeyecektir. Gazi Meclis millet iradesinin tecelligahı, milli ümitlerin, milli hedeflerin idame, ifade ve ihata merkezidir. Bu kutlu mekân, milletimizin gelecek arzularını bağladığı bu tarihi emanet, Allah’ın izniyle ilelebet var olacaktır. Çok şükür, onca saldırıya rağmen Meclis açık ve çalışır vaziyettedir. Meşru ve seçilmiş hükümet görevinin başındadır. Milli güvenliğimize yönelmiş tehlikelerin kaynağında kurutulması için olağanüstü bir azim ve gayret vardır. Türkiye içine girdiği karanlık tünelden mutlaka çıkmalıdır, inancım odur ki, eninde sonunda da el birliğiyle, dayanışmayla çıkacaktır. Bunu hep birlikte başarmak, hep birlikte sonuç almak durumundayız. Aksi milletimiz için ıstıraptır, imhadır. Tavsama, taviz, teslimiyet, acziyet artık olmamalı, kaldı ki bunlar Türkiye için gündemden tamamen çıkmalıdır. Türk milleti bedenine geçirilmek istenen kefeni yırtacak güçtedir. Buna inancımız sonsuzdur. Türk milleti ihaneti ezecek, her şekilde yenecek, üst üste alt edecek karar ve yeterliliktedir. Hepsinden önemlisi, Türk milleti birdir, beraberdir, diridir. Bilmiyorlar ki, Anadolu’yu vatan yapan kahramanlar ölmedi. Bilmiyorlar ki, Türklüğü asırlarca taşıyan kutlu yürekler, İslâm’ın sancaktarlığını yapan ihlaslı yüzler hala pes etmedi. İşte bu grup salonu, işte Milliyetçi-Ülkücü Hareket tüm heybetiyle dosta güven, düşmana korku salmaktadır. Hamd olsun, Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin yüz akı, Türkiye’nin gerçek ve potansiyel gücüdür. Üç Hilal ikna olmadan, Türkiye sevdalılarının manevi hisarları aşılmadan; soruyorum, hangi alçak niyet, hangi melun emel hedefine varabilecektir? Elbette varamayacak, varmasına da izin verilmeyecektir. Pek çok sorunun gölgesinde başlayan Yeni Yasama Yılının Türkiye’nin önündeki engellerin bertaraf edilmesi için bir milat olmasını diliyorum. Siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, diğer siyasi partilerimize, demokrasi hayatımıza 26.Dönem 3.Yasama Yılının hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Muhterem Arkadaşlarım, Bugün karşımıza çıkan tehlikeleri sadece günümüzün imkân ve şartlarıyla yorumlamaktan kaçınmalıyız. Çevremizi saran tehditlerin içyüzünü iyi görmeliyiz. Neyi yaşıyorsak, neye maruz kalmışsak bunun başlangıcı Anadolu’nun fethine kadar uzanmaktadır. Bugün yaşadıklarımızın kökü geçmişin derinliklerindedir. Türk milletine karşı bin yıldır sinmiş düşmanlık saklandığı delikten her fırsatta yeniden çıkmaktadır. Aslında yaşananlar tam bir hesaplaşmanın işaretidir: √ Kapanmamış defterlerin, √ Silinmemiş nefretlerin. √ Tükenmemiş öfkelerin, √ Unutulmamış yenilgilerin hesabı önümüze getirilmektedir. Türkiye çok ciddi bir beka mücadelesi vermektedir. İç ve dış siyasi tansiyon tehlikeli şekilde tırmanmaktadır. Ülkemiz çok cepheli bir bunalım kıskacındadır. Gelişmelerin seyri, olayların istikameti hırpalayıcı, yaralayıcı niteliktedir. Bilhassa sınırlarımızın hemen dibinde Türkiye’ye ve bölge ülkelerine karşı vandal bir tuzak kurulmaktadır. Emperyalizmin kuklaları, Siyonizm’in maşaları, huzur ve istikrarın kan davalıları kaos imal etmektedir. Yaklaşık bir asır evvel masa başında çizilen haritalar, şimdi yeniden güncellenmek, yeni baştan belirlenmek istenmektedir. 1.Dünya Savaşı’yla eski hâkimiyet havzalarımıza üşüşen zalimler on yıllardır yaydıkları fitnenin, yaptıkları tezviratın meyvelerini toplama arayışındadır. Irak’ın Kuzeyinde, Suriye’nin Kuzeyinde, Ortadoğu’nun tamamında büyük bir komplo, önü arkası planlanmış bir oyun sahnededir. Arap Baharı’yla birlikte alev alan yangın artık kapımıza dayanmıştır. Komşu coğrafyalardaki devletler bölünmenin, parçalanmanın, ufalanmanın bir önceki safhasındadır. Etnik ve mezhep kutuplaşması etrafımızdaki kaosun fitilini tutuşturmuştur. Emperyalizm sınırlarla oynamaktadır. Emperyalizm sinir uçlarıyla oynamaktadır. Emperyalizm insan ve toprak varlığına kast etmek için çoktan devrededir. Bu gelişmeler karşısında doğal olarak Türkiye’nin güvenliği de diken üstünde, bıçak sırtındadır. Bir aşiret lideri çıkıp, haddini hududunu aşarak bağımsızlıktan bahsedebilmektedir. Neymiş, bağımsızlık 16 yaşından beri hayaliymiş. Sonunda ölüm de olsa hazırmış. Buradan diyorum ki, ham hayal peşinde koşan peşmerge başı kâbusla tanışacak, ısrar ve inadı sürerse belasını muhakkak bulacaktır. Barzani tüm itiraz, tüm tepki, tüm karşı çıkışlara rağmen 25 Eylül korsan referandumunu gerçekleştirmiştir. Böylelikle Irak’ın siyasi ve toprak bütünlüğü darbe yemiş, bölgesel denge ve hassasiyetler zemin ve mevzi kaybetmiştir. Barzani, 25 Eylül referandumuyla bağımsızlığa giden dikenli, mayınlı ve karanlık yolda önemli bir merhaleyi aşmıştır. Ne var ki bu gaspçı, bu fırsatçı fiili dayatma gayri meşrudur, gayri hukukidir, üstelik yok hükmündedir. Barzani dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayı göze almıştır. Bilinmelidir ki, 25 Eylül referandumu dört parçalı büyük Kürdistan’ın ön çalışması, ön hazırlığı, ön kapısıdır. Buna sabır göstermek, gözümüzün önünde infaz fermanımızın yazılmasına sessiz kalmak mümkün değildir. 1 Ekim günü, TBMM’nin açılış konuşmasını yapan Sayın Cumhurbaşkanı’nın “sınırımızda fitne kuyusu kazdırmayız” beyanı çok nettir, Türkiye Cumhuriyeti’nin duruşunu özetlemektedir. Irak’ın toprak bütünlüğü bizim için vazgeçilmezdir. Merkezi Yönetimin otoritesi tartışılmamalıdır. Özellikle Irak Türkmenlerinin tarihi çıkarlarına zarar verecek, soydaşlarımızın hayat ve varlık haklarına leke sürecek her girişim, her teşebbüs karşısında Türk milletini bulacaktır. Barzani başta Kerkük olmak üzere, Irak Anayasasına göre ihtilaflı olan bölgelerde de sandık kurmuştur. Peşmerge yönetimi, Musul’un Başika, Akra, Sincar ilçeleriyle; Selahattin’in Tuzhurmatu ilçesi, Diyala’nın Hanekin ilçesi ile Mendeki bucağını uzun süre tartışmalı bölgeler olarak değerlendirmiştir. Aslında Kerkük dışında diğer şehirlerin tartışmalı bölge olduğuna dair hiçbir belge, hiçbir delil, hiçbir anlaşma da yoktur. Çok açık söylemek isterim ki, Kerkük, Tuzhurmatu, Altınköprü, Kifri, Telafer, Hanekin ve Mendeli’de yarım asırdır demografik yapının değiştirilmesi amaçlanmıştır. 2004’den sonra Türkmen kardeşlerimizi asimile etmek, sistematik bir şekilde tapu kayıtlarını yakmak, etnik kıyım ve tasfiyeye tabi tutmak için şeytanın bile aklına gelmeyecek oyunlar oynanmış, şiddet ve güç gösterisinden medet umulmuştur. Sorumlu ve suçlu hiç şüphe etmeyin ki, PKK’nın himaye ve destekçisi, Mehmetçik katillerinin umudu Barzan aşireti lideri Mesut Barzani’dir. Dökülen Türkmen kanı üzerinde gelecek planlaması yapanlar, Türkmenlerin canına, malına, ırzına, vatanına kast edenler iki dünyada da yatacak yerleri olmayan alçaklardır. Ve bunlarla hesabımız mahşere kalmadan görülecektir. Çünkü Türkmenler kardeşimiz ve kaderimizdir. Çünkü Türkmeneli Türk’tür, Kerkük Türk’tür ve Türkle uğraşanın iki yakası bir araya gelmeyecek, bunların aldıkları ah ve beddualar kendilerinden değilse de nesillerinden kesinlikle teker teker çıkacaktır. Bu aşamada Kerkük Türkmen şehridir diyen Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkürlerimi sunuyorum. Gazze ve Filistinliler Türkiye için ne ise, Kerkük ve Türkmenlerin de Türkiye için aynı anlam ve değeri taşımaya başladığından dolayı mutluyuz, umutluyuz. Kerkük’ün statüsü üzerinde karalama yapanlar, Türkmenlerin boyun eğmesini, esaret altına girmesini bekleyenler ya çok ahmaktırlar ya da yedikleri yürek başlarını döndürmüş, gözlerini karartmıştır. Türk milleti zalimlikten başları dönenleri, zilletten gözleri kararanları anasından doğduğuna pişman edecek hamd olsun güç ve kudrettedir. Irak Türkmenlerinin varlığı yok sayılamayacaktır. Damla damla akan Türkmen kanlarının, göz pınarlarından süzülen mazlum yaşların, haksızlığın kurbanı olmuş tüm masum soydaşlarımızın hesabı da elbet bir gün, bir akşam veya bir sabah vakti muhataplarından sorulacaktır. Paslı kulaklar duysun, mühürlü kalpler görsün: Kerkük tarihte Türk’tü, bugün Türk’tür, istikbalin de şanlı Türk kentlerinden birisidir. Musul derseniz, onun da farkı yoktur, Türklüğüne şahit çekilen cefalar, gösterilen fedakârlıklar, geçilen uzun ve meşakkatli asırlardır. İkazla ifade ediyorum, devlet kurdum demekle devlet kurulmaz. Hadi bağımsız olayım demekle de bağımsızlık gerçekleşmez. Gerçekleşse bile yaşayamaz, ayakta kalamaz. Barzani Irak’ın Kuzeyindeki puslu havadan, istikrarsız ortamdan istifadenin peşine düşmüştür. Bunu ecdadımızın kabullenmesi imkânsızdır. Bunu tarihin kabullenmesi imkânsızdır. Buna şehidin şühedanın tamam demesi tam anlamıyla akıl dışılıktır. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının ötesinde, varlığını, birliğini ve güvenliğini tehlikeye atacak her teşebbüse, her tezgâha anında ve cesaretle müdahale edecek seviyededir. Bu maksatla 23 Eylül’de TBMM’de görüşülüp kabul edilen Türk askerinin sınır ötesine gönderilmesiyle ilgili Tezkereye evet dedik, kararlı ve omurgalı bir şekilde arkasında durduk. Türk milletine parmak sallayanlar varsa, ki vardır, o parmağını eliyle birlikte gövdesine kadar kırar, hatta koparırız. Türk devletine kafa tutanlar varsa, ki bu da vardır, o kafaya balyoz gibi inecek irade ve milli iffeti her zaman ispata da hazırız. Biz yeri gelir yufka yürekli, yeri gelir tunç bilekli oluruz; ama zalime fırsat vermeyiz, haine merhamet etmeyiz, bundan sonra da etmeyeceğiz.
Değerli Milletvekilleri, Barzani’nin 25 Eylül komplosu karşısında düşünce, değerlendirme ve kanaatlerimizi milletimizle sürekli paylaştık. Uyarılarımızı, öngörülerimizi, önerilerimizi heyecanla dile getirdik. 24 Ağustos 2017 tarihli basın toplantımız bu konudaki nirengi noktasıdır. 25 Eylül 2017 tarihli yazılı basın açıklamamızda, alınması gereken tedbir ve uygulanması yerinde olacak yaptırımları gündeme taşıdık. 27 Eylül 2017 tarihindeki yazılı basın açıklamamızla da, Türkmenlerin ve Kerkük’ün sahipsiz olmadığını cümle aleme duyurarak, duruş ve tutumumuzu çok etkili bir şekilde muhataplara bildirmiş olduk. Dedik ki, “hiçbir kişi, kurum ve kuruluş Irak Türkmenlerinin varlık mücadelesini samimiyetle desteklemese de, Milliyetçi-Ülkücü Hareket tarihi sorumluluğunun, milli misyonunun gereğini yapacak ve yanlarında olacaktır.” Yine dedik ki, “bu kapsamda “en az beş bin Ülkücü gönüllü” başta Kerkük olmak üzere, Türkmenlerin yaşadığı Türk kentlerindeki varlık, birlik ve dirlik mücadelesine katılmak üzere hazır beklemektedir.” Blöf yapmıyoruz, palavradan konuşmuyoruz. Hala anlamayan varsa bu konuda şakamızın da olmadığını altını çizerek, üzerine basarak belirtmeyi yararlı buluyorum. Türkmenlerin hakları çiğnenirken biz rahat olamayız. Kerkük elden giderken biz gece yastığa başımızı huzurla koyamayız. Ya hep ya hiç diyoruz. Hesabi değil, hasbi bakıyoruz. Geçmişte Türkiye’ye “bir kedi bile vermeyiz” diyen Barzani’ye dedesinin akıbetini çok veciz, çok açık şekilde hatırlatıyor, ayağını denk almasını tavsiye ediyoruz. Rüzgâr eken fırtına biçer derler. 25 Eylül referandumu rüzgâr değil, rezalettir, hıyanettir, felakettir, geri dönülmezse cezası da tez elden kesilmelidir. Türkiye buna mahir ve muktedirdir. Siyasi iktidarın zaman zaman çelişkili açıklamaları olsa da, devletin en tepesinde sağlam bir iradenin tezahürü bizi rahatlatmaktadır. Ekonomik ambargolar konusundaki birbiriyle örtüşmeyen değerlendirmeler, siyasi, askeri ve diplomatik caydırıcılık vasfımızın sulandırılması en başta bölgedeki inandırıcılığımızı sekteye uğratacaktır. Bu konularda Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözleri olumludur. Beklentimiz 22 Eylül 2017 tarihinde kamuoyuna açıklanan MGK kararlarının ruhuna uygun devlet politikasının jeopolitik riskleri göğüsleyecek ölçüde, milli bekayı güvenceye alacak biçimde oluşturulup olgunlaştırılmasıdır. Barzani derhal aklını başına almalıdır. Referandumu tümden iptal etmelidir. Bu arada Fransa’nın arabuluculuk rolüne soyunarak Irak Başbakanı İbadi ile Barzani’yi Paris’e davet etmesi, bu davetin taraflarda kabul görmesi dikkat çekici bir gelişmedir. Bölgesel bir soruna Paris’te çözüm arayışları, buna da ana aktörlerin sıcak yaklaşması bizim için tartışmalı bir durumdur. Avrupa zaten İspanya’nın Katalonya Özerk bölgesindeki tekmeli, tokatlı, çatışmalı referanduma kilitlidir. Kendi sınırları içindeki bir meseleyi çözemeyen, İspanya hükümetinin karşı çıkışlarına rağmen sandık kurulmasının önüne geçemeyen Avrupa sınıfta kalmıştır. Bu referandumu tanımayanlar, Irak’ın Kuzeyinde demokrasi ve özgürlük ezberleriyle köşe kapmaca oyununa heves ve tevessül etmişlerdir. Sabah başka, akşam başka konuşan; her tarafa çekilecek sözlerle ne kızı verip ne dünürü küstüren Avrupa zihniyeti bir bakıma suçüstü yakalanmıştır. Bu çarpık zihniyet ki, düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısıdır. İspanya Anayasa Mahkemesi’nin yasa dışı ilan ettiği, Avrupa ülkelerinin karşı çıktığı 1 Ekim referandumunda Katalanlar bağımsızlık yönünde oy kullanmışlardır. Bu durum, Irak’ın kuzeyinden sonra yeni bir buhranın habercisidir. Avrupa’da taçlar, tahtlar sallanacak, rejimler değişecek derken bizimle alay edenler, şimdi dut yemiş bülbüle dönmüşler, şaşkınlıktan küçük dillerini yutmuşlardır. Bir bildiğimiz var ki söyledik. İspanya’daki referandumun bu ülke hükümeti, yüksek yargı organları tarafından yok hükmünde görülmesi, bir anlamının olmadığının ilanı bizim için esas ve asıl karardır. Bu kapsamda Türkiye olarak çok dikkatli, tutarlı ve dengeli politika izlememiz lazımdır. Muhatap Katalanlar değil, İspanya hükümeti, İspanya devletidir. Türkiye hem Avrupa’daki gelişmeleri, hem de milli güvenliğini yakından tehdit eden Barzani referandumunun sonuçlarını özgüven içinde ve tavizsiz bir şekilde takip etmeli, sınır ötesine yönelik mücadele ruhunu harekete geçirmelidir. Ülkemizin Irak ve İran’la ilişkilerini canlandırması, aynı zamanda işbirliği ve diyalog kanallarını açık tutması makul ve mantıklı bir tavırdır. Genelkurmay Başkanı Sayın Akar’ın Tahran ziyareti, ardından yarın Sayın Cumhurbaşkanı’nın yine Tahran’a gidecek olması bölgesel dayanışma, anlayış ve eşgüdüm açısından anlamlı ve değerlidir. İran’ın sınırına tankları sevk etmesi, Türkiye’nin 18 Eylül’den bu tarafa Habur Sınır Kapısı’nın etrafında askeri tatbikat yapması, dahası bu askeri faaliyete Irak’tan bir askeri birliğin de iştiraki önümüzdeki sürecin çok şeye gebe olduğuna işarettir. Türkiye Cumhuriyeti’nin her ihtimale hazırlıklı olması tarihi önemdedir. Kandil ve Erbil’de bir gece ansızın görünmek, bir gece ansızın gelmek, bir şafak vakti melanetin tepesine binmek Türk milleti için mesele değildir, Türkiye Cumhuriyeti için hiç zor olmayacaktır. Yeri gelmişken bir hususu önemle belirtmeyi faydalı görüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Irak’ta yaşayan değişik halkların farkındadır. Kökeni, mezhebi, aidiyeti ne olursa olsun her insana hürmet duyuyoruz. Irak, Irak’ta yaşayan herkesin ortak vatanı, ortak ülkesidir. Bizi Kürt düşmanı göstermek için özel yetiştirilmiş ajanlar yine faaliyettedir. Bizim Türkmenlerin dışındaki halkları dışladığımız, yok saydığımız iddiasını diline dolayanların da sürüsüne berekettir. Yalan ve fitne yine kol gezmektedir. Yalnızca Kerkük, yalnızca Musul değil; Erbil’de bir Türkmen şehridir, orada yaşayan çok sayıda soydaşımız vardır. Ancak hiçbir şekilde bu gerçek Kürt kökenli kardeşlerimizi, Arap kökenli kardeşlerimizi, Irak’ın diğer asli ve eşit haklara sahip insanlarını ihmal ettiğimiz, tanımadığımız, kucaklamadığımız anlamına gelmeyecektir. Kürt kökenli kardeşlerimiz bizim için çok değerlidir. Irak’ın bütünlüğü içinde onların ve tüm toplumsal kesimlerin huzur, barış ve güven içinde yaşaması, varlıklarının devamı temennimiz, amacımızdır. Barzani en başta Kürt kökenli insanlarımıza haksızlık ve saygısızlık yaparak dipsiz tartışmaların içine çekmiştir. Bu itibarla Kürt kökenli kardeşlerimiz Barzani’nin tertiplerine, art niyetli tutumuna, huzursuzluğu teşvik etmesine karşı tepkilerini yükseltmelidir. 25 Eylül referandumunun hiç kimseye, Irak’ta yaşayan hiçbir gruba fayda sağlamayacağı görülmelidir. Peşmerge yabancı güçlerin, bölgede şer emelleri olan İsrail’in dümen suyundadır. Barzani’nin ipi başkalarının elinde, iradesi mefluçtur. Kürt kökenli kardeşlerim oyunu artık görmeli, bozmak için hamle yapmalı, inisiyatif almalıdır. Mesela Diyarbakır’daki bir kardeşimizi Barzani’nin bizim kadar sevmesi, sahiplenmesi, sarıp sarmalaması akla, mantığa, tarihsel mirasa hakarettir. Erbil’deki Kürt kökenli kardeşimiz de bizimdir, Kerkük’teki Türkmen kardeşimiz de namus ve şerefimize emanettir. Aynı tarihin anılarıyla yoğrulduk, aynı coğrafyanın imkanlarıyla doğrulduk, aynı kader çizgisinin neferleri olduk ve biz kardeşlikle söz kestik. Ayrım yapanlar, yapmayı düşünenler kalleştir. Bölücülük yapanlar ihanet içindedir. Bilhassa Türkiye’deki sözde aydın zümrenin içinde, yazarçizer taifenin kıyısında köşesinde gönüllü Barzani hafiyelerinin varlığı çok dikkat çekicidir. Özetle diyorlar ki; Barzani müttefikmiş, kaybedilmesi hataymış. Barzani 25 Eylül referandumunu yapmamış olsaydı liderliği tartışmaya açılacakmış. ABD'ye rest çeken Barzani bizden mi korkacakmış. Eskiden bizimdi lafı boşmuş, İstanbul da Bizansınmış. Kerkük denilince üç maymunu oynayanların Barzani ismini duyunca yüzlerine kan gelmesi ve bu ifadeleri kullanması tam bir utanç vesikasıdır. Asıl bunların vanalarını kapatmak helali haktır. Asıl bunların nifak hatlarını dağıtmak şarttır. İstanbul’da, Ankara’da veya bir başka vatan köşesinde oturup Erbil’de Kürdistan ayinine vekâleten ve manen katılanlar, Türkmenlerin yıllardır süren yalnızlığını, yıllardır süren acı ve feryatlarını kulak ardı edenler, emin olun insan gibi görünseler de, insanlıktan nasibini alamamış zavallılardır. Bunların ağızlarından Kerkük Türk’tür sözünü asla işitmezseniz. Niye, çünkü söyleyemezler, söylemeye takatleri ve kalpleri elvermez. Bunlar hayatlarında Türkmenliğin onurunu, Türklüğün şuurunu kesinlikle hissetmemişlerdir. Biz Barzani’nin acilen ıslah olmasını, yanlıştan dönmesini arzuluyoruz. Aksi halde, Irak’ın toprak bütünlüğü bozulur, bölgesel statü alt üst olursa 1926 Ankara Antlaşması başta olmak üzere, uluslararası antlaşmalardan doğan haklarımızı sonuna kadar kullanmalıyız. O zaman geldiğinde, şartlar oluştuğunda, tarih coğrafyaya dar geldiğinde Misak-ı Milli uyanacak; 81 Düzce’den hemen sonra 82 Kerkük, 83 Musul deme hakkının önünde hiçbir güç duramayacaktır.
Değerli Arkadaşlarım, Dünya terörizmin tasallut ve deyim yerindeyse taarruzu altındadır. Terörden çok çeken, teröre çok bedel ödeyen, yıllarca bu meselenin yükünü tek başına omuzlayan Türkiye’yle empati yapmaktan uzak duran ülkeler maalesef teröristlerin, azılı katillerin feci saldırılarına maruz kalmaktadır. Dün, ABD’nin Las Vegas kentindeki bir konser salonunda kelimenin tam anlamıyla cinnet ve dehşet yaşanmış, ortaya çıkan vahşet tablosu insanlığı titretmiştir. Şu ana kadar örgüt bağlantısı tam tespit edilememiş bir cani, kalabalıkların üzerine ağır silahla ateş açmış, ilk belirlemelere göre 60’a yakın insan hayatını kaybederken, sayısı 500’ü bulan insan da yaralanmıştır. Bu tarifi olmayan barbarlığı şiddetle lanetliyorum. ABD halkına, Beyaz Saray yönetimine, vahşi saldırıda hayatlarını kaybetmiş insanların ailelerine taziyelerimi iletiyorum. Las Vegas’taki hunhar olayın çok yönlü incelenip, ardındaki bağ ve bağlantıların ortaya çıkarılacağını, daha doğrusu çıkarılması gerektiğini düşünüyor ve bunu zorunlu görüyorum. İsterdik ki, terörizm ve seri katillere karşı topyekûn seferberlik ilan edilip mücadele edilebilseydi. İsterdik ki, terörün kaynağında kurutulması, bir insanı suça iten, bir insandan katil çıkaran küresel adalet ve ahlak sisteminin revize edilmesi için her ülke elini taşın altına koyabilseydi. Ama bunların hiçbirisi olmadı. ABD’de ölenler de; Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, Myanmar’da, Filistin’de, Türkiye’de kurşun ve bombalarla hayata gözlerini yumanlar da insandır. İnsan hayatının, insan canının ikame ve telafisi yoktur. İnsan her yerde insandır. Küresel empeyalizm, neoliberal düzen insanı maalesef ikinci plana itmiş, insafsız ve vicdansız çarklarıyla insanlık değerlerini öğütmüştür. Suriye’de yıllardır kan akmaktadır. Körfez Savaşı’ndan beri Irak lime lime doğranmaktadır. Müslümanlar öldürülmektedir. Türkmenler katledilmektedir. İnsan hayatı ucuzlamıştır. İslam toplumları kana bulanmaktadır. Ortadoğu tabuta yatırılmış, mezara sokulmuştur. Bu içler acısı tabloda herkesin, gelişmiş ve medeni pozlar veren her ülkenin payı, ziyadesiyle hissesi vardır. Sınırlarımızın hemen dibinde katiller, terör örgütleri siyasi amaçlar doğrultusunda desteklenmiş, silahlandırılmış, kurşun askere çevrilmiştir. Sayın Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında, Başkan Trump’un dostum övgüsüyle “İki ülke hiç olmadığı kadar yakın” sözlerinin henüz ve somut bir karşılığı görülmüş değildir. Aynı bildik sözler, aynı ezber dolu ifadeler hepimizin malumudur. Biz dostu sözünden değil özündeki güzellikten, gönlündeki zenginlikten tanırız. El sıkışmanın, gülen gözlerle temasın resmiyete değil, keyfiyete ve samimiyete irca etmesini bekleriz. Biz öyle bir milletiz ki, uzatılan hiçbir eli geri çevirmeyiz. Söz vermişsek tutarız, vaat etmişsek yaparız. Biz Türk milletiyiz. Biz soylu bir geçmişin, aziz ve elleri öpülesi bir ecdadın varisleriyiz. Ancak böylesi asil tavrı muhataplarımızda da ararız. İmal edilip Ortadoğu’ya tetikçi olarak bırakılmış IŞİD’le görüntüde mücadele ediyor diye, bir başka terör örgütü olan PYD-YPG’nin sırtının sıvazlanmasını ahlaki, vicdani, insani ve dostane bulmayız. ABD’nin devlet olmaktan kaynaklı ne kadar hakkı varsa, Türkiye’nin de o kadar hakkı vardır. Bunun üzerinde tartışma yapılmasını akla getirmek bile abestir. 15 Temmuz’da 250 vatan evladını şehit eden, 2 bin 193 vatan evladını yaralayan katil örgüt FETÖ’nün başındaki rezil, Pensilvanya’da yüzlerce dönümlük arsasında keyif sürerken, Türkiye’den bir papazın iadesini istemenin mantıki bir tarafını görmeyiz. Öyle ya, ver papazı, al papazı, doğrusunun bu olduğuna inanırız. Terör bumerang gibidir. Mutlaka sahibine geri dönecektir. ABD insanlığa kalıcı bir hizmette bulunmak, saygıdeğer bir hediye vermek istiyorsa terör örgütleriyle kurduğu kapalı devre ilişkilerini ön şartsız sonlandırmalıdır. Biz bunu Astana Zirvesiyle çatışmasızlık bölgeleri oluşturulan İdlip’te görmek istiyoruz. Biz buna Afrin’de, Ayn el Arap’ta, kısaca Suriye ve Irak’ın kuzeyinin tamamında bizzat tanık olmak arzusundayız. Küresel jandarmaya ihtiyacımız yoktur. Terörizme sınır bekçiliği yapan, kule nöbetçiliğine soyunan namertliğe de gönlümüz kapalı, yüzümüz dönüktür. Küresel işbirliği ağının genişletilmesi, dostluk ve müttefiklik ilişkilerinin güçlendirilmesi hususunda samimi, dürüst ve tatmin edici adımlar beklemek en tabii hakkımızdır. İşte o zaman dünya yaşanılacak bir yere dönecek, işte o zaman mazlumların çığlığı kesilecek, zalim ve şerefsiz insan kasapları kaçacak, sığınacak delik arayacaktır.
Muhterem Arkadaşlarım, Gündeme bomba gibi düşen zam ve vergi artışlarından vatandaşlarımızın yakındığını, haklı yere şikayet ettiklerini biliyor ve takip ediyorum. Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin yeni alınan araçlarda 2018’den itibaren, yüzde 40 düzeyinde artacak olması tepkiye yol açmıştı. Ve dünkü Bakanlar Kurulu Toplantısında MTV’nin aşağı çekilmesi kararlaştırılmıştır. Bu memnuniyet verici bir gelişmedir. Parti olarak 27 Eylül’de TBMM’ne sevk edilen; “Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı”yı titizlikle inceleyip gerekli hazırlık ve çalışmaları yapacağız. Bu konuda aziz milletimiz müsterih olsun. Milliyetçi Hareket Partisi, her zaman olduğu gibi, bu yeni Yasama Yılında da milletimizin refah ve huzuruna katkı veren her çabanın yanında olacak ve destekleyecektir. TBMM’nin uyumlu, süratli, verimli çalışması konusunda üzerimize ne düşüyorsa yapacağız. Türkiye’nin yeniden inşa ve ihyası gayretine, uyum yasaları başta olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin doğasına uygun olacak tüm mevzuat değişikliği ve düzenlemesine elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar destek vermeye kararlı ve hazırız. Cepheleşme değil, kucaklaşma; Ayrılık değil, buluşma; Kavga değil, uzlaşma hedefimizdir. Sözümüz Türkiye’dir, gücümüz Türk milletidir, cesaretimiz Türk tarihidir, umudumuz muzaffer ve müreffeh Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine göre var olması ve yaşatılmasıdır. Konuşmama son verirken muhterem heyetinizi bir kez daha hürmetle selamlıyor, çalışmalarınızda üstün başarılar diliyorum. Sağ olun, var olun diyor hepinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.
|