Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin Kerkük Sevdalıları Buluşuyor Programında yapmış oldukları konuşmanın metni. 8 Ekim 2017
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Kerkük Sevdalıları Buluşuyor Programında yapmış oldukları konuşmanın metni.
8 Ekim 2017

 

 

 

 



Varlığıyla, Vazgeçilmezliğiyle, Vakurluğuyla İftihar Ettiğimiz Büyük Türk Milleti,

Anıtlaşmış Bir Sadakat ve Haysiyetle Davasına Baş Koymuş Aziz Ülküdaşlarım,

Yarınlarımızın Güvencesi, Türk-İslam Ülküsünün Yılmaz Neferleri Sevgili Bozkurtlarım, Asenalarım,

Ankara Kapalı Spor Salonuna Teşrif Eden Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler,

Yüreklerinizdeki Kerkük sevdasıyla geldiniz, hoş geldiniz.

Yüksek bir vicdan, yüce bir bağlanışla geldiniz, sefa getirdiniz.

Ne güzel de söylemiş şair;

Kutsaldır bu toprak, doludur şehit,

Destanlaşan hilal, yıldızlar şahit,

Türk’ün şamarıyla alırsın öğüt,

O zalim tahtından iner gidersin,

Mehter marşlarımız çaldı çalacak, Kerkük Türkmeneli, Türkmen kalacak.

Boynu bükük, ruhu mahcup, bakışları mahzun Kerkük bir ses bekliyor.

Umudu azalmış, ufku kararmış, 2014’den bu tarafa karanlığa gömülmüş Musul tutacak, tutunacak bir el istiyor.

Türkmeneli figan, Türkmenler feryat ediyor.

Allah’a hamd olsun ki, gökkubbede çınlayan ahları, vahları durduracak; göz pınarlarından sicim gibi akan yaşları dindirecek güç buradadır, bu salondadır.

Feryatları bitirecek irade ayaktadır, teyakkuzdadır, sefer için hazırlıklıdır.

Beklenen sesi verecek, özlenen eli uzatacak çok şükür bir kudret vardır ve o kudret büyük Türk milletidir.

Kerkük’te hoyratlar,

Kaşgar’da Gökbayrak,

Karabağ’da ağıtlar,

Filistin’de mazlumlar,

Kerbala’da masumlar,

Kafkaslar’da garipler,

Balkanlar’da kutlu hatıralar bizi çağırır, bize çağrıdır, Türk-İslam medeniyetinin çağlara sığmayıp taşan yankısıdır.

Zulme sessiz kalmadık, sesimizi yükselttik.

Şiddete tepkisiz durmadık, irademizi gösterdik.

İhaneti seyretmedik, cesaretle direndik.

Biz Kerkük sevdalısıyız.

Biz Türkmeneli’nin kalp atışıyız.

Biz Türklüğün onurlu mensuplarıyız.

Selam olsun Kerkük sevdalılarına.

Selam olsun Türkmen kardeşlerimize.

Selam olsun aziz Türk milletine.

Selam olsun Türk-İslam ruhunun varlık mücadelesi verdiği coğrafyalara, buralardaki soydaşlarımıza.

Konuşmamın bu safhasında hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bugünkü muhteşem toplantımıza katılan, aynı zamanda gücümüze güç katan siz muhterem dava arkadaşlarıma, değerli vatandaşlarıma en iyi dileklerimle birlikte şükranlarımı sunuyorum.

Özellikle son günlerde, terörle mücadelede şehit düşmüş kahramanlarımıza, yıllardan beri Türkmeneli’nde haklı davalarını savunurken hayatlarını kaybetmiş şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Tekrardan ifade ediyor, bir kez daha gür ve güçlü bir şekilde haykırıyorum:

“Şehitler ölmez, Türk vatanı bölünmez, bölünemez.”

 

Çok Değerli Dava Arkadaşlarım,

Ülküsüyle Bayraklaşan Aziz Ülküdaşlarım,

Zor günler geçiriyoruz.

Zaman zaman zorlansak da, zayıf ve zaafa düşmemizi kollayanlarla kıran kırana bir mücadele halindeyiz.

Türklüğün hayat alanlarını işgal etmek istiyorlar.

Türk milletinin hayat damarlarını kurutmak emelindeler.

Türk-İslam âlemine hayatı zehir etmenin peşindeler.

Şer bir kampanya hüküm sürüyor.

Şiddet, rezalet, felaket, hıyanet perdesini sürekli açık tutarak birlik ve bekamızı sele vermeyi, hatta ipe çekmeyi, salasının verilmesini hedefliyorlar.

Kimler, elbette Türk ve Türkiye düşmanları.

Türkiye’nin mukavemetini kırmak, mukadderatını yıkmak, çevresiyle kurduğu tarih ve coğrafya köprüsünü yok etmek için dört bir koldan sabotaj yapıp, suikast düzenliyorlar.

Hafıza ve hatıralarımızda vatan bildiğimiz topraklara, bu topraklar üzerinde yaşayan milletimizin aziz evlatlarına alçakça saldırıyorlar.

Irak’ta sistematik şekilde artan olaylar, Suriye’de körüklenen iç sarsıntılar, Ortadoğu’nun geneline hâkim olan iç savaş ve kargaşa ortamı bize bir şeyler anlatmaktadır.

Bitmeyen bir paylaşım kavgası devrededir.

Dinmeyen düşmanlıklar yeni bir evrededir.

Azılı katiller, azgın ve gemi azıya almış taşeronlar çevrededir.

Emperyalizmin vahşi iştahı doymak bilmiyor.

Zalimler dur durak bilmiyor.

Seri cinayetler, cehaletin köhne seferleri durmak bilmiyor.

Üstelik sözde medeni ve gelişmiş ülkeler insaf bilmiyor.

Haksızlık karşısında susacağımızı, sineceğimizi, her dayatmayı sineye çekeceğimizi zannediyorlar.

Tutsaklığa itiraz etmezsek bizden iyisi olmayacak.

Gevşekliğe tamam dersek bizden itibarlısı da görülmeyecek.

Asırlardır devam eden kanlı ve koordineli kuşatmaya aldırış etmeyeceğimizi, Anadolu’nun istila ve imha planlarına gözümüzü yumacağımızı sanıyorlar.

Bu itibarla gafletin, dalaletin, sefaletin tam ortasındalar.

Bu nedenle arsızlığın, ahmaklığın, ahlaksızlığın tarafındalar.

Irak’ın Kuzeyinde bir oyun oynanmaktadır.

Senaristleri, failleri, figüranları çok belirgin ve bilinen bu rezil oyun Türkmeneli’nin mahvına, komşu coğrafyaların altüst oluşuna hizmet etmektedir.

Peşmerge başı Barzani, sözde İsrail dışında herkesin karşı çıkmasına rağmen, 25 Eylül’de korsan referandumunu gerçekleştirmiştir.

Irak’ın siyasi ve toprak bütünlüğüne kast etmek için kolları sıvamıştır.

Türkiye’nin milli güvenliğini sakatlamak için referandum yoluyla harekete geçmiştir.

Sahnenin önünde hayır diyen, arka kısmında sırtını sıvazlayıp referandum konusunda cesaretlendiren zalim güçlerden izin ve icazet alarak emperyalizmin uşağı olduğunu 25 Eylül’de bir kez daha ispatlamıştır.

Barzani zulmün işbirlikçisidir.

İhanetin Irak’taki ismidir.

Barzani çetesiyle birlikte İblisin teşrifatçısı ve tetikçisidir.

Irak Anayasasına göre tartışmalı olan bölgelerde de sandık kuruldu.

Kerkük oldubittiye getirilerek, dayatma ve tehditle kirli referanduma dahil edildi.

Barzani’nin 25 Eylül komplosu Sevr’i canlandırma teşebbüsüdür.

Bu komplo Türkiye ve komşu ülkeleri parçalama testidir.

Barzani, yıllarca Türkmenlerin kanını dökmüştür.

Yıllarca PKK’yı arkalamış, himaye etmiş, destek vermiştir.

Akan her şehit kanında bu peşmerge çıbanının parmak izi, silinmeyecek vebali vardır.

25 Eylül korsanlığı kesinlikle yok hükmündedir.

25 Eylül kumpası asla kabul görmeyecek; hukuki dayanağı, meşruluğu, bağlayıcılığı asla olmayacak, olamayacaktır.

Eğer, Irak’ın Kuzeyi’nde referandum bahanesiyle bağımsızlık ilan edilecek olursa bu Irak’ın bölünmesi, dağılması ve siyasi birliğini kaybetmesi anlamına gelecektir.

Bu kapsamda, Allah muhafaza, Türkmenler, Türkmeneli bütün tarihsel kimliği ve kültürel haklarıyla birlikte tasfiye edilecek, esaret altına girecektir.

Bir Türk şehri olan Kerkük’ün geçmişi silinecek, ruhu söndürülecek, tarih ve kültür mirası parçalanacaktır.

Buna izin vermeyiz.

Buna onay veremeyiz.

Böylesi bir alçaklığa buyur diyemeyiz.

Elbette her şey bununla da bitmeyecek, zelzele son yurdumuza kadar ulaşacak, etnik ve mezhep kıvılcımı her tarafı saracaktır.

25 Eylül korsan referandumu şayet tümüyle iptal edilmezse, karşımıza çok ciddi, ağır bedelleri olan zincirleme sorunlar peyderpey gelecek, tedbir alınmazsa, önüne geçilmezse bizi yutacaktır.

Tehlike bu kadar yakındır.

Tehdit bu kadar büyüktür.

Bu kapsamda, Irak’ın Kuzeyi’nde sahnelenen Kürdistan provası;

Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, geleceğini ve sınırlarını hayati derecede etkileyecek bir beka sorunudur.

Milletimizin bin yıllık kardeşliğini ve milli kimliğini aşındırarak, yıkıma götürecek sosyolojik parçalanma sorunudur.

Türkiye’nin hükümranlık gücünü kaybedeceği, milli devletin ortadan kalkacağı stratejik çözülme ve siyasal dağılma sorunudur.

Güney sınırlarımız boyunca gittikçe yoğunlaşacak, gittikçe derinleşecek ve Anadolu’nun ele geçirilmesi projelerine basamak olacak milli güvenlik ve huzur sorunudur.

Türk milletini kaynaklarını kullanmaktan uzaklaştıracak, başka milletlerin ekonomik hükümranlığı altına sokacak bağımsızlık ve kalkınma sorunudur.

Irak’ın istikrar ve toprak bütünlüğü Türkiye için hayati niteliktedir.

Aynı durum hiç kuşku yok ki Suriye için de geçerlidir.

Çünkü iki ülke bizim sınır komşumuz, tarihsel bağlarımızın olduğu ülkelerdir.

Şunu hiç unutmayın, Kerkük’ün güvenliği Ankara’nın güvenliği demektir.

Türkmeneli ateşe atılırsa Türkiye de yanmaktan kurtulamayacaktır.

Gerçekler bu kadar acı ve alarm verici boyuttadır.

Her minnete katlanıp, her melaneti göğüsleyip mütecaviz emelleri kaynağında kesmek şarttır, fitneyi odağında kurutmak Türk devletinin en tabii hakkı, ertelenemez görevidir.

Irak Türkmenleri gözden çıkarılamaz, gönüllerimizden koparılamaz.

Onlar bizim namusumuza emanettir.

Onlar bizim sınır ötesindeki sancaktarlarımızdır.

Onlara dil uzatan olursa o dili keser, tuzak kuranlar olursa o tuzakları başlarına geçiririz.

Türkmenlerden vazgeçmeyiz.

Türkmenelini makus talihine bırakamayız, aşağılık hesaplara teslim edemeyiz.

Kerkük’ün Türklüğünü, Türkmeneli’nin Türk kimliğini sadece biz söylemiyoruz.

Tarih bas bas bağırıyor.

Coğrafya adeta kükrüyor, adeta dile geliyor.

Kerkük Türk’tür, Türk’ündür, Türkmeneli Türk’ün öz yurdudur.

Bunun tam tersini iddia edenler eğer zeka özürlüsü, eğer akıl fukarası değilse, biliniz ki, peşmergenin ağında kıvranan, küresel zalimlerin gölgesine sığınan, irade ve iffet kaybına uğrayan Türk düşmanlarıdır.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Ülküdaşlarım,

Biz Kerkük dedikçe birileri rahatsız olmaktadır.

Varsın olsun, onların rahatsızlığı bizim için memnuniyettir.

Biz Türkmeneli dedikçe, birileri kudurmaktadır.

Varsın kudursunlar, geciken aşılarını yapacak elbet birileri çıkacaktır.

Kerkük neyse İstanbul odur diyoruz, anlamıyorlar.

Musul Ankara’dır diyoruz, kalın kafaları almıyor.

Hatta hiç kimse, hiçbir kişi veya kurum Türkmenlerin varlık ve birlik mücadelesine destek vermezse biz varız, en az beş bin Ülkücü hazır bekliyor diyoruz, ne çare, duruşumuzu saptırmak, sulandırmak, savsaklamak için her yola müracaat ediyorlar.

TSK ne güne duruyormuş.

Neredeymiş hazır bekleyen Ülkücüler.

Bunların gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar.

Gelsinler de bu salondaki korkusuz yüzleri görsünler.

Gelsinler de Kerkük sevdasıyla yanıp tutuşan yüreklere şahit olsunlar.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket inanç, iddia ve ülküleri uğruna dünyevi her değeri elinin tersiyle itecek kararlılıktadır.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket ölüm karşısında sayısız imtihandan geçmiş, imanıyla darağaçlarını devirmiş, irfanıyla zindanları medreseye dönüştürmüştür.

Bizim aklımız bize yetecektir.

Mankurtlardan öğrenecek bir şeyimiz yoktur.

Köksüz aydınlardan, kimliksiz ve kişilik yoksunu kalem sahiplerinden alacak bir şeyimiz de yoktur.

Herkes bildiğini kendine saklasın.

Ve de herkes ayağını denk alsın, sözlerinin nereye varacağını iyi tartsın.

Beş bin Ülkücü hazır demişsek, karar verilmiş, söz bir defa ağızdan çıkmıştır.

Dediğimizi yapar, yaptığımızı dosta da, düşmana da delileriyle gösteririz.

Bedenlerimizi ortaya koyarak ihaneti deliğe süpürürüz.

Boş konuşmuyoruz.

Kurusıkı atmıyoruz.

Barzani’nin gönüllü ajanlarına, FETÖ’ye kuyruğunu kaptırmış, PKK’ya aklını kiralamış, Türkiye düşmanlarının denetim ve ipoteği altına girmiş müstevli kalıntılarına tavsiyem, kendi çamurlarında oynasınlar, kendi karanlıklarında debelensinler.

Biz Misak’ı Milli diyeceğiz.

Biz coğrafyaya dar gelen tarihi konuşacağız.

Biz Kerkük’ün şeref tapusunu yağmalatmayacağız.

Biz Türkmenelini son nefesimize kadar, tıpkı son vatanımızı olduğu gibi, savunacağız, sahipleneceğiz, şerefsizlerin ambargosuna, egosuna, pis emellerine bırakmayacağız.

Bu haftaki Meclis Grup konuşmamda dedim ki;

“O zaman geldiğinde, şartlar oluştuğunda, tarih coğrafyaya dar geldiğinde Misak-ı Milli uyanacak; 81 Düzce’den hemen sonra 82 Kerkük, 83 Musul deme hakkının önünde hiçbir güç duramayacaktır.”

Acizler, kalbi kararmışlar hemen pusudan başını çıkardı.

Korkaklar anında gözlerini fal taşı gibi açtı.

Tarihe sırtını çevirmiş odaklar, ecdadımızı küçümseyip yargılayan küstahlar birden bire yalan, riya, iftira ve tezviratla öne çıktı.

Çürük ve çorak bir zihniyet diyor ki:

Kerkük, Musul’u alalım diyen, Diyarbakır’ı verirmiş.

Bu ruhsuz, bu onursuz, bu omurgasız sözlerin ne tarihle, ne coğrafyayla, ne jeopolitik gerçeklerle, ne de milli siyasetle uzaktan yakından ilgisi yoktur.

82 Kerkük dedik, 83 Musul dedik, 84’ü de söyleseydik, herhalde bunlar çılgına dönecek, deli divane olup geçmişte ziyaret edip gülücükler saçtıkları PKK kamplarında tekrar soluklarını alacaklardı.

Biz Türk milliyetçisiyiz.

Biz Türkçüyüz.

Ve biz merhum Ziya Gökalp’i şu sözüne sonuna kadar da bağlıyız:

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan, vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan”

Yıllarca Turan demedik mi?

Yıllarca esir Türklerden bahsetmedik mi?

Yıllardır Türk-İslam ülküsünün Kızılelma amacını benimsemedik mi?

Bu soruların cevabına evet diyenler,

İnanın ve emin olun,

Doğru yerdesiniz.

Doğru zamandasınız.

Doğru davadasınız.

Biz Ülkücüyüz, ülkülerimizle yaşar, ülkülerimizle bakar, ülkülerimizin gereğini yapar, ülkülerimizle de ölürüz.

Ülküsü olmayan, güya milli olduğunu söyleyip gayri milli çevrelerin ümit ışığı, geçim kapısı olmaya talip ülkücü katili mihraklara eyvallah etmez, adam diye yüzlerine bile bakmayız.

Altını özenle çiziyorum; Irak’ın toprak bütünlüğü bizim için asıldır, önemlidir, üzerinde spekülasyon yapılmamalıdır.

Türkiye olarak Irak’ın tartışılmaz toprak bütünlüğünü muhakkak surette müdafaa etmememiz zorunludur.

Irak’ta yaşayan tüm halklara saygımız vardır.

Arap kardeşlerimize, Kürt kökenli kardeşlerimize, diğer insanlara bakışımız doğal olarak müspettir.

Hepsinin insanca hayatlarını idamesi şarttır.

Irak Merkezi yönetimle ilişkilerimizi kuvvetlendirmeliyiz.

Diyalog kanallarını açık tutmalıyız.

Uçurumları kapatmalıyız.

İrtibatlarımızı temellendirmeliyiz.

Bir asırdır çizilen haritaları güncellemek için fırsat kollayan vandallara kapıları sürgülemeliyiz.

Mütecaviz niyetlere birlikte set çekmeliyiz.

Bir Türk atasözünde ifade edildiği gibi;  “Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmayacaktır.”

Barzani’ye ve çetesine haddini bildirmeliyiz.

Bir Türkmen atasözünde söylendiği üzere; “Domuz derisinden post, eski düşmandan dost olmayacağını” aklımızdan çıkarmayacağız.

İşte görüyorsunuz, İdlib’te yeni bir operasyon başlamıştır.

Darısı Afrin’in başınadır ve bu da gerçekleşmelidir.

Buralar temizlenmeli, terörden arındırılmalıdır.

Bekamızı yakından ilgilendiren tehditlere, Astana mutabakatıyla İdlib’te müdahale edilmiştir.

Hainler artık bölgemizden sökülüp atılmalıdır.

Irak, tüm Iraklılarındır.

Suriye, burada yaşayan herkesindir.

Etnik farklılıkmış, mezhep ihtilafıymış, bunlar cehenneme giden yolun yapı taşlarıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi kahraman Türk askerinin duacısı ve destekçisidir.

Bu süreçte Milliyetçi Hareket Partisi devletin ve hükümetin yanında sağlam, tavizsiz, milli çıkarlara uygun bir şekilde duracaktır.

Aynı siperdeyiz.

Aynı cephedeyiz.

Aynı saftayız.

Türkiye ve Türk düşmanlarına karşı biriz, beraberiz, çok güçlüyüz.

Bu iradeyi kıramayacaklar.

Bu azmi bozamayacaklar.

Bu kaleyi aşamayacaklar.

Şayet Barzani aklını başına almazsa, bir gece orada görünmek, bağımsızlıkta ısrar ederse, Misak-ı Milli’nin namusunu çiğnetmemek bizim boynumuzun borcudur.

Bağdat harap olduktan, Basra yıkıldıktan, Irak tasfiye olduktan sonra ya Türkmeneli devletleşmeli ya da 82 Kerkük, 83 de Musul olmalı, tarihin parantezi olağanüstü sabır, akıl ve üstün bir mücadeleyle kapatılmalıdır.

Biz Kerkük’te olmazsak, işte o zaman Diyarbakır’ı veririz.

Biz Musul’da olmazsak işte o an geldiğinde Şırnak’ı, Hakkâri’yi kaybeder, Ankara’yı Sevr şartlarına mahkûm etmiş oluruz.

Ümmi yuvaları kendi işlerine baksın.

Boylarından büyük işlere yorum yapmasın.

Biz ya istiklal ya ölüm dedik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk.

Biz hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh tüm vatandır dedik, düşmanı denize süpürdük.

Falih Rıfkı Atay, “Batış Yılları” isimli eserinde sesleniyor ve şöyle diyor:

“Eğer Atatürk 1919’da böyle gelmiş böyle gider deseydi, biz devlet olarak batıp giderdik, millet olarak sürünüp duruyorduk.”

Böyle gelmiş böyle gider demeyeceğiz.

İhmal etmeyeceğiz.

İnkârcılardan olmayacağız.

İhanet edenlerden teker teker hesap soracağız.

Bunu yapmazsak hayat bize haram olsun.

Ülkülerimiz uğruna yürümezsek namertlik bizim sıfatımız olsun.

Tarihe yön vermek için yerimizden doğrulup güneşin doğuşu istikametinde Selçuklu kartalı gibi kanatlarımızı açacağız.

Asrın diline “Ne Mutlu Türküm Diyene” söyleteceğiz.

Ve çağın küflü kilidini kırıp, zalimin karanlık oyununu bozup, Kerkük sevdalılarının özlemlerini zamanın ruhuna mıh gibi çakacağız.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Çok Değerli Ülküdaşlarım,

Diyor ya şair:

“Yağmalanmış Tisin, yanmış Telafer,

Yengice, Amirli inliyor her yer,

Silinmiş mazlumun gözündeki fer,

Yay kirişi gibi gerilmiş Kerkük.”

Kerkük hakikaten de yay gibi gerilmiş, fırın gibi ısınmıştır.

Kerkük’ün statüsü ve tarihsel hakları üzerinde karalama yapanlar kovanından çıkmış arı sürüsü gibi vızıldamaktadır.

Irak Türkmenleri huzur istemektedir.

Irak Türkmenleri güvenlik, refah ve istikrar talebindedir

Irak Türkmenleri, Irak’ın kuzeybatısından güneydoğusuna kadar uzanan bir şerit üzerinde varlık, birlik ve dirlik mücadelesini tüm engellemelere rağmen sürdürmektedir.

Musul’un 60 km batısında bulunan Telafer ve buraya bağlı yerleşim yerlerinden tutun da; Musul ve çevresindeki köyler, Erbil, Altunköprü, Kerkük ve etrafındaki köyler Türkmen toprağıdır.

Tazehurmatı, Tavuk, Tuzhurmatu ve çevresindeki Bayat köylerinden alın da; Kifri, Hanekin, Karağan, Kızlarbat, Şahraban, Bedre, Kazaniye ve Mendeli’ye kadar il, ilçe, kasaba ve köyler Türkmen kardeşlerimizin ata yurdudur.

Unutulmasın ki, Telafer’den Mendeli’ye uzanan Türkmeneli ecdadımızın alın teri, şehit kanıyla vatanlaştırdığı yerlerdir.

Ve Türkmenler 7.yüzyıldan itibaren buraları yurt edinmiştir.

Yine unutulmasın ki, Bağdat’ın Karakol, Azamiye ve Rağibe Hatun semtlerinde bile sayıları 100 bini aşan bir Türkmen varlığı söz konusudur.

Erbil Türkmen şehridir.

Musul Yunus Peygamber, Faysaliye ve Mansur mahallerinde yoğunlaşmış Türkmen nüfusuyla Türk şehridir.

Kerkük ise Irak Türkmenlerin kalbidir, kültür merkezidir.

Irak’ta yüzyıllardan beri varlık gösteren Türkmenler; köklü geçmişe,  zengin tarihi ve kültürel mirasa sahiptir.

Bu miras talan edilemeyecek, öğütülemeyecek, yok edilemeyecektir.

Türkmen kardeşlerimin ifadesiyle söylersek, demir tavında lazımdır.

Saldırılara, provokasyonlara, tahrik ve tertiplere dur demenin zamanı bugündür.

Ağırdan alamayız, hafife almamalıyız, Kürdistan fitnesine de tepkisiz kalamayız.

Geçmişinden kopan veya kopmuş olan bir milletin; medeniyet birikimini koruma yolunda, bekasını müdafaa hususunda karşısına çıkan badirelere diz çökeceği açıktır.

Türkmenler diz çökmeyecektir.

Türk milleti yeminlerini çiğnemeyecektir.

Aksi halde, Musul’daki Ulu Camii’ye ne söyleriz?

Erbil Kalesi’ndeki Türkmen konağına hangi bahaneyi anlatabiliriz?

Kerkük Kalesi’ne, Gökkümbet’ten Türkmen lider Ata Hayrullah’ın mezar taşına hangi yüzle bakarız?

Kerkük elden giderse, Türkmeneli esir düşüp harabeye çevrilirse tarihe ne diyeceğiz?

Yarın mahşerde ecdadımızın yüzüne nasıl bakacağız?

Bir yanda komşu coğrafyalarda egemenlik kuran sömürü, savaş, vahşet ve isyan döngüsü; diğer yanda içimizde vasat bulan şiddet, suç, asayişsizlik, ahlaksızlık, yokluk, yoksulluk ve bölücü terör saldırıları karşısında bir olmalıyız, birliğimizden güç almalıyız.

Bu sayede varlığımız kalıcı olacak, her sorunun çözüm yolu bulunacaktır.

Bu sayede Türkmen kardeşlerimizin haklı davaları akamete uğramayacak, sonuçsuz kalmayacaktır.

Kerkük’ü işgal edenler, Türkmenlere kan kusturanlar, mezhep ayrımını körükleyenler, Türkmeneli’de emperyalizmin kılıcını sallayanlar, hak ettikleri cevap ve karşılığı muhakkak göreceklerdir.

Ve de görmelidirler.

Bir Türkmen sözü der ki; “Dilden gelen elden gelse her fukara padişah olur.”

Barzani yanlıştan derhal dönmelidir.

Sabrımızı daha fazla zorlamamaları hayırlarına olacaktır.

Bir bağımsızlık girişimin mücavir alanları da istikrarsızlaştıracağı, bölgedeki halklara ağır bedeller ödeteceği kesindir.

Kürt kökenli kardeşlerimiz Barzani’nin tarihi ihanetini reddetmeli, bunun kendilerine de bir şey sağlamayacağını görmeleri lazımdır.

Zayıf bir ekonomi, yüksek bir borç, tartışmalı sınırlar, komşularla husumet, denize çıkış olmayan bir bölge, ticaret ve ekonominin durması Irak’ın kuzeyini yavaş yavaş kemirip insan varlığına büyük eziyetlere yol açacak, cefalara neden olacak, vahim faturalar yükleyecektir.

Biz meseleye ticaret, gaz, petrol, boru hattı açısından elbette bakmıyoruz, bakmayacağız.

Bunlar bizim varlık yokluk mücadelemizde afaki ve ikinci planda hususlardır.

Barzani’nin 25 Eylül komplosunu beka meselesi olarak görüyor, bu uğurda yeri gelirse gemileri yakacağımızı açık seçik ilan ediyoruz.

Zulme karşı adaletin yanındayız.

İhanete karşı sadakatin yanındayız.

Korkaklığa karşı cesaretin yanındayız.

Ehl-i salibe karşı da, can feda olsun,

Türkmen kardeşlerimizin şartsız safındayız.

Caber’e giderken Fırat’ta boğulan Süleyman Şah’ın izindeyiz.

Oğuz neslinin, Oğuz boylarının, Türk milletinin bu çağdaki temsilcileri, bu zamandaki korkma diye seslenen yiğit neferleriyiz.

Sizler duruşunuzla hayranlık uyandırıyorsunuz.

Biliniz ki bir tarih yazıyorsunuz.

Tıpkı Orhun’dan bizlere ses veren Bilge Kağan gibi,

Tıpkı Bizans’ı deviren Sultan Fatih gibi,

Tıpkı geldikleri gibi giderler diyen Mustafa Kemal gibi, gurur veriyor, cesaret aşılıyor, düşmana korku saçıyorsunuz.

1911’de, sekiz yaşındaki oğlu Mehmet’i köyde bırakarak Balkan Savaşı’na katılan, daha sonra değişik cephelerde 11 yıl savaşan, sonunda da Dumlupınar’da karşılaştığı 19 yaşına basmış evladının kollarında şehit düşen Çetmeli Kara Ali Çavuş neyse sizler aynı yürekliliğe, aynı fedakârlığa sahipsiniz.

Allah hepinizden razı olsun.

Türkmeneli’ne bir kez daha selam olsun.

Bir sevdayı getirip yüreğimize kazıdılar, adını da kalbimize Kerkük diye yazdılar.

Evlerinin önü yonca diyoruz, Kerkük bir ömürdür diye bakıyoruz.

Kerkük Türkmenin özyurdu,

Boynu bükük bakıyor,

Gel silelim gardaşım, gözyaşları akıyor.

Ne kadar dokunaklı söylemiş şair:

Dün gece seni andım, sana ağladım.

Ben Kerkük oldum,

Kerkük ben oldu.

Kerkük'e kan,

Yüreğime hasret doldu.

Allah’tan niyazım, hasret dinsin, gözyaşları bitsin, kan dursun, zulmün kökü kurusun.

Önemle ve özellikle ifade ediyorum ki;

Dünyadaki gelişmeleri doğru ve milli okuyabilen bir görüş derinliğiyle,

İnsanlığın yaşadığı ahlak ve değer buhranını analiz eden manevi olgunlukla,

Mazlum toplumlara ait emek, değer ve kaynakların nasıl sömürüldüğünü gören sorgulayıcı bakışla,

Beşeriyeti bir rakip gibi değil, Allah’ın emaneti bir kutlu paylaşma vasıtası olarak yorumlayan adalet duygusuyla,

Ve bunları akıl, sabır, vizyon, bilgi, dikkat ve sevgi ile oluşacak bir terkibin aramızda filizlenmesiyle Türk dünyası huzura erecek, Türkiye’nin önünde hiç kimse duramayacaktır.

Biriz Kerkük, beraberiz Kerkük, bu yoldan dönenin ar damarı çatlasın Kerkük.

Diyorum ki, Kerkük Türk’tür, sonsuza kadar da Türk kalacaktır.

Türkmen kardeşlerime, Irak Türkmen Cephesinin değerli başkan ve yöneticilerine başarılar diliyorum.

Dualarımız onlarla.

Hepinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun diyor, her birinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.

Ne Mutlu Türküm Diyene.