Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Muhterem Milletvekilleri, Değerli Misafirler, Sayın Basın Mensupları, Bu haftaki Meclis Parti Grup Toplantımızın hemen başında sizleri en halisane hissiyatımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum An itibariyle bizleri izleyen, buradan çıkacak mesajlara kilitlenmiş aziz vatandaşlarımıza sevgi ve şükranlarımı sunuyorum. Milletimin her güzel insanını hasretle kucaklıyorum. Merhum vatan şairimiz Mehmet Akif, bir şiirinde aynen şöyle seslenmiş ve bizlere ikazda bulunmuştu: “Bir baksana yerler uyanık, gökler uyanıktır, Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.” Bugünkü ülke ve dünya gerçeğinde uyanık bir şuur, uyarılmış bir dikkat herkes ve hepimiz için ertelenemez zorunluluktur. Uyursak eğer, uydulaşır, tutsak düşeriz. Uyuşursak eğer, öz değerlerimizden uzaklaşır, önüne gelenin, keyfi yetenin, canı çekenin denetim ve kontrolüne gireriz. Bu hakikatler tarihi tecrübelerimizin hepimize uyarısıdır. Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey diyordu ki: “Türk milleti içine kapanık, cihan ve insanlık bütünlüğünden tecrit edilmiş bir hayata hiçbir zaman iltifat etmemiştir.” Elbette etmedik, medeniyet taşıyıcılığı vasfımızı uyuyarak korumadık. Müteyakkız ve müessir bir irade gücünden hiçbir zaman mahrum olmadık, olamazdık. Biliyorduk ki, nefret saçan gözler üzerimizdeydi. Biliyorduk ki, çetin bir coğrafyayı yurt tutmuştuk. Türk milletini punduna getirip, Türkiye’yi tongaya düşürüp, Türk vatanını tuzağa çekip öldürücü vuruşu yapmak için hazır bekleyen odakların kirli hesapları fazlaydı. Bu yüzden asırlarca önce tedbir, sonra tevekkül dedik. Tarihin ve coğrafyanın bizlere yüklediği sorumlulukları idrak ederek istiklalimize biçilen kefeni, istikbalimize giydirilmek istenen esir kıyafetini her seferinde yırtıp attık. Ayağımıza pranga vurmak için pusuya yatanları şaşkına çevirdik. Varlığımızı zincirlemeye uğraşanları fenalıklarıyla birlikte devirdik. Aynısını yine yapmalıyız, aynı duruşu yine sergilemeliyiz. Bir olmalıyız, iri olmalıyız, milli birlik ve dayanışma ruhunu sonuna kadar diri tutmalıyız. Türkiye’nin etrafındaki çember giderek daralmaktadır. Tehlike ve tehditlerin yoğunluğunda tırmanış gözlemlenmektedir. İç sorun alanları yaygınlaşırken, bölgesel ve küresel hercümerç kaygı verici ölçüde derinleşmektedir. Türkiye çok cepheli bir mücadelenin, deyim yerindeyse yeni bir istiklal müdafaasının içindedir. Altını kalın bir şekilde çiziyorum ki, husumetle husule gelenler dört bir koldan tuzak ve kumpas kurmaktadır. Şu günkü şartlarda kalıcı ve köklü çareler yerine boş ve beyhude bahaneler peşinde koşmak zaman israfına, milli ümitlerin heba olmasına yol açacaktır. Şundan eminiz ki, ülkemiz içine çekildiği badire ve belaları aşacak keyfiyette, yenecek kudrettedir. Buna inanmak, bunun için güç birliği yapmak mecburidir. Türkiye hepimizindir. Vatan Türk milletinindir. Al bayrak Türk bağımsızlığının eseridir. Ortak ve kurucu değerler etrafında kenetlenmekten, milli ve manevi emanetlere sahip çıkmaktan başka seçeneğimiz yoktur. Artık oyalanacak vakit kalmamıştır. Dün olduğu gibi bugün de, meydan şeytana bırakılmayacak, zillet millete üstünlük kuramayacaktır. Emperyalizm illeti, milli iffeti boyunduruk altına alamayacaktır. Terör örgütlerine karşı tarihin en şiddetli ve etkili mücadele ruhu çok şükür devrededir. Bundan ziyadesiyle memnunuz, destek ve katkımızı önşartsız sürdürüyoruz. Bu mücadele ruhunu sekteye uğratmak isteyen fitne kumkuması malumlarınızdır. Bu mücadele ruhunu söndürmeye çalışan iflah olmaz müflislerin hedef ve hüviyetleri de bilinmektedir. Suret-i haktan görünüp de, suratlarının rabbiyesi silinmiş işbirlikçilerin emelleri, erdemsizlikleri artık gün gibi meydandadır. Bir kez daha ifade etmek isterim ki; FETÖ, PKK, PYD-YPG, IŞİD Türkiye düşmanlığında buluşmuş hıyanet ve husumet ortaklarıdır. Bu ortaklığın kuruluş senedini hazırlayan, sevk ve idare eden, amaç ve araç tahkimini yapan hiç kuşku yok ki Türk ve İslam düşmanlığından beslenen zorba güçlerdir. Türkiye’nin bölünüp yıkıma maruz kalması için faal halde bulunan çevreler terör örgütlerine saldırı ve provokasyon talimat ve tembihini uzun süre önce vermişlerdir. Bunu biliyor, bunu görüyoruz. Özellikle 22 Temmuz 2015 Ceylanpınar cinayetleriyle şiddetlenen, 15 Temmuz 2016 hain FETÖ darbe teşebbüsüyle vahim boyut kazanan terör süreci ülkemizi yakın markaja almıştır. Türkiye’nin önünde mutlaka aşması ve sonuçlandırması gereken üçayaklı bir terör sorunu bulunmaktadır. Bunun birinci ayağını FETÖ’yle mücadele oluşturmaktadır. Türk milleti 15 Temmuz’da vahşi ve vandal bir saldırıya maruz kalmıştı. Türk askeri kılığına giren hainler tarihin en büyük ihanet ve melanetinin fail ve tarafları olmuşlardı. Allah muhafaza, FETÖ başarsaydı, Türkiye işgale uğrayacak, Cumhuriyet tasfiye edilecek, Türk tarihinin akışı kesilecekti. FETÖ sonuç almış olsaydı, Türk milleti iç savaş şartlarına mahkum olacak, elimizde ne bir vatan, ne bir devlet, ne de bir istiklal kalacaktı. Yıllar içinde devletin hücrelerine kadar sızan, sosyal ve ekonomik hayata nüfuz eden, yargıdan üniversitelere, eğitimden medyaya, emniyetten bürokrasiye, sivil toplum kuruluşlarından iş alemine kadar girmedik, yuvalanmadık yer bırakmayan hainler Türkiye’yi bir plan dahilinde ele geçirmekle görevlendirilmişlerdi. 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü 250 vatan evladının şehadetine, 2 bin 194 vatan evladının yaralanmasına neden olmuştu. Karşımızda ki manzara esasen korkunç, kanlı ve kahredicidir. Yüce dinimizi emellerine alet eden imansızlar, safiyene duyguları sömüren inançsızlar himmet toplayarak, hizmet yaygarası kopararak Türkiye’yi imha etmeye kalkıştılar. Hamd olsun, Türk milleti ihaneti durdurdu. Ayağa kalkan milli irade hainlerin tepesine balyoz gibi indi. Gasp edilen ve milletin vergileriyle alınan uçaklardan atılan her bombanın, kanunsuz uçurulan helikopterlerden fırlatılan her füzenin, masumlara sıkılan her kurşunun hesabı alçaklardan, Pensilvanyalı canilerden bir bir sorulmaktadır. Ancak FETÖ’nün zirve isimlerinin, elebaşlarının önemli bir bölümü ülkeden firar etmiş, Avrupa ülkelerine ve ABD’ye kaçmışlardır. Teröristbaşı Gülen halen Pensilvanya’daki inindedir, ABD tarafından açıkça korunmakta, kollanmaktadır. Türkiye’nin tüm müracaat ve mücadelelerine rağmen bu hain Türkiye’ye iade edilmemiş, edilmesi dahi gündeme gelmemiş, getirilmemiştir. Çünkü FETÖ’nün arkasında sıraya geçen ülkeleri gizleyen esrar perdesi aralanmış, muhasım yüzler ve kötürüm niyetler deşifre edilmiştir. FETÖ’yü ABD’den ayrı düşünmek, ABD’yi FETÖ’ten bağımsız yorumlamak geldiğimiz bu aşamada makul ve mantıklı bir izah tarzı olmayacaktır. Kaçak güreşmeye lüzum yoktur. Kıvırmaya hiç gerek yoktur. Suç ve suçluların saklanmasına imkân da yoktur. Ve Türkiye’nin varlığını yok etmeye çalışan herkesle, gücü ve kuvveti ne olursa olsun, kapanmamış bir hesabımız vardır, er ya da geç bu hesap görülecektir.
Değerli Milletvekilleri, FETÖ’yle mücadelenin tavsaması, tavını ve mukavemetini kaybetmesi çok sakıncalıdır. Ve bedeli ağır olacaktır. 15 Temmuz 2016’dan sonra toplam 159 bin 506 kişi gözaltına alınmış, 47 bin 523 kişi tutuklanmıştır. 2017 yılında da 50 bine yakın kişiye gözaltı işlemi uygulanmış, 48 bin 305 kişi ise tutuklanma tedbiriyle karşılaşmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde FETÖ/PDY kapsamında 9 bin 236 personel hakkında ihraç kararı verilmiş, 5 bin 399 personel de tutuklanarak ceza evine gönderilmiştir. 10 Ocak 2018 itibariyle, OHAL Komisyonu’na yapılan başvuru sayısı 104 bin 398, kamudan toplam ihraç sayısı da 108 bin 736 olmuştur. OHAL şartları gereğince; 2016 yılında 12, 2017’de 18, 2018’de de 1 olmak üzere toplam 31 Kanun Hükmünde Kararname yayımlanmıştır. Nihayetinde FETÖ operasyonları aralıksız devam etmektedir. Sadece geçen hafta içinde 15’e yakın ilimizde FETÖ’ye üyeliği, mensubiyeti, iltisakı yahut bu örgütle irtibatı olduğu iddia edilenlerle ilgili operasyon düzenlenmiştir. Mücadelenin elbette azim ve heyecanla devamı elzem ve acildir. Bu arada, Mor Beyin yazılımıyla hiç haberleri olmadan, hiçbir bilgi ve iradeleri bulunmadan Bylock programına yönlendirildiği saptanan 11 bin 480 kişinin masum olduğu da anlaşılmıştır. 697 sayılı KHK, bu kategoride bulunanları dikkate alıp mağduriyetleri gidermek amacıyla çıkarılmıştır. Mor Beyin karmaşası tartışmaları alevlendirmiştir. Görülüyor ki, örgüt her yolu denemekte, her tezgâh ve tertipten medet ummakta, asıl suçluları, kripto yüzleri perdelemek için oyun kurmaktadır. Çünkü köşeye sıkışmış, ipliği pazara çıkmıştır. FETÖ iblisi son kozuyla, son komplolarıyla sürdürülen tarihi mücadeleye gölge düşürmenin hesabındadır. Mağdur sayısının artışı, yargı süreçlerinin tıkanarak uzaması, dahası toplum nezdindeki inandırıcılığının sakatlanması hedeflenmektedir. FETÖ’nün askeri yapılanmasına ilişkin davada, yargılanan eski bir askeri hakime ait taşınır bellekte bulunan “Nasıl ifade vermeliyiz” başlıklı talimat notunda, örgüt üyelerinin inkara, yalana ve mahkemeleri oyalama taktiğinin yer aldığı tespit edilmiştir. Her şey ortadadır, davaları kurnazlıkla sulandırma ve saptırma girişimleri bellidir. Bu suretle, suçlu ile suçsuz birbirine karışmakta, doğru ile yanlış iç içe geçmektedir. Böylesi bir durum FETÖ’yle mücadele sürecine kast eden bir aymazlık, akılsızlık ve savrulma halidir. Devletin temel direği adalettir. Adalet mülkün temelidir. Mülk ise millete emanettir. Adalet olmadan devletin varlık göstermesi, egemenlik haklarını meşru zeminlerde müdafaa ihtimali yoktur. Adalet devlet için ne kadar önemli ise, insan onurunu, insan şerefini yaşatmak için de bir o kadar önemlidir. Sayın Başbakan, “geciken adalet vicdanları yakan ateştir” derken haksız mıdır? Eğer suçu günahı olmayan bir masum şu anda FETÖ iftirasıyla pençeleşiyorsa, kendini temize çıkarmak için çırpınıyorsa bundan sadece bir kişi değil, insanım diyen, insanlık değerlerine hürmet eden herkes zarar görecektir. Mağdurların mahkûmiyet yaşaması, at iziyle it izinin karışması adalet duygularını köreltecek, devlete güveni zedeleyecektir. Nitekim yüksek risk ve belirsizlik karşımızdadır. Unutulmasın ki, Türkiye bir hukuk devletidir. Ne yapacaksak, neyi amaçlıyorsak bunları hukuk içinde kalarak, hukukun sınır ve çerçevesine tutunarak gerçekleştirmek durumundayız. Öyle ki hukukun üstünlüğü herkes için bağlayıcıdır. Mahkeme kararı olmadan bir kişiye suçlu muamelesi yapmak kuşkusuz felakettir ve hukuken de anlamsızdır. Bize göre FETÖ’yle mücadelede cevabını aradığımız sorular vardır ve maddeler halinde şu şekildedir? 1- FETÖ’yle mücadelede devlet aklı topyekûn devrede midir? Yoksa sınırlı sayıda kişinin, kısıtlı sayıda devlet ve siyaset adamının gayret ve çabasıyla mı süreç ilerlemektedir? 2- FETÖ’yle mücadelenin bir stratejisi var mıdır? Bir konsept hazırlanmış mıdır? Siyasi ve hukuki bir eylem planı kurgulanmış mıdır? 3- Fikri temelleri, milli hedefleri, hukuki sınırları berrak bir zihin ve siyasi kavrayışla belirlenmiş midir? 4- Bu terör örgütüyle mücadelenin öncelikleri nedir? Neler olmalıdır? FETÖ’cülüğün standart bir tanım ve tasviri yapılmış mıdır? 5- Biriken sosyal maliyeti, devlete karşı yükselen önyargıları, toplumsal tabana yayılan mağduriyetleri nasıl ve hangi tedbir zinciriyle bertaraf edeceğiz? İnanıyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanı da bunları düşünüyor ve üzerinde kafa yoruyordur. Aylardır mahkemeler sürmektedir. Mesela TRT Baskınıyla İlgili Dava, Kocaeli’deki Donanma Komutanlığı Davası, Akıncı Üssü Davası, Astsubay Ömer Halisdemir'in Şehit Edilmesiyle ilgili Dava süreci hala devam etmektedir. Buna karşılık açılan bazı davalar ve yapılan yargılamalar sonuçlanmış, kararlar peyderpey açıklanmıştır. Diğer taraftan, yargı organları arasında karmaşa, çekişme, birbirinin kararlarını tanımama eğilimi hakimdir. Birisinin verdiği kararı diğeri bozmaktadır. Beka mücadelemizde adalet kurumlarının tartışmalarla kan kaybetmesi, fikir ve yorum farklılıklarıyla boğulması çarpıklıktır. Bu tablo yanlıştır, şüphe ve endişeleri artıracaktır. Üstelik FETÖ hıyanetinin kökünün kazınma seferberliğinde yargı organları arasındaki anlaşmazlık ve kutuplaşma kabul edilir, millet vicdanında normal görülür şeyler değildir. Toplum ve devlet hayatına korku sinmiştir. Bunu süratle gidermek ve adaleti tam manasıyla tesis etmek geleceğimiz için hayati niteliktedir. FETÖ davaları artık süratle karara bağlanmalı, süregelen mahkeme safahatları nihai hükmünü açıklamalıdır. Görülmelidir ki, kripto damarın aktif müdahalesiyle Türkiye’nin önü kesilmeye çalışılmakta, millet adalet kurumlarına inanç ve desteğini sorgulamaya başlamaktadır. Bu vahim bir durumdur. Kaldı ki muhakkak surette engellenmelidir. Bir gün kahraman ilan edilen, diğer gün hain olmaktadır. Kara Kuvvetleri eski Komutanı’nın Koruma Müdürüyken 15 Temmuz gecesi vurulan ve ardından kahraman diye madalya ile ödüllendirilen bir yüzbaşı, dönmüş dolaşmış, sıkıyı görünce FETÖ’cüyüm diyerek 29 Aralık 2017’de teslim olmuştur. 10 Ocak 2018’de, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan 1 binbaşı ve 1 yarbay, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan ise 2 yarbay kendilerini ele vermişlerdir. 11 Ocak 2018’de, Gölcük Donanma Komutanlığı'nda görevli 1 yarbay ve 2 astsubay itirafçı olmak istediklerini söylemişlerdir. Bu itirafçılık yarışının kuşkulu yanları oldukça fazladır. Bugüne kadar saklanan FETÖ’cülerin birden bire ortaya çıkmaları oldukça manidardır. Ayrıca garibanla uğraşıldığı, arkası ve hatırlı tanıdığı olmayanların peşine düşüldüğü intibaı maalesef güçlenmekledir. FETÖ, Türkiye’ye saldırmış, işgale kalkışmıştır. FETÖ, düşmandır, haindir, üzerinden silindir gibi geçilmeli ve nihai olarak yok edilmelidir. Bunun arası, ortası, başı, sonu, şurası, burası, aması, ancağı yoktur. Acziyet gösterilirse acınacak hale geliriz. Ağırdan alırsak yüksek bedel öderiz. Haine hoşgörü, insan haysiyetine darbedir, bunu da aklımızdan çıkaramayız. Bunları yaparken, haksız ve hukuksuz yere sosyal enkaz ve beşeri yıkım yaratmaktan, adaletsizlikleri beslemekten, rövanşist eğilimleri bilemekten kaçınmalıyız. Mazlumların ahını almak, bir insan hak ve hukukunu hiçe saymak büyük bir vebaldir. Devlet umuru, devlet gururu, devlet şuuru, milli vakar böyle bir vebale ortak olmaz, asla olmamalıdır. Türk devlet felsefesinin dayandığı yegâne sağlam temel adalettir. Dinimiz adaleti emretmektedir. Ecdadımız adaleti öğütlemektedir. Hepsini geçtik Allah adaletle yönetmeyi, adaletsizlikten kaçınmayı buyurmaktadır. FETÖ’yü tümüyle imha edecek adaletin yaptırım ve caydırıcılığı, devlet ve siyaset adamlarının cesur tutumudur. Bu cesaret vardır, ümidim odur ki, FETÖ’nün mağdurlar üzerinden kurduğu istismar oyunu tutmayacak, Türk milleti varlığına kast etmiş namussuzları asla affetmeyecektir. Milliyetçi Hareket Partisi; FETÖ’yle mücadelede devlet ve hükümetin yanındadır, milli bekanın bekçisi, adalet ve hukukun destekçisidir. Bu işi bitirelim, bu rezilleri artık tamamen hayat ve gündemimizden kuyumcu titizliğiyle ayıklayarak çıkaralım, hak ettikleri cezayı bulmaları için gereği neyse yapalım.
Muhterem Arkadaşlarım, Türkiye’nin önünde mutlaka aşması ve sonuçlandırması gereken üç ayaklı terör sorunundan ikincisi elbette PKK, diğeri ise güney sınırlarımız boyunca zehir kusan PYD/YPG nifakıdır. Bir terör örgütünün destek almadan, yardım görmeden yaşama şansı yoktur. Türkiye aslında hem terör örgütleriyle, hem de destekçileriyle mücadele etmektedir. Gabar’da, Bestlerdereler’de, Cudi’de, Tendürek’te karşımızda yalnızca PKK yoktur. Ya da sınırlarımızın hemen dibi PKK’nın Suriye ayağı PYD/YPG’den ibaret değildir. Zalimler terör örgütlerini cinayet ve ihanet planlarında vicdansızca kullanmaktadır. Türkiye’nin, kiralık terör örgütleriyle teslim alınması, boyun eğdirilmesi, milli ve tarihi haklarından tavize yanaşması dayatılmaktadır. Karanlık operasyonların sebebi budur. Kumpasların mazeret ve motivasyonu buna dayanmaktadır. ABD, Suriye’nin Kuzeyi’nde PKK/PYD/YPG’yle gayri meşru birliktelik içindedir. Düşününüz, ABD lafa gelince müttefikimizdir. Hatta stratejik ortağımızdır. Geldiğimiz bu aşamada bunların ne kadar gerçek dışı ve hayal mahsulü olduğu belli ve belirgin olmuştur. ABD Suriye’de terörü ve teröristleri himaye etmektedir. Uluslararası hukuku açıkça çiğnemektedir. Devlet olma vasfını terör örgütleriyle aynı seviyeye düşürerek dinamitlemekte, tarihsel çizgi ve rotasından sapmaktadır. 24 Kasım 2017’de, Sayın Erdoğan ile Trump telefonla görüşmüş, arkasında da Dışişleri Bakanı YPG’ye silah verilmeyeceğini duyurmuştu. Biz o tarihlerde ihtiyatla kuşkumuzu dile getirmiş, sonucun fiyasko olacağını söylemiştik. Gerçekten de ne kadar haklı olduğumuz bugün daha net olarak anlaşılmaktadır. ABD’nin YPG aşkı kara sevdaya dönüşmüş, silah ve mühimmatla kanlı ortağını ödüllendirmeye devam etmiştir. Yazıklar olsun ki, ABD Türkiye’ye kast etmek için kuyruğa giren katillerin ümit aşısı, geçim kapısı haline gelmiştir. Bu namertlik ABD’nin tutunduğu siyasi zemini çatlatacak, insanlık aleminde tartışmaya açacaktır. Beklentimiz de budur. ABD’nin terörle eşitlenmesi, terörizmle koyun koyuna girmesi züldür, zulümdür, zorbalıktır. Bu ülkenin her tarakta bezi, her taşın altında eli, her telde parmağı, her saldırganlıkta izi vardır. Terör örgütlerine sözde ordu kurdurulması ne demektir? ABD, böylesi bir kepazeliğe nasıl onay vermiş, ne hakla teşvik etmiştir? Terör örgütü PKK/PYD/YPG’den sınır muhafız birlikleri adında ordu kurulursa, bundan sonra dünyanın huzur ve istikrarından, ülkeler arası kalıcı ilişki ve işbirliğinden kimler, nasıl bahsedebileceklerdir? ABD’nin Vahşi Batı saplantısından, beli silahlı kovboylardan müteşekkil çete mantığından kurtulamaması tek kelimeyle ayıptır, ahlaksızlıktır. PYD ile anlaşma yapıldığı, diplomatlardan kurulu heyetin bölgeye intikal ettiği yazılıp çizilmektedir. Kandil’den gelen canilere eğitim verildiği dillerde ve gazete sayfalarındadır. ABD Merkez Kuvvetler Komutanı, 22 Aralık 2017’de IŞİD’in canlanmasını önleme gerekçesiyle sınır muhafız birlikleri kurulacağını duyurmasıyla bölgede tansiyon yükselmiştir. Terör örgütü PKK/PYD, ABD mihmandarlığıyla Suriye’nin yüzde 25’ini kontrol altına almış durumdadır. Sözde Kuzey Suriye Federasyonu’nun inşa ve ihya faaliyeti hızlanmıştır. ABD, fiilen işgal gücü gibi davranarak, Suriye’de 12 askeri üs kurmuş, 5 bine ulaşan asker mevcudunu çakılı tutmuştur. Kirli emelleriyle simsiyah kesilen Beyaz Saray yönetimi, Suriye’deki terörist ortaklarıyla 30 bin kişilik sözde Kuzey Ordusu kurmak için kolları sıvamıştır.
Sınırlarımızın mücavir alanlarında konuşlanacak teröristlerden mütevellit sözde sınır birliklerinin komutası paravan ve paramiliter yapı olan Suriye Demokratik Güçleri’nin olacaktır. İddialar böyledir. Peki, Suriye Demokratik Güçleri ne demektir? Elbette PKK’lıların, PYD’lilerin, YPG’li canavarların kamuflajı, kendilerini emniyete aldıkları kanlı bir maskedir. Bu sözde birliğin Türkiye ve Irak sınırlarını kontrol edeceği dile getirilmektedir. Bu ne rezalettir, nasıl bir ihanettir? Sınır demek devlet demektir. Sınır demek egemenlik alanlarının çizildiği yer demektir. Ordu demek aynı zamanda devlet emaresi, bağımsızlık alametidir. ABD, PKK-PYD’ye devlet kurmuştur da bizim mi haberimiz olmamıştır? Terör devletinin mimarisi tamamlanmıştır da, Türkiye mi bunu öğrenememiştir? Gelişmeler karşısında, sözde kuzey ordusunun kurulmasıyla ilgili haberlerin ifşa olması üzerine ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı 10 Ocak 2018 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak izahat talep edilmiştir. Elbette olan bitenlerin tevil edilecek yanı yoktur. ABD, fenersiz ve frensiz şekilde terör örgütleriyle suçüstü basılmış, yakayı ele vermiştir. Suriye’nin toprak bütünlüğü gölgelenmiş, küstahça ateşe atılmıştır. Bu kapsamda ya hep ya hiç noktasına gelinmiştir. Hedeflenen, Suriye’nin işgalini genişleterek Türkiye’yi teröristlerden oluşan haçlı birlikleriyle ablukaya almak, ilk fırsatta saldırıya geçmektedir. Türkiye şu saatten sonra, herkes şerefi kadar konuşsun dese, inancım odur ki, hayat boyunca çıtını çıkarmayacak, suspus birbirini kollayacak pek çok hasım devlet ve odak kendisini gösterecektir. Milletçe ne kimseye muhtaç olduk, ne de kimseye minnet ettik. Anamızın duasıyla geldik, hocanın selasıyla da gideriz. Ancak, Türkiye’ye parmak sallayanları, tehditvari ve emrivaki bir dille Türk milletini dize getirmeyi aklından geçirenleri anasından doğduklarına pişman ederiz. Biz muzaffer ve muktedir bir milletiz. Gürültüye pabuç bırakmayız. Çizmeyi aşanlara eyvah dedirtecek, aman diletecek güçteyiz. Zira eyvallahımız ve evhamımız yoktur. Suyu çekilmiş değirmene dönen ABD ve küresel vandalizmin karşısında düğme ilikleyecek, baş eğecek karakter ve seciye bozukluğu Allah’a şükür Türk milletine yabancı ve uzaktır. Bu itibarla, Türk devleti bütün milli güç unsurlarıyla terörizmi kaynağında imha etmek için harekete geçmelidir. Aksi halde Türkiye’nin yeni bir istila planı düşman kampında toplanan utanmazların gizli ajandasındadır. Afrin’e bir şafak vakti girip, terör koridorunun Akdenizle bağlantı yollarını kesmek, teröristlere Türk milletinin demir yumruğunu ve hakikat dolu müdahalesini göstermek helal-i hakkımızdır. Afrin temizlenmeli, Münbiç ve diğer fitne kaynakları, adi terör kampları, terörist üreme alanları yerle bir edilmelidir. Diyor ya Akif; “Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor; Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.” Yutmak isteyenin boğazına düğümlenir, yemek isteyenin azı dişini sökeriz. Biz Türk milletiyiz. Korkak ve kaçak yaşamaktansa kahramanca ve imanla ölümü tercih eder, sadece rükû ve secdede eğiliriz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin meşru savunma ve beka mücadelesinde can pahasına yanındayız, devletin şanını lekeletmemeye kararlıyız, yiğit askerlerimizin duacısıyız. Allah gazamızı mübarek kılsın. Allah hainlerle mücadelede kerem ve lütfunu üzerimizden eksik etmesin, ilahi yardımını bizlerden esirgemesin. Akif’in deyişle haykırıyorum; Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale. Değerli Arkadaşlarım, 31 Aralık günü, Suriye’deki Rus askeri birlikleri saldırıya uğramış, 2 Rus askeri ölmüştü. Bunu bahane eden Rusya, rejim güçleri ile birlikte İdlib’teki muhalifleri bombalamaya başlamıştı. 5-6 Ocak 2018’de Suriye topraklarındaki Rusya’ya ait Tartus Deniz Üssü ile Hmeymin Hava Üssü muhaliflerin saldırısına uğramıştı. 13 adet drone saldırısı gerçekleşmişti. Bu insansız hava araçlarını seyrüseferinin ve patlayıcı donanımının profesyonelce hazırlandığı, bunun ise yüksek teknolojiye sahip bir ülkenin desteğiyle yapılacağı Rusya tarafından ileri sürülmüştü. Hatırlarsanız, İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin, ülkemizi temsilen de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan 22 Kasım 2017’de Rusya’nın Soçi şehrinde bir araya gelmişlerdi. Soçi zirvesinde üç ülke, Suriye’de istikrar ve barışın tesis edilmesi maksadıyla aktif işbirliğinin sürdürülmesiyle ilgili kararlılıklarını teyit etmişlerdi. Suriye’deki ateşkes rejiminin muhafaza ve tahkim edilmesi konusunda garantör ülkeler eşgüdüm halinde çalışmışlardır. 14-15 Eylül 2017’de yapılan altıncı Astana Zirvesi’nde, kilit ve stratejik öneme sahip İdlib konusunda uzlaşmaya varılmıştı. Türkiye, Rusya, İran ve Suriye çatışmasızlık bölgesi üzerinde ve Heyet Tahrir Eş Şam’a operasyon hususunda anlaşmışlar, İdlib’in içini Türkiye, çevresini de Rusya’nın kontrol altına alması konusunda mutabakata varmışlardı. Bu çerçevede, Suriye’nin İdlib kentinde ateşkesin korunmasını sağlamak için 8 Ekim 2017 itibarıyla Türkiye sınır ötesinde keşif faaliyetine başlamıştı. Biz bu süreci memnuiyetle karşıladık, olumlu ve anlamlı bulduk. Fakat Rus üslerine insansız hava araçlarıyla yapılan saldırılar neticesinde, İdlip ve güneyi karışmış, yeni bir göç dalgası sınırlarımıza dayanmıştır. İdlib bunalımına, idlib çıkmazına kimlerin yol açtığı az çok bellidir. ABD, yöneltilen suçlamaları reddetmektedir. Peki drone saldırılarının sorumlusu kimdir? Terör koridorunun Akdeniz’e ulaşması için mutlak açılması gereken yol olan İdlib’te; ateşkes rejimini bozanlar, bozulmasına çanak tutanlar, fikir ve eylem ortaklığı yapanlar kimlerdir? İdlib operasyonun görev tanımı, “Esad rejimi ile muhalifler arasında çatışma yaşanmasını engellemek ve muhtemel ateşkes ihlallerini gözlemlemektir.” Ülke olarak amacımızın; çatışmaları tamamen önlemek ve de Cenevre Sürecini canlandırmak olduğu konunun muhatabı hükümet üyesi tarafından deklare edilmiştir. Fakat çatışma çıkmıştır. Ateşkes ihlal edilmiştir. İdlib krize girmiş, barış ve istikrar çabaları baltalanmıştır. Bu durum karşısında Rusya Savunma Bakanlığı; hayret edilecek bir nezaketsizlik ve siyasi gafletle Türk Dışişleri Bakanlığını atlayarak, doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’na ve MİT’e mektup göndermiştir. Bununla birlikte Türkiye’nin töhmet altına alındığı bu mektup basına sızdırılarak hata üstüne hata yapılmıştır. Rusya’nın Türkiye’yi itham etmesi, tartışmaya açması Astana ruhuna terstir. İdlib’te huzur temin edilmeli, ateşkes rejimine dönülmeli, Türkiye gözlem ve kontrol noktalarını genişletmelidir. PKK/PYD’nin ABD gözetiminde sözde ordu kurması Suriye’nin varlığını bombalamak, Türkiye’yi ateşe vermek demektir. Düşman birse, kutuplaşmanın anlamı yoktur. Tehdit aynıysa, ayrı düşmenin, keskin uçlara sürüklenmenin alemi de yoktur ve olmayacaktır.
Değerli Arkadaşlarım, Türkiye hassas günlerden geçerken, iç huzur ortamından rahatsız olan bölücü, yıkıcı çevrelerin damarlarına da kan yürümüştür. Sabıkalı bir bölücü, “HDP’nin başına hiçbir Türk göz dikmesin” sözleriyle ırkçılığın damgalı faili olduğunu itiraf etmiştir. Kürt kökenli kardeşlerimiz canımız, ciğer paremiz, civan mert kardeşlerimizdir. Ayrımız, gayrımız yoktur, biz Türk milletiyiz. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine büyük ve ebedi bir aileyiz. Bu aileyi birbirine düşürmek, Türk-Kürt ayrımını kaşımak ve kanatmak kanlı bir cinayet, kara bir cehalettir. İçeride kaplan, dışarıda kedileşenlerin kuyruklarını kıstıracakları, kabaran nefislerinin kesilen nefesleriyle balon gibi patlayacağı günler yakındır. 2019 yılı için samimiyetle ve dürüst bir vicdanla tesis edilen milli ittifakı çekemeyenler Kürt kökenli kardeşlerimizi dürterek, tahrik ederek hem nalına hem de mıhına vurmaya başlamışlardır. Şimdi ifade edeceğim bazı makale başlıklarına lütfen dikkat ediniz; “Kürtler Adalet ve Kalkınma Partisi’ne küser mi?” “2019’un anahtarı da Kürt Seçmeni” Bunların Kürt kökenli kardeşlerimizi falan umursadığı zaten yoktur. Maksat farklı, uyandırılmak istenen fesat bildiktir. Güya AKP-MHP ittifakının Kürt kökenli kardeşlerimizi ürküteceği ima ve dolambaçlı yollardan ifşa edilmeye çalışılmaktadır. Ahlaklarının çivisi çıkmış bu eyyam ağaları milli ittifakı yıpratmak, yaralamak için gözlerini fal taşı gibi açmaya, kalemlerini silah gibi kullanmaya başlamışlardır. Korku dağları sarmıştır. Bunların vicdan tezkiyesi bozuk, sicilleri lekeli ve karanlıktır. MHP’yi kim Kürt düşmanı gösteriyorsa, bilinmelidir ki, alçaktır, haindir, sütünde haram, kanında irin vardır. Kürt kökenli kardeşlerimiz bizdir, bizim eşit ve saygın vatandaşımız, kardeşimiz, kader ortağımızdır. Kalleşlere ise buradan ekmek çıkmayacaktır. Ayrıca MHP’yle yatıp MHP’yle kalkanları özenle ve dikkatle izliyorum. Hatta CHP sözcülerini bile gülümseyerek takip ediyorum. Bazı kalem sahiplerine, televizyon yorumcularına, ipsiz sapsızlara, FETÖ kalıntılarına, CHP’li tetikçilere diyeceğim odur ki, elbette sözünde ölçü bilmeyen, edepsizlikte eşik ve sınır tanımaz. Anahtarı teslim etmişiz. Dükkânı kapatmışız. Saraydan kadro almışız. Havlu atmışız, eriyormuşuz. Yüzde bilmem kaça inmişiz. Daha neler neler, saymakla bitmez, bu iftira ve kara çalmaların anlatmakla sonu gelmez. Çıldırmış gibi bağırış çağırışları duyunca, taşı doğru yere attığımızdan emin oluyor, huzur doluyorum. İttifak diyorum, PKK kıvranıyor, Sözcü Gazetesi’nin ayağa düşmüş soytarıları meddahlığa özenip püskevitin işaretine merak sala sala kuduruyor. Varsın kudursunlar, aşıları inşallah 2019’da sandıkta yapılacaktır. CHP’nin marazi sözcüleri binmişler bir alamete, gidiyorlar kıyamete. Verimsiz topraktan farksızlar, ne ekseniz çürüyor, ne atsanız kuruyor, ne koysanız kokuyor. Bazen acıyayım diyorum, sevinsin fukaralar istiyorum, biraz oynasınlar diye düşünüyorum; ama abartıyorlar, birbirlerini ayartıyorlar, film çevirip, iftira tekeri döndürüp sabrı zorluyorlar. Bardağı taşırdıklarında, gaza geldiklerinde dala konmuş papağana dönüyorlar. Aynı ezber, aynı nakarat, dinleyen ve duyanlar bıkıyor, bunlar bıkmıyor. Kalabalıkta yiğitlik yapıp tenhada siniyor, pısıyorlar. Gerçi hep böyleydiler, hep aynı havadaydılar. Biraz adam olmalarını isteyeceğim, gelin görün ki zor durumda kalacaklarını, bunalıma gireceklerini bildiğimden vazgeçiyorum. Sonuna gelinmiş bir kitabın mevta olmuş karakterini andırıyorlar, yazık ediyorlar kendilerine, heba oluyorlar, onlar yarım da olsa insan olduklarını herhalde bilmiyorlar. Kullanım hatası desem değil, kul hatası desem, kime kulluk ettikleri belli değil. FETÖ ve PKK’nın avucuna düşmüş CHP’ye, HDP’ye, İP’e ve diğer yedeklere sesleniyorum; Milliyetçi Hareket Partisi’nin hayal ve hedefleri sizlere büyük gelir, nitekim ucuz bedende pahalı kumaş durmaz, duramaz, yakışmaz, yakışamaz. Stajını Kandil’de yapıp, kariyerini FETÖ’yle sürdürmeye çalışanları, Türk düşmanlarının muavini olmaya çabalayanları 3 Kasım 2019’da Türk milleti silkeleyecek, alayını birden cüruf niyetine süpürüp atacaktır. PKK’nın CHP’ye umut bağlaması, el sallaması pahalıya mal olacaktır. Bunları uyarıyorum, az bekleyin, az sabredin; çünkü sonunuz yakın, bahtınız yanık, siyasi bağrınız delik deşiktir. Milli ittifak Türk milletinin karar ve iradesidir; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türk milletinin tercih ve takdiridir, meşale yanmış, gelecek hamd olsun aydınlanmıştır. CHP’li sözcüler, yardakçı közcüler, düşmana gözcülük yapanlar, hepinize geçmiş olsun, hepinize uğurlar olsun. Alan almış, bu defter burada kapanmıştır. Sözlerime son verirken, muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyor, her birinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun.
|