Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin İl ve İlçe Başkanları İstişare ve Çalışma Toplantısının Kapanışında yapmış olduğu konuşma metni. 10 Şubat 2018
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
İl ve İlçe Başkanları İstişare ve Çalışma Toplantısının Kapanışında
yapmış olduğu konuşma metni.
11 Şubat 2018

 

 

 

 

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Muhterem İl ve İlçe Başkanlarım,

Basınımızın Saygın Temsilcileri,

Yüreği Türk ve Türkiye sevdasıyla çarpan muhterem heyetinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Yurdumun her köşesinde hayat mücadelesi veren aziz vatandaşlarıma, Türk-İslam coğrafyasında varlık ve birlik haklarını savunan her kardeşime Allah’tan esenlikler ve ebedi saadetler temenni ediyorum.

9-10-11 Şubat 2018 tarih aralığını kapsayan ve Antalya Sueno Otel’de düzenlemiş olduğumuz “İl ve İlçe Başkanları Çalışma ve İstişare Toplantımızın” son gününde sizlere hitap etmekten mutluluk duyuyorum.

Oldukça başarılı geçen, yararlı olduğuna inandığım zincirleme toplantı sürecinin sonuna geldik.

Ama bu son aslında bir başlangıçtır.

Öyle bir başlangıçtır ki, kutlu bir diriliş ve yükselişin müjdesidir.

Huzurlarınızda kendi alanlarında değerli sunumlarını yapan; bilgi, birikim ve deneyimlerini paylaşan muhterem arkadaşlarıma içtenlikle teşekkür ediyorum.

Çalışma ve İstişare Toplantımız kongre süreçlerini tamamlayan il ve ilçe başkanlarımızın hem tanışmasına, hem kaynaşmasına, hem de birbirlerini anlamasına değerli katkılar sağlamıştır.

Aynı zamanda bu toplantımız, 12’nci Olağan Büyük Kurultayımızın bir ön hazırlığı, 2019 yılındaki üç siyasi olayın, üç stratejik dönüm noktasının bir değerlendirme ve analiz fırsatı olmuştur. 

Gururluyuz, çünkü yüreklerimiz toplu atmaktadır.

Mutluyuz, çünkü birlik ve beraberliğimiz çelik gibidir.

Ümitliyiz, çünkü yaralar sarılmış, kayıplar telafi edilmiş, dinen fırtınadan sonra sakin denizlere yelken açılmıştır.

İstiklalimizi pençelemek isteyenlere göz yummayacağız.

İstikbalimizi perdelemek iddiasında olanlara göz açtırmayacağız.

Bir olacağız, Ülkücü kalacağız.

Milletimizin her ferdine ulaşacağız.

Gönül kırgınlığı varsa gidereceğiz, kol kola gireceğiz.

Hayal kırıklıklarını onarıp, omuz omuza vereceğiz.

Sıkılı yumrukları açacağız, hasbi şekilde tokalaşacağız, gönülleri fethedeceğiz.

Hz Mevlana ne güzel de söylemiş:

“Hayat bir nefestir, aldığın kadar. Hayat bir kafestir, kaldığın kadar. Hayat bir hevestir, daldığın kadar.”

Hz. Mevlana yine der ki: “Kalp denizdir, dil de kıyı. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.”

Sözümüz kalptendir, duruşumuz asaletimizdendir, dilimizden çıkanlar içimizden kopup gelenlerdir.

Diyor ya Yusuf Has Hacib, “kimin düşündüğü ile söylediği bir olursa işte doğru insan odur.”

Bu kapsamda merhum vatan şairimiz Akif’; “budur cihanda en beğendim meslek; sözün odun olsun hakikat olsun tek” ifadesiyle adeta ders vermiştir.

Gerçek dava adamları doğru yaşayan, doğru davranan, dosdoğru duruşu olanlardır.

Doğrudan sapan, yanlışa gömülecek, yozlaşma akıntısına kapılacaktır.

Davada ileri hamlelere ayak uyduramayanların gözleri daima geride kalacaktır.

Yapacak bir şeyi, söyleyecek bir sözü olmayanların bahaneleri kabarıktır.

Niyetimiz halis, nefesimiz hadimdir.

Varlığımız Türk varlığına adanmıştır.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket Türklüğün güvencesi, Türkiye’nin huzur, kardeşlik ve istikrar güvenliğidir.

Unutmayınız ki, biz büyük bir aileyiz.

Büyük bir davanın mensuplarıyız.

Büyük bir sevdanın temsilcileriyiz.

Türkiye’nin umuduyuz, Türk milletinin gelecek özlemleriyiz.

Kaynaklarımızdan uzaklaşmadan, kaygan zeminlerde savrulmadan, kaypak ilişki ağlarına sürüklenmeden doğru bildiklerimizi, doğru gördüklerimizi, vatan ve millet çıkarlarına müzahir olduğu sürece devamlı konuşacağız, devamlı haykıracağız.

Allah’ın izniyle ülkülerimizi çağın alnına kazıyacağız.

Biz, Hakk’ın yolunda, milletin yanındayız.

Biz, önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben diyen iradeyiz.

Duruşumuz millidir, şühedaya vefa, millete beka hedefimizdir.

Huzur ve beka için güç birliği emelimizdir.

Dibi görünmeyen kuyulardan su içmedik, içmeyeceğiz.

Kaf Dağı’ndan kar bağışlayanlara inanmadık, inanmayacağız.

Olayların perde arkasını görmeden öne çıkmadık, çıkmayacağız.

Ve de dünyevi menfaatler uğruna geçmişimizi silmedik, kutlu emanetlerimizin meşalesini söndürmedik. Aksine hizmet etmeyeceğiz.

Her zaman olduğu gibi iman silahını kuşanıp ihanet kuşatmasını dağıtacağız.

Onun bunun önünde el pençe divan durmayacağız.

Gazi Mustafa Kemal bakınız nasıl bir şuurla sesleniyordu:

“Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, kimseyi üstün görmeyeceksin; hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülken için gerçek idealin neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin.

Herkes sana karşı çıkacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır; önüne sonsuz engeller yığacaklardır, fakat sen bunlara dayanıklı olacaksın.

Kendini büyük değil, küçük, bir hiç sayarak, kimseden yardım görmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.

Bütün bunlardan sonra sana büyük derlerse söyleyenlere gülüp geçeceksin.”

Elbette büyüklük Allah’a mahsustur.

Ancak fikirde büyüklük, ahlakta büyüklük, onurda büyüklük, ülküde büyüklük, gönülde büyüklük esastır, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in amacı da budur.

Müşkülata boyun eğen mükâfatın kapısından döner.

Mücadeleden kaçan muvaffakiyeti elinden kaçırır.

Önümüzdeki engelleri birer birer kaldırdık mı ayağımızın takılacağı hendek kalmaz, kalmayacaktır.

İşte Milliyetçi Hareket bu ruh, bu inanç, bu anlayış ve kabulleniş kapsamında yoluna devam edecek, siyaseti mert ve adam gibi yaparak verdiği sözleri tutacak, Türk milleti için her fedakârlığı yerine getirecektir.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye ağır bir beka sorunu yaşamaktadır.

Beka varlığımızın bereketi, bağımsızlığımızın nişanesidir.

Beka yoksa, beraberlik yoktur.

Beka yoksa, gelecek yoktur.

Beka yoksa, varoluş mücadelesi kaybedilmiş demektir.

Müsamaha ile milli beka; serbestlikle başkaldırma; özgürlükle ayrışma arasındaki hassas dengelerin gözetilmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur.

Şüphesiz ki bundan sonra;

Türkiye’yi nasıl bir geleceğin beklediği,

Bölgemizdeki gelişmelerin nasıl seyredeceği,

Terörizmin ve küresel güçlerin hangi oyunları sahneleyeceği,

Milli bekaya yönelik tehditlerin hangi yönde ilerleyeceği,

Siyasi gelişmelerin nasıl şekilleneceği,

Milletimizin kardeşliğinin nasıl sürdürüleceği ve,

Toplumun bu süreçten nasıl etkileneceği hepimizin düşünmesi gereken hayati konulardır.

Bu önemli konuların milletimiz lehine sonuç verebilmesi, partimizin ve partililerimizin,

Milli meseleler karşısındaki duruşunun devamına,

Yapacağı ince ve ustaca siyasi hamlelere,

Komploları ve karanlık senaryoları görme ve çözme yeteneğine,

Sorunları milletimize anlatabilme becerisine,

Mesai tanımaksızın sürdüreceği yoğun ve yorucu bir çalışma temposuna bağlı olacaktır.

Bu nedenle hepimize düşen görevin fazlalaştığı yeni dönem, partimizin milletimiz nezdindeki yerini ve değerini daha da güçlendirecektir.

Taşıdığımız sorumluluk tarihidir.

Taşkın ve aşkın bir mücadele ruhuna sahip olmak asıl ve esastır.

Aynı zamanda, millet varlığının devamında yegâne güven kaynağı olduğu artık anlaşılmış olan Milliyetçi Hareket Partisi, bir yanda tehditleri öngörüyle teşhis ederken, diğer yanda Türkiye’ye hizmet için çalışmalarını yoğunlaştıracaktır.

Biliniz ki, önümüz açık, fikri ve siyasi bekamız milli bekayla çakışıktır.

Önümüzdeki dönemde karşımıza çıkacak gelişmelerin doğru bir tahlili kuşkusuz ki geride kalan günlerin, ayların ve yılların doğru yorumlanmasından geçecektir.

Bu itibarla, yaşanan bugünkü sürece ve yaklaşan tehlikelere vatandaşlarımın hem dikkatini çekiyor, hem de dayanışma ve birlik ruhunun güçlenmesini temenni ediyorum.

 Yüreğinde vatan ve bayrak sevgisi olan herkesi ortak değerlerimizde buluşmaya davet ediyorum.

Millet varlığına karşı husumete yeltenenleri de tahrikleri bırakarak, girdikleri ihanet yolculuğundan vazgeçmeleri konusunda kesinkes uyarıyorum.

Türkiye’nin güney sınırları boyunca mazisi bir asrı bulan iğrenç bir kumpas tedavüldedir.

Fırat’ın doğusunda 700 km’lik PKK/PYD kuşağı oluşmuştur.

Afrin; Kobani ve Cezire’yle birlikte, kanlı ve bölücü terör örgütünün üç sözde kantonundan birisidir.

Suriye’nin kuzeyine yuvalanmış hainler, bulundukları yerlerden, tutundukları alanlardan teker teker sökülüp atılmazlarsa, vatan tehlikede, beka ateş altındadır.

Bu itibarla Zeytin Dalı Harekâtı haklı, meşru ve milli bir duruşun sahaya yansımış, Afrin’e odaklanmış hali ve şeklidir.

Nereye kadar gidiyorsa oraya kadar sürdürülmelidir.

Egemenlik haklarımızı savunuyoruz.

İnsanlık düşmanı teröristlere karadan, havadan hayatı zehir ediyoruz.

Zeytin Dalı Harekâtı’nın 21’nci gününde, PKK/PYD’nin saklandığı Eşkan bölgesinde önemli hedefler imha edilmiştir.

Jetlerimizin muazzam desteğiyle, kuzey-batı hattındaki Kırıkhan-Hassa-Deli Osman bölgesinin 56 km’lik bölümünde denetim sağlanmıştır.

İlk defa derinlemesine ilerleme kaydedilmiştir.

PKK-PYD’nin mevzi ve kontrol noktalarıyla, sığınak, barınak, silah, araç ve gereçleri kademe kademe yok edilmektedir.

Harekâtın planlama ve icrasında masumların zarar görmemesi için olağanüstü bir titizlik ve çaba gösterilmektedir.

Afrin’den peş peşe gelen şehit haberleri de elbette bizleri derin bir hüzne boğmaktadır.

Devam eden harekât kapsamında, ATAK tipi bir helikopterimiz dün öğle saatlerinde kırıma uğramış, maalesef iki kahramanımız şehit olmuştur.

Helikopterimizin düştüğü anda yaşanan patlama akıllara pek çok ihtimali getirmiştir.

Doçka saldırısından mı, yoksa teknik bir sorundan mı düştüğü sanıyorum kısa zaman içinde netlik kazanacaktır.

Helikopterimizin düşüşünden hemen sonra, Hatay’daki sınır birliklerinde konuşlu fırtına obüsleri ve çok namlulu roket atarlar Afrin’deki terör hedeflerini ateş altına almışlardır.

Reyhanlı ilçemizdeki Oğulpınar Hudut Karakolu’ndan Afrin bölgesindeki Cinderes kırsalı yoğun şekilde vurulmuştur.

Sınırlarımızda büyük bir hareketlilik ve askeri sevkiyat vardır.

Yine dün, dokuz kahramanımız şehit düşerken, onbiri de yaralanmıştır.

Yani bir günde onbir şehidin acısı ocaklara kor gibi düşmüştür.

Bu aşamada aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralı evlatlarımıza şifalar diliyorum.

Ailelerine, silah arkadaşlarına, milletimize ve hepimize başsağlığı niyaz ediyorum.

Terörle mücadelenin bir doğası vardır.

Vatan savunmasının arzu etmesek de acı verici sonuçları doğmaktadır.

Ancak her şehit, Türk vatanının manevi semalarında ebedi ve manevi muhafızdır.

Şehitlik makamı; vatana, bayrağa ve millete feda edilmiş bir ömrün şan ve şerefidir.

İnancımıza göre şehitler ölmemiştir.

İddiamız da bu vatan bölünmeyecektir.

İrademiz de bu bayrak inmeyecektir.

Türkiye, felaketlerin üstesinden gelecek birliğe ve bıçkın bir birliktelik şuuruna sahiptir.

Terörle girdiğimiz bu yüksek mücadele mutlaka başarıyla sonuçlanacaktır.

Çünkü Allah bu milletin yardımcısıdır.

Merhum Yahya Kemal vecd ile seslendiği şu dizelerinde diyor ki:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi.

Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,

Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın.

PKK-PYD hesap verecek, küstahlığının ve şerefsizliğinin bedelini Hak Teâla şahit olsun ki, verecektir.

IŞİD’e karşı kurulan eften püften koalisyonun ABD’li komutanı Funk, Türkiye’nin yanlış hesabından dolayı kaygılandığını açıklamış.

Acaba yanlış bu sömürgeciye göre nedir?

Yanlış hesabın mahiyet ve muhtevası nasıl izah edilecektir?

Üstelik bu çürümüş, Türkiye’nin PKK/PYD’yle mücadelesini tuhaf buluyormuş.

Hatta daha ileri giderek şunları söylemiş:

“Rakka’yı IŞİD’ten alan insanlar, hangi milliyetten, hangi inançtan olurlarsa olsunlar kahramandırlar.”

Funk, asıl yanlış hesabı kendilerinin yaptığını görmemiş, görmek istememiştir.

Zira insan dedikleri, insanlık düşmanı insanlığın defolarıdır.

Eğer haine kahraman diyorlarsa, bu ABD’yle müttefiklik nasıl sürdürülecektir?

Eğer, Türkiye ile ABD arasında görüş menzili sıfıra iner, diyalog kopar, temas kesilir, eller tetiğe giderse ve de siyaset yerine silah konuşursa olacakları hesap eden, sonuçlarını düşünen var mıdır?

Biz düşünüyor, hesap ediyoruz.

Ve de hiç kimseden korkumuz olmadığını Bozkurt duruşuyla Antalya’dan ilan ediyoruz.

Nedir bu çektiklerimiz?

ABD özel kuvvetler askerlerinin, Menbiç’te teröristlerle birlikte nöbet tutmaları, devriye gezmeleri rezilliktir, cinayettir, hıyanettir.

Vatan evlatlarını hedef alan silahların menşei bellidir.

Canilerin elinde bulunan uçaksavarların, tanksavarların, roketlerin, füzelerin, doçka ve havan toplarının hangi ülke tarafından hibe edildiği belirgindir.

ABD, teröristlerle suçüstü yakalanmıştır.

Bu da yetmemiş Türkiye’ye yapılan saldırıları teşvik ve tahrik etmiş, en azından namluya mermiyi sürmüştür.

Bu kin, bu nefret, bu husumet çok tehlikeli bir noktaya, sıcak çatışmaya doğru gitmektedir.

Açık açık söylüyorum:

Türk milletinin karşısında PKK/PYD/YPG’nin yanında ABD yerini almıştır.

Stratejik ortağımız, NATO’da yan yana durduğumuz ülke FETÖ başaramayınca, bu defa diğer terör örgütleriyle bir olmuş, düşman kampında buluşmuştur.

Düşmana merhamet acizlik ve zaaftır.

Bu, insaniyet göstermek değil, insanlık özelliğinin yok oluşunu ilan etmektir.

Şayet ABD yanlıştan dönmez; tahrik, taciz ve terör tahkimatına devam ederse, durumunun tarifi düşmanca, duruşunun tanımı düşmanlık olarak anılacaktır.

Bir ülkenin uluslararası zemindeki yerini ve mevkiini belirleyen en önemli faktör, bağımsız karar verebilme ve hareket edebilme yeteneği ve imkânıdır.

Türkiye bu yeteneğe, bu imkâna haizdir.

Kimsenin nazına, kaprisine ve ayak oyunlarına tahammülü de söz konusu değildir.

Bir devletin dış dünyayı yorumlama, algılama ve ilişkilerini belirleme şekli ise milli menfaatlerini sürdürme arzusu, bunlara yönelik engel ve tehditlerin tespiti ile mümkün olmaktadır.

Ve bugün tehdit ortadadır.

Kalıcı dostluklar esas olmakla birlikte, bunun ilelebet sürdürülebilir olması nasıl ihtimal dâhilinde değilse, düşmanlıkların da kalıcı olması elbette mümkün değildir.

Dostluk ve düşmanlık gibi iki keskin uçtan diğerine geçiş süreçlerinde önce bağımsız karar verebilme ve sonra mütekabiliyet esas olmalıdır.

Geleneksel Türk dış politikası bu çerçevede anlamını bulmuştur.

Sürekli sizin adım attığınız, karşı tarafın hep yerinde durduğu bir ilişki şekli hem iyi niyetli bir yaklaşım değildir, hem de ancak savaş mağlubu bir ülkenin teslim olma halidir.

Türkiye girdiği bir savaştan mağlup dönen aciz bir ülke değildir.

ABD’nin Mondros ve Sevr prizmasından Türkiye’ye bakışı skandaldır.

Bu ülke hiçbir sözünde durmamıştır.

Hiçbir vaadini tutmamıştır.

Fırat’ın doğusunu hainlere bırakmıştır.

Menbiç’e konuşlanmış, Türkiye’ye gözdağı vermeye kalkışmıştır.

Kabullenmediğimiz her dayatmayı bir yenisi izliyor; her oldubittinin ardından bir yenisi geliyor.

Bunu reddediyoruz, bu zilleti zelillere aynen iade ediyoruz.

ABD’nin gözetiminde, Menbiç’ten Afrin’e terörist kaydırıldığı da medyaya yansımıştır.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ne derse desin, nasıl kıvranırsa kıvransın; Afrin’e mutlaka girilmeli, Afrin mutlaka teröristlerden tepeden tırnağa arındırılmalıdır.

Hitamında da, Münbiç’i insanlık mikroplarından ayıklamak boynumuzun borcudur.

Unutulmasın ki, Menbiç’te PKK/PYD durduğu müddetçe terör koridoru riski bertaraf edilmiş olmayacaktır.

Afrin’e girmeyin demek, PKK’ya ellemeyin, PYD’ye yanaşmayın, Türkiye’ye saldırın demektir ve terör işbirlikçiliğidir.

Peki, Afrin’e girmeyeceksek, Zeytin Dalı Harekâtı’nı niye başlattık?

Niye bunca emek ve şehit verdik?

Dağda taşta terörist ararken, bunların kaçıp şehir merkezine sığınacağını, oradan da yeni kanlı eylemlerini planlayacağını Sayın Kılıçdaroğlu bilmiyor mu?

Hadi bilmiyor olsun, bölgeyi tanıdığını her fırsatta ima ve ifade eden Muhasebeci Kenan da mı bilmiyor?

Musul’da tekledi muhasebeci oldu, bari Afrin konusunda sıkıyorsa dik dursun da görelim.

CHP Genel Başkanı’nın ağzından PYD/YPG’yi terör örgütü olarak duyanınız oldu mu?

Amasız, fakatsız terörle mücadeleye destek verdiğini, dua ettiğini göreniniz, öğreneniz bulundu mu?

ABD’ye bir çift sözü, biraz tepkisi işitildi mi?

Alın PKK’yı, vurun CHP’ye.

Şemsi Tebriz-i bakınız ne kadar manidar ve muhteşem bir söze imza atmış:

“Otunu, suyunu bilmediğin gönüllerde koyun gütme! Yoksa, ‘kaçıracağın keçilere’ çobanlık yapamazsın.”

CHP’nin durum özeti, Sayın Kılıçdaroğlu’nın acıklı hali budur.

Şu gerekçeye bakar mısınız; Afrin’e girersek çok şehit verirmişiz.

Korkakça yaşamaktansa, kahramanca şehadet bu milletin muhteşem vasfıdır.

CHP Genel Başkanı’nın, yurt içinde 349 şehitliğimizden, yurt dışında da 34 ayrı devletin sınırları içinde bulunan 78 şehitliğimizden zannederim haberi yoktur.

Her muhasım tehdit sonucunda tarihi haklarımızdan, bekamızın namus ve haysiyetinden vaz mı geçeceğiz?

Bunlar, PYD/YPG’nin terör örgütü olduğuna dair değerlendirme yapacak istihbari bilgiye, kurumsal yapıya da sahip değillermiş.

Kim diyor, CHP’li bir milletvekili, eski parti sözcüsü.

Nerede diyor, milletin gözünün içine baka baka bir televizyon kanalında.

Sözün bittiği nokta burasıdır.

PYD’ye, YPG’ye, YPJ’ye sırtını yaslamak da böyle bir şeydir.

Bunları söyledik diye fikir ve ülkülerimize çağ dışı diyenler doğrudur; zira ülkülerimiz çağlar açtı, çağlar kapattı, nitekim çağlar bizden çok ama çok geride kaldı.

Kızılelma desek, kilosunun ne kadar olduğunu, nerede alınıp satıldığını sorarlar.

İlay-ı Kelimetullah desek saf saf değil, bön bön yüzümüze bakarlar, birden bire orak çekiçli günlerini hatırlayıp derin bir ah çekerler, dertli bir of derler.

Bunlar ki, anca falanımıza filan olurlar, unutmayın, kafamızı çevirdiğimiz de yalan olup kurumuş yaprak gibi savrulup giderler.

Akif diyor ki, “sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.”

Biz vatana sahip çıkacağız.

Biz devlete sahip çıkacağız.

Biz Cumhurun ittifakıyla, milletin mutabakatıyla geleceğimize sahip çıkacağız, bekamıza ve istiklal haklarımıza Allah’ın izniyle leke düşürmeyeceğiz.

Karşımızda; CHP, İP, HDP, PKK, YPG, PYD, FETÖ, DHKP-C olursa olsun; bizim de milletimiz vardır, bizim de rahmetine sığındığımız bir tek Allah’ımız vardır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Ege ve Akdeniz’de gerilim politikası uygulayanlar, sabrımızı zorlayanlar hata ve gaflettedir.

Türkiye çok şükür, her cephede helali hakkını koruyacak seviyededir.

Diğer yandan İsrail Suriye’de devreye şiddetle ve alenen girmiştir.

Suriye, İsrail’e ait bir F-16 savaş uçağını düşürmüştür.

Bunun karşılığında İsrail anında misilleme yapmış, belirlediği hedefleri vurmuş, İran’a da rest çekmiştir.

Bölgemiz çok vahim gelişmelere gebedir ve çok ısınmıştır.

Kutuplaşma ileri düzeydedir.

Buhran süreci çok tehlikeli şekilde mesafe almaktadır.

Bu tehlikeli sürece göğüs germek ve milli dayanışma ruhuyla Türkiye’yi birlik, bütünlük ve huzur içinde onurlu ve aydınlık bir geleceğe taşımak siyaset kurumunun, milli mutabakat ruhunun en yakın ve öncelikli görevidir.

Karşımızdaki sorunların çözüm yolları ve imkânlarının aranacağı adresler; milli duruş, demokratik kültür, bin yıllık kardeşlik hukuku, milletimizin dua ve desteğidir.

Türkiye’nin sorunları ortak aklın ve sağduyunun rehberliğinde çözülmelidir, inşallah da çözülecektir.

Bu doğrultuda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne 2019 yılında resmen geçilecek, ondan sonraki beş yıl süresince, yeni sistemin kurum ve kurallarıyla yerleşebilmesi için siyasette tesis edilen birlik ve dayanışma iradesi sürdürülecektir.

Ortak amaç, terörizme karşı aynı sipere girmek, kronik gerginlik kaynağı haline gelen toplumsal huzursuzluk konularının, milletimizi kucaklayan bir sağduyu ve hoşgörü ortamıyla gündemden çıkarmak olmalıdır.

Bunun için siyasi partilerin asgari müştereklerde buluşmaları zaruridir, millete karşı vefa borcudur.

Her şeye rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi, şer cephesinin, ihanet odaklarının, gafil siyasetçilerin, politika tacirlerinin itham ve hesaplarına rağmen, milletimizin umudu olarak dimdik ayaktadır ve 18 Mart 2018’de de 12’nci Olağan Büyük Kurultayı’nı gerçekleştirecektir.

Kurultay tema ve beyanımız, “Milli Duruş: Şühedaya Vefa, Millete Beka’dır.”

İftiharla söylemek gerekirse, kadrolarımız;

Ülkemizin ağır sorunlarının farkındadır.

Her mesele için kapsamlı çözüm hazırlıkları vardır.

Huzur, refah ve kalkınma için projeleri tamamdır.

Sahip olduğunuz milli heyecanınızı, Anadolu’nun sinesinde milliyetçi iradeye dönüştüreceğinize yürekten inanıyor, bunu bekliyorum.

Çünkü Türkiye’nin ve Türk milletinin kurtuluşu için başka ümit ve çare kalmamıştır.

Bu süreçte karşımıza çıkarılacak her türlü engeli de beraberce ve Cenab-ı Allah’ın izniyle mutlaka aşacağız, mutlaka başaracağız.

Türkiye’mizin bir yıkıma sürüklenmesini önlemek, hepimiz için tarihi ve milli bir görevdir.

Milliyetçi Hareket Partisi teşkilatları, bizlere gönül veren vatandaşlarımız bunun farkında ve bilincindedir.

Özellikle milli varlığımızın ağır tehlikelere maruz kaldığı son yıllarda böylesi bir karara ve kararlılığa olan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır.

Çünkü;

Türkiye yeterince ayrışmaya maruz kalmıştır.

Emperyalist kuşatma gemi azıya almıştır.

İşgal ve darbe teşebbüsleri yaşanmıştır.

Küresel saldırı hızlanmıştır.

Haçlı emelleri kızışmıştır.

Milletimiz yeterince incinmiş ve kırılmıştır.

Bin yıllık kardeşliğimiz yeterince tahrip edilmiştir.

Ortalığa yeterince nifak saçılmıştır.

Bu bunalım döngüsü içinde Milliyetçi Hareket; milletimizi esas alan büyük bir birlik mücadelesi vermektedir, vermeyi de sürdürecektir.

Vatanımızı temel alan büyük bir kucaklaşma ve kaynaşma mücadelesi vermektedir. Tavizsiz şekilde bunu sürdürecektir.

Cumhur ittifakı da anlamını bu hissiyat ve hedeften almıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, bazılarının aklının almayacağı kadar engin bir millet sevgisiyle ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi ilke edinmiş bir partidir.

Bu anlayışın gerektirdiği her türlü kararı yeri ve zamanı geldiğinde almasını bilmiştir.

Bundan sonra da böyle olacak, gerekeni yapmaktan hiçbir zaman kaçınmayacaktır.

Allah’tan niyazım milletimizi ve devletimizi her türlü saldırı ve musibetlerden korumasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son veriyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Her bir il ve ilçe başkanımıza üstün başarılar diliyorum.

Sizin başarınız, Türkiye’nin başarısı, Türklüğün ve Türk-İslam Ülküsünün zaferi olacaktır.

Artık şafak sökmektedir.

Milliyetçilik yükselen bir değer olarak milletin gönlünde yerini almaktadır.

Sizlerin bu yeri daha da sağlam hale getireceğinize inanıyor, her birinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyor, il ve ilçelerinizdeki vatandaşlarımıza gönül dolusu selamlarımı götürmenizi rica ediyorum.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.