Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin, Anadolu’nun Fethi Malazgirt 1071 Anma Programında yapmış oldukları konuşma metni. 26 Ağustos 2018
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin,
Anadolu’nun Fethi Malazgirt 1071 Anma Programında
yapmış oldukları konuşma metni.
26 Ağustos 2018

 



Sayın Cumhurbaşkanım,

Aziz Vatandaşlarım,

Değerli Kardeşlerim,

Türk tarihinde eşsiz bir yeri, emsalsiz bir önemi olan Malazgirt Zaferi’nin 947’inci yıldönümünde burada olmaktan, sizlere hitap etmekten büyük bir kıvanç duyuyorum.

Sözlerimin başında hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

26 Ağustos 1071’de sıradan iki ordu, sıradan iki devlet tesadüf eseri muharebe ve mücadeleye girişmemiştir.

Bu ovada iki ayrı dünya, iki ayrı medeniyet, iki ayrı stratejik hedef tarihin akışı içinde kaçınılmaz bir şekilde karşı karşıya gelmişlerdir.

Malazgirt, yankıları hala devam eden haç ile hilalin çatışmasına, hak ile batılın çarpışmasına sahne olmuştur.

947 yıl önce, bir yanda karanlık ve köhne Bizans, diğer yanda tarihsel haklarını, var oluş haysiyetini kutlu bir müdafaa ruhuyla canlı tutan Büyük Selçuklu Devleti karşılıklı olarak mevzilenmişlerdi.

Anadolu toprakları istila ve işgalden yorulmuş, asıl ve hak eden sahiplerini hasretle beklemeye koyulmuştu.

Nitekim Malazgirt Zaferi tarihin rotasını temelden değiştirdi.

Aynı şekilde beşeriyetin kaderini ve karar dinamiklerini derinden etkiledi.

Türk milletinin yurt tutma arzu ve arayışı mükâfatla neticelendi.

Anadolu prangalarından sökülüp kurtarıldı.

Malazgirt Zaferi; İstanbul’un fethinin mutlak bir habercisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin muhkem bir harcıdır.

Aziz ecdadımız Sultan Alparslan 26 Ağustos 1071 Cuma günü zaferden önce giydiği beyaz elbiseyi kefeni görmüş; şehadeti de, muzaffer olmayı da bir saadet kabul etmişti.

Malazgirt Zaferi askeri bir başarının çok ötesinde; imanın, öngörünün, aklın, sabrın, stratejik yönetim kudretinin, yüksek ülkülere bağlanışın, dahası vicdanın, insaniyetin, kaynaşma ve kucaklaşma hasletinin imrenilecek bir mahsulüdür.

Şuurlu bir heyecanla, yılgınlıktan ve çılgınlıktan uzak bir kavrayış ve hazırlıkla, köklü, aynı zamanda dengeli ve istikrarlı bir büyüme hedefiyle Anadolu yurt tutulmuştur.

Bu sayede Anadolu’ya yüzyıllar içinde serpilmiş ölü toprağı kaldırılmıştır.

Maceracı olmayan atılganlık, gevşekliğe prim vermeyen kararlılık, adım adım gelişip genişleyen mücadeleci ruh sonucunda muzafferlik yeşermiş, nihai olarak Türk milletinin adını ve şanını cihana duyurmuştur.

Milletimizin vatan vuslatıyla atalet ve acziyet son bulmuştur.

Bu topraklara hakim olan Bizans-Grek-Ortodoks zihniyeti Malazgirt Zaferi’yle birlikte yerini Türk-İslam kültürünün azamet ve ahlakına bırakmıştır.

İslam’ın savunma hattı bu şekilde tesis edilmiştir.

Şehadet şuuru şeamet ve şedit korkaklığı put gibi devirmiştir.

Malazgirt’te sadece vatan kazanmadık, bunun daha fazlası olarak Anadolu’da parlak bir istikbal, perçinlenmiş bir irade kazandık.

Böylelikle Türk milleti hakkaniyetini, adaletini, temizliğini, mertliğini Anadolu’yu merkezine alarak ta Viyana’ya kadar gururla taşıdı.

Sultan Alparslan’ın yenilmiş, yıkılmış ve utanç verici hallere düşmüş Romen Diyojen’e savaş sonrası gösterdiği muamele elbette asla hatır ve hafızalardan çıkmayacak bir asaletin özetidir.

Türk milleti düşene vurmaz, aman dileyene el kaldırmaz.

Çünkü bizim medeniyet müktesebatımızda zulüm yoktur, eziyet yoktur, işkence yoktur.

Çünkü bizim tarihimizin hiçbir döneminde zorbalık, zorda kalana acımasızlık görülmüş, duyulmuş şey değildir.

Ancak Bizans’ın kokuşmuş zihniyeti bütün bu insafsız ve insanlık dışı eylem ve niteliklere sahiptir.

Malazgirt’le beraber Anadolu’nun kapıları Türk milletine ardına kadar açıldı.

Bu topraklar vatan yapıldı, milli namusa teslim ve tevdi edildi.

1071’den sonra yeni yurdumuza yayılma ve yerleşme dönemi başladı.

Anadolu’ya kök saldık, umut bağladık, milli ufkumuzun vizyonunu belirledik.

Anadolu’yu istiklalimizin sancağı bildik.

Kahraman şehitlerimiz; bu coğrafyada kalemiyle, kılıcıyla, duasıyla, direnciyle var olan aziz ecdadımız, bize sonsuza kadar emanetimizde yaşayacak bir vatan bıraktı.

Vatan dedik, 947 yıldır nice badireleri göğüsledik.

Bayrak dedik, 947 yıldır nice musibetleri ezdik.

Ezan dedik, 947 yıldır nice saldırı ve suikastları birlik ve dayanışma azmiyle erittik.

Sultan Alparslan ölmedi, biliniz ki yaşıyor, ahfadının aşkı ve adanmışlığıyla yine beyaz atına binerek manen aramızda dolaşıyor.

Malazgirt’te Allah Allah nidalarıyla gökkubbeyi çınlatan yiğitler ölmedi, ruhları vatan yaptıkları bu toprakların üzerinde manevi muhafız olarak bekliyor.

Buna karşılık Bizans da ölmedi, ne yaparsak yapalım tarihten silinmedi.

Her seferinde, her fırsatta Bizans fitnesi ete kemiğe bürünüp 947 yıl önceki hezimetin rövanşını almak istiyor.

Zaman geçse de, aktörler değişse de Bizans’ın kalıntıları, Bizans’ın varisleri Malazgirt’in intikamını almak için kuyruğa giriyorlar.

Mazisi 947 yılı bulan mağlubiyeti hazmedemiyorlar.

Bu nedenle komplo üstüne komplo tezgahlıyorlar.

Asırlardır Türk ve İslam düşmanlarının emelleri bir ve benzerdir.

Su uyusa da düşman hiç uyumuyor.

Anadolu’nun fethiyle ezilen Bizans ruhu şimdilerde ülkeden ülkeye geçiyor, vücuttan vücuda girip kıtalar arası mekik dokuyor.

Bugün Türk milleti, 947 yıl önceki zaferi kabullenemeyen, punduna getirip bedel ödemimize çabalayan Türk düşmanları tarafından açıkça, alçakça hedef alınıyor.

Terör örgütlerini kullanan namertlerin taktiği Bizans taktiğidir.

Siyasi ve ekonomik operasyonları vahşice kurgulayanların ilham kaynağı Bizans tahrikidir.

Döviz ve kur oyunları Bizans yöntemidir.

947 yıldır üzerimize geliyorlar.

947 yıldır Türk milletini Anadolu’dan çıkarmanın planını yapıyorlar.

26 Ağustos 1071’de vatan kurmuştuk, bundan 851 yıl sonra da, yani 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’la vatan kurtardık.

9,5 asırdır zulme, Haçlı operasyonlarına, barbar emperyalizme direniyor, dik duruyoruz.

Üstün bir şevk ve cesaretle vatan mücadelesi veriyoruz.

Şark Meselesiyle denediler, başaramadılar.

15 Temmuz’da da denediler, yine hüsrana uğradılar.

Aslında Malazgirt’in hesabını görmek istiyorlar.

Dün amaçlarına ulaşamadılar, Allah’ın izniyle yine ulaşamayacaklar.

Bizans varsa, Malazgirt ruhu da vardır, hamd olsun ayaktadır.

Vatanı her ne pahasına olursa olsun koruyacağız.

Bir olursak, diri durursak, beraberliğimize sahip çıkarsak, kardeşliğimizi korkusuzca muhafaza edersek; hiçbir zalim, hiçbir hain, hiçbir Bizans artığı karşımıza çıkmaya cesaret bile edemeyecektir.

Ne yapsalar boştur, ne etseler boşunadır; Anadolu’ya vurulan vatan mührünü sökmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Malazgirt’te yendiklerimiz, İzmir’de denize döktüklerimiz tekrar hıyanete teşebbüs ederlerse, tekrar kalkışmaya ve işgale heveslenirlerse ya istiklal ya ölüm seçeneğini masaya koyup can feda olsun diyerek gereğini seve seve yapacağız.

Malazgirt Zaferiyle doğduğumuz bu topraklarda, Büyük Taarruzla doğrulmayı başardık, sonsuza kadar da var olmaya ant içtik.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Değerli Kardeşlerim,

İman küfrü, milliyetçilik istilayı, cesaret korkaklığı, sadakat sahtekârlığı, bağımsızlık esareti her devirde mahvetmiş, her zaman alt etmiştir.

Düşmandan kaçmayız, dövizden korkmayız.

Bilmeyen varsa ikazen söyleyeyim; taarruz ruhu, taarruz tecrübesi Türk milletinin sinesinde hala kor gibi yanmakta, Malazgirt şuuru bayrak gibi dalgalanmaktadır.

Bu itibarla Malazgirt’teki şanlı muzafferiyetin 947’inci yıldönümünde büyük hünkarımız Sultan Alparslan’ı rahmetle, minnetle yad ediyorum.

Büyük Taarruz’un 96.yıldönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Milli Mücadele kahramanlarımızı saygıyla, şükranla, rahmetle anıyorum.

Kanlarıyla destan, inanmışlıklarıyla tarih yazarak bize vatan bırakan tüm şehitlerimize, elleri öpülesi ecdadımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Sözlerime son verirken hepinizi bir kez daha hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Sağ Olun, Var Olun, Ne Mutlu Türküm Diyene.