Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin Milletvekilleri, Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, Merkez Disiplin Kurulu Üyeleri ortak toplantısı sonrasında yapmış olduğu basın toplantısı konuşması. 30 Eylül 2018
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin
Milletvekilleri, Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, Merkez Disiplin Kurulu Üyeleri
ortak toplantısı sonrasında yapmış olduğu basın toplantısı konuşması.
30 Eylül 2018

 

 

 


Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Sizleri en halisane, en içten, en kalbi duygularımla selamlıyorum.

An itibariyle televizyonları vasıtasıyla bizleri izleyen aziz vatandaşlarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Milletvekillerimizin, MYK ve MDK asil ve yedek üyelerimizin müşterek katılımlarıyla Kızılcahamam Patalya Otel’de temin ve tertip ettiğimiz iki günlük toplantı sürecinin son günündeyiz.

Bu vesileyle gündemdeki sıcak gelişmeler üzerindeki kanaatlerimizi bir kez daha paylaşmak, yakın gelecekle ilgili kavrayıcı tespitlerimizi tavzih etmek maksadıyla düzenlediğimiz basın toplantımızın hayırlı sonuçlara kapı aralamasını diliyorum.

Yegâne kaygısı devlet ve millet bekasının muhafazası olan Milliyetçi Hareket Partisi; dengeli siyaseti, disiplinli teşkilatı, inanmış kadroları, devasa milli duruşuyla umut olmaya, tahribatları onarmaya, tehditleri bertarafa devam edecektir.

Kararlılığımızdan geri adım düşünülemeyecektir.

Milli kaderimizi tesadüflerin akıntısına teslim akla bile getirilemeyecektir.

Hıyanet dalgaları tsunami boyutunda olsa da, irade ve imanımızla direneceğiz, direndikçe korkulukları devireceğiz, devirdikçe korkakları kevgire çevirip Türkiye’nin önünü açacağız.

Huzurumuza kast eden fail ve fiilerle mücadelemiz durum ve şartlara göre değişim göstermeden, olay ve olgulara göre şekil almadan sürecektir.

Siyasetimiz istikrarlıdır, aynen korunacaktır.

İlkelerimiz belli ve berraktır, aynısıyla ilerletilecek, ileriye taşınacaktır.

Ülkülerimiz kutlu ve kutsaldır, heves ve heyecanla daha da yükseklere çıkarılacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi; samanlıkta iğne aramaz, çalı dibi taşlamaz, harmanda dene saymaz, karambole atış yapmaz, çölde deve izi saymaz.

Ne yapacaksak açıkça yaparız, mertçe yaparız, yaptığımızı da adam gibi açıklarız.

Beyhude işlerle avunmayız.

Saklayacak, gizleyecek, üstünü örtecek ayıbımız olmadığından müsterih ve müftehir bir vicdanla hareket ederiz.

Arkadan dolaşmaz, kenardan bakmaz, kıyıda köşede el ovuşturmayız.

Komşuda pişsin bize de düşsün demeyiz.

Biz ki, siyasi ömrü yarım asrı bulan, fikri mazisi bir buçuk asra ulaşan şehit ve gaziler kervanı Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.

 

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Kızılcahamam Kampımız elbette ülke, bölge ve dünya meselelerinin ağırlaştığı, aynı zamanda çatallaşıp çetrefilleştiği bir dönemde gerçekleşmiştir.

Geleneksel olarak yaptığımız, 24 Haziran Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Seçimlerinden sonraki bu ilk müşterek toplantıda siyasetin ilgi sahasına giren konular teferruatla değerlendirilmiştir.

İki günlük toplantı serimiz gayet verimli geçmiş, başarılı ve ümit verici olmuştur.

Başkanlık Divanımızın değerli üyeleri ve bilim insanlarımız görev ve uzmanlık alanlarıyla ilgili sunum yapmışlar ve dava arkadaşlarımızı sarih bir dille bilgilendirmişlerdir.

Bu kapsamda olmak üzere;

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin muhtevası, yol haritası, ilke ve esasları,

31 Mart 2019’da yapılacak Mahalli İdareler Seçimleriyle ilgili projeksiyon ve programlanmış stratejik hazırlıklar,

Türk dış politikasının tarihsel seyri ve ana gündemi,

Yeni Ekonomik Programın özellikleri ve ekonomideki son gelişmeler,

 Bazı Suçlarla İlgili Ceza Sürelerinden Şartlı İndirim İle Tutuklu Ve Hükümlülerin Salıverilmesine İlişkin Kanun Teklifimizin kapsamı farklı oturumlarda analiz edilerek ayrıntılarıyla milletvekillerimize, MYK ve MDK üyelerimize aktarılmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi ülke ve dünya meselelerini fikri enginliğinden, tarihi derinliğinden, siyasi geleneklerinden feyiz alarak yorumlamakta, üstelik yakından takip etmektedir.

Milletimizi doğrudan ilgilendiren, siyaseti meşgul eden, insanı ve insanlığı direkt etkileyen her konu başlığı, her gündem maddesi üzerinde sabırla ve akılla kafa yoruyoruz.

Bana ne demiyoruz, aman sen de yılgınlığıyla başımızı kuma gömmüyoruz, ağrısız başım kaygısız aşım bahanesiyle duyarsızlık göstermiyoruz.

Her soruna şifresiz çözüm yolu oluşturuyoruz.

Milliyetçilik, hayatın olağan akışı içinde karşılaşılan her meseleye tutarlı ve tesir düzeyi yüksek çareler üretecek muvaffakiyete ve müteharrik niteliğe sahiptir diyoruz.

Bildiğiniz gibi, 24 Haziran Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimlerinin ardından Türkiye’yi sıkıştırmayı, taviz koparmayı, siyaset ve ekonominin mukavemetini kırmayı amaçlayan meşum ve muhasım odaklar malum faaliyetlerini yoğunlaştırdılar.

Yeni hükümet sistemini kaldıramayan iç ve dış çevreler krize oynadı.

Milli iradeyi geçemeyen, Türkiye’ye diz çöktüremeyen sözde dost ve müttefik ülkeler açıktan Türkiye’ye tavır aldılar.

Kuzu postuna bürünmüş canavarlar, demokrasi boyası sürünmüş despot ruhlular Türk ve Türkiye düşmanlığında soluk almadan mesafe kaydedip mevziye girdiler.

Döviz kurları üzerinde baskı kurdular.

Ekonomik yıkım için tetikçilerine talimat yağdırdılar.

Sandıktan umudunu kesen yerli ve yabancı işbirlikçiler husumet şemsiyesi altında toplandılar.

Döviz suikastçıları, sermaye baronları, siyaset çeteleri, küresel çıkar grupları, para spekülatörleri emir-komuta zinciri içinde harekete edip Türkiye’ye ekonomik savaş açtılar.

Döviz fiyatını yükseltip, bu yolla makroekonomik çehreyi yakmak ve yaralamak için her çirkin yola, her çukur yordama tevessül ettiler.

Doğruya doğru, Türkiye bir krize değil, ekonomik mahiyetli haçlı akınına maruz kaldı.

Yaşananlar her açıdan ibret verici, her bakımdan infial edicidir.

Son iki aydır Türkiye’nin üzerinde her türlü numarayı çevirdiler.

ABD Başkanı Twitter mesajlarıyla ekonomik saldırıların bayraktarlığını yaptı, damla damla bardağı taşırdı, sabırları aşındırdı.

Dövizdeki oynamalar öyle kritik noktalara geldi ki, Türkiye’nin önü perdelendi, ekonomik manzara isyan ettirici şekilde sislendi.

Türkiye ekonomisini alt üst etmek için kurulmuş tezgâh milli dayanışma ruhuyla hamd olsun bozuldu, hükümetin zamanında müdahaleleriyle toz bulutu dağıtıldı.

Döviz fiyatındaki kontrolsüz artışlar frenlendi.

Yangın sönmese de şimdilik küllendi.

Tehdit geçmese de tedbirlerle kilitlendi, mütecaviz tahrik engellendi.

Merkez Bankası ve Para Politikası Kurulu gecikmeyle de olsa devreye girerek kararlarındaki bağımsızlık vasfını gösterdiler.

Ne var ki, faiz ve enflasyondaki tırmanışlar milletimizi hem rahatsız etmiş, hem de zora sokmuştur.

Hayat pahalılığı artmış, ücret-maaş ve gelirler erimiş; özellikle stokçuluk yapan, fırsatçılığa heveslenen, fahiş zamlara onay veren ahlaksızlar haksız ve hayasız kazanç peşine düşmüşlerdir.

Türkiye ekonomik türbülansta şiddetle sallanırken nemalanmaya, bundan istifadeye çalışan mayası ve meşrebi bozuklar mutlaka afişe edilmeli, yaptıklarının bedeli ödettirilmelidir.

Kan emen vampirlerle haksız kar yapan vandallar bize göre aynıdır.

Merakımız odur ki, döviz artarken fiyat etiketlerini kahredici şekilde yükseltenler, döviz inerken aynı irade ve ihtimamı gösterecekler midir?

Varlıkta var olup yoklukta araziye uyanlarla; dahası refah ve riski eşit şekilde paylaşmayı bilmeyenlerle hangi istikbali paylaşacağız?

Vicdan yerine cüzdanını düşünenler hangi tedrisat çemberinden geçerek bugünlere gelmişlerdir?

Şüphe yok ki, fırtınanın şiddeti ne kadar kuvvetli olursa olsun dayanacağız, bedenlerimizle, imanımızla duvar çekeceğiz.

Türkiye küresel mahfillerde kurgusu yapılan, eşgüdüm halinde kumandası icra edilen ekonomik sabotajın pek tabiidir ki üstesinden gelecek, yaralarını saracaktır.

Türk milleti özlediği ve hak ettiği refaha muhakkak ulaşacaktır.

Bunun başka seçeneği yoktur.

Ancak kurt kışı geçirir geçirmesine de, yediği ayazı asla unutmaz, unutmayacaktır.

Gerek Yeni Ekonomik Program, gerekse de hükümetin aldığı diğer önlemler kalıcı, kararlı ve kapsayıcı şekilde uygulandığı müddetçe iyileşme ve beklenen bahar havası çok uzak olmayacaktır.

Nitekim olması gereken de budur.

Ekonomideki yaprak dökümünden memnuniyet duymak, krize bel bağlamak hem insani hem de insaflı bir hal değildir.

Aynı gemide olduğumuzu defalarca ifade ettim.

Aynı siperde olduğumuzu pek çok defa dile getirdim.

Türkiye’nin felaketinden siyasi rant ummak, el ovuşturmak, sevinç taklaları atmak su katılmamış alçaklıktır.

Milletimiz işsiz ve yoksul kalırken; faiz, enflasyon ve kur ateş saçarken hükümet yıpranır mı yıpranmaz mı, böyle gider mi gitmez mi tartışmalarına kilitlenmek, siyasi parsa toplama gayesine kapılmak gayri milliktir, Trump’ın emellerinden farksızdır.

Biz, CHP gibi olamayız, CHP gibi davranamayız.

Biz diğer candaş, yoldaş ve kandaş yedeklerine benzeyemeyiz.

Biz varlığını ve vazgeçilmez değerlerini Türk milletinde bulan Türk milliyetçileriyiz.

Türkiye kaybederse hepimizin kaybedeceğini bilir, buna inanırız.

Ülke batarsa bundan hiç kimsenin kazançlı çıkmayacağını görür ve söyleriz.

Sabilerimizin, kundaktaki yavrularımızın, emzikli bebeklerimizin, mazlum ve mağdur Anadolu insanının çilesi üzerine siyaset hileleri kurmaz, kuramaz, böylesi bir alçalmışlıktan menfaat bekleyemeyiz.

Halas ve hayatımızın merkezinde bir ve beraber olmak vardır ve bu şuur yaşatılmalıdır.

Eleştirilecek konular varsa elbette hükümeti eleştiririz.

Lafımızı çekmeyiz, top çevirmeyiz, taşı gediğine koymakta gecikmeyiz.

Ancak bugünkü ahval ve şerait içinde, bekamızın ve ülke çıkarlarımızın her zeminde, her muhatap karşısında cesaret, dirayet ve hamiyetle savunulmasından da kıvanç duyarız.

Bunu söylemekten ise hiç gocunmayız.

Cumhurun ittifak tercihine hürmet ve sadakat gösteririz.

Birileri şunu söylemiş, diğerleri bunu söylemiş, bizim için fasafiso, fuzuli laf kalabalığıdır.

Aldırış etmeyiz, adam sende der geçeriz.

Millet ne diyor ona bakarız, ülkülerimiz neyi öngörüyor onu seslendiririz.

Ekonomide açık ve gedikler büyürse, bu çerçevede oluşan delik ve yırtıklardan sadece işsizlik, yoksulluk, sefalet, mağduriyet ve perişanlık girmez, kaldı ki bugüne kadar da girenler yalnızca bunlar olmamıştır.

Sosyal çalkantı, toplumsal parçalanmışlık, ahlaki dağınıklık, siyasal buhran, dış müdahale ve bağımsızlığımızın gölgelenmesi ekonomideki depremle birlikte sökün eden tehlikeler olarak tezahür edecektir.

Ekonomik memnuniyetsizlikleri siyasal tepki ve itirazlara dönüştürme teşebbüsleri, muhalif sesleri konsolide etme denemeleri her defasında gün yüzüne çıkmış ve çıkacaktır.

Yakın tarihimiz bunun birçok mahsurlu örneğiyle maluldür.

Milli beka önemlidir, ülke güvenliği hayatidir, aynı şekilde ekonomik beka ve güvenliğimiz de ikame ve ihmali mümkün olmayan önemdedir.

Terörle sonuç alamayanlar, gezi provokasyonunda istediklerini bulamayanlar, darbe teşebbüsleriyle altın vuruşu yapamayanlar, ellerindeki son koz olan ekonomik silahlarla etrafımızı habis ur gibi sarmışladır.

Biz tarafız, elbette Türkiye’nin safındayız. Ve bu uru koparacağız.

Biz Türk milletinin yanındayız, ister ehl-i salip olsun, ister küresel emperyalist komplo olsun, isterse de yedi düvel karşımızda ip gibi dizilsin, biz bu vatandan, bu bayraktan, tek bir insanımızdan asla ama asla ödün vermeyeceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini zalimler karşısında yiğitçe destekleyecek, tek dişi kalmış canavarlara göğsümüzü korkusuzca siper edeceğiz.

 

Değerli Basın Mensupları,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

TBMM’nin 27.Dönem 2.Yasama Yılı yarın başlayacaktır.

Yeni Yasama Yılı Türkiye’nin birikmiş sorunlarına neşter vurulacak bir zamana sahne olacaktır.

En azından ümidimiz budur.

24 Haziranla birlikte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi resmen uygulamaya geçmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti üçüncü evreye demokratik sabır ve istikrar içinde geçiş sağlamıştır.

Bu bir kazanım ve milattır.

Bu bir eşik ve demokratik misaktır.

Hükümet sistemindeki yenilenmenin değerini yok saymak gelecek nesillerin haklarından tasarruf etmektir ki, buna da hiçbirimizin hakkı olmayacaktır.

Önümüzdeki süreçte;

Bölgesel hadise ve ilişki ağlarının sıklet ve ilerleyişi,

Irak ve Suriye’nin kuzeyini havi gelişmelerin seyir ve istikameti,

Fırat’ın doğusu ve batısındaki arayışların seviye ve ihtirası,

Yeni hükümet sisteminin kökleşmesindeki çabaların sebat ve insicamı,

FETÖ ve PKK başta olmak üzere, sınır içi ve sınır ötesinde yuvalanan terör örgütleriyle mücadelenin sabır ve ifası,

Uluslararası ilişkilerin dengeye gelmesindeki çalışmaların seciye ve ivmesi,

Ekonomideki normalleşme, denge-disiplin-değişim hedeflerinin selaset ve iradesi,

24 Eylül 2018 Pazartesi günü TBMM’ye sunduğumuz ve 162 bin 989 hükümlü ve tutukluyu ilgilendiren şartlı ceza indirimi kanun teklifinin selamet ve istikbali,

Nihai olarak 31 Mart 2019’da yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerinin seçiş ve ihatası bundan sonraki politikaların belirleyici mihenk taşı olacaktır.

Sınırlarımızın diğer yakasına tutunup Akdeniz’e kadar açılma ve ulaşma emeli güden terör koridorunun kesin imhasıyla; Türkiye’nin hem Suriye’nin hem de Irak’ın kuzeyinde milli güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehlikeye atan belirsizlikleri yenme azmi emperyalist hesapları boşa çıkaracaktır.

İnancımız ve beklentimiz budur.

Türkiye makus talihini alt edecektir, zira buna mecburdur.

Sanal haritalar başında sınırlarla oynayan, terör örgütlerini teşyi ve teşvik eden sözde müttefiklerin heveslerini kursaklarında bırakmak için yeni hükümet sisteminin yasamayla uyumlu ve dengeli hareketi de elzem ve akut bir ihtiyaçtır.

25 Eylül 2018’de başlayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 73.Toplantısının ana teması; “Birleşmiş Milletler’in Tüm İnsanlarla İlgili Olmasını Sağlamak: Barışçıl, Adil ve Sürdürülebilir Toplumlar İçin Küresel Liderlik ve Ortak Sorumluluklar” şeklinde tanımlanmış ve tarif edilmiştir.

Birleşmiş Milletler Toplantısı aslında küresel kopuşun, ülkeler arasındaki barikat ve uçurumun deşifre edilmesi bakımından dikkat çekici bir vasat olmuştur.

İşbirliğindeki zayıflıklar, diyaloglardaki zaaflar, huzur yerine hüsran getirmiş; mazlumları zalimlerin insafına terk etmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhataplarının yüzüne baka baka yaptığı sistem eleştirisi, küresel adalet çağrısı, zulme ve zalimlere karşı vicdan çığlığı Türkiye’nin haklı ve meşru duruşunu hafızalara adeta kazımıştır.

Görüldüğü ve anlaşıldığı kadarıyla, uluslararası toplum bir yanda asimetrik mücadeleler, diğer yanda ticaret ve ekonomik çekişmelerle hem kendi kuyusunu kazmakta hem de beşeriyetin huzur ve güvenliğini dinamitlemektedir.

Daha iyi bir dünyaya erişim hızı giderek irtifa ve inanç kaybına uğramaktadır.

Birleşmiş Milletler Toplantısı’yla birlikte Sayın Erdoğan’ın Almanya seyahatinin sonuçları elbette başka bir toplantımızda enine boyuna değerlendirilecektir.

Bu aşamada şartlı ceza indirimi kanun teklifimizin yanı sıra Mahalli İdareler Seçimleriyle ilgili tespit ve tekliflerimizi stratejik zihin ölçeğinde damıtıp bir kez daha belgelemek, yeniden beyan etmek sanıyorum oldukça anlamlı ve yararlı olacaktır.

 

Değerli Basın Mensupları,

Uzun ve titiz bir hazırlık safhasından emek emek geçerek oluşturulup olgunlaştırılan şartlı ceza indirimi kanun teklifimiz 24 Eylül 2018 Pazartesi günü Genel Başkan Yardımcımız Sayın Feti Yıldız tarafından TBMM’ye sunulmuştur.

Eksiğiyle, fazlasıyla teklif bizzat Milliyetçi Hareket Partisi’ne aittir.

12 Mayıs 2018’de yaptığım çağrı kanun teklifi aşamasına geçmiştir.

Dürüstüz, tutarlıyız, verdiğimiz sözleri çok şükür sonuna kadar tutacağız.

Seçim Beyannamemizde takdim ve tanımı yapılan her vaadimizin isabetle gerçekleşmesi için elimizden gelen her çabayı göstereceğiz.

Kararlıyız, başaracağız.

Bize duyulan güveni, bağlanan ümitleri heba etmeyeceğiz.

Hali hazırda cezaevlerinde 253 bin 535 kişi bulunmaktadır.

Üstelik cezaevlerinin fiziki yetersizlikleri, kapasitelerinin aşınma ve aşılması pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir.

Türkiye tutuklu ve hükümlü sayısı itibariyle Avrupa’nın ilk sırasında, dünyanın yedinci ülkesi durumundadır.

Bu tablo hepimiz adına vahimdir, kaygı vericidir.

Suç ve suçlu her toplumda, her devlette vardır ve olacaktır.

Tarihin hiçbir döneminde suç ve suçlu tam olarak sıfırlanamamıştır.

Önemli olan bir suçlunun işlediği suçtan dolayı ıslah olması, rehabilite edilmesi, pişmanlık duyması, cezasını çektikten sonra toplumla buluşup bütünleşmesidir.

Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve mahkûmlar insandır.

Onların da en temel insan haklarından istifadeleri şarttır.

Herkesin özgür yaşama hakkı vardır. Bu temel bir ilkedir.

Ancak bazı suçlar vardır ki, af veya ceza indirimi olması halinde adalet müessesi deprem geçirecek, sosyal neticeleri ağır olacak, gelecek kuşaklara da ihanet sayılacaktır.

Bunlardan birisi terör suçlarıdır.

Bir diğeri çocuk ve kadın katliamcıları, cinsel istismarcı canilerdir.

Bir başkası da kasten insan öldüren, bunu da hiç vicdanı sızlamadan yapan katillerdir.

Şu anda cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu itibariyle; 45 bin 706 terör suçlusu, 28 bin 274 adam öldürme ve öldürmeye teşebbüs suçu işleyen, 16 bin 566 cinsel saldırı suçuna karışmış şahıs bulunmaktadır.

Bunlar bizim hedef kitlemizin dışındadır.

Biz bir defalığına infaz sürelerinde şartlı olarak beş yıllık ceza indirimi öneriyoruz.

Bu önerimizin dayandığı asıl amil ve esaslar şu şekildedir:

İç barış ve huzur ortamına katkı sağlamak,

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişte sosyal, ekonomik ve toplumsal kucaklaşmayı bir nebze de olsa sağlamlaştırmak,

Cezaevlerinde insani olmayan birikme ve yığılmaları sadeleştirmek,

FETÖ’cü hakim ve savcıların adalet ve hukuka vermiş olduğu tahribatları gidermek,

Kader mahkumu diye tarif ettiğimiz tutuklu ve mahkumları şartlı da olsa sağduyuyla sahiplenmektir.

Teklifimiz ne genel ne de özel aftır.

Türk Ceza Kanunu’nun 65.Maddesi’ni dillendirenler havanda su dövenlerdir.

Maksatlı ve yanlı değerlendirmeler yapanlar insanlık vicdanını yok sayanlardır.

Rahşan affı tekerrür ediyor, Çakıcı affı geliyor, nitelikli çoğunluk gerekir, Anayasa Mahkemesi kanunun niteliğine bakar, eşitlik ilkesi doğrultusunda kapsamını emsal kararlarda olduğu üzere genişletir diyenler, acele ve ezbere konuşanlardır.

Biz teklifimizin her yönüyle tartışılmasını istiyoruz.

Tartıştıkça daha makul ve müstesna neticelere ulaşacağımızı düşünüyoruz.

Merhum Namık Kemal’e atfedilen; “Barika-i hakikat müsadem-i efkardan çıkar”, yani hakikat kıvılcımı fikirlerin çatışmasından çıkar sözünün hasıl olmasını temenni ediyoruz.

Peşin yargılarla, ucuz yaklaşımlarla, uçuk yorumlarla mesafe alamayacağımızı, var olan, üzeri örtülen, hasıraltına itilen kabarık meselelerimizi kavrayamayacağımıza inanıyoruz.

Bizim şartlı ceza indirimi teklifimizin kapsamında terör suçundan hüküm giyenler, kadın, çocuk ve insan kasapları, tecavüz ve istismar suçluları yer almamaktadır.

Bunların haricinde şartlı ceza indirimi teklifimizin muhatabı cezaevlerindeki 162 bin 989 kişidir.

Diyorlar ki, uyuşturucu tacirleri de kapsam içinde.

Diyorlar ki,  çete ve organize suç örgütlerine de ceza indirimi getiriliyor.

Bir defa, uyuşturucu konusunda hiç kimse bize ayar veremez, söz söyleyemez.

Milliyetçi Hareket Partisi zehir tacirleriyle, uyuşturucu baronlarıyla kıyasıya mücadeleyi öneren, kıran kırana uğraşmayı öngören, bunun için her faaliyet ve girişimde bulunan ahlaki bir zihniyete, milli bir zekaya haizdir.

Karanlıktan aydınlığı taşlamaya lüzum yoktur.

Kalemlerini silah gibi kullanan zavallılar, teröristlerin affı için düne kadar kuyruğa girmişken, bugün bizi tenkide kalkışmaları münafıklık alametidir.

Bize parmak sallanması, aha açığa düştünüz, aha zora girdiniz, teklifiniz patladı, çelişkiye düştünüz ima ve ilanı yapanlar ya utanmalarını aldırmış gerzeklerdir, ya da her şeyi saptırmaktan zevk duyan nöbetçi provokatörlerdir.

Cezaevlerinde uyuşturucu suçundan dolayı 36 bin 212 hükümlü, 14 bin 174 tutuklu olmak üzere toplam 50 bin 386 kişi bulunmaktadır.

Bunların çoğu kullanılan, tutsak düşürülmüş, muhtaçlıkları sömürülmüş, vicdanı rehnedilmiş, aklı kiralanmış kişilerdir.

Aralarında hakikaten de kader kurbanı olan varsa, nedamet duyan bulunuyorsa, ıslah ve terbiye hali gösterenler çıkmışsa, bunları teklifimizin kapsam dışına alınması ne kadar meşru ve insani olacaktır?

Ne yapalım, bunların hepsini kamyon kasalarına doldurup uçurumdan aşağıya mı yuvarlayalım?

Bu insanları topluma kazandırmak için inisiyatif üstlenmeyelim mi?

Kanayan yarayı görmezden, duymazdan mı gelelim?

Sorarım, uyuşturucu baronlarına ses çıkaramayanların, hasbelkader tuzağa düşmüş, nefsine yenilmiş, mağduriyetten yanlış yollara tevessül etmiş kişilere güç gösterisi yapması ne kadar vicdani ve insanidir?

Baklava çalan çocuğa diklenen, sıra yurt dışına kaçan baklavacı FETÖ’cülere geldiğinde sessiz kalanlar bize ne anlatıyor, neyi işaret ediyor?

Uyuşturucuyu değil, uyuşmuş ve uyanmasını dilediğimiz insanlık haysiyetini savunuyoruz.

Bu ayrımı yapamayanlar gaflet çukurunda çırpınan madrabazlardır.

Eğer bu kategoride bulunanlar şartlı ceza indiriminden yararlanıp dışarı çıkarlarsa, buna karşılık eğer bir kez daha aynı hataya düşerlerse yeniden cezaevine girmeleri de mukadderdir.

Katalog suçlarla ilgili hatırlatmaya ihtiyacımız yoktur.

Teklifimiz konuşulsun, TBMM’de müzakere edilsin.

Üzerinde uzlaşma sağlanan suçlarla ilgili gereği yapılsın, toplumsal rahatlama sağlansın.

Elbette şartlı ceza indirimi teklifimizin sosyal boyutlarını düşünüyoruz.

Elbette suça eğilimli insanlardaki psikolojik etkilerini hesaba katıyoruz.

Elbette mağdurların üzerinde yaratacağı olası tramvaları değerlendiriyoruz.

Konuya hem kalben hem de aklen yaklaşıyoruz.

Adaletin yerini bulmasını istiyoruz.

Hakkın haklısında olmasını arzuluyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı, ‘kişilere karşı işlenen suçlarda devletin af yetkisi yoktur’, diyor.

Devlet, ‘ancak kendisine karşı işlenen suçları affeder’ görüşünü seslendiriyor.

Bu yaklaşıma saygı duyuyoruz; ama tartışmalı olduğunu, hukuken temeli olmadığını da biliyoruz.

Devlete karşı işlenmiş suçlar hem bugüne hem de geleceğe karşı ağır bir cürümdür, üstelik milletin tamamına, varlık ve egemenlik haklarının tümüne kast etmektir.

Eğer kişilere karşı işlenmiş suçları kişiler affeder veya ceza tenkisatı yaparlarsa o zaman adalet ve hukuka gerek ve ihtiyaç kalacak mıdır?

Mesela bir insanı öldüren katil, mağdurların hoşgörüsünü kazansa bile kamu hukuku bu katilin yakasını bırakacak mıdır?

Bırakırsa o halde mahkemelere ne lüzum kalacaktır?

Bizim için kanun teklifimiz meşrudur, iyi hazırlanmıştır, hedef ve niyet son derece halistir.

Konuşuruz, görüşürüz, tartışırız, eninde sonunda bir çıkış yolu buluruz. Bulmak da zorundayız.

Cezaevleri pimi çekilmiş bomba gibidir.

Geçmişte yaşanan müessif ve esef verici olaylar henüz tazeliğini korumaktadır.

Şunu da özellikle belirtmek isterim ki; kanun teklifimizle ilgili gelişme ve alınan tutumlar Cumhur İttifakı’ndan bağımsızdır.

İttifak başka teklifimiz başkadır.

Her mesele kendi mevkiinde, kendi mahrecinde analiz edilmelidir.

İttifakla kanun teklifine karşı gösterilecek tavırları birbirine karıştırmamak, fitne imaline yeltenenlere aldırmamak temennimdir, dileğimdir.

 

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Mahalli İdareler Seçimlerine yaklaşık altı aylık bir süre kalmıştır.

Parti olarak çalışmalarımızı muhtevalı ve hızlı şekilde devam ettiriyoruz.

Belediye başkan adaylarımızı bir bir tespit ve ilan ediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi 31 Mart 2019’da yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerine derin anlamlar yüklemektedir.

İşin özü itibariyle doğrusu da budur.

31 Mart’a kazanç-kayıp prizmasından bakamayız, bakmıyoruz.

Günlük siyasi dürtülerin ölçeğinden yaklaşmıyoruz.

Türkiye’nin çıkarları, bekası ve tarihi haklarını dikkate alıyoruz.

Samimiyiz, safiyene duygular taşıyoruz, Cumhur İttifakı’nın müessir ve muharrik olmasını ümit ediyoruz.

31 Ağustos 2018 tarihinde Etimesgut’ta açıkladığım dört ayaklı stratejimiz çok açıktır.

13 Eylül 2018’de Polatlı’da vermiş olduğum mesajlar nettir.

Ardından, 19 Eylül 2018’de partimizi takip eden değerli basın mensuplarına söylediklerim de bariz ve bilinmektedir.

Duruşumuzda bir değişim, herhangi tadilat yoktur.

Fakat tezvirattaki artış, tefrikadaki büyüme de gözümüzden kaçmamıştır.

Buna gerek yoktur.

31 Mart’ta, 24 Haziran’ın kazanım ve hakları tartışmaya açılmasın diyoruz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi zaafa uğramasın beklentisindeyiz.

Bu sorumluluğun da Cumhur İttifakı’nın iki paydaşına düştüğünü hem ihtimamla ifade hem de ikazla ileri sürüyoruz.

Yeri gelmişken, Milliyetçi Hareket Partisi hiç kimseye, hiçbir çevreye, hiçbir şeye muhtaç ve mecbur değildir.

Bizim derdimiz Türkiye’dir, Türk milletidir, Cumhur İttifakı’nın tıpkı Kuvay-ı Milliye ruhunda olduğu gibi, diri ve dik duruşunu devam ettirmesidir.

Özgül ağırlığımız, güçlü potansiyelimiz siyasi temsilimizin çok üstündedir.

İnancı büyük olanın iddiası da büyüktür.

Ülküleri yüksek olanın iradesi de güçlüdür.

Milliyetçi Hareket Partisi işte budur.

Biz zafer hırsızı, zafer hazımsızı falan değiliz.

Biz başkalarının başarıları üzerine kuluçkaya yatacak acziyete sahip hiç değiliz.

Biz siyasi çetele tutup akıl tutulması yaşamayız, yaşamadık.

Önce ülkem ve milletim dedik, sonra partim ve ben diye duruş gösterdik.

Dibi görünmeyen kuyulardan su içmedik.

Dipsiz uçurumlardan medet ummadık.

Kof ve küflü düşüncelerin tutsağı olmadık, olmayacağız.

Ormanda yangın varken, bahçeyi tahta bariyerlerle çevirmenin, elbiseleri tutuşmuş komşuları bahçeye sokmamanın ne kadar sahici ve şuurlu bir tercih olduğunu çok iyi değerlendiririz.

31 Mart 2019’a sadece belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin, il genel meclis üyelerinin, köy ve mahalle muhtarlarının seçimi olarak bakmıyoruz.

Türkiye’nin 2023’ten önceki son virajı, yeni hükümet sisteminin son imtihanı olarak yorumluyoruz.

Bu itibarla Cumhur İttifakı’nın milli görev ve tarihi sorumluluğunu bir kez daha icra etmesini mühim görüyoruz.

Bize siyasi güç hatırlatması yapılmasına gerek yoktur.

İki de bir pozisyon açıklaması tebliğine lüzum yoktur.

Birinci partiyiz, her ilde aday çıkaracağız, sözlerine ihtiyaç da yoktur.

Biz her şeyin farkında ve bilincindeyiz.

Şayet siyasi güçlerin yarışma ve rekabetine girilirse oradan bir sonuç çıkmayacağını, polemik ve söz düellolarının eksik olmayacağını da biliriz.

Her ilden aday çıkarmak her partinin hakkıdır.

Ne var ki, Türkiye’nin sistemsel olgunluğu, yeni hükümet sisteminin emniyeti, herhangi bir kazaya uğramaması nedeniyle parti olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday çıkarmayacağız.

Gerçekten sözümüzden caymayacağız.

Bu kararımızı İstanbul’dan vazgeçmek olarak yaftalayan zeka özürlülerinin yüzüne dahi bakmaya tenezzül etmeyeceğiz.

Bunun haricinde her seçim bölgesinde, her büyükşehir, il, ilçe ve belde de diğer siyasi partiler gibi adaylarımız olacaktır ve milletimizin huzuruna çıkacaklardır.

İki partinin görevlendirilmiş kişi ya da heyetleri seri görüşmelerini elbette yapabileceklerdir. Bunun önünde mani bir hal yoktur.

Bu görüşmeler gayri resmi değil, resmidir; gelişigüzel muhabbet değil muvaffakiyet amaçlı muazzez ve muhkem temaslardır.

Muhabbet edeceksek ederiz, ama resmi görüşmeleri sulandırmanın, itibarsızlaştırmanın, saptırmanın manası yoktur.

Bilinmelidir ki, dört ayaklı stratejimiz aynen geçerli olacaktır.

Biz Cumhur İttifakı’na taktiksel bakmıyoruz.

Böyle bakanları yadırgıyor, niyetlerinde bulanıklık yoksa, idraklerinde tıkanıklık olduğunu söylemek istiyoruz.

Bilmeyen varsa öğrensin, Cumhur İttifakı, bizzat cumhurun iradesine dayanmaktadır.

Anlamakta zorluk çeken bulunuyorsa söyleyeyim, Cumhur İttifakı bizzat milletimizin takdir ve iradesidir.

Harcında milli bekamızı savunmak vardır.

Hedefinde Türkiye’nin huzur ve istikrarı yer almaktadır.

Kendi içinde pekala stratejisi vardır, taktikleri de olacaktır.

Hepsinden mühimi yanlış taktikten doğru strateji çıkmaz.

Gücünün farkında olmayanlar strateji kuramaz, taktik kurgulayamaz.

Hamd olsun Cumhur İttifakı gücünün fevkindedir.

Kafasının içi taktiklerle meşum, aklı kurnazlıklarla meşgul olanlar Cumhur İttifakı’ndan içten içe rahatsızlık duyabilirler.

Ama bu ittifak yaşayacak, bu ittifak dosta da, düşmana da kalıcı mesaj olacaktır.

Milletvekillerimizden, MYK ve MDK üyelerimizden ricam il ve bölgelerinde en uygun belediye başkan adaylarımızı istişare yoluyla aramaları ve bizimle paylaşmalarıdır.

Aday seçimimiz merkez yoklaması şeklinde yapılacaktır.

Mahalli İdareler Seçimlerinin takip ve temininden;

Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Edip Semih Yalçın,

Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Sadir Durmaz,

Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Feti Yıldız eşgüdüm halinde sorumlu olacaklardır.

Bu vesileyle partimizin belediye başkan adayı olacak arkadaşlarımızda aradığımız temel kriterleri, Yusuf Has Hacib’ten esinlenerek paylaşmak ve duyurmak istiyorum:

Ne der işit şimdi alçakgönüllü kişi, sınayıp yükselerek eline almış il işini.

Akıl gerek seçmeye kişiyi, bilgi gerek yapmaya işini.

Güler yüzlü, tatlı dilli, alçakgönüllü olmalı; bütün davranışları bunlara uygun olmalı.

Gönlünü açık tutmalı, hem eli açık olmalı; içtenliği de bunlara yaraşır olmalı.

Her türlü erdemi tam olarak bilmeli, yararsız, olmayacak şeylerden uzak durmalı.

Yüzünü gören bakınca sevmeli, ili, halkı ona bakıp güvenmeli.

Olgunluk istersen pişirmelisin sözü; dürüstlük istersen doğru tut özünü.

Davranışın doğru olsun, gözet kendini; gönlünü, dilini doğru tut, uzatma sözünü.

Asıl yüzlü, iri sözlü, kaba tavırlı ve kibirli; insan yerilir ve yoluna girmez işleri.

Küstahlık, acelecilik, kolayca gururlanmak uzaklaştırır kendisinden herkesi.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Basın toplantımıza katılımlarınızdan dolayı teşekkür ediyorum.

Aziz vatandaşlarıma selam ve şükranlarımı sunuyorum.

Allah yar ve yardımcımız olsun diyorum.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.