Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Çok Değerli Dava Arkadaşlarım, Muhterem İl Başkanlarımız, Belediye Başkanlarımız, Basınımızın Sayın Temsilcileri, Antalya Belek Sueno Otel’de düzenlemiş olduğumuz İl Başkanları-Belediye Başkanları Ortak Toplantısının kapanış oturumunda bir araya gelmiş bulunuyoruz. Hepinizi saygılarımla selamlıyor, Antalya’da yaşayan vatandaşlarıma, ülkemin her güzel insanına muhabbetlerimi ve en iyi dileklerimi sunuyorum. İki gün boyunca devam eden toplantılarımız son derece verimli, son derece doyurucu ve ufuk açıcı olmuştur. Burada siyasi tarihimizin akışına yön verecek kararlar alınmıştır. Burada Türkiye’nin önü açılmış, milletimize ümit aşılanmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi tek yürektir, tek sestir, tek nefestir. Milliyetçi Hareket Partisi mazlumların tercümanı, gariplerin kalp atışıdır. Elbette Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin son kalesi, son direniş hattıdır. 8-9 Şubat 2019’da kuruluşumuzun 50. yılını gururla kutlayacağız. Adana’da başlayan muazzam hareket, muhteşem diriliş hamlesi önümüzdeki yıl Allah’a şükürler olsun ki yarım asrı geride bırakmış olacaktır. Dile kolay tam yarım asırdır millet hizmetindeyiz. Tam yarım asırdır ülkü ve ülke mücadelesi veriyoruz. Kurucu Genel Başkanımız ve Başbuğumuz Türkeş Bey’in açtığı yolda, belirlediği ilkeler doğrultusunda, gösterdiği istikamet boyunca yılmadan, yıkılmadan yürüyüş halindeyiz. Bugün doğumunun 101. yıldönümünü idrak ettiğimiz merhum Başbuğumuzu özlemle, hasretle ve rahmetle anıyor, emanetlerinin emin ellerde olduğunu buradan gür ve güçlü bir sesle ifade ediyorum. Onun mücadeleyle geçen hayatı bizim için rehberdir. Davayı en yükseğe çıkarma kararlılığı bizim yol haritamızdır. Dönenlere, satanlara, kaçanlara, korkanlara, sinenlere hiç aldırış etmeden merhum Başbuğumuzun izinden cesaretle yürüyoruz. Şehitlerimizin emanetlerini kucaklayarak yürüyoruz. Tarihimizin şanlı mirasını namusumuz bilerek yürüyoruz. Arkamıza bakmadan, tuzaklara takılmadan, oyunlara aldanmadan Türk milletini yüceltmek, hak ettiği yükseklere taşımak için çalışıyoruz. Yolumuz hak yoldur, hakikat yoludur, Allah yoludur. Yükümüz ağır olsa da kaldıracak irademiz vardır, hamd olsun takatimiz yerindedir, heyecanımızın sıcaklığı buz dağlarını eritecek kadar yoğundur. Engin bir inanışımız, hayranlık verici bir duyuşumuz, hürmete layık öyle bir vefamız, fedakârlığımız ve feragatimiz vardır ki, yarım asırdır destan destan kitaplara yazılmış, beste beste gönüllere kazınmış, oluk oluk vicdanlara akmıştır. Yıllar içinde kurumuş toprağın suyla buluşması gibi, milletle buluştuk. Yatağına sığmayıp taşan ırmaklar gibi, Anadolu’nun her yerine ulaştık. Kimi zaman unutulduk, kimi zaman unuttu sandılar. Yeri geldi can evimizden vurulduk, yeri geldi cana can kattık. Sabır, akıl, iman ve ülkücü şuurla nice zorluğa katlandık. Yine de pes etmedik, yine de umudumuzu kaybetmedik. Haklıydık, hakkımızın teslimini bekledik. Haysiyetliydik, bunun görülüp takdim ve tescilini arzu ettik. Karamsarlık bulutlarının, kötümserlik salgınının, kötülük akımının hâkimiyetine direndik, hücumuna karşı dik durduk. Önce ülkem dedik, önce millet diye seslendik. Ne Mutlu Türküm diyene sözünden beslendik. Türküz dedik, Türkçüyüz dedik, elbette Turan’ın ülküsüyle bezendik. Kaynağını Türk-İslam Ülküsünde bulmuş Türk milliyetçileri olarak Türk’e kefen biçecek kadar aklını oynatmış karanlık çevrelere gerekirse siyaseten, gerekirse can feda diyerek meydan okuduk. Kozmopolit azgınlıklara, komünist akımlara, küreselci, bölücü ve sömürgeci alçaklara direne direne, şeytanları taşlaya taşlaya, yılanın deliğini yıka yıka bugünlere geldik. Türkiye’yi sıtmayı gösterip ölüme razı etmek için çırpındılar. Anlamından koparılmış demokrasi iddiasıyla dağılmayı projelendirdiler. Aslından soyutlanmış özgürlük ve insan hakları propagandasıyla bölücülüğü palazlandırdılar. Türklüğü ateşe atmak, Türk milletinin tarihsel haklarını çiğnemek için maske takanlarla, emperyalizmin maaşlı taşeronluğuna talip olanlar bir oldular, beraber hareket ettiler. Zulümle abat olacaklarını sandılar. Terörizmle sineceğimizi, terör saldırılarıyla susacağımızı, iddia ve irademizin kırılacağını zannettiler. Ekonomik tetikçilerini kışkırtılar. FETÖ iblisini 15 Temmuz’da üzerimize saldılar. 251 insanımızın şehadetine neden oldular. İşgali denediler. İstilayı özendirdiler. Etnik ve mezhep kutuplaşmasını teşvik ettiler. Ancak ihmal ettikleri, görmezden geldikleri milli cesaretin, milli ruh ve azametin karşısında her seferinde mahv-ı perişan oldular, rezil rüsvaya döndüler. Bu topraklardan Türk milletinin mührünü sökmeye, Türklüğün izini silmeye hiç kimsenin, hiçbir zulmet odağının gücü yetmez. Bu milletin bileğini hiçbir vahşi emel, hiçbir vandal hedef bükemez. Türk milleti birdir, hıyanet ve husumete karşı etten duvar, yenilmez iradedir. Türk vatanı bölünmez bütündür ve bu uğurda yapacağımız fedakarlıkların sınırı da yoktur. Özellikle söylemek isterim ki, istiklal Türk milletinin ezeli ve ebedi hakkıdır. Aksini iddia edenler aslını da neslini de yok sayan haramzadelerdir. İstiklalimiz için nice bedeller ödenmiş, nice badirelere katlanılmıştır. Türk milleti tarih içinde tezahür eden ve hürmetle andığımız eşsiz bir kaynaşmanın mahsulü, kardeşlikle pekişmiş bir kucaklaşmanın timsalidir. Bu beşeri cevher ve asalete kim yan bakıyorsa, kimler diş biliyorsa, herkes bilsin ki, hem o gözü oyarız, hem o dişi sökeriz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Bazen bitmeyen bir mücadele, bazen tükenen umutlar, bazen yükselen kahramanlık, bazen çelikten bir yumruk olduk. Bazen yufka yürek, bazen kadife el içindeki demir yumruk, bazen hayırsever bir vicdan ve sızlayan gönül olduk. Bazen usta bir elden çıkan hat olup besmeleyle kağıda döküldük, bazen göz nurunu, Allah aşkını nakşeden bir mihrabın çinisi olduk. Allah adına yapılan cenkler, Allah adına yükselen minareler, Allah adına açılan eller olduk, anılarımızı ihlasla yaşattık. Hayır dualarla secdeye varan alınlar, evlat hasretiyle kavrulan yüreklerin çektiği tesbihler, gözü yollara dalmış, göz yaşlarını evladının toprağına akıtmış babalar, analar olduk. Millet şahit, tarih tanık, Allah alim, millet aşkı ile toprağa düşen nur yüzlü, korkusuz yürekli, gür sesli şehitler olduk, Türk milletinin manevi muhafızlığını görev bildik. Nefsimizi terbiye edip, sinesinden doğduğumuz Türk milletine varlığımızı ön şartsız adadık. Bugüne kadar Ülkücü yaşadık, adam gibi yaşadık, Bozkurt gibi hayata tutunduk. Elleri nasırlı dedelerin, elleri kınalı anaların, duvağı yeni açılmış gelinlerin, kundağa düşen sabilerin, zikreden diliyle, şükreden kalbiyle, sabreden bedeniyle nefes alan tüm insanlarımızın umudu olmak için samimiyetle, safiyetle, şereflice çaba sarfettik. Ne aldandık, ne aldattık, ne de aldatanlara inandık. Doğru olduk, doğru gördük, doğru hedeflere kilitlendik. Diyor ya Yusuf Has Hacib: “İnsan az değil insanlık nadirdir, insan az değil doğruluk azdır.” Yüzümüzün ağarması için yüzsüzlere şans ve fırsat tanımadık. Yalandan uzak kaldık. Riyadan uzak durduk. Bizim yolumuz; Çin Sarayı’nı kırk yiğidiyle basacak kadar gözü kara olan Kürşat’ın, Ölürsem kefenim olsun diyerek beyazlar giyen ve şehadeti şerefle karşılayan Alparslan’ın, Kuşatılmış kaleye ulaşmak için tek başına düşmanı yaran Yıldırım’ın, Kendi ölüm fermanını taşıdığını bilmesine rağmen gözünü kırpmadan celladına ulaştıran Akıncı Beyi’nin, İstanbul’da düşman gemilerini görünce geldikleri gibi giderler diyen Mustafa Kemal’in, Ülkücülerin önüne düşmüş Başbuğ Türkeş Bey’in, Erenlerin, alplerin, gazilerin, ülkü erlerinin, şühedanın, kahraman ve ağzı dualı ecdadımızın yoludur. Nitekim üstlendiğimiz sorumluluk büyüktür, kutludur, bir o kadar da ağırdır. Dünyadaki gelişmeleri doğru ve Türkçe okuyabilen bir görüş derinliğine sahibiz. İnsanlığın yaşadığı ahlak ve değer buhranını analiz eden manevi olgunluğa sahibiz. Mazlum toplumlara ait emek, değer ve kaynakların nasıl sömürüldüğünü gören sorgulayıcı bakışa sahibiz. Beşeriyeti bir rakip gibi değil, Allah’ın emaneti bir kutlu paylaşma vasıtası olarak yorumlayan adalet duygusuna sahibiz. Ve bunları akıl, sabır, vizyon, bilgi, dikkat ve sevgi ile oluşan bir terkiple ruhumuzda kökleştirdik. Bu ilkelerle hareket ettiğimiz takdirde önce Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılında “Lider Ülke Türkiye’ye” ulaşacağız. İnancımız odur. İrademizin temelinde bu yatmaktadır. Ardından ise çağ açan İstanbul’un Fethinin 600. yılı olan 2053 yılında “Süper Güç Türkiye’ye” varmayı gaye ediniyoruz. Orta vadeli hedefimiz de bu şekildedir. Bir amaca sahip olmadan, yalnızca yaşıyor olmaktan başka bir gaye taşımayan toplumların tarihin acımasız çarkında nasıl öğütülmüş olduğunu geçmişin kalıntılarında görmek mümkündür. Gerçekte gaye, hayatın anlamıdır, gücüdür. Gaye ile belirlendikçe hayat anlam kazanacaktır. Bizim gayemiz vardır, ülkümüz vardır, hiç kimse şüphe etmesin ki tertemizdir. Ülkücü, zamanı, yaşanan anın dar kalıpları içinde yorumlayamaz. Yaşanmış geçmişi yaşanacak geleceği inşa etmekte bir ibret ve övünç dönemi olarak görür. Ülkücünün gelecek vizyonu, Türk milletinin dünya üzerinde olmasını arzuladığı en üst mertebeyi hedef alan ve uzun vadeyi kapsayan ufuk ötesi bir arayışı olmalıdır. Bunun en güzel örneklerini ülkücü perspektifin tam bir abidesi olan Orhun Yazıtlarından itibaren tarihimizin kilometre taşlarında görmek mümkündür. Ülkümüz, “Büyük Türk milletini, Ona farklılık, anlam ve değer kazandıran; Tarihin derinliklerinden terkip yaparak getirdiği, dil, gönül, ahlak, inanç, akıl ve vicdanda taşınan muhteşem değerler manzumesini, Bir kutlu emanet olarak köklerinden kopartmadan, anlayıp, kavrayıp koruyup, geliştirerek, İnsanlık var oldukça sonsuza kadar yaşatmak; Bu yüksek değerleri temsil etmesini hedeflediğimiz milli devletimizin, Türklük, İslamlık ve insanlığın barış, huzur, adalet ve esenliği için, Yeryüzünün en güçlü devleti olmasına çalışmaktır.” Değerli Dava Arkadaşlarım, Milliyetçilik bir millete mensubiyet şuurudur. Türk milliyetçileri Türk milletine hem şuurla hem de emsalsiz bir sevdayla bağlıdır. Bu nedenle klasik politik şablonlara uymayız, çıkar hesabı yapamayız. Türkiye’nin pek çok sorunu varken, yeni bir hükümet sisteminin tesis ve temin çalışmaları sürüyorken, hele hele Cumhuriyet’in üçüncü evresine henüz geçmişken hiçbir gelişmeye ilgisiz kalamayız, olaylar karşısında duyarsız ve sorumsuz hareket edemeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin teoriden pratiğe kadar her aşamasında içindedir, aktif bir öğesidir. Mimarisinde pay sahibi olduğumuz hükümet sisteminin muhafazası için ihtiyaç duyulan her fedakarlığı elbette seve seve yaparız. Bundan gocunmayız. Geleceği planlamak yattığımız yerden olmaz. Ülkülerimizi savunmak zahmete katlanmadan, gerekirse bedel ödemeden gerçekleşmez. Aklın yolu birdir. O akıl Türk milletidir, o akıl ki Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbal haklarının emniyetli kulvarı, halaskar kudretidir. Uzak hedefleri kucaklayanlar, hayal gibi görülen ülkülerin peşinde koşanlar ancak ve ancak gönlü, yüreği, vicdanı, ruhu, heyecanı ve şuuru büyük olan dava adamlarıdır. Milliyetçi Hareket Partisi hem davanın hem de davasında erimiş feragat timsallerinin ana karargahı, ana kucağı, ana çatısıdır. Dava adamlığının hasletlerine sahip olmayanların, İrade gösteremeyenlerin, Bedel ödemeyi göze alamayanların, Kararının arkasında duramayanların, Fikrini ve mücadelesini savunamayanların, Soluğu kesilince geleceği reddedenlerin, Zoru görünce kuytuya sinenlerin sahip olabilecekleri bir unvan değildir ülkücülük. Ülkücünün özü birdir, sözü birdir, iman ve iradesi Türk ve İslam değerlerinin yaşamasına yöneliktir. Gelecek gevşeklikle inşa edilemez. Korkaklardan fatih çıkamaz. Bugünün Türkiye’si geçmişin fedakarlıkları üzerine bina edilmiştir. Geleceğin Türkiye’si de bugünün faziletli fedakarlıklarıyla oluşacaktır. Tarih olmakla tarihi olmayı, tarihe geçmekle tarihin geçmesini çok iyi yorumlamak, aralarındaki farkı çok iyi okumak lazımdır. Biz bir tarih yazıyoruz. Türk milliyetçiliği hem kurucu hem de kurtarıcı vasfıyla tarihe altın harflerle geçmişti. Rahmetle andığımız Milli Mücadele kahramanları üzerlerine düşeni fazlasıyla yapmışlardı. Sıra bizdedir, sıra ecdadın bu çağdaki varislerine gelmiştir. Türkiye’nin ve Türk milletinin son yıllarda yaşadığı beka düzeyindeki tehditler, bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu olan milliyetçilere ve ülkücülere yeni ve çok daha önemli bir görev yüklemektedir. İlhamını ve sevgisini Türk milletinin köklü tarihinden alan Milliyetçi-Ülkücü Hareket, devletimizin ve milletimizin bekası için bugün dünden daha önemli görevlerle karşı karşıyadır. Unutmayınız ki, bütün kindar gözler üzerimizdedir. Bütün dikkatler bize çevrilmiştir. Uyursak mezarımızı kazarlar. Uyuşursak zulüm oklarını fırlatırlar. Bu kapsamda ön almalıyız, beka düzeyindeki tehditleri analiz edip lazım gelen stratejik müdahaleleri zamanlama hatasına düşmeden yapabilmeliyiz. Bir gerçek vardır, o da şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin istikrarlı yönetimi, istikbalinin güvencesi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Bunu sağlayacak siyasi imkan ve irade ise Cumhur İttifakı’dır. Buna karşılık Türkiye’nin önüne hendek kazan, sandıktan umudunu kesip sokağa oynayan, demokrasi dışı arayışlara gülücükler saçan bir blok vardır ki, bütün melun niyet ve eylemleriyle ortadadır. Yerli ve yabancı işbirlikçiler emperyalizmin tetik çeken eli olmaya çoktan hazır, çoktan namzettirler. Bir yanda cumhurun huzur ve güvenliği için kurulmuş bir ittifak duruyorken, diğer yanda cumhurun kaos ve kargaşaya düşmesi için el ovuşturan ihanet ve ihtilaf oluşumu pusudadır. Zafer cumhurun olmaz ise, zillet altın vuruşunu yapacak, öldürücü darbeyi indirecektir. CHP-HDP-İP aynı çizgidedir. 24 Haziran’da sonuç alamayan bu güruh, 31 Mart’a umut bağlamıştır. Ancak hevesleri Allah’ın izniyle kursaklarında kalacak, Türkiye’nin doğruluşuna, yeni hükümet sisteminin doğasına zarar veremeyeceklerdir. Sadece dileyerek, sadece bekleyerek, sadece ümit ederek amacımıza ulaşamayız, tehlikeleri bertaraf edemeyiz. Önce tedbir almalıyız, sonra tevekkül etmeliyiz. 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerini bir sistem oylamasına, bir hükümet tartışmasına, bir rejim krizine dönüştürmek isteyenlerin senaryolarını başlarına geçirmek, alayıyla mücadele etmek boynumuzun borcudur, milletimizin bize yüklediği tarihi bir vazifedir. Vazife kutsaldır, vazife kutludur, ihmali veya inkarı acıklı sonuçlara sebebiyet verecektir. Terör örgütleri devrededir. Türkiye’nin yıkımı için kuyruğa girenler faaliyet içindedir. CHP ile İP kaos bekçiliğine soyunmuşlardır. Yandaş ve yardımcıları HDP, PKK’yı belediyelere tekrar taşıma amacındadır. Oyun bellidir, kirli oyuncular açıktadır. PKK’lı Demirtaş’ın serbest kalmasını isteyenler zillet ittifakının çarpık ortaklarından başkası değildir. HDP’ye Kürt siyasi hareketi diyen ipsizler sahadadır. Türkiye’yi yabancılara ihbar eden, yabancı sefirlerle masalar kurup gelecek hayallerine dalan zilletin ana aktörleridir. İşte PKK’lı Demirtaş ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararı gördünüz, duydunuz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi skandal bir karara imza atmıştır. Terörü öven, terör saldırılarını provoke eden tescilli bir bölücünün siyasi nedenlerle cezaevine sokulduğu iddia edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 20 Kasım’da ülkemize PKK’lı Demirtaş’ı derhal serbest bırakın çağrısı yapmış, üstelik utanmadan tazminata mahkum etmiştir. Elinde 53 insanın kanı bulunan Demirtaş’ı adeta mağdur ve hakkı yenmiş birisi gibi göstermek ayıptır, ahlaksızlıktır, hukuksuzluktur, Türk milletine hakarettir. Türk yargısı tarafsız ve bağımsızdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türk adaletini hiçe saymıştır. Türkiye yabancı başkentlerden değil Ankara’dan yönetilmektedir. Bir mahkeme kararı önce vicdanlara uygun olmak zorundadır. İspanya’da bölücü ve teröre bulaşmış bir partinin kapatılmasını onaylayan, konu Türkiye olunca bölücü ve teröristleri aklamaya kalkışan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ihanet mahkemesi olmaktan başka bir işe yaramamıştır. Gezi olaylarını övüp yerli Sorosların arkasında duranların, FETÖ’yü masum görüp FETÖ’cülere sığınma hakkı tanıyanların, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne hala inanmayanların, Türkiye’nin baskı ve dayatmalarla geri adım atmasını bekleyenlerin, PKK’yı yıllarca destekleyip Türkiye’ye saldırtanların hukuku da batsın, kararı da batsın, demokrasisi de batsın, özgürlük ve insan hakları anlayışları da yerin dibine geçsin. Zillet İttifakı yerli ve milli olmadığından iradesi rehinlidir. Milli gerçeklere yanlı ve şaşı bakmayı siyaset sanacak kadar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindedir. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin içine düşürülmeye çalışıldığı çıkmazı görmüştür. Önlem alınmazsa, milli fedakârlık yapılmazsa, 31 Mart’ta ülkemizi siyasi kara kış beklemektedir. Bu düşüncelerimiz bir vehmin ürünü değildir. Önümüzdeki muhtemel sıkıntıları görmek lazımdır. Biz 31 Mart’a ne kazanıp ne kaybederiz gözüyle bakmıyoruz. Biz 31 Mart’a şu kadar belediye benim olsun, bu kadar Adalet ve Kalkınma Partisi’nde bulunsun diye de yaklaşmıyoruz. 31 Mart’ı Türkiye’nin beka mücadelesi açısından dönüm noktası olarak değerlendiriyoruz. Ülke gitmişken, çarşı karışmışken, yeni hükümet sistemine hain bir sefer düzenlenirken belediyelerin hepsini biz alsak ne olacak almasak ne çıkacak? Yarın olacakların, geçmişte olanlar ile ilişkisini kavramış bir gönül ve görüş derinliğine ulaşmak zorundayız. Dün söyledik haklı çıktık, bugün yine söylüyoruz, eğer önlem alınmazsa gene haklı çıkacağız. Cumhur İttifakı’nda bir ara sorun çıkaran gelgitleri kenara bıraktık. Yanlış anlamaları, maksadını aşan söz ve değerlendirmeleri milli beka için yok saydık. Dün gerekçelerimizi de tek tek sıraladık ve kararımızı açıkladık. İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adaylarımızı göstermeyeceğiz. Bu illerde Adalet ve Kalkınma Partisi kimi isterse, kimi dilerse aday çıkarabilir. Biz müsterih bir vicdanla ve önşartsız destekleyeceğiz. Zillet İttifakı bu büyükşehirler dışında ortak aday çıkardığı her yerde de Cumhur İttifakı’nın gereği her neyse onu yapacağız, onun yanında olacağız. Milliyetçi Hareket Partisi milleti için vardır. Milliyetçi Hareket Partisi geleceğin güçlü Türkiye’si için üzerine düşeni yapacaktır. Biz kiracı değiliz, yolcu değiliz, konargöçer değiliz, gelip geçici değiliz, devlet de bizimdir millet de biziz, vatan da bizimdir, bayrak da bizim. Böyle diyor ve inanıyorsak üstlendiğimiz milli görev ve fedakarlığı yapmak bizim için şereflerin şerefi olacak, Türk milleti bu kutlu ve haklı davayı sonsuza kadar hayırla yad edecek, tarih hayranlıkla anacaktır.
Değerli Arkadaşlarım, 1960’dan sonra yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinin 12’incisini 31 Mart 2019’da gerçekleştireceğiz. Bu seçimlerde çok çalışacağız. Cumhur İttifakı’nın toplam oyunun 24 Haziran’ın gerisine düşmemesi için elimizden gelen çalışmayı göstereceğiz. İlanını yaptığımız adaylarımız şevkle ve inanmışlıkla sahadadır. Henüz belediye başkan adayı belli olmayan belde, ilçe, il ve büyükşehirlerle ilgili çalışmalarımız da sürmektedir. Biliniz ki, sizlere sonuna kadar güveniyorum. Bugüne kadar yerel yönetimlerde partimizin marka olmasına, imrenilecek seviyelere gelmesinde, vatandaşlarımızın takdirini kazanmasında büyük emekleriniz ve hizmetleriniz geçti. Üretken Belediyeciliğin hakkını layıkıyla verdiniz. Hepinizi tebrik ediyorum. Aynı heves, aynı heyecan, aynı azim, aynı kararlılıkla yolunuza devam ediniz. Yozlaştırıcı, yıpratıcı telkin ve tesirlere karşı, fikir istikrarını, hayat biçimini ve çalışma çizgisini ısrarla sürdürebilecek yalın, ilkeli ve düzgün bir özel hayata sahip olmaya dikkat ediniz. Günlük hayatın ve dış tesirlerin yıkıcı etkisini süzecek ve ülküdaşlarımızın etkilenmelerini önleyecek koruyuculuğa sahip olunuz. Ülkücü mesuliyetinin gereği olarak kişisel ihtiraslarını terk etmiş bir ruhi arınmışlığa, temelini Türk kültürü ve İslam inancının oluşturduğu, eşref-i mahlukat olan insana ve insaniyete saygıyı ve hizmeti esas alan manevi olgunluğa, Şehirlerinizde lazım olan mücadeleyi sürdürebilecek sabır, azim, sükûnet, kararlılık, alçak gönüllülük, fedakârlık, cesaret gibi çok özel hasletlere sahip olmanızı temenni ediyor hepinize üstün başarılar diliyorum. Cenab-ı Allah çıkmış olduğumuz yolda bizleri mahcup etmesin niyazıyla sizleri saygılarımla selamlıyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun. Ne Mutlu Türküm Diyene.
|